Rüzgar Erkoçlar, cinsiyet değiştirme operasyonundan sonraki süreci, aşkı, evliliği, kariyeri ve daha birçok şey hakkında Cengiz Semercioğlu'na açıklamalarda bulundu. Hayırlı olsun, evlendin. Düğün çok eğlenceliydi... - Ben hiçbir şey hatırlamıyorum düğünden. Hep söylerlerdi gelin ve damat düğüne dair hiçbir şey hatırlamaz diye. Doğruymuş. Eğlendiniz ama siz de, değil mi? /Eğlendik. After party saat 3’e kadar devam edecekti. Saat 2’de “Artık dayanamayacağım” dedim. Çok yorulduk. Bir de ben düğünden iki gün önce İstanbul’a geldim. Eskişehir’de “Öğrenci Kafası: Soygun” sinema filminin çekimlerindeydim. Yorgunluktan bitmiştim. Beni bile davet etmedin düğüne. Davetiyeleri nasıl ulaştırdın insanlara merak ediyorum... - Nasıl davet etmedim? Davetiye göndermedin... - Davetiye yolladım abi. Elden yollayamadım. WhatsApp’tan yolladım. Hatta insanlar “Tamam, biz de altını WhatsApp’tan takarız” diye espri yaptı. Abi yetişemedim. Film çekimlerindeydim. Ben çekime gitmeden önce düğün organizasyonunu hallettim. Evi tuttum, öyle gittim. Sadece evin badana boyasını yaptırabildim. Geri geldiğimde evde ne eşya vardı ne bir şey. 1 hafta içerisinde evin eşyalarını hallettim tek başıma. Tek bir usta bile sokmadım evin içine. Boya badana işlerini de mi sen yaptın? - Onu film çekimine gitmeden önce ustalara yaptırmıştım. Sonra döndüğümde tüm eşyaları aldım. Kurulması gerekenleri de kendim kurdum. Eşin Tuğba hiç yardım etmedi mi sana? - Tuğba da yardımcı oldu tabii. Ben bir şeyi kolay yoldan yapmak varken, hep uzun yolu tercih ediyorum. Kulağımı hep ters taraftan tutuyorum. Neticede yapıyor muyum? Yapıyorum ama kadın aklı kolay yolu görüyor ya, arada onun dediği şeylere de önem veriyorum. Eşin Tuğba’yla nasıl tanıştınız? - Yakın bir arkadaşımız tanıştırdı. Dışarıda ilk kez baş başa görüşeceğimiz gün Tuğba’ya “Ne olur, Nişantaşı tarafında görüşmeyelim” dedim. “Bir şey olmaz, City’s’de buluşalım” dedi. Onun işyerine yakın diye orada buluşmak istedi. “Gel Anadolu yakasında görüşelim. Avrupa yakası basın kaynıyor” dedim ama o Nişantaşı’nda ısrar etti. Kaşındı! “Tamam, sen bilirsin” dedim, görüştük. Bir baktım görüşmenin sonuna doğru fotoğraflarımız çekiliyor! Tuğba daha önce öyle bir durumla karşılaşmadığı için korkup kaçar mı diye endişelendim. Külkedisi gibi bırakıp gidecek mi beni? Mekandan ayrı ayrı çıktık, ona “Sen önden çık, beni aşağıda bekle” dedim. Bir veda öpücüğü kondurur, “Görüşürüz” derim diye düşündüm ama diyemedim. Çünkü Tuğba gitti. “İlk ve son görüşmemiz oldu galiba” dedim o an... Basın senin peşinde diye korkabilir tabii... - Aynen. Bir şey yok fotoğraflarda ama direkt “sevgilisi” diye yazacaklardı. Yanımda güzel bir kadın gördükleri zaman direkt yazıyorlar çünkü “Yeni aşkı” vs diye. Sonra nabız yokladım, “Ne oldu? Ailen bir şey dedi mi? Bir sorun var mı?” diye sordum. “Yoo, sorun yok” dedi. Öyle başladı yani ilişkiniz... - Evet. Ne zamandı? - 14 Ağustos 2016. Bak hatırlıyorum. Hafızam yerinde. Nasıl evlenme teklifi ettin? - Araştırdım. Kadınlar beklenti içinde oluyorlar biliyorsun. Biri bir şey yapıyor, ortalık kızışıyor. “Bak bunun erkek