Rum gazeteci Türkleri savundu
Abone olAvusturya gazetesi Der Standart'ta, Rum asıllı Karin Resetarits, ilginç bir yazı yazdı. Resetarits, “Şimdi Tam Sırası…Türkler mi Suçlu” diye soruyor...
Karin Resetarits'in bugün yayınlanan yazısı şöyle: “Hemen bir
soru soralım: Vasat bir Avrupalı Kıbrıs konusunda ne bilir? Akdeniz
adası, beğenilen bir tatil yöresi, ikiye bölünmüş bir ada. Güneyde
Rumlar, kuzey ise Türkler tarafından işgal edilmiş. Tel örgüleriyle
kapalı bir sınır. Kıbrıs geçtiğimiz yıl AB’ne girdi. Ada’nın tamamı
mı? Evet mi hayır mı? Bunu kimse tam olarak bilmez. Hani orada
referandum yapılmıştı ya… Türkler birleşmeden yanaydı, Rumlar ise
karşı çıkmıştı. Peki niye? Eh Türkler suçlu! Kuzeyi işgal
ediyorlar, bir de Gümrük Birliği’nin genişletilmesine ilişkin
imzayı atarken, utanmadan Kıbrıs’ı tanımama konusunda açıklama
getiriyorlar. Hayır, Türklerin Avrupa topluluğunda işleri yok.
Müzakerelerin başlamasından yana olanlar bunu dikkate almalılar.
Ama almıyoruz. Tarih bu kadar basit izah edilemez. Kıbrıs’ı ve
anlaşmazlığı iyice anlamak isteyen, daha derinlere inmeli. Dava çok
karmaşık. AB Parlamentosu’nda yalnızca Kıbrıs Rumlarının
yorumlarını dinliyoruz. Ada Türklerinin gözlemci statüsü dahi yok,
ne dinleme ne de konuşma hakkına sahipler. Geçtiğimiz hafta Ada’nın
kuzey kesimini ziyaret ettim ve utanarak geri döndüm. AB,
referandumdan sonra yardım sözü vermiş ama hiçbir şey yapmamış.
Türkler dünyadan tecrit edilmiş bir şekilde yaşıyorlar. Bir
hatırlatma yapalım: Kıbrıs Türkleri, Yunan askeri cuntasının
darbesinden ve onu yıllar boyu takip eden çatışmalardan sonra, önce
İngilizlere sonra da