Sabancı 13 tane kitap yazdı

Abone ol

Bu kitaplardan 7 tanesini Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere ve öğrencilere tavsiyede bulunmuştu. İşte o kitaplar..

50 yılı aşkın bir süredir iş hayatında olan Sakıp Sabancı, edindiği bilgi ve deneyimlerini aktarmak, acı tatlı anılarını paylaşmak üzere toplam 13 kitap yazmıştır. Bu kitapların Türkçe basılan 7 tanesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 25.01.1989 tarih, 8710 sayılı tebliğleri ile "Öğretmenlere ve öğrencilere yararlı kitaplar" olarak tavsiye edilmiştir.

   Kitapların satış gelirinin tamamı Darülaceze'ye ve Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı'na bağışlanmıştır.

   Sabancı kitaplığında ayrıca Hacı Ömer Sabancı, Özdemir Sabancı ve Sabancı Ailesi ile ilgili çeşitli kitaplar da yer almaktadır. Bu kitapların arasında Sadun Tanju'nun kaleme aldığı Sadıka Ana ve Hacı Ömer, Nimet Arzık'ın Hacı Ömer için yazdığı Ak Altının Ağası, Ufuk Sandık'ın Özdemir Sabancı'nın hayat hikayesini kaleme aldığı Bir Türk Samurayı, Özer Yelçe'nin Sabancı Ailesi Soyağacı kitapları ve Tarık Buğra'nın Sıfırdan Doruğa isimli film senaryosu ile Patron isimli tiyatro oyununu içeren kitabı bulunuyor.

İşte Sakıp Sabancı'nın yazdığı kitaplar ve özetleri:
 
İŞTE HAYATIM

   35 Yıldır iş hayatının içindeyim. İşlerle birlikte büyüdüm. İşlerle birlikte geliştim.

   Sadece Sabancı Ailesi'nin işlerinin içinde değil, genç Türkiye'nin ekonomik büyümenin değişik kademelerinde de sorumluluklarım oldu.

   Bazı olayların içinde yaşadım. Bazı olayları yakından izledim. Katkıda bulundum. Tecrübe edindim.

   Otuzbeş yıllık iş hayatımdaki birikimlerin, başkalarının ilgisini çekeceğini ümit ettiğim bölümlerini yazmakta yarar gördüm.

   Sabancı Topluluğu'nun gelişme hikayesi, bir bakıma Türkiye'de özel sektörün, özel sektör sanayiinin gelişme çizgisini de ortaya koymaktadır. 

THİS İS MY LİFE

ABD Eski Başkanı Jimmy Carter'ın yazdığı önsöz :

   Sakıp Sabancı, iş hayatındaki başarıları ve Türk halkının gelişimine sağladığı katkılardan dolayı, doğal bir lider olarak ülkesinde tartışılmaz bir ün kazanmıştır. Ben, ülkesinde akademik gelişime daha geniş bir çerçeveden bakarak binlerce gence Sabancı bursu veren Sakıp Sabancı ile beraber, yüksek öğretim kalitesini artırmanın yollarını inceleme şansı buldum.

   Ülkesinin önde gelen hayırseverlerinden biri olarak, Sabancı Vakfı aracılığıyla neredeyse Türkiye'nin her köşesinde eğitim ve kültür merkezleri, sağlık tesisleri kurmuştur. Kendisi aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin sadık bir dostudur.

   Türk sanat eserlerinden oluşan Sabancı Koleksiyonu, Sakıp Sabancı'nın diğer ülke insanlarıyla paylaşma cömertliğini gösterdiği büyük bir hazinedir. Rosalynn ve ben, kendisinin İstanbul'daki evini ziyaret ettiğimizde koleksiyonda yeralan tabloların, heykellerin ve hat eserlerinin güzelliğinden ve çeşitliliğinden çok etkilendik.

   Bu Türk lider, finansal kaynaklarını ve uluslararası etkisini kullanarak insan haklarını yaymaya, kavgaları barışçıl yöntemlerle çözmeye ve dünyadaki yoksul halkın acılarını dindirmeye çalışmaktadır.