arkadaşı şunu yapmış” durumları. Manyakça bir şey bulmam gerekiyor dedim. Şaşırtmam gerekiyordu onu. Kimi baş başa yemek yerken evlilik teklifi ediyor. Çok klasik, herkes yapıyor, bana yakışmaz dedim. Sonra balonun üstünde mi şey yapsam diye düşündüm. Yok, bizim şansımıza balon söner, düşer dedim içimden. Bir arkadaşım akıl verdi, “Bir karikatürist bul” dedi. İstanbul’da arıyorum, yok! Hepsi kendi yerinin dışında bir yere gelmiyor. İsmimi de söyleyemiyorum basını çağırırlar diye. Neyse sonunda buldum adamı. Uçak biletlerini bile aldım. Nereden buldun? - Malatya’dan. Adı Kerim. Sonradan çok yakın dost olduk Kerim’le. Tuğba’nın hiçbir şeyden haberi yoktu. 14 Şubat’a yakın bir zamandı. Onu yemeğe çıkarmamı bekliyordu. Evlenme teklif etmeni bekliyor muydu peki? - Bekliyordu tabii ama o gün olacağını gerçekten anlamadı. 14 Şubat için yemeğe çıkıyoruz zannetmiş. Bomonti tarafında Popülist diye bir mekan var, oraya rezervasyon yaptırdım. Orada kapalı bir alan var. İçeride boş masa olmadığı zaman seni orada bekletiyorlar. Rezervasyon yaptırmama rağmen bizi orada beklettiler. Halbuki bu da bir oyundu. İçeri girdik, bizi karşılayan kişi, “Rüzgar Bey rezervasyonunuz gözükmüyor” dedi. Tuğba’nın rengi değişti. Garson “Sizi biraz bekletelim” diyerek bizi o kapalı yere aldı. Karikatürist de oradaydı. “Karikatürist arkadaşımız bugüne özel çiftlerin resimlerini çiziyor, ister misiniz?” diye sordu garson. “Aaa çok güzel, ben hiç karikatür çizdirmedim hayatım” dedim. Tuğba “Ben daha önce çok çizdirdim” demez mi! “Allah’ım” dedim, “Bir şeyi de daha önce yapmamış ol. Bir şeyi de ilk kez benimle yap!” Sonra ısrar ettim, “Olsun gel çizdirelim, hatıra olur” dedim. Oturduk. Ben öncesinde Kerim’e fotoğraflarımızı yollamıştım, onu gelinlikle beni de damatlıkla çizmişti. Ben diz çökmüşüm, bir baloncuğun içinde de “Benimle evlenir misin?” yazıyor. Onun üzerindeki baloncuk da boş. Kerim, resim çizer gibi yapmaya başladı. Tuğba görmüyor tabii o sırada ne çizildiğini... - Görmüyor hiçbir şey. Resmi çevirdiği anda barkovizyonda benim çektiğim video gösterildi. O sırada diz çöküp cebimden yüzüğü çıkardım. “Benimle evlenir misin?” dedim. Çok şaşırdı ve mutlu oldu. Resimdeki o boş yere de hemen “Evet!” yazdı. Bu arada Tuğba’nın en yakın arkadaşlarını da çağırmıştım. Hepsi bir anda ortaya çıktı. Konfetiler patladı. Böyle güzel bir anı oldu. Ailesi Tuğba’ya “Ne işin var Rüzgar’la” diye tepki göstermiş mi? - Teklifin ertesi günü sordum. “Aileme söyledim, hiçbir sorun yok” dedi. Zaten ailesine hiç yalan söylememiş. Bu da çok hoşuma gitti. “Ben zaten basın bizi ilk çektiğinde, anneme de babama da söyledim” dedi. “Sorun yok demiş” babası da. Kayınbabam sağ olsun. Ailesiyle ilk tanışman nasıldı? - Hayatımda üç yerde çok gerildim. Birincisi ailesiyle tanışırken, ikincisi nişanda, üçüncüsü de düğünde. Hatta nişanda “Ölüyorum!” dedim. Düğün günü birlikte nikâhın kıyılacağı yere yürürken de “Ben ölüyorum galiba” dedim. Bacaklarım titriyordu. Kalbim nasıl atıyordu anlatamam. Tuğba’ya baktım, o da öyleydi. Çok heyecanlıydık. Senin ailen nasıl karşıladı evlilik kararını? - Ben