Sahtecilik sınır tanımıyor
Abone olİçinde süt olmayan peynir, boyalı zeytin, şekerli bal, etsiz salam ve sucuk, tozlu çay gibi yüzlerce sahte gıda, ucuz etiketleriyle tüketiciyi çekmeye devam ediyor.
Yetersiz alım gücü tüketiciyi 'merdiven altı-sağlıksız-ucuz'
ürünlere yöneltirken, gıda sektöründeki kaçak oranı yüzde 56'lara
ulaşıyor. Sahte rakı ölümleri, "Hergün tükettiğimiz temel gıdalar
ne kadar sağlıklı?" sorusunu gündeme getirdi. "Merdiven altı
üretim" olarak tabir edilen sahte gıda ürünleri, halk sağlığını
uzun vadede tehdit ediyor. İçinde süt olmayan peynir, boyalı
zeytin, şekerli bal, etsiz salam ve sucuk, talaşlı baharat, tozlu
çay gibi yüzlerce sahte gıda, ucuz etiketleriyle tüketiciyi
çekerken, birer hastalık yayıcı ürün olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye'de üretilen gıdalarda kaçak üretim oranının yüzde 56 gibi
dev bir oranda olduğunu ve bu nedenle sadece devletin yılda 3
milyar dolarlık bir gelir kaybına uğradığını vurgulayan Gıda
Dernekleri Federasyonu Başkanı Şemsi Kopuz, sektörde 35 bin işletme
ve 285 bin satış noktası olduğunu belirterek, böyle büyük üretim ve
bir satış ağında denetimin zorluğuna dikkat çekti. Alım gücünün
sınırlı olduğu ortamda, tüketicinin merdiven altı-sağlıksız-ucuz
ürünlere yöneldiğini anlatan Kopuz, "Zemin kayıtdışına uygun.
Yasalar ise, uyanlar için var. Uymayanlar için yasalar caydırıcı
değil" diye konuştu. Gıdada vergi oranlarının hâlâ çok yüksek
olduğunu, bunun da kayıtdışı üretimi körüklediğini iddia eden
Kopuz, enflasyonun yüzde 10'lara düştüğü bir ortamda gıdadaki yüzde
18 olan KDV oranının yüzde 8'lere çekilmesi, temel gıdalardan da
yüzde 1 KDV alınması gerektiğini söyledi. "Güvenlidir" damgamız
olacak Türkiye'de gıda üreticisi bin üye ve 17 gıda derneğini
çatısı altında toplayan Gıda Dernekleri Federasyonu olarak, sahte
gıda ürünlerine karşı projeler geliştirdiklerini vurgulayan Başkan
Kopuz, bir iktisadi işletme teşebbüsü kurarak kendi içlerinde
özdenetim mekanizması işleteceklerini açıkladı. Kopuz, kendi
üyelerine ait işlenmiş ürünleri, kendi laboratuvarlarında gıda
mühendislerinin sürekli kontrol edeceğini belirterek, "Ürünlere
federasyonumuzun logosunu basacağız. Bu logo tüketici için 'bu ürün
güvenlidir' anlamını taşıyacak. Bir anlamda ikinci bir TSE damgası
olacak. Biz logomuzun arkasında olacağız. Kendi sanayicimize ceza
verebileceğimiz bir mekanizma işleyecek" dedi. Gıda güvenliği
konusunun Avrupa Birliği sürecinde en çok tartışılacak konulardan
biri olacağını belirten Kopuz, bu noktada tüketicinin de
bilinçlendirilmesi gereğini kaydetti ve şunları söyledi: "Biz
tüketici olarak raflardaki ürünlerde sadece son kullanma tarihine
bakıyoruz. Oysa üzerinde üretim izni olup olmadığına da bakmamız
lazım. Üretim izni olmayan ürünlerin marketlerde satılması,
pazarlanması yasaktır. Üretim izinleri bir emniyet sübabıdır.
Tüketiciler, izinsiz ürünleri ve bunları satanları Tarım
Bakanlığı'na şikayet etmeli. Örneğin, çoğu insan meyvesuyu içiyor,
içinde meyvenin m'si yok. Koku koymuş. Üzerini okumuyoruz, kodekse
uygun mu, değil mi? Türkiye'de kaç tane bilinçli tüketici var.
Sadece ölüm haberlerinde, gıdadan zehirlenmelerde biraz duyarlılık
gösteriyoruz o kadar." Şikayetleri TÜBİTAK'la inceleyeceğiz Gıda
güvenliği konusunda uzman olmayan kişilerin yaptığı açıklamaların
sektörü yıprattığını söyleyen Kopuz, bu konuda TÜBİTAK'la ortak
çalışıp halkı bilgilendireceklerini kaydetti ve "Tavuk yemleri ve
hormonlu tavuk tartışmaları, tavuk sektörünün yüzde 40 oranında
zarar etmesine yol açtı. Bu yüzden gıda güvenliği konusunda
TÜBİTAK'la ortak çalışma başlatacağız, bunun protokolünü imzaladık.
