Saç ektirmek haram mı?
Abone olYaşan Nuri Öztürk, başına saç ektirdikten sonra Diyanet'in yaptığı 'Saç ektirmek haram' açıklamasıyla küplere bindi.
Öztürk, bugün Star'daki köşesinde Diyanet'i bombardımana tuttu:
''Saç ektirmenin haramlığına, bunu yaptıranların lanetlendiğine
ilişkin bir beyan yoktur ama, dine yalan sokup Hz. Peygamberi de bu
yalanlara álet eden hurafecilerin lanetlendiğine ilişkin birçok
vahyî beyan vardır...'' İşte Yaşar Nuri Öztürk'ün Star'daki yazısı:
SAÇ EKTİRMEK HARAM MIDIR? Soru: Saçlarla ilgili dinsel bir fetvada,
kadın-erkek ayrımı yapılmadan, saç ektirmenin haram olduğu, bunu
yaptıranların lanetleneceği söylenmekte, kaynak olarak da Buharî ve
Müslim gibi ünlü hadis kitapları gösterilmektedir. Modern tıp
imkánlarıyla bile ancak birkaç yıldan beri uygulanmakta olan saç
ektirme operasyonunun bundan binbeşyüz yıl önce hükme bağlanmış
olduğunu iddia etmek bana inandırıcı gelmedi. Siz bu konuda ne
dersiniz? Saç ektirmek diye bir haram, bunu yaptıranların
lanetlendiğine ilişkin bir beyan var mı? CEVAP: Saç ektirmenin
haramlığına, bunu yaptıranların lanetlendiğine ilişkin bir beyan
yoktur ama, dine yalan sokup Hz. Peygamberi de bu yalanlara álet
eden hurafecilerin lanetlendiğine ilişkin birçok vahyî beyan
vardır. Esas melunlar, dine yalan ve uydurmaları sokarak dinin
söylemlerini kin ve inatları uğruna saptıran vicdansız ve irfansız
sinsi müşriklerle bunlara bir biçimde reklamcılık yapan
omurgasız-ilkesiz eyyamcılardır. Bunlar ayrıca, Buharî (ölm.
256/869) ve Müslim (ölm. 261/874) gibi hadisçilere de iftira
etmekte ve bu yolla da lanetlik hale gelmektedirler. Çünkü Kur'an,
yalancıları ve iftiracıları açık ve çok sert bir biçimde
lanetlemektedir.(bk. Áli İmran, 61) Hem de ebediyyen kaydıyla...
(bk. Nur, 23) Bu iftiralar, dine hüküm ekleme şeklinde bir davranış
olduğunda ise suçlular ayrıca müşrik damgası yerler. Çünkü dinde
hüküm koyma anlamına gelecek davranışlar ilahlık yetkisi kullanmaya
kalkmanın bir göstergesi olduğundan doğrudan doğruya şirke
girmektedir. Sorunuzdaki iddialar doğruysa, burada, şimdi ele
alacağımız suçlar art arda işlenmiş olur ve bu da dine ve ilme
namussuzluk bulaştırmak anlamına gelir ki düşünülebilecek
alçaklıkların en iğrencidir. Şimdi, kimin verdiğini belirtmediğiniz
ve 'fetva' diye andığınız yüz kızartıcı iftiranın ayrıntısına ve
tahliline geçelim. Bu fetva damgalı iftirada, şu insanlık dışı
yalan ve saptırmaların işlendiği ağır bir ahlaksızlık listesiyle
karşı karşıyayız: 1. Peygamberimiz döneminde saç ektirme diye bir
operasyon, hatta benzeri bir uygulama asla yoktur. Hiçbir kaynak
böyle bir şeyden söz etmez; böyle bir şeyin o dönemde varlığını
iddia etmek tarih ve özellikle tıp tarihi bakımından gülünç ve
sefil bir uydurmadır. Peygamberimiz döneminde 'saç ekleme'den söz
edilebilir ama 'saç ektirme'den asla söz edilemez. Saç ekleme ise
hadis kitaplarında sadece kadınlar için söz konusu edilmekte,
erkekler bu bağlamda gündeme gelmemektedir. Dolayısıyla erkeklerin
saçlarıyla ilgili herhangi bir uygulama ve operasyonun din
açısından bir hükme bağlı kılınması, eğer az önceki yalan ve
saptırmalara tevessül utanmazlığı yoksa, imkánsızdır. 2. Buharî ve
Müslim'de sözü edilen (bk. Buharî, Kitabu'l-Libás, bab: 83; Müslim,
Kitabu'l Libás, bab: 117) saç ekletmenin erkeklerle hiçbir ilgisi
yoktur. Açık ve net bir biçimde kadınların saçlarından söz
edilmektedir. O rivayetlerden çıkarılan anlam ne olursa olsun,
sonuç, erkeklerle ilgili gösterilemez; erkekler o rivayetin anlam
alanı içine sokulamaz. Anılan rivayette geçen temel sözcükler
'Vásıla ve Müstavsıla' sözcükleridir. Bunların birincisi,
başkasının saçlarından bir demeti alıp kendi saçlarına ekleyen
kadın, ikincisi ise böyle bir şeyi yapma isteği gösteren kadın
anlamındadır. Arap dili lügatlarının, tartışmasız otorite
sayılanlarından iki örnek verelim: Fîrûzábádî (ölm. 817/1414)
tarafından kaleme alınan el-Kaamus el-Muhît'teki açıklamayı,
anıtlaşmış çevirmeni Ásım Efendi (ölm. 1819), İmparatorluk
Türkçesiyle şöyle aktarıyor: 'Vásıla, şol avrete dinür ki, saçı
kısa ve azca olmağla sairin saçından kendi saçına ekler ola...