ailemle çok fazla kız arkadaşımı tanıştırmadım. O yüzden ben bir şey dediğimde saygı duyarlar. Daha önce hiç “Ben evleniyorum” diye gitmedim yanlarına. Bunu ilk söylediğim kişi Tuğba oldu. Hatta böyle bir şey dediğimde annem çok sevindi. Ciddi olduğumu anladı. Yakın zamanda babamı kaybettik. Annem, “Sizin sayenizde tekrar hayata bağlandım, çok mutlu ettiniz beni” dedi. Bizim gözümüzdeki o enerjiyi, güzelliği, mutluluğu gördüğü için annem de mutlu oldu. Eşinin mesleği neydi bu arada? - Makyaj sanatçısı. Düğünden hemen sonra bir kuyumcuda görüntülendiniz. Sonrasında da o fotoğraflarınız gazetelerde çıktı... - İnsanlar düğünde usulden bir şeyler taktı. Ben de altınları evimde saklamak istemedim. Kuyumcu tanıdığımdı, altınları kasasında saklasın diye ona götürdüm. Ama basını oraya kim çağırdı bilmiyorum. Arabadan indik, direkt bizi onlar karşıladı. Dükkanın kepenkleri falan inmişti. Kamera da alttan çekmiş... - Evet, kuyumcu yarım indirmişti kepenkleri. Ben “Biz bunları tam indirelim” dedim. Tamam, halka mâl olmuş biri olabilirim ama gazeteci arkadaşlar da nerede nasıl haber yapacağını bazen şaşırıyor abi. O konuda bazılarına kırgınım. Geçenlerde de gelip eşimin işyerinin içinde benimle fotoğrafını çektiler. Tuğba bu sektörden değil. Gazetecilerin böyle bir hakları olmadığını düşünüyorum. Bazen o dozu aşabiliyorlar. Kantarın topuzu kaçıyor diyorsun yani... - Aynen. O zaman da işte o sinirli Rüzgar’ı görüyorlar ama orada da ben haklıyım. Biliyorsun ben kolay kolay sinirlenen bir adam değilim. Demek ki bir şey var ortada, sinirleniyorum. Damarıma basmayacaksın benim. Evlilik zor mu? İlişki yürütmek mi daha zor, evlilik mi? - Bizim ilişkimizde hiçbir şey değişmedi. Sadece artık aynı evde kalıyoruz. Hani bazı evliliklerde ailelerle ilgili sorunlar oluyor ya; “Onun ailesine gittin, yok niye benim aileme gelmedin” durumları... Sağ olsun bu konuda bizim ailelerimiz o kadar katı değil. Uyum içindeler. İlk kavganızı yaptınız mı? - Evlendikten sonra kavga ettiğimize dair bir haber çıktı. Ama gerçekten hiç büyük bir kavgamız olmadı. Allah korusun. Taşınırken kavga ettiniz mi? - Tamamen yalan haberdi. Evimiz, benim bekarken kaldığım eve yakın olduğu için birkaç eşyayı ben kendi arabamla götürdüm. Arabadan eşyaları indirmeye çalışıyordum. O sırada arkadan gelen araç 1 dakika bekleyemedi. Şoför ve babası çıkıp üstüme yürüyünce işin rengi değişti. Meraklı komşulardan biri fotoğraf çekmiş. Olay basına “Eşiyle tartıştı” diye servis edildi. Yeni filmlerini de anlatsana... - Biri Onur Ünlü’nün “Put Şeylere” filmi. Onur Abi, Ulusal Film Yarışması’nda “en iyi yönetmen” ödülünü aldı bu filmle. Ondan 4 ay sonra da Ayhan Sonyürek’in “Öğrenci Kafası: Soygun” filminde oynadım. Şu an da kabareye hazırlanıyorum. “Öğrenci Kafası: Soygun”un çekimleri nasıl geçti? - Çok güzel bir ekip vardı. Ayhan Hoca’nın çok büyük katkıları oldu. Çekimlere başlamadan 3 gün önce oyunculuk anlamında bizi çok motive etti. Çok genç bir kadroydu. Ben eşlik etmekte biraz yoruldum. Arada enerjimi yükseltip uyum sağladım. Ocak ayında vizyona girecek. İnanılmaz bir proje geliyor. Eşlik