Sahurda Erbakan'a darbe uyarısı
Abone ol28 Şubat'ın ayak sesleri işitiliyordu. Alparslan Türkeş kendisine gelen üç generali dinler. Bir hafta sonra Türkeş sahurda Erbakan'ın evinde soluğu alır ve ikazda bulunur.
Üyeleri arasında Atilla Ateş, İlhan Kılıç, Çetin Doğan, Necdet
Timur, Fikret Özden Boztepe gibi emekli komutanların da bulunduğu
Marmara Vakfı’nın Başkanı Akkan Suver, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın AK Parti’yi kurduğunda, vakıftan iki kişiyi partiye
kurucu yaptığını söylüyor. Ayrıca, Alparslan Türkeş’in bir sahur
vakti Necmettin Erbakan’ı darbe konusunda uyardığını dile
getiriyor. Sekizinci cumhurbaşkanı Turgut Özal, Çankaya Köşkü’nden
inip siyasete gireceğini 1992’de İstanbul’da açıklarken seçtiği
platform Marmara Vakfı’ydı. Tam adı “Marmara Stratejik ve Sosyal
Araştırmalar Vakfı” olan bu oluşum, sosyal demokrat çizgideki
“Taksim toplantılarına” sağın alternatifi olarak 1985’ten beri
faaliyetini sürdürüyor. Özal’ın 1980’lerde başbakan olarak gelip
bir konuşma yaptığı ve başlangıçta Anavatan ve Doğru Yol
Partisi’nden Ülkü Söylemezoğlu, Halil Şıvgın, Osman Özbek, Mustafa
Öncel gibi politikacıların başkanlık yaptığı vakfa şimdi, Alparslan
Türkeş zamanında Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yönetiminde görev
yapan gazeteci kökenli Akkan Suver başkanlık yapıyor. Vakfın
şuandaki üyeleri arasında eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Atilla Ateş, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlhan Kılıç,
eski Jandarma Genel Komutanı Fikret Özden Boztepe, 1. Ordu eski
komutanları Necdet Timur, Çetin Doğan, işadamları Şahap Kocatopçu,
Hüsamettin Daniş, İsfendiyar Zülfikari, Hüsamettin Kavi, eski
bakanlar Barlas Doğu, Ahmet Samsunlu, İlter Türkmen, öğretim
üyeleri Sabih Tansal, İlter Turan, emekli büyükelçi Ertuğrul
Kumcuoğlu gibi isimler bulunuyor. Anılarını “Sarı Yapraklar
Mevsimi” adlı kitapta toplayan Akkan Suver, İsrailli politikacı
Şimon Peres’ten Azerbaycan eski devlet başkanı Haydar Aliyev’e,
Yunan politikacı George Papandreu’dan Rauf Denktaş’a kadar bölgesel
liderlerle ilişkiler kurmuş bir isim. İçeride ise Celal Bayar’dan
Süleyman Demirel’e, Alparslan Türkeş’ten Recep Tayyip Erdoğan’a
kadar pek çok siyasetçiyle dostluklar geliştirmiş. Sağ siyaset
geleneğinde Marmara Vakfı’nın ağırlığıyla ilgili olarak Akkan
Suver, “Marmara Vakfı’nın değerini anlayan iki insandan biri
rahmetli Özal’dır. Cumhurbaşkanlığını bırakıp sil baştan siyasete
başlayacağını Taksim Marmara Oteli’ndeki bizim o toplantımızda
açıkladı. Yepyeni bir parti kuracaktı. Özal’dan sonra, Vakfının dal
budak salmasında Demirel’in hakkı inkar edilemez. Bu vakfın var
oluşunda Süleyman Demirel’in büyük hakkı vardır.” diyor. Türkeş’e
gelen üç general Erdoğan’ın, AK Parti’yi kurduğunda kapısını
çaldığı kişilerden biri de Akkan Suver’di. AK Parti’ye kurucu
yapmak üzere Suver’den üç isim ister: “Tayyip Bey büyükşehir
belediye başkanı iken gelip vakıfta bir konuşma yapmıştı. Rauf
Denktaş geldiğinde ona refakat etti. Siyasi harekete yönelince,
bizimle beraber oldu. Bir toplantı yaptık, yemek yedik. Parti
kuracağını, siyasete atılacağını söyledi. Bizim aramızdan da genel
mali sekreter Fatih Saracoğlu ile mütevelli heyeti üyesi Caner
Doğaneli’yi partisine kurucu üye olarak aldı. İstediği üçüncü
arkadaşımız Cemil Öktem’di. Tayyip Bey ona da davet yaptı, o
girmedi. Sayın Başbakan beraber çalışmak için beni de istedi. Ama
ben sivil toplum hareketinin buradaki fonksiyonundan memnundum.
