Rumların sorun çıkardığı tescillendi
Abone olGümrük Birliği Ek Protokolü, Türkiye'nin "Kıbrıs meselesi"ndeki kesin duruşunu ortaya koydu. Bu, aynı zaman da sorunun Rumlar'dan kaynaklandığını da tescilledi.
Dışişleri kaynakları, Türkiye'nin, Gümrük Birliği Ek
Protokolü'nü imzalamakla, liman ve havaalanları konusunda Rumlara
karşı bir yükümlülük altına girmediğini belirttiler. ''Bizim hukuki
görüşümüze göre, limanlar ve havaalanları konusu, Gümrük Birliği
kapsamı içine girmemektedir'' ifadesini kullanan kaynaklar, bu
konunun Kıbrıs sorunundan kaynaklandığı, kapsamlı çözümle ilgili
olduğu ve temelinde de Rumların Kıbrıs Türk tarafına uyguladığı
ambargo ve kısıtlamaların yatmakta olduğu görüşünü dile getirdiler
A.A muhabirinin görüştüğü kaynaklar, Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün 30 Mayıs'ta, Kıbrıs ile ilgili her türlü
kısıtlamanın ilgili tüm taraflarca aynı zamanda kaldırılması
önerisinde bulunduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin, havaalanları ve
limanlar konusunu Gümrük Birliği çerçevesinde değil, sözkonusu
öneri kapsamında görmekte olduğunu kaydettiler. Gümrük Birliği'nin,
AB müktesebatının geçerli olduğu alanda uygulanacağına işaret eden
kaynaklar, KKTC'nin AB müktesebatına dahil olmadığını, ''ayrı bir
varlık'' olarak ortaya çıktığını söylediler. Adada Yeşil Hat
düzenlemesi olduğuna dikkati çeken kaynaklar, bütün malların
kuzeyden güneye geçme imkanının bulunmadığını, dolayısıyla Kıbrıs
Türk ekonomisinin güneye göç edeceği yaklaşımının mümkün
olmadığını, Yeşil Hat düzenlemesiyle buna engel olan bir yapı
oluştuğunu ifade ettiler. Kaynaklar, Türkiye'nin, deklarasyonda,
KKTC ile ilişkilerinin etkilenmeyeceğini kaydederek, KKTC'nin
varlığını güvence altına alan bir yaklaşımı sergilediğini
vurguladılar. Rum tarafının tanınma beklentisi içinde olduğuna
işaret eden kaynaklar, deklarasyonda Türkiye'nin, ancak kapsamlı
bir çözümle birlikte, iki kesimli yeni bir ortaklık kurulursa, bu
yeni ortaklıkla ilişki tesis edeceğini vurguladığına dikkati
çektiler. İMZA SÜRECİ MEKTUP TEATİSİYLE TAMAMLANDI Protokolün, AB
Dönem Başkanı İngiltere ile mektup teatisiyle imzalandığını
belirten kaynaklar, AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi
Olli Rehn ve İngiltere'nin AB nezdindeki Büyükelçisi John Grant
imzalı protokol metninin, bir mektupla İngiliz dönem başkanlığı
tarafından Türkiye'nin AB Daimi Temsilciliği'ne gönderildiğini
söylediler. Kaynaklar, Türkiye'nin Brüksel'deki Daimi Temsilcisi
Oğuz Demiralp tarafından protokol metninin imzalandığını ve
Türkiye'nin cevabi mektubunda, imzayla ilgili sürecin bu mektup
teatisiyle tamamlandığı, deklarasyonun, protokole atılan imzaya
bağlı bulunduğu ve mektubun ayrılmaz bir parçası olduğu hususlarına
yer verildiğini bildirdiler. Böylece, Türk tarafının, protokol,
deklarasyon ve mektup arasında, imza da dahil olmak üzere üçlü bir
hukuki bağ kurduğuna işaret eden kaynaklar, deklarasyonun bu
sürecin bir parçası haline getirildiğini, yani sadece Türkiye'nin
mektubu değil, bütün mektup teati sürecinin bir parçası haline
geldiğini, hem de Türkiye'nin protokoldeki imzasına bağlanmış
olduğunu kaydettiler. DEKLARASYONUN ANALİZİ Deklarasyonun
unsurlarını analiz eden kaynaklar, deklarasyonla Türkiye'nin,
Kıbrıs politikasında bir değişiklik yapmadığını net şekilde
açıklamış olduğunu ve protokolü imzalamasının, Güney Kıbrıs Rum
yönetimini herhangi bir şekilde, doğrudan ya da dolaylı tanıma
anlamına gelmeyeceğini vurguladığını anlattılar. Türkiye'nin, 1960
Garanti, İttifak ve Kuruluş Anlaşmalarından kaynaklanan hak ve
mükellefiyetlerini herhangi bir şekilde haleldar etmeyeceğini kayıt
altına aldığına dikkati çeken kaynaklar, Türkiye'nin buna bağlı
olarak, protokolü imzalamanın, KKTC ile ilişkilerini herhangi bir
şekilde etkilemeyeceğini de vurguladığını söylediler. Kaynaklar,
Türkiye'nin, bu protokolün KKTC'nin siyasal, ekonomik, sosyal ve
diğer alanlarda aleyhine çalışamayacağını da güvence altına almış
olduğunu belirttiler. Deklarasyonda adanın güneyinden Güney Kıbrıs
Rum makamları olarak sözedildiğine dikkati çeken kaynaklar,
Türkiye'nin, Rum makamların, sadece ara bölgenin güneyinde yer alan
topraklarda otorite icra ettikleri ve yetki kullandıkları yönündeki
tutumunu sürdüreceğinin ve anılan makamların tasarruflarının buna
göre muameleye tabi tutulacağının belirtildiğini anımsattılar.
Kaynaklar, protokolde atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin,
1960'ta kurulan asıl ortaklık devleti olmadığının da kaydedildiğine
dikkati çektiler.