Rüzgar eken İtalyanlar ne biçiyor?
Abone olBugün Avrupa artık terörden kurtulmaya çalışıyor. Milliyet Yazarı Hasan Pulur da bu konuyu bir öyküyle ele almış. Öykünün başlangıcı Cudi Dağı'nda başlıyor.
Bugün terörden şikayet eden Avrupa'nın geçmişte nasıl politika
izlediğini Hasan Pulur'un Olaylar ve İnsanlar adlı köşesinden bir
öyküyle göstermiş. İşte o yazı: Bir Güneydoğu öyküsü... Bu hengâme
arasında, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in söyledikleri güme gitti;
oysa dünyada terörden en çok çeken bir milletin insanı olarak,
isyanında o kadar haklıydı ki! Evet, Bakan isyan ediyordu: "Türkiye
terörle mücadelede yalnız bırakılmış bir ülkedir. Birçok ülke
Türkiye'de can döken canilere destek olmuştur, lojistik destek
sağlamıştır, himaye etmiştir. Şimdi yaşanan bu vahşetten sonra bize
taziye mesajı gönderen bazı ülkeler, vicdan muhasebesi yapmak
zorundalar. Aksi takdirde döktükleri gözyaşları, timsahın
gözyaşlarıdır." Bilirsiniz, timsah yakaladığı avını yerken,
herhalde lezzetinden olacak gözyaşı dökermiş! *** Evet, timsahlar
gözyaşlarını dökmeye devam ediyor, altı günde 50 masum insanı
yediler... Cemil Çiçek'in söyledikleri bize bir Güneydoğu öyküsünü
hatırlattı, hem de yaşanmış, gerçek bir öyküyü... (X) PKK'nın en
azgın olduğu yıllar, Türkiye'nin bölüneceği ve "Federatif Demokrat"
bir yapıya kavuşacağını sananların "Bu işin sonu geldi!" dedikleri
günler... Güneydoğu'da Cudi Dağı'nın eteğinde bir kontrol noktası,
askerler biri kadın üç İtalyanı durdururlar, bu saatten sonra
ileriye geçmenin tehlikeli olduğunu anlatırlar, Tabur Komutanı,
kendilerini yemeğe davet eder, İtalyanlar bölgede "araştırma"
yapmaktadırlar. *** İnsan haklarından, demokrasiden, halkların
özgürlüğünden bol bol nutuk atarlar ve lafı PKK'ya getirirler:
"Türk devleti hatalar yapmıştı, hâlâ yapıyor. Bu kirli savaş
bitirilmeliydi. Hiçbir ülke kendi topraklarını bombalar mıydı?
Kürtlerin istekleri çok da büyük şeyler değildi! Hemen özerklik
anlaşması imzalanmalıydı, zaten Kürtlerin devlet kuracak
kapasiteleri yoktu." *** Tabur komutanı, asteğmenin tercüme ettiği
bu lafları dinler, posta erinin kulağına bir şeyler söyler, er
biraz sonra elinde bir torbayla gelir, torba masaya boşaltılır,
içinden Rus, Amerikan, Alman tipi mayınlar dökülür. Bunlardan sarı
olanı İtalyanların "Waisella" marka mayınıdır, üzerine basan kaç
Türk askeri şehit olmuş ya da sakat kalmıştır, kim bilir? *** Tabur
komutanı asteğmene "Şimdi söyleyeceklerimi aynen İngilizceye
çevir!" der. Emir yerine getirilir: "Taa İtalya'dan gelip, bize,
yani Ortadoğu'nun tüm sıkıntısını çekenlere ders vermeye
kalkıyorsunuz, bir yandan emperyalizm diyorsunuz, bir yandan PKK'ya
mayın satıyorsunuz. (.....) Korkmayın, size bu düşüncelerinizden ve
sözlerinizden ötürü bir şey yapacak değiliz. Tek üzüldüğüm bizi
aptal sanmanız. Bir bataklığa saplanmış olabiliriz ama,
göreceksiniz bir gün bu bataklıktan çıkacağız; bizi bu bataklığa
saplayanların kendileri de bu bataklıkta boğulacaklar. Bizimle
birlikte bu bataklığa saplanan ülkeniz de, bu mayınların hesabını
verecek." Verdiler de! *** Bu gerçek Güneydoğu öyküsünü bize,
sadece Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in sözleri anımsatmadı, geçenlerde
Bağdat'ta öldürülen 17 İtalyan askeri için yapılan cenaze töreni de
hatırlattı. Günah değil miydi o askerlere! Eli kanlı terörün
başını, Roma'da bağırlarına basmak için olmadık kepazelikler yapan
İtalyan politikacılarının aklına acaba İtalyan mayınlarına basınca
şehit düşen Türk askerleri gelmiş miydi? (x) Güneydoğu'dan
Öyküler/2- Hakan Evrensel, Ümit Yayıncılık