1998’de rahmetli Türkeş’in ölümünden sonra kendi isteğimle MHP’den
ayrıldım. Buraya genel sekreter olarak döndüm ve başkan oldum.
Siyaset bana göre bir şey değil.” Suver’in anılarındaki en çarpıcı
bölümlerden birini, 1997’de vefat eden eski MHP lideri Alparslan
Türkeş’le yaşadıkları bir olay oluşturuyor. 1997 başında
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in verdiği yeni yıl resepsiyonuna
Türkeş’le birlikte gittiklerini belirten Suver, bu olayı şöyle
anlatıyor: “Rahmetli Türkeş’in ölümünden üç, 28 Şubat sürecinden
iki ay önceydi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Ankara’da yeni yıl
resepsiyonu verdi. O zaman MHP’nin basından sorumlu genel sekreter
yardımcısıyım. Türkeş’le resepsiyona beraber gittik. Resepsiyon
sırasında bir ara bir köşeye çekildik. Yanımıza üç tane genç
general geldi. Bunlar merhum Türkeş’e hayırlı yıllar diledikten
sonra, ‘Efendim siz bir duayensiniz. Bu hükümete söylemiyor
musunuz, 180 kilometre hızla duvara vuracaklar.’ dedi. Türkeş o
anda bir şey söylemedi. Köşk’ten çıkışımızda arabada, ‘Tarih
tekerrür ediyor’ dedi. Demokrat Parti milletvekillerinden Sait
Bilgiç Türkeş’in Turancılık davasından arkadaşıydı. 1946’dan
1950’ye kadar 14 yıl boyunca Isparta milletvekiliydi. 1960’ta
ihtilalden bir süre önce Türkeş, Said Bilgiç’e, ‘Sen Demokrat
Parti’den istifa etsene’ diyor. Said Bey, ‘Niye istifa edeyim.
Batan gemiyi fareler terk eder. Ben bu gemiyi terk etmem’ diyor.
Aradan bir ay geçiyor, ihtilal oluyor. İhtilal olunca Sait Bey,
Türkeş’e ‘En iyi arkadaşımsın, beni niye uyarmadın?’ diyor. Türkeş
de ‘Daha nasıl uyarsaydım?’ cevabını veriyor. Köşk çıkışında bu
olayı anlatıp ‘Tarih tekerrür ediyor’ dedi. Bir hafta sonra, Türkeş
sahurda Erbakan’ın evine gitmiş. Ertesi gün, efendim dün akşam
Erbakan’a gitmişsiniz dedim. ‘Evet gittim’ dedi. ‘Yahu bir şey
olursa bunlar partileri kapatırlar, benim ömrüm bir daha parti
kurmaya yetmez. Onun için gittim Erbakan’a, bu işten vazgeç, bu
yolun sonu yok, sonunda hepimizi sıkıntıya sokacaksın dedim’ dedi.”
İlk gerillacı subay Turgut Sunalp 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra
tutuklanan Alparslan Türkeş’in bir an önce serbest kalması için
çaba harcayan kişilerin başında Turgut Sunalp’in geldiğini aktaran
Suver, “Turgut Sunalp’in emekli bir orgeneral, ve o zamanki ana
muhalefet partisi olan Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin genel
başkanı olarak askerler üzerinde bir ağırlığı vardı. Çünkü komuta
kademesinin hepsi aynı dönemden eski arkadaşları. Hem cezaevinde
ihtimam gösterilmesi için hem de tahliye olsun diye uğraşıyordu.”
diyor. Acaba Türkeş-Sunalp yakınlığının temelinde ne vardı? Suver
bunu şöyle anlatıyor: “Turgut Sunalp, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
gerilla alanında yetiştirdiği ilk subaydır. Gerilla yepyeni bir
model. 1950’lerde Türkiye’nin ABD’de yetiştirdiği bir subay. Bu
subayımızı teşkilat kurması için Kıbrıs’a yolluyorlar. 1960
ihtilali olunca, Demokrat Parti ile bağı olduğunu düşündükleri
subayları emekli ediyorlar. Bunların içinde general de var, kurmay
albay da. Turgut Sunalp’in ayrıldığı eşi, Demokrat Partili eski
bakanlardan Mükerrem Sarol’un karısının kız kardeşi. Diyorlar ki,
bu da onlarla ilişkili, bunu da emekli edin. Türkeş buna itiraz
ediyor. ‘Kendinize gelin, bu kişi TSK’nın yetiştirdiği bir subay.