   Bu ilgi çekici otobiyografi, Sakıp Sabancı'nın felsefesinin oluşumunu, sanata olan ilgisinin köklerini, modern Türkiye için süregelen çabalarını ve gelecek için planlarını öğrenmek isteyenlerin faydalanacağı bir kaynak olacaktır.

Jimmy Carter
27 Haziran 1988

PARA BAŞARININ MÜKAFATIDIR

Benim çocukluğumda çok okunan bir kitap vardı: "Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak.." O zaman yabancı isimlerine alışık olmayan Anadolu insanı bile bu kitabın yazarının ismini (Türkçe okunuşu ile) "Dala Karneci" olarak tanıyordu.

   Sonra bu yazarın başak kitaplarının tercümeleri basıldı. Bunlar arasında hatırladığım kadarı ile "Para kazanmanın yollarını öğreten" bir kitabı da vardı.

   Yeni Asır Gazetesi İstanbul'da yayınlanmaya başladıktan sonra, gazete sorumluları, okuyucularına dağıtılmak üzere bir küçük kitapçık içinde "başarının yolları konusundaki görüşlerimi" toparlamamı istediler.

   Görüşlerim, önerilerim küçük bir kitap halinde bastırılmış. Kitabın kapağına "Para Kazanmanın 16 Altın Yolu - Yazan: Sakıp Sabancı" diye yazılmış. 23 Kasım 1985 Pazar günü Yeni Asır Gazetesi ile birlikte, bana söylendiğine göre, 120 bin dolayında dağıtım yapılmış.

   Tanıdıklarımdan, tanımadıklarımdan bu kitap ile ilgili dağişik tepkiler aldım. Genellikle "ilgi gördüğünü" anladım.

   Bu ilgi karşısında, yazdıklarımı tekrar gözden geçirdim. Eklemeler yaptım.

   Elinizdeki kitap işte böyle meydana geldi.

   Türkiye'de son zamanlarda benzer kitapların yayınlandığını arkadaşlarım bana duyurmuşlardı.

   Amerikan yazarlarının eseri olan "The One Minute Manager" ve "Up the Organization" isimli kitaplar "Bir Dakikalık Yönetici" ve "İş Bilenin, Para Kazanının" başlığı ile tercüme edilip yayınlanınca, büyük ilgi görmüş.

   Ben bir yazar olarak değil, parmağını taşın altına sokmuş bir işadamı olarak yazdığımdan, söyleyeceklerimin biraz farklı olması tabiidir.

   Unutmayın ki, ben Türkiye şartlarında 40 yıllık birikimimi sizlere aktarmaya çalışıyorum.

   Faydalı olabilirsem ne mutlu bana…

Sakıp Sabancı
1985

GÖNÜL GALERİMDEM

1985 Yılında gazeteci dostumuz Güneri Cıvaoğlu Güneş Gazetesi'nin yönetimi sorumluluğunu taşıyordu.

   Birgün bana dedi ki: "Sayın Sabancı, İşte Hayatım başlığı ile yayınlanan kitabınız ilgi gördü. Birçok ünlü kişiyi tanıdığınızı kitabınızdan öğrendik. Bu tanışmaların bir kısmının dostluklara dönüştüğü, uzun süre devam etiiği anlaşılıyor. Tanıdıklarınızdan siz de iz bırakanalrla olan ilişkilerinizi renkli yanlarıyla anlatırsanız, okuyucunun ilgisini çeker. Güneş Gazetesi için böyle bir yazı serisi hazırlamak istiyorum".

   Dostumuz Güneri Cıvaoğlu'nun bu isteği üzerine gazetede yayınlanacak şekilde "gönül galerimden kimler geldi, gönül galerimden kimler geçti" ise, hatırladığım yanlarıyla kağıda döktüm.

   Yazı dizisi, Güneş Gazetesi'nde 4-27 Ocak 1986 tarihinden tarihleri arasında 23 gün süre ile tam sayfa, ve resimli olarak yayınlandı. Bana, bu yayının da ilgi gördüğünü söylediler.

   Arkadaşlarımın teşvikiyle, Güneş Gazetesi'nde yayınlanan diziyi gözden geçirdim, eklemler yaptım. Gazetede dizi yayınlandıktan sonraki ilişkiler ve dostlukların hikayesini yazdım.