Halkı, Türkiye'nin en güvenilir bilimsel kuruluşuyla yapacağımız
çalışmalarla bilgilendireceğiz" dedi. Vampir sektör öldürüyor
Türkiye'de sahteciliğin yaygınlaşması ve rakı ile öldürücü
boyutlara ulaşması üzerine Ankara Ticaret Odası (ATO) da,
hazırladığı "Sahte Türkiye" adlı raporda, Türkiye'nin bir "sahte
cenneti'' olduğunu vurguladı. Rapora göre, sahtekarlar, iyi para
kazandıran gözde meslekleri tercih ediyor. Türkiye'de 5 bin
civarında "sahte diş hekimi'' bulunduğubelirtilen raporda, sahte
dişçilerin, muayenehane açacak parası olmayan yeni mezun diş
hekimlerinin diplomalarını kullanarak diş hekimliğine soyunduğu
ileri sürüldü. Raporda, sahtekarların, vatandaşların dini
inançlarını sömürmekten bile çekinmedikleri vurgulanarak,
mezarlıklarda para karşılığı Kur'an okuyan "sahte hafızlar''ın,
özellikle bayram günleri mantar gibi çoğaldıkları kaydedildi. Her
türlü resmi belgenin sahtesinin yapıldığı belirtilen raporda, sahte
gıda piyasasında ise ürün yelpazesinin bir hayli geniş olduğu
vurgulandı. Rapora göre, Türkiye'de 27 bin gıda sanayi işletmesinin
10 bininin denetlenmediği, bunlardan sadece 17 bininin Tarım
Bakanlığı'nın gıda siciline kayıtlı olduğu belirtilerek, yaklaşık
400 bin gıda satış ve toplu tüketim yeri olduğu dikkate alındığında
insan sağlığının ne denli bir tehdit altında olduğunun ortada
olduğu ifade edildi. Raporda gıdada teknolojinin, hilenin hızına
yetişemediği, hilenin teknolojiden hızlı geliştiği de belirtiliyor.
Bir numaralı taklitçiyiz Türkiye'nin ünlü markaların sahtesinin
üretiminde bir numara olduğu ileri sürülen raporda, dünya
piyasalarında Türkiye'nin adının "taklitçi''ye çıktığı bildirildi.
Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün,
sahtecilik olaylarında ekonomik krizden sonra patlama yaşandığına
dikkat çekerek, "Kriz, sahteciliği bir sektör haline getirdi. Yükte
hafif pahada ağır ne varsa sahtesi yapılıyor" dedi. Sahteciliğin
reel sektörü kemiren, insan sağlığını tehdit eden vampir sektör
olduğuna dikkat çeken Aygün, bu vampir sektörün, sahte rakı ile
ölümlere yol açması üzerine, Türk halkının sahtecilik
sarhoşluğundan uyandığını bildirdi. Sahte tarım ilaçları tehlike
saçıyor Sahte içki ve sigaradan sonra, sahte tarım ilaçlarının da
tarımda yoğun olarak kullanıldığı ortaya çıktı. Bazı kaçakçıların,
İran'dan getirdikleri düşük içerikli ilaçlara tiner, boya gibi
katkı maddelerini de karıştırarak ruhsatlı ilaçların boş kutularına
doldurmak yoluyla kaçağın da kaçağını hazırladıkları belirlendi.
Katkı maddelerinin birçoğunda kanserojen değerler bulunduğu
belirtilirken, yapılan araştırmada, piyasa değerinin çok altında
satılan İran menşeili kaçak ilaçların Çukurova'da 4 çiftçiden biri
tarafından kullanıldığı, bu oranın, Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Bölgesi'nde daha fazla olduğu tesbit edildi. İran'dan 40 milyon
liraya getirilen 1 litrelik kaçak ilacın, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı onayıyla Türkiye'de satılan 200 gramlık ilaç kutularına
paylaştırılıp 5 kat fiyatla satıldığı da ortaya çıktı. Su bile
temizlemiyor Sahte tarım ilaçlarının insan sağlığı için büyük bir
tehdit yarattığını belirten Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Petek
Ataman, "Bu ilaçlarla üretilmiş gıdaları kullananların sağlığı
açısından, kısa sürede bir etki görülmese bile, yıllar boyunca
birikim yapıp ileriki yıllarda birçok hastalığa neden olabiliyor"
dedi. Zirai ilaçların bir kısmının suda çözülür nitelikte olduğunu
ve bunları yıkamakla kısmen bulaşanların ortamdan
uzaklaştırılabileceğini belirten Ataman, suyla temizlenemeyen
maddelere dikkat çekerek:"Yağda çözülen tarım ilaçlarını yıkamayla
uzaklaştırmak mümkün değil. Bu ilaçların kalıntısı sadece
bitkilerde değil, o ortamda beslenen hayvanların etinde, sütünde,
yumurtasında da ortaya çıkar" diye konuştu. Bu arada uzmanlar
İran'dan kaçak olarak getirilen düşük fiyatlı ve düşük içerikli
tarım ilaçlarının, insan sağlığı yanında tarım alanlarındaki
toprağı da tehdit ettiğini de vurguluyorlar. Haber: Fatma Çiftçi
Kaynak: Yeni Şafak