Kaldı ki hanımından boşandı. Boşanmamış olsaydı dahi, o fikirlerle
irtibatlı anlamına gelmez. Bu arkadaş bu konunun uzmanı. Onun
yerine Kıbrıs’a göndereceğimiz ikinci bir adam söyleyin, onu
gönderelim.’ diyor. Tabii bulunamıyor ve Sunalp’in emekliliği
durduruluyor. Bir sabah Türkeş’in emir subayı içeri girmiş. Albay
Sunalp geldi demiş. Sunalp içeri girmiş, ‘Sana teşekküre geldim,
benim hakkımı müdafaa etmişsin, ama emeklilik dilekçemi vermeye
geldim. Böyle rezil bir şey olmaz. Sen beni savunmuşsun, ama bunlar
bana kulp takmışlar. Bunu onuruma yediremem.’ diyor. Türkeş de
diyor ki, ‘Şu anda benim sıfatım senden üstün. Emrediyorum, en
yakın saatte Adana üstünden birliğinin başına geçeceksin. Bu istifa
dilekçeni yırt, ben burada olduğum müddetçe sana kimse dokunamaz ve
dokunmayacak da.’ O kararlılık onun emekli albay Turgut Sunalp
olacağı yerde, emekli orgeneral Turgut Sunalp olmasını sağladı.
Sunalp bunu hiç unutmadı. Sonra aradan zaman geçti. Türkeş çıktı. O
arada Sunalp’in partisi silinip gitti. Türkeş MHP’nin başına geçti,
20 milletvekili ile Meclis’e girdi ve bütün resmi toplantılarda
Turgut Sunalp’i yanına oturttu, onu onore etti.” Sadık Ahmet’in
ölümü Yunanistan’da Batı Trakya Türklerini Yunan parlamentosunda
temsil eden Sadık Ahmet’in 1995 yılı temmuz ayında, Gümülcine’nin
bir köyündeki sünnet düğününe giderken otomobilinin önüne çıkan bir
traktörün çarpması ile hayatını kaybetmesi hâlâ tartışılıyor. Akkan
Suver, bu olaydan kısa bir süre önce İstanbul’da Sadık Ahmet’in
Denktaş ile yaptığı buluşmadaki ilginç bir konuşmayı şöyle
aktarıyor: “Sadık Ahmet’i Türkiye’de platforma ilk çıkartan bendim.
1989 veya 1990’dı. Yeni milletvekili seçilmişti. Devlet Bakanı
Cemil Çiçek, Sadık Ahmet’in geldiğini söyledi, kendisi ile
tanıştım. Arkadaşlığımız sürdü, ailecek görüştük. Bir gün Rauf
Denktaş’la görüşmek istiyorum dedi. Denktaş’a söyledim. Görüşelim
ama, kendisine sıkıntı verir. Bunu mahrem bir hale sokalım dedi.
Şöyle bir şey kararlaştırdık. Denktaş İstanbul’a gelecek, Sadık
Ahmet’e, ‘Düğün var, seni de şahit yaptık’ diyeceğiz. O da bu
parola ile gelecek. Denktaş geldi, onu aradık geldi. O gün saat
17.00’de Harbiye Orduevi’ne geldik. O kadar gizli tutuldu ki, biz
geldiğimizde kapıda nöbetçi bile yoktu. En üst kata çıkacağımızı
söylemişlerdi. Çıktık, Denktaş bizi bekliyordu. Orada Sadık Ahmet’e
nasihat etti. Senin durumun çok zor, sen benim gibi değilsin. Benim
yanımda Türk askeri var, onlarla beraber yatıyorum, beraber
kalkıyorum. Orada bana bir şey yapamazlar. Ama sen yılanla koyun
koyunasın, dikkat et. Benim sana tavsiyem bir yere giderken iki
araba ile git, yolda araban arıza yaparsa, lastiği patlarsa, hemen
ikinci arabaya atla ve orayı terk et, hiçbir yere yalnız gitme,
mümkünse eve adam al, evinde yalnız yatma dedi. Sadık Ahmet biraz
gözü kara bir arkadaştı. Orada yalnız milletvekili değildi, bir
hekim olarak sünnet de yapıyordu. Böyle bir sünnete çağırıyorlar.
Tek başına mercedesine atlıyor, sünnete giderken bir traktörle
çarpıştı. Ne olduğu belli değil. Orada vefat etti, gitti.”
Aliyev’in huzurunda oturamayan Yeltsin Marmara Vakfı için
Azerbaycan’ın ayrı bir önemi var. 1998’de Azerbaycan Devlet Başkanı
Haydar Aliyev, vakfın davetlisi olarak İstanbul’a gelip Hilton
Oteli’nde yaptığı konuşmadan sonra, Aliyev’e vakfın şeref başkanı
unvanı verilmiş. Şu andaki Azerbaycan Devlet Başkanı oğul İlham
Aliyev de vakfın onursal başkanı. Akkan Suver, geçtiğimiz ay
yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde, Dışişleri Bakanlığı ile yaptığı
görüşmelerle belirlediği 82 kişilik bir heyetle Bakü’ye gitti.