   Bu kitapta özellikle yabancılarla olan ilişkilerimei dostluklarıma ağırlık verdim.

   Gazetelerde sık sık haber yayınlanır, "Sabancı yabancıları evinde ağırladı..Türk sanayiini, Türkiye'deki gelişmeleri ve Sabancı Topluluğu'nun tanıtım filmini gösterdi".

   Çok kimse bana sorar: "Bu yabancıları ne diye evine çağırıyorsun?"

   Yabancılarla toplantılar yapmanın, onlara ikramlard bulunmanın "hep beraber yenilip içilme" görüntüsünün çok ötesinde değerlendirilmesi gerekir. Her Türk vatandaşı ne kadar çok yabancı ile iyi ilişki kurarsa, Türkiye dışarıda, o kadar geniş çevrelerde gönüllü avukata sahip olur.

   Bu kitabın değişik bölümlerinde Atlı Köşk'de misafir ettiğim Türk ve yabancı devlet adamlarıyla ilgili anıları anlatacağım.

Seyahatten dönene "Yediğin içtiğin senin olsun. Sen bize gezdiğini, gördüğünü anlat" derler.

   Ben de , bugüne kadar yaptığım yurtdışı seyahatlerde "gezdiklerimi, gördüklerimi" ve özellikle "başkalarına yararlı olabileceğine inandıklarımı" yazıya döktüm.

   Bunu bir ölçüde de sorumluluk sayıyorum. Çünkü, bu ülkeden sağladığım imkanlarla gerçekleştiridiğim gezilerde gördüklerimden duyduklarımdan bu ülkeye yarar getirecekleri, ilgilenenlere ulaştıramaz isem görevimi yapmamış olurum.

RUSYA'DAN AMERİKA'YA

   Rahmetli babam Hacı Ömer, yurtdışına gidip gelene sorardı:

   "Eee dayı? Anlat bakalım neler gördün, neler duydun?.." Eğer karşısındaki sadece gidip gelmiş, bilgi dağarcığına hiçbir şey katmamış ise,

   "…Ohoo..Dayı, sen turist gelmişsin" derdi…

   Babamın bir de "çuval gidip, çuval gelme" tabiri vardı..İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası günlerde Türkiye'de pamuk balyalayacak çuval bulmak güç bir işti. Çuvallara, pamuklar sarılır. Balya yapılır. Yabancı gemilere balyalar yüklenir. Pamuk ihraç edilirdi. Gemi tekrar pamuk almaya gelirken, içinden pamuklar çıkarılmış olan boş çuvalları geri getirirdi. Bu çuvallar tekrar pamuk balyalamada kullanılırdı.

   "Çuval gidip, çuval gelmek" demek, yurt dışına gidip, olanı biteni fark etmeden, hiçbirşey görmeden ve duymadan dönüp gelmek anlamında kullanılırdı.

   İşte ben, Hacı Ömer'in oğlu olarak, yurt dışına "turist gidip, turist gelmemeye", "çuval gidip, çuval dönmemeye" özen gösteririm.

   Gezilerimde, Türkiye'nin dışında oluşan , Türkiye'nin geleceği bakımından önem taşıyan değişimleri, gelişmeleri izledim. Not aldım. Bunların en önemli gördüğüm yanlarını başkalarına da aktarmayı bir sorumluluk kabul ediyorum.

UCRET PAZARLIĞI MI KOYUN PAZARLIĞI MI 

 
   Ücret konusundaki çarpıklığı, “Anasını-Danasını anlatmaya çalışarak” ilk defa 1987 Haziran ayında bir kitap haline getirmiştim.

   Bu kitap çok ilgi gördü. Ücret konusundaki çarpıklıklar daha açık biçimde tartışma gündemine geldi.

   Birinci kitaptaki açıklamalarda düzenlemeler yaparak 1990 Mayıs ayında ikinci çalışmam yayınlandı.

   Bu benim ücret konusundaki üçüncü yayınım. 

DEĞİŞEN VE GELİŞEN TÜRKİYE


Türkiye devamlı bir değişim içindedir.