etmekte niye zorladın? Kendini yaşlı mı hissediyorsun! - Abi yaş olmuş 31. Her ne kadar 18-19 yaşında göstersem de, 32’ye gireceğim yakında. Genelde durağan yapıya sahip bir adamım. Bazen içimden bir muzırlık çıkabiliyor. Sette 3 hafta yoğun tempoda çalışınca yoruluyorsun normal olarak. Hangi karakteri oynadın? - Toprak karakterini. Prodüksiyon ve oyunculuk anlamında çok güzel bir iş çıktı. Plastik makyajlar bile yapıldı. Kabareyi ne zaman sahneleyeceksiniz? - Provalarına devam ediyoruz. İlk kez 22 Kasım’da Maslak’ta sahneleyeceğiz. Kimler var peki başka? - Tuna Arman, Faruk K., Tuğba Özay, Oya İnci, Kalust Şalcıoğlu, Vural Buldu ve Dada İrfan... Dizilerle tanıdık seni, neden artık bir dizide yoksun? - Gelen projelerin hiçbirinde anlaşamadık. Bir de yaşadığım bu 5 yıllık süreçte yapımcıların ve kanal yöneticilerinin kafasının karışması normal. “Şimdi biz bu adamın karşısına kadın oyuncu koyduğumuzda nasıl olacak” falan diye bir kafa bulanıklığı yaşıyorlar. Ama çok güzel olur, merak etmesinler. Ben eskiden iki kere rol yapıyormuşum. Hem rolümü hem de kimliğimi oynuyormuşum. Şimdi sadece rolümü oynuyorum. Neyse ki yapımcıların kafa karışıklığı giderek dağılıyor. Puhu, BluTV gibi internet TV’lerine hazırlanan işlerden teklifler gelmeye başladı, büyük kanalların radarına girmeye başladık. Kıskanç mısın? - Dozunda kıskancım. Ama belli ederim, saklamam. Kıyafetine filan karışıyor musun eşinin? - Sağ olsun Tuğba bana o konuda hiç zorluk çıkarmadı. Kendisine neyin yakışacağını, neyin kötü duracağını bildiği için sorun yaşamıyoruz. Ben de bu konuda hiçbir şekilde ona eleştiride bulunmuyorum. Diyelim ki çok açık giyinmek istedi. O zaman karışır mısın? - Karışırım. Var mı öyle maçolukların? - Maçoluk demeyelim de yerine göre giyinmeye dikkat ederim. Çok şık bir yere gidecekseniz, spor giyinmeniz olmaz. Çok spor bir yere gidecekseniz, çok şaşaalı bir kıyafet giymeniz doğru olmaz. Yanlış anlaşılmasın. Böyle söylüyorum diye kıyafetine karışıyorum, maçoyum sanılmasın. Her şey bende dozundadır. Olması gerektiği gibi. Hülya Avşar’ın programındaki bir açıklaman maçoluk olarak değerlendirildi. Neden “Kadınlara güven olmaz” dedin? - “Kadınlar aldatır, kadınlara güven olmaz” dedim. Çok tepki aldım. Aslında çoğu zaman insana güven olmuyor. Kadın-erkek olarak ayırmak istemedim. Biraz da duygularıyla hareket eden bir adam olduğum için bunu söyledim. Tuğba seni kıskanıyor mu peki? - O da kıskanır ama belli etmez. Aslan burcu. Burnundan kıl aldırmaz. Senin takipçilerinin çoğu genç kızlar. Tuğba onlarla ilgili problem çıkarıyor mu? - Bir kadınla ilgili beni hiç uyarmadı bugüne kadar. “Hayatım niye şöyle yaptın, böyle yaptın” demedi hiç. Ben de bu konuda çok dikkatliyimdir. Kadın hayranım çok. Gelip fotoğraf çektirmek istiyorlar. Çoğu zaman şunu demek zorunda kalıyorum; “Kızlar, evliyim. Biraz daha mesafeli durabilir miyiz?” Ondan önce de “Nişanlıyım kızlar, biraz daha mesafeli durabilir miyiz?” diyordum. Hep böyle kontrollü müsün? - Söylemek zorundayım bunu. Çünkü günümüz kızları biraz rahat davranıyor. Her ilişki bunu kaldırmayabilir. DM’den yazıyorlar