Gazeteciler ve işadamlarının da bulunduğu heyette AK Parti’den üç,
Cumhuriyet Halk Partisi’nden iki, ANAP’tan bir milletvekili,
DYP’den iki genel başkan yardımcısı, emekli generaller vardı.
Suver, “Biz Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine çok önem veriyoruz.
Zira, Kıbrıs’ı saymazsak dünyada bizimle ilgilenen üç devlet var.
Biri Pakistan, diğeri Bangladeş. Üçüncü ülke Azerbaycan. Ayrıca
Azerbaycan’la aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Ermeni meselesinden dolayı.
Ermeni soykırımı yalanı bir yanda, Karabağ’da yapılan vahşi katliam
bir yanda.” diyor. Akkan Suver, Azerbaycan eski devlet başkanı
Haydar Aliyev’i anlatırken de ilginç bilgiler veriyor: “Gorbaçov da
Haydar Aliyev de Politbüro üyesiydi. Gorbaçov Haydar Aliyev’den
genç. Brejnev’in ölümünden sonra sıra Haydar Aliyev’e gelmiş.
Diyorlar ki Haydar Bey sen buraya olmazsın. Büyük Rus dünyasının
başına hem Türk hem Müslüman birinin gelmesine izin veremeyiz.
Haydar Bey, o zaman ben de eşyalarımı topluyorum diyor. Peki
diyorlar. O eşyalarını toplarken içeriye Yeltsin giriyor. Haydar
Bey, Yoldaş Yeltsin otur diyor. Yeltsin başını kaldırıp ayakta
durmaya devam ediyor; sizin huzurunuzda otaracak kadar rütbe sahibi
değilim cevabını veriyor. Haydar Aliyev’in huzurunda oturamayan o
yoldaş Yeltsin, gün geldi Rusya’ya devlet başkanı oldu. Tabii
Müslüman da değildi, Türk de değildi.” Peki, Aliyev’in sahip olduğu
fakat Yeltsin’de olmayan bu rütbenin mahiyeti neydi? Suver
anlatıyor: “KGB’den geliyor. KGB’nin içinde yükseliyorsunuz. Haydar
Bey, en üst seviyeye gelmişti. Komünist Parti içindeki görevlerini
yerine getirmiş, oraya kadar yükselmiş. Brejnev zamanında ikinci
adamdı. KGB’nin ikinci adamıydı, ülkeyi KGB idare ediyordu.
Brejnev’in ölümünden sonra devlet başkanlığı sırası ona geliyor.
Gorbaçov ondan genç. Ama devlet başkanınnı 12 kişilik Politbüro
heyeti seçiyor. Sıra benim, geleceğim diyecek hali yok. Aralarında
ortak karar alıyorlar. Aramızdaki tek Türk ve Müslüman bu. Haydar
Bey, Azerbaycan namına orada değil, büyük Rusya namına orada.
Aslında Haydar Bey, bana göre bu çağın önemli devlet adamlarından
biri. Kolay bir şey değil, onun yaptığı iş, oraya kadar yükselmek.
Bakarsanız bölgede de önemli bir liderdi. Azerbaycan; Ukrayna,
Kırgızistan olaylarına düçar kalmadı, çünkü Haydar Bey bir devlet
kurdu. 70 yıl demir yumruk altında kaldıktan sonra devleti kurmak
kolay değil.” KGB generaliydimHaydar Aliyev’in KGB kariyeri bir
Türkiye ziyaretinde de gündeme gelmişti. Havaalanında “Efendim
Sovyetler zamanında KGB ajanı mıydınız?” sorusuna Aliyev, “Ben KGB
ajanı değil, KGB generaliydim ve bana KGB ajanı diyenlerin
patronuydum.” cevabını vermişti. Aliyev’in hayatındaki ilginç
noktalardan biri de, Stalin döneminde nişanlı iken kayınpederinin
muhalefetle ilişkili diye Stalin tarafından takip ettirilmesi.
Nişanlısı, “Ayrılalım” deyince, Aliyev hayır cevabını veriyor ve
nişanın süresini uzatıyor. Üstelik Stalin’in ölümüne kadar
evlenmiyorlar. Eşine olan sevgi ve bağlılığı ömür boyu süren
Aliyev, onun ölümünden sonra ikinci bir evlilik yapmayı hiçbir
zaman düşünmüyor. Son olarak Akkan Suver, Marmara Vakfı’nın
günümüzdeki pozisyonunu şöyle anlattı: “Bir sivil toplum örgütü
olarak Türkiye’yi temsilen Birleşmiş Milletler’in Sosyal ve
Ekonomik Konseyine üyeyiz. UNESCO’ya üyeyiz. Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı AGİT bizi görevlendiriyor. Bu yetkiyle 21
ülkede seçimlere gözlemci olarak katıldık.” Haber: Faruk Mercan
Kaynak: www.aksiyon.com.tr