   Bu değişim bizi hergün daha iyiye götürüyor.

   Türkiye, hergün biraz daha büyüyor.

   Türk insanı hergün, birgün önceye kıyasla daha iyi imkanlara kavuşuyor.

   Türkiye'de devlet adamının, işadamının, vatandaşın ortak arayışı, daha hızlı büyümeyi, daha hızlı gelişmeyi sağlamaktır.

   Devlet adamlarımız bunun için çalışıyor. İşadamımız bunu için yatırım ve üretim yapıyor. İşçimiz bunun için çaba gösteriyor. Çocuklarımız bunun için okuyor.

   Demek ki, devlet olarak, millet olarak Türkiye'nin yarınına, Türkiye'nin yarınının iyi olacağına inanıyoruz, güveniyoruz.

   Böyle olmasa, fabrikaları ve dükkanları kapatıp, evlere kapanıp, ekonominin batışını beklemekten başka yapacağımız şey kalmazdı.

   Anne ve babalar çocuklarının büyüdüğünü, geliştiğini, delikanlı olduğunu gelinlik çağına geldiğini fark edemezmiş. Biz de bu ülkenin içindeki gelişmeleri bazı zamanlar yeterince fark edemeyip, bu gelişmelerin nimetlerini yeterince takdir edemiyoruz.

   Türkiye'de onar yıllık dönemlerde, beşer yıllık dönemlerde ve hatta her yıl kaydedilen gelişmeleri insanlarımıza sağlanan imkanları dikkate alırsak, kalkınmamazın, gelişmemizin boyutlarını, bu kalkınmanın, gelişmenin insanlarımıza sağladığı yararları ve Türkiye'nin nereden nereye gittiğini gerçek boyutlarıyla görürüz.


TURKEY CHANGING AND DEVELOPİNG

Türkiye devamlı bir değişim içindedir.

   Bu değişim bizi hergün daha iyiye götürüyor.

   Türkiye, hergün biraz daha büyüyor.

   Türk insanı hergün, birgün önceye kıyasla daha iyi imkanlara kavuşuyor.

   Türkiye'de devlet adamının, işadamının, vatandaşın ortak arayışı, daha hızlı büyümeyi, daha hızlı gelişmeyi sağlamaktır.

   Devlet adamlarımız bunun için çalışıyor. İşadamımız bunu için yatırım ve üretim yapıyor. İşçimiz bunun için çaba gösteriyor. Çocuklarımız bunun için okuyor.

   Demek ki, devlet olarak, millet olarak Türkiye'nin yarınına, Türkiye'nin yarınının iyi olacağına inanıyoruz, güveniyoruz.

   Böyle olmasa, fabrikaları ve dükkanları kapatıp, evlere kapanıp, ekonominin batışını beklemekten başka yapacağımız şey kalmazdı.

   Anne ve babalar çocuklarının büyüdüğünü, geliştiğini, delikanlı olduğunu gelinlik çağına geldiğini fark edemezmiş. Biz de bu ülkenin içindeki gelişmeleri bazı zamanlar yeterince fark edemeyip, bu gelişmelerin nimetlerini yeterince takdir edemiyoruz.

   Türkiye'de onar yıllık dönemlerde, beşer yıllık dönemlerde ve hatta her yıl kaydedilen gelişmeleri insanlarımıza sağlanan imkanları dikkate alırsak, kalkınmamazın, gelişmemizin boyutlarını, bu kalkınmanın, gelişmenin insanlarımıza sağladığı yararları ve Türkiye'nin nereden nereye gittiğini gerçek boyutlarıyla görürüz.


DAHA FAZLA İŞ DAHA FAZLA AŞ

1992 Yılının Ekim ayında Sabah Gazetesi'nin ve Milliyet Gazetesi'nin birinci sayfalarında yer alan başlıklar beni çok etkiledi.

   -Utandıran Rakamlar: 50 Kişilik İşe, 10 Bin Başvuru

   -52 Kişilik Kadroya 16 Bin Aday

   -İşsiz Ordusu 4,5 Milyon

   Gazetede yayınlandığı şekliyle karşı sayfada görüp okuyabileceğiniz bu yazılar, hepimizin bildiği fakat üzerine cesaretle gitmediği, gidemediği için de yeterince tartışamadığımız bir konuya eğilmeye itti beni.