mı sana? - Çok fazla yazan var ama hepsine bakamıyorum. Çapkın bir adam mıydın evlenmeden önce? - Değildim. Öncesinde de değildin yani... - Aynen. Belki o yüzden Tuğba’yı da incitmiyorum o konuda. Diyelim baş başa oturuyorsunuz ve yanınızdan çok güzel bir kız geçti. Dönüp bakmıyor musun? - Hiçbir zaman algım orada değil. Ben sadece hayatımda olan kadının gözlerinin içine bakıyorum. Şöyle bir şey de var; bazen yanında kız arkadaşı olan adamlar, dönüp benim yanımdaki kıza bakabiliyor. Ya da yanında erkek arkadaşı olmasına rağmen dönüp bana bakan kızlar olabiliyor. Ben ise hiçbir zaman göz göze gelmem o kadınla. Aralarında tartışmasınlar diye. Bu kadar dikkat ediyorum. Bize karşı bu kadar anlayışlı davranılıyor mu? Hayır. Ama aldırış ediyor muyum? Etmiyorum. Bazen bir kız geliyor. Yanında erkek arkadaşı var. Fotoğraf çektirmek istiyor. Çocuğu orada unutuyor kız! Ben hemen “Abi, gel hep beraber çektirelim” diyorum. Bu inceliği yapıyorum. Hayatımda her zaman empati kuruyorum insanlarla. Bu kadar yakışıklı bir adam olacağını tahmin ediyor muydun? - Hayır. Hâlâ da kendimi öyle görmüyorum. İnsanlar “Çok yakışıklısın” diyor ama bende yakışıklılık anlamında öyle bir ego yok. Onun farkında değilim. Olsam zaten yürür giderim abi. Herhalde evlenmezdim o ego bende olsaydı. Müziğe yeteneğin var mı? - Var. Zeynep Sağdaş’la beraber single çıkaracağız. Klibi çektik. Şarkıda kısa da olsa benim rap söylediğim bir bölüm var. Hatta sözlerini ben yazdım. Müzik kulağım vardı. Bir yerde bir işe yarayacak diye düşünüyordum. Kısa süre önce bir müzik şirketinden de rap albümü teklifi geldi. Single ne zaman çıkacak? - 1 ay içinde. Eski bir şarkı; “Yarım Kalanlara Rağmen”. Onun deep house rap versiyonunu düşün. Güzel. Sonra da rap albümü çıkaracaksın... - Evet. Yetişebilirsem onu da yapacağım. DJ’likten ve oyunculuktan para kazanabiliyor musun? - DJ’likten kazanıyorum. Çıktığım kulüpleri seçiyorum ama. Her yere çıkmıyorum. Birçok şehre gitmeye çalışıyorum. Çünkü beni bekleyen hayranlarım var. İnsanların ilgisi nasıl performanslarına? - İnanılmaz. Hatta bazen donuyor, hayran hayran bakıyorlar. “Acaba şarkıları doğru seçmedim mi” diye düşünüyorum. Çok güzel tepkiler alıyorum. Babanın vefatında neler ne hissettin? - Kötü... Bazen hâlâ bununla yüzleşemediğimi düşünüyorum. Yalnız kalamadım. O acıyı yaşaman gerekir ya sonuna kadar... Babam öldükten sonra ağlayamadım. Babam öldüğü günden beri gözümden bir damla yaş gelmedi. Duygularını içinde yaşayan bir insanım. Çok fazla belli etmemeye çalışırım. Allah kimseyi böyle bir sınavla baş başa bırakmasın. O yüzden hep anın değerini bilelim diyorum. Şu an varız, belki bir sonraki ay yokuz... Çocuğun olsa ona hayatla ilgili ne tavsiye verirsin? - Tamamen sevgi içinde büyüyen bir çocuk olacak. Ebeveyn olarak maddi, manevi o çocuğun sorumluluğunu yerine getirmek gerekiyor. O yüzden bu sorumlulukları yerine getireceğimiz zamanda olsun hayırlısıyla. İnşallah bize de nasip olur. Fizyolojik olarak baba olman mümkün mü? - Bu konulara hiç girmeyelim. Tıpta yeni yöntemler var, onlara bakıyorum. Baba olmak istiyorum. Bundan 5 ya da 10 sene sonra nerede görüyorsun kendini? Çoluk çocuğa karışmış bir aile babası olarak mı? - Tabii ki çocuğumuz olsun istiyoruz. Bunun dışında kendi mesleğimi yapmak, artık ekranlarda olmak istiyorum. Sonrasında, maddi gücümü elime aldığımda da niyetim yurtdışına yerleşmek. Çocuğumuz olduğu zaman, onun bu baskıyla büyümesini istemem. Her gün suratına bir şey vurulmasını ne eşime ne de kendime yaşatmalıyım.. Türkiye gibi bir ülkede hayatını tamamen değiştirdin ve zor bir süreç yaşadın. Neler hissettin? - İnsan kendisi değilse yeteneklerinin de farkında olamıyor. İnsanlar kendiyle uyumlu haldeyken sorunlarıyla baş edebiliyor. Aksi halde kendini saklıyorsun. Bir yandan da oyuncusun ve göz önündesin. Çok zor... Oturup neden bunlar başıma geldi diye hayıflanmak yerine iyi tarafından bakman gerekiyor. Benim en büyük artım bu olmuş olabilir. Hep önüme bakıyorum. Bu Pollyannacılık oynamak değil. Olumsuz şeyler oluyor ve ben onu değiştiremeyeceğim, biliyorum. Bir sonraki adımda bunu kendim için nasıl güzelleştirebilirim şeklinde bakıyorum. 5 senelik dönemim benim için o kadar güzel bir tecrübe oldu ki. Parayla satın alınamayacak bir şey. Kendi yeteneklerimi keşfetmeye başladım. Artık o kadar özgür bir ruh olarak dolaşıyorum ki... Müzikle uğraşıyorum, kabare yapıyorum, sinema filminde oynuyorum. Bu taraftan da bakabiliriz ve bu beni mutlu ediyor. Peki bu süreçte ne gibi zorluklarla karşılaştın? - İlk haberler çıktığı zaman, ben ameliyatlarımı olmuş, toparlanma dönemindeydim. Ciddi anlamda pahalı operasyonlar olduğu için bir yandan da çalışmam gerekiyordu. Fırında çalışıyordum. Hem de günde 15 saat. Geleceğe dair kafamda kurduğum bir şey yoktu. Bu sektörde devam etmek de yoktu aklımda. Unutulmak istiyordum. Ta ki iki kişi tarafından “Rüzgar” olarak ifşa edilene kadar. Sonrasında herkes öğrendi. Basın peşimi bırakmadı. Manşetlerdeydim ama kamera önünde bir iş yapmıyordum. Beni statü olarak yüksek bir yerde gösteriyorlardı ama öyle değildi. Ama unutulsaydın şimdiki işlerini yapamayacaktın... - İsteğim buydu. Tamamen yok olmaktı... Unutulmadığın için şu anda pişman mısın? - Şu anda bunu değiştiremem. Ama gönül isterdi ki benim gibi olan birçok insan nasıl özgür yaşayabiliyorsa, ben de öyle yaşayayım. Bu zaten çok zorlu bir süreç. Bir de göz önünde olunca her şeyiniz didik didik ediliyor. Benim durumumda olanlar, geçmişlerini hatırlamak istemeyen insanlar. 5 senedir suratıma sürekli bu vuruluyor aslında. Kendinle barıştın mı diye sorarsan... Barıştım. Kendimle dalga geçiyorum artık. Ama bunun için bir süre geçmesi gerekiyordu. Şu an bu duruma geldim. Belki bundan 10 yıl sonra daha da farklı olacak... - Tabii ki. Her geçen gün biraz daha kendinle dalga geçecek duruma geliyorsun. Aldığınız ilaçlar vs. Bunların hepsi bir süreç. İlaç süreci devam ediyor mu? - Evet. Doz düşürülüyor ama hep devam ediyor. Bence iyi ki ortadan yok olmamışsın. Sonuçta maddi olarak da sıkıntı çektiğin bir dönemdi... - Fırında çalıştığım 3 ay, hayatımın en mutlu günleriydi. Tamamen özgür hissediyordum kendimi. Kimse beni tanımıyordu. Tanınınca, geçmiş suratına vuruluyor.