Sahi bu yılbaşı şeytan işi mi?
Abone olOsmanlı'da yılbaşı kutlamalarının tarihi 1829'lara kadar uzanır. İşte Türkiye'de ve Osmanlı'da yılbaşı kutlamaları;
Bir süredir her yerde kırmızı, yeşil, altın renkli
süsler. Sokakta görmediğimiz kar vitrinleri süslüyor. Kimileri
şeytan işi dese de aslında yılbaşı kutlamalarının tarihi Anadolu'da
1829'lara kadar uzanıyor.
Yılbaşı bir Cumhuriyet çocuğu. Yani tarihimize sonradan giren
hoşluklardan. Osmanlıda yok. Eski takvimle bugünkü arasında bir
ilgi de yok zaten. Hicri takvim, miladi takvim olaylarına hiç
girmeden, sözün kısasını seçelim. Osmanlı’da yılbaşı memleketin
Hıristiyan tebalarını ilgilendiriyordu sadece. Yılbaşı Noel dönemi
demekti. Aralığın 15’inden itibaren hareketlenen bu cemaat, 24
Aralık tarihinde İsa’nın doğuşunu kutlardı. Aslında dinsel açıdan
pek anlam taşımayan 31 Aralık günü, kimi yerlerde İsa’nın sünnet
günü olarak anılırdı.
İLK KUTLAMA HALİÇ'TE
Osmanlı’nın Hıristiyan yılbaşısına gösterdiği ilgi, gerilere, 1829
yılına kadar uzanır. O yılbaşı İstanbul’daki İngiliz elçisi,
Haliç’te bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya davetli
olan Osmanlı devlet adamları, yatsı namazını Tersane
Divanhanesi’nde kıldıktan sonra, sandallarla gemiye giderler ve
sabaha kadar eğlenirler. Serasker Hüsrev Paşa, ‘Káfir işi, fakat ne
çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti,’ dese de, bu
işten zevk alınmaya başlanmıştır. Bu gavur icadına, tövbe tövbe
diyerek katılım Cumhuriyet’e kadar sürecektir. Özellikle Galata-
Beyoğlu hattında Noel ve yılbaşı, en azından şöyle göz atmadan
geçilemeyen bir temaşa olarak hafızalara kazınır.
Gelelim yılbaşının nasıl milli bir mesele haline geldiği konusuna.
Konunun kapağı, 1926 yılında miladî takvimi resmen kabul
edilişimizle açılır. O dönemde daha yılbaşını izleyen gün, yani 1
Ocak tatil değildi. Ama 1926 yılını 1927’ye bağlayan gün bir
tesadüf eseri olarak, hafta sonu tatiline, yani Cuma’ya denk
gelmişti. Yapılan yılbaşı eğlenceleri büyük ilgi gördü ve sabaha
kadar eğlenildi. Elektrik İdaresi de ilk kez o gece, saat tam 12’de
kentin tüm ışıklarını bir dakika söndürme geleneğini başlattı.
BEYOĞLU EĞLENCELERİ
Ertesi yıl, İstanbul’un yılbaşı gecesi, özellikleri şanslarını
kumarda denemek isteyenler için özel bir önem taşıyordu. Eğlence
yerleri yine dolup taşıyordu, ama geçen yıldan farklı olarak o yıl
Yıldız Sarayı bir kumarhane olarak işletilmeye başlanmıştı.
İşletmeci Senyör Maryosera bu özel gün için rulet masaları
kurmuştu. İstanbul tarihinde o güne kadar, bir gecede, hem de hiç
bir yasal kısıtlama olmadan bu denli kumar oynanmadığını
söylenir.
Yıllardır hasetle seyredilen Beyoğlu eğlenceleri, adeta bu geride
kalışın acısını çıkarırcasına hızla yurt sathına yayıldı. Dergiler,
özel yılbaşı sayıları çıkarmaya, gazinolar balolar düzenlemeye,
Tayyare Piyangosu özel çekilişler yapmaya başladı. İnsanlar vatan
sathında yeni yeni varlığını hissettikleri bu olaya, birden nasıl
böylesine kırk yıllık dost gibi alışıverdiklerine şaşıra şaşıra
yeni yılı kutlamaya başladılar.
31 ARALIK TATİL OLUYOR
1935 yılında Başvekil İnönü imzasıyla Millet Meclisi’ne sunulan
Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun Tasarısı’nda, ‘Bütün
medeni milletlerce tatil günü olarak kabul edilen 31 Aralık öğleden
sonrasıyla 1 Ocak günlerinin uygulanmakta olan tatil günlerine
eklenmesi’ teklif edildi. Kanunun kabulüyle, hem ulusal bir
eksiğimiz giderildi, hem de yılbaşı geceleri sabahlayanların resmen
uyuyabilmeleri sağlandı! Bu ilk tatil gününün ertesinde Son Posta
gazetesi muhabiri, gözlemlerini şöyle aktarıyordu: ‘Bu yıl yılbaşı
gecesi, ay sonuna ve bayram ertesine gelişine rağmen, gayet neşeli
geçti. Beyoğlu Gazinoları bir gecede, bir sene içinde görmedikleri
kadar bol müşteri buldular ve bütün bir yılın ziyanını örtecek
kadar satış yaptılar. Dün sabah, saat ondan akşama kadar,
sokaklarda sayım gününü hatırlatan bir tenhalık seziliyordu. Tatili
fırsat sayarak sabahın onuna kadar güle oynaya içenler, ayılıp da
sokağa çıkamamışlardı.’
ATATÜRK'ÜN YILBAŞI KUTLAMASI
1938 yılı yılbaşında, Atatürk ilk kez Anadolu Ajansı yoluyla yeni
yıl tebriklerine karşı bir cevap yayınladı. Bu cevabın metni
şöyleydi: Yeni yıl münasebetiyle yurdun her tarafından
vatandaşların yüksek duygularını ve samimi temennilerini bildiren
birçok telgraflar gelmektedir. Bundan son derece mütehassis olan
Atatürk, teşekkürlerinin ve saadet dileklerinin Anadolu Ajansı
vasıtasiyle iletilmesini emir buyurmuşlardır.’ Bir yıl sonra, bu
kez Atatürk’ün ölümün ardından gelen yılbaşı ise oldukça hüzünlü
geçer.
Yılbaşının bu denli hızla ülkenin ‘yerli malı’ bir alışkanlığı
haline gelmesine en başta yazarlarımız şaşırmıştı. Örneğin Peyami
Safa: ‘Şu Yılbaşı gecelerinin manasını bir türlü anlayamıyorum.
Sevinecek ne var? Evvela her şey tersine; dünya ve insan bir yaş
daha ihtiyarlıyor, kainat bir yıl daha eskiyor, buna ‘yeni sene’
diyorlar. Herkes ölüme bir yıl daha yaklaşıyor, buna seviniyorlar,
hayatın bir parçasını kaybetmek hoş bir şeymiş gibi hep
birbirlerini tebrik ediyorlar,’ demekteydi.
Gökhan Akçura