   Ben pamuk işçisi Hacı Ömer'in oğluyum.

   Bugün yönetiminde bulunduğum toplulukta 30 bin kişiye iş ve bunlara bağlı olanlarla birlikte yaklaşık 200 bin kişiye aş verme sorumluluğu taşıyorum.

   Beraber çalıştığım arkadaşları topladım.

   -"Gelin..Şu iş ve aş konusunu tartışma gündemine getirmek için temel bilgileri bir kitapta toplayalım. Kamu oyunun dikkatini çekelim.." dedim.

   Arkadaşlarımın derlediği rakamları, bilgileri "Sakıp Sabancı süzgecinden" geçirerek bu küçük kitabı ortaya çıkardım.

   Bu küçük kitapta "Sakıp Sabancı anlatımı ile" iş ve aş konusunun Türkiye için ne kadar önem taşıdığını özetleyeceğim.

DOĞU ANADOLU RAPORU

"Özel Sektör Doğu Anadolu'ya yatırım yapsın. Devlet Doğu Anadolu'ya fabrika kursun..Böylece hem terör önlenir. Hem göz durur.."

   Bu çok sık tekrarlanan bir görüş. O kadar çok tekrarlanr oldu ki, hepimiz inanmaya başladık.

   Ben bir işadamı, bir vatandaş olarak "mevcut şartlarda Doğu Anadolu'da yatırımları teşvik edecek, arttıracak bir sistem geliştirme" işine talip oldum.

   Ev ödevimi yaptım. Uzmanlarla çalıştım. "Özel sektör ağırlıklı ekonomik ve sosyal kalkınma atılımını başlatıp yürütecek bir teşkilatlanma önerisi" geliştirdim.

   Benim raporumun esası budur. Kendi ihtisasımı, tecrübelerimi ortaya koyabileceğim, akıl verebileceğim konu budur.

   Bu raporu hazırlarken Güneydoğu'da olan bitenlerle daha fazla ilgilenmek, izlemek imkanı doğurdu. Başka ülkelerde olup biteni öğrendim.

   İç ve dış bilgileri biraraya getirince ortaya çıkan bir gerçek var:

   "Terör sorununu çözebilmek için, olanı biteni daha iyi anlamaya mecburuz…Bu sadece Türkiye'nin başına gelmiş bir olay değil. Bşka ülkeler de benzer sorunlarla karşılaşmış. Sorunu sadece fabrika kurmakla çözmek mümkün değil."

   Ben bir işadamı olarak burada "sorunun bütününün nasıl çözüleceği hakkında reçete yazamam."

   Ben kendi konumda önerilerimi ortaya koyarım.

   Ama bir vatandaş olarak, sorunun bütününe ilişkin kişisel teşhislerimi ve değerlendirmelerimi de özet olarak kağıda dökmek benim sorumluluğum.


BAŞARI ŞİMDİ ASLANIN AĞZINDA

Bu benim onbirinci kitabım. Dört kitabımın ikinci baskıları yapıldı. "Para Başarının Mükafatıdır" ismi ile 1985 Kasım ayında yazdığım kitabım ise dört kere basıldı.

   O kitabımın diğerlerinden farkı, yaşam deneyimlerimi basit bir şekilde anlatmamdır. Anladım ki, insanın kendi başından geçenleri, kendi deneyimlerini başkalarına aktarması ilgi görüyor. Okunuyor. Ve de yararlı oluyor.

   Para başarının mükafatıdır. İy de acaba "başarı" nedir? Başarıya nasıl ulaşılır?

   Ben bir iş adamıyım..Benim için başarı, işimdir. Ressam için başarı, tablosunun ünlü bir müze tarafından satın alınması, müzisyen için başarı, eserinin ünlü orkestralarca çalınması, bilim adamı için başarı Nobel ödülünü almaktır.

   Ben bir müzisyen, bir ressam, bir bilim adamı gözüyle başarıyı anlatamam. Ben bu küçük kitapta bir iş adamı gözüyle, kendi deneyimlerime dayalı olarak başarının ne olduğunu, başarıya nasıl ulaşılacağını anlatacağım.

   Tekrar ediyorum. Bunlar benim deneyimlerim. Bunlar benim inandığım şeyler. Ben, başarı reçetesi yazmıyorum.

   Yazamam da..Ama, ben kendi deneyimlerime dayalı olarak başarıyı arayanlara ışık tutmak istiyorum.


İŞTE HAYATIM (JAPONCA)

Altmış beş yaşındayım.

   50 Yıldır iş hayatının içindeyim. İşlerle birlikte büyüdüm. İşlerle birlikte geliştim.

   Sadece Sabancı Ailesi'nin işlerinin içinde değil, genç Türkiye'nin ekonomik büyümenin değişik kademelerinde de sorumluluklarım oldu.

   Bazı olayların içinde yaşadım. Bazı olayları yakından izledim. Katkıda bulundum. Tecrübe edindim.

   Elli yıllık iş hayatımdaki birikimlerin, başkalarının ilgisini çekeceğini ümit ettiğim bölümlerini yazmakta yarar gördüm.

   Sabancı Topluluğu'nun gelişme hikayesi, bir bakıma Türkiye'de özel sektörün, özel sektör sanayiinin gelişme çizgisini de ortaya koymaktadır.

HAYAT BAZEN TATLIDIR

İnsanın belli bir hayat çizgisi vardır. Bu çizgide ve sınırda insanlar bir yaşam kavgası veriyor.

   Yaşam kavgası başlı başına ciddi bir iş. Yaşam kavgası içinde insanların "hayatın tatlı yanlarından yararlanmaya" pek az vakti olabiliyor.

   Fakat hayatta hep somurtarak yaşamanın da imkanı yok. gülmeden yaşam bir anlam ifade etmiyor.

   Bu nedenle olsa gerek Anadolu'da "bir kahkaha bir pirzola gibi insana hayat verir' derler.

   Bugüne kadar 12 kitap yazdım. İkisi İngilizce, biri Japonca bastırıldı.

   Bunların hepsi ciddi kitaplardı. Bu defa farklı bir kitap ile sayın okuyucularımın karşısına çıkıyorum. "Hayat Bazen Tatlıdır"

   Hayatın tatlı yanlarını, bugüne kadar başımdan geçen tatlı olayları, güldüğüm fıkraları bir araya topladım.

   Güngör Uras bana Mark Twain'in iki deyimini nakletmişti ;

     "There is no joke, in the heaven" (Türkçesi şöyle : Cennette şaka yoktur...)

     "The secret source of humour, is not joyitself, but sadness" (Türkçesi, şöyle : Mizahın kaynağı aslında keyif değil, üzündür.)

   Sayın okuyucularıma bu onüçüncü kitabımla bir 'tat' verebilirsem ne mutlu bana..


SAKIPNAME

Mimar-karikatürist Güngör Kabakçıoğlu'nun Sakıp Sabancı'ya 70. yaş armağanı olarak hazırladığı bu kitapta, Kabakçıoğlu'nun çeşitli dönemlerde Sakıp Sabancı ile ilgili çizdiği karikatürler yeralıyor. Sakıp Sabancı'nın yaşamı, hayat görüşü ve gündem yaratan sözleriyle ilgili karikatürlerin yeraldığı kitapta 180'i aşkın karikatür bulunuyor.

   Güngör Kabakçıoğlu :

    1933 doğumlu Güngör Kabakçıoğlu, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde Resim ve Mimarlık Bölümü'nde eğitim gördü. 1961 yılında Yüksek Mimarlık Bölümü'nden mezun oldu. Pekçok mimari esere imza atan Kabakçıoğlu, Tercüman, Akşam, Güneş, Yeni Yüzyıl gazetelerinde karikatürler çizdi. Mimarlık, resim ve karikatür yarışmalarında ödüller alan ve jüri üyeliklerinde bulunan Kabakçıoğlu'nun Karikatür Albümü ve Portreler adında iki kitabı daha vardır.

Günün Önemli Haberleri