Sağlık çalışanlarının öldürülmesini mi bekliyorsunuz?

Bir önceki yazıda sağlık çalışanlarının sıkıntılarını yazmıştım. Bazı dostlarım çok sert yazdığımı söyledi, gelen cılız tepkilerin sert yazmamdan kaynaklandığını söyledi.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Bir önceki yazıda sağlık çalışanlarının sıkıntılarını yazmıştım. Bazı dostlarım çok sert yazdığımı, gelen tepkilerin sert yazmamdan kaynaklandığını söyledi.

Şöyle tekrar gözden geçirdim yazdıklarımı..

I-ıh.

Az bile yazmışım dedim içimden.

Herkesi memnun etmek sadece ahmakların hayali olduğuna göre, yapılacak tek şey inandığımız doğruları bir uğultu haline dönüştürebilmek.

Vahşi halleriyle koca bir ülkeyi utandıranlarla aynı safta olmaktansa, küfür yemeyi göze almak daha onurluca gelir bana.

Şiddeti savunan üç-beş sefilin hali, utançlarını gizleme telaşından başka birşey değil.  Dağ eteklerinde, karların altında kalmış taştan daha soğuk yürekler için henüz bir merhem veya iksir icad edilmedi. Yüreklerini kansere kurban vermişler için tüm insanlık dua etse de nafile.

İrfan sahibi insanlar bizi anladı ya, sağlık çalışanlarına yüreğini açtı ya, gerisi sivrisineğin kanadı kadar önemli değil.

****

Dedim ya, olumsuz tepkiler pek bir cılızdı. Destek verenlerin sesi adeta kabaran denizler gibi dalga dalga yayılarak, kusursuz bir haykırışa dönüştü.

Mesleğini, canından aziz bilen onbinlerce sağlık çalışanı #BuSesiDuyun diyerek sosyal medyayı adeta inletti. Bugüne kadar sessiz kalan bazı kurumlar harekete geçti.

Dizi ve filmlerinde şiddeti adeta toplumun bilinçaltına zerkeden büyük (!) medya ise adeta teneşir uykusunda. Sağlık çalışanlarının saldırıya maruz kalması, onlar için silikon takmış bir mankenin göğüsleri kadar bile önemli olamıyor maalesef.

Galiba hastanelerden sağlık çalışanlarının tabutlar içinde çıkmasını bekliyorlar haber yapmak için...

Geçenlerde gözüme ilişti.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, kasırgayı andıran sesi duyduğunu göstermek için twitter ortamında sağlık çalışanlarının isyan twitlerini takipçileriyle paylaştı.

Umarım ki bu iş bir twiti RT etmekle kalmaz.

Kalırsa kötü olur.

Hem de çok kötü olur!

Bir savaş barutu kıvılcıma dönüşüyor.

İnfilak kaçınılmaz!

Derhal müdahale olmazsa, korkarım ki yakında görev başında katledilen sağlık çalışanlarının isimleri birer ikişer duyulmaya başlanacak.

Eğer bu devlet büyükse, sağlık çalışanlarının titreyen ayaklar üzerinde görev yapmalarına seyirci kalmamalı!

Sağlık çalışanlarının can güvenliğini garanti altına alacak yasalar ivedilikle çıkarılmalı. Görev başındaki sağlık çalışanlarına yapılan ve yapılacak saldırılara ağır hapis cezaları verilmeli.

Saldırganların sosyal güvencelerinin devlet tarafından sonlandırılması gibi yaptırımlar uygulanırsa en azından kanayan bu yaraya geçici bir pansuman yapılmış olur.

Can kurtarma derdinde olan bir kurumun fedakar çalışanlarına garez içinde saldıranlara merhamet gösterilirse çözüme ulaşmak mümkün olmayacak.

"Olmayacak" diyorum çünkü gelen her kötü haber bir sonrakini gölgede bırakıyor.

Bakın son örneğini dün başkent Ankara'da yaşadık. Doktor, hasta bebeğin muayenesini yaptıktan sonra, tahliller istiyor. Gelen idrar kültür tahlillerinin iki gün sonra çıkacağını söyleyip hasta için bir iki ilaç yazıyor. Bu sırada hasta bebeğin annesi, "Bebeğe ancak iki gün sonra bakabilirim dedi" deyince babası, anlamadan, dinlemeden ipini koparmış hayvan gibi saldırıyor, doktorun yüzünü kanlar içinde bırakıyor.

Bunun için "Derhal harekete geçmeli. Yoksa çok kötü olacak" diyorum.

Çünkü bu sakat kafaları iyileştirecek bir sargı bezi hastanelerde yok!

SEN YAZAR MISIN ULAN!

Dedim ya çok cılız tepkiler geldi o yazıdan sonra diye... Yazıdan sonra posta kutusuna bakarken, bir okurun gönderdiği eleştiri ve hakaretin içiçe geçtiği elektronik posta gözüme ilişti. Şiddete meyilli olduğu belli olan arkadaş, yazdığım yazıdan ötürü kızmış, "Sen yazar olduğunu mu sanıyorsun be!" diye döşenmiş de döşenmiş!

"Ben sana gönderilmiş bir cezayım" dedim verdiğim cevapta..

Biraz sonra bir mail daha geldi.. "Ne diyorsun sen be?" diye soruyordu bu kez.

"Allah sana, Necip Fazıllar, Nazım Hikmetler, Mehmet Akifler, Cemil Meriçler, Peyami Safalar gönderdi, kıymetini bilmedin. Bunun üzerine beni sen ve senin gibilerine ceza olarak gönderdi. Kaçarın yok bana katlanacaksın artık" dedim.

"La olum sen manyak mısın?" diye chat ağzıyla yazılmış bir mail daha gönderdi. Bu kez ben de aynı chat ağzıyla cevap verdim, uyardım:

"Sen asıl benden sonra geleceklerin halini düşün. Ben senin yerinde olsam benim kıymetimi bilirdim!"

Uyarımı dikkate aldı mı almadı mı bilmiyorum ama, "La tittir git beeeaaa" diye yazmış, sonuna gülücük işareti koymuştu.