Müstavsıla ise saçına saç eklemegi talip olan avrete dinür.' Bu
cümlelerin günümüz Türkçesi ile ifadesi şöyle olur: 'Vásıla, saçı
kısa ve az olduğu için başkasının saçından kendi saçına ekleyen
kadına denir... Müstavsıla ise saçına saç eklemek isteğinde bulunan
kadın demektir..' (el-Kaamus el-Muhît, VSL maddesi) Vásıla, hákim
anlamıyla, saç ekleme işini yapan kadın demektir. Bir kadın bu işi
kendisi yaparsa ona da vásıla deniyor. Bu açıklama, hemen hemen
aynı sözcüklerle, Arap dilinin bir başka anıt lügatinde, İbn
Manzûr'un Lisanu'l-Arab'ında tekrarlanmıştır. (bk. VSL maddesi)
Hiçbir dil veya din bilgini bu sözcüklerin saç ektirmekle, hele
hele erkeklerin saç ektirmesiyle ilgili olduğunu söylememiştir,
söyleyemez. Söylerse bu, saptırıcı ve bilim dışı bir yorum olur.
Çünkü o omurga sözcüklerin ikisi de sadece ve sadece kadınları
ifade etmektedir. 3. Hadis kaynaklarındaki temel sözcükler,
'ektirmek' değil, 'eklemek' anlamına gelir. Yani, eğer birinin
saçını alıp kendi saçına eklemek şeklinde bir uygulama yoksa, bunun
yerine bir saç ektirme varsa, bunu yapan kadın da olsa bu
rivayetteki ithama máruz kalmaz. Çünkü saç ekiminde kişinin sadece
kendi saçı kullanılmaktadır. Başka kişiden saç alınması halinde
hücre uyuşması olmadığı için saç ekiminde böyle bir yola
gidilmemektedir. 4. Rivayette geçen sözcükler, perukun bu yasak
kapsamına sokulmasına da engel olucu niteliktedir. Çünkü o
sözcüklerin kök anlamları eklemektir. Ve rivayet, saçın saça
eklenmesini anlatıyor. Peruk, eğer tüm başı kapsayacak türden ise
bu yasağın çerçevesine girmez. Çünkü o tür bir perukta ekleme yok,
tümden değiştirme vardır. Tümden değiştirme ise vásıla ve
müstavsıla sözcüklerinin anlam çerçevesi içine sokulamaz. 5.
Rivayetten kim nasıl çıkarılırsa çıkarılsın, sonuçta bir 'haram'dan
değil, bir 'mekruh'tan söz edilebilir. Yani o rivayetten, saç
ekleten kadınlar için bile tahrîm değil, sadece kerahet
çıkarılabilir. Saç ektirmek ise her iki cinse de helaldir. 'Haram'
tábiri, sadece ve sadece Kur'an'da açık ve tartışmasız bir biçimde
belirlenen yasaklar için kullanılır. Hadislerle belirlenen yasaklar
haram değil, mekruh adını alır. Mekruh, çirkin görülen şey demek
olur... Mekruhu haram diye tanıtmaya kalkan fetva, bu bakımdan da
tipik bir ahlaksızlık ve bilgisizlik örneğidir. 6. Kur'an, kendi
mensuplarını dünya ve áhirette güzelliğe çağırmaktadır. İslam
fıkhı, estetik gerekçelerle doğum kontrolü yapmaya bile cevaz
vermektedir. Güzel olmaya, güzel davranmaya ilişkin emirler
yüzlerce kez tekrarlanmaktadır. İslam'ın çirkin gördüğü; cinsiyet
karışıklığına meydan verecek operasyonlardır. Bir insanın kendi
saçından bir bölümü bir operasyonla alıp başının bir başka yerine
naklettirmesinin İslam'a aykırı olduğunu söylemek küstahlığını
göstermek, İslam'dan ve insandan habersizliğin ilanından başka bir
anlam taşımaz. İslam'ı; insanın, hayatın, güzelliğin, düzgünlüğün
ve nihayet özgürlüğün düşmanı gibi göstermeye yönelik bu ruhsuz ve
ufuksuz iddiaları insanlık adına lanetlemek ve sahiplerinin yüzüne
tükürmek hepimizin insanlık borcudur. Bu tipler, bizim dinimizi
ilkelliğin ve estetik düşmanlığının kaynağı gibi görmek isteyenlere
konuşma zemini hazırlayan hain ve beyinsiz rezillerdir. Tüm gerçek
dindarların ilenci bu düzeysiz yaratıklar üzerinedir... Kısacası,
andığınız fetva, dine ve bilime yalan söyleten bir bühtan, bilim
ciddiyet ve saygınlığıyla bağdaşmayan bir haysiyetsizlik örneğidir.
İnsanlık, bilime ve dine namussuzluk bulaştıran bu namert sapıklar
ortada dururken lanetlemek için başka kimi arayabilir?! Lanet,
namertler üzerine olsun! Sözümüzü Kur'an'ın bir çağrısıyla
noktalayalım: 'Gelin, Allah'ın lanetini yalancılar üzerine
salalım!..' (Áli İmran, 61) Allah'ın lanetini, özellikle dine yalan
söyleten alçaklar üzerine salalım!.. GÜNÜN YAZISI Hayırda aktivite
Tekámülün boyutları ve tekámül yolu sonsuzdur. Bu yolun en önemli
aşamalarından biri de başkalarına zararlı olmamak veya bizim
kullandığımız ifade şekliyle, şerde pasivitedir. Hiç kimseye zararı
olmamak ve kötülüğünden şikáyet edilmeyen bir insan olmak gerçekten
bir mertebedir. Bu mertebe, muazzez Peygamberimiz tarafından dile
getirilirken şöyle denmiştir: 'Müslüman, elinden ve dilinden
insanların emin olduğu kişidir.' Ancak, Kur'an ve Muhammedî şuur bu
mertebeyi mükemmel insanın ölçüsü saymaz. Kur'an'ın insanı bunun
ötesine geçmek zorundadır. Kimseye zararlı olmamak yeterli
değildir. Muhammedî mümin, herkese yararlı olmak, hayır ve rahmet
ulaştırmak zorundadır. Yani şerde pasivite, Kur'ansal kemal için
yetmez, hayırda aktivite lazımdır. 'Benim kimseye zararım yok.'
yolun yarısıdır. Kemal odur ki, benim herkese yararım var diyecek
noktaya gelirsiniz. İşte bu kámil mertebe, Son Peygamber tarafından
şöyle ifade edilmiştir: 'İnsanların en hayırlısı, insanlara en
fazla yararı dokunandır.' Hayırda aktivite bizi şu gerçekle yüz
yüze getirir: Hayattan ve insandan kaçmak yaraşmaz. Hayırda aktif
olacak ruh, hayatın içine, insanın ıstıraplı dünyasına dalmak,
çamurlu ve dikenli patikaları insanla birlikte yürümek zorundadır.
Hayırda faal olmanın bu yanını insanlığa gösterirken şöyle
konuşuyor Peygamberimiz: 'İnsanların içine girip onların eziyet ve
ıstıraplarına muhatap olan mümin, insanlardan kaçarak onların
eziyet ve ıstıraplarından emin yaşayan müminden daha değerlidir.'
İslamiyet, bu gerçekten hareketledir ki, insanın eziyet ve
ıstırabına maruz kalmamak için meydan yerinden bir kaçış olan
ruhbaniyete, manastır hayatına, fildişi kuleye çekilip kendi
halinde yaşamaya onay vermemiştir. Çünkü insandan uzak kalan
benlik, büyük meydandan çekilen ruh, şerde pasif kalmakta başarılı
olursa da hayırda aktiviteden nasiplenemez. Sonsuzluk yolunun kemal
basamaklarına ulaşmış ölümsüzler, fildişi kulelerinden yere iner,
insanı kucaklar, onunla birlikte düşüp kalkarak kitleyi her türlü
kahır ve eziyeti göğüslemek pahasına yukarılara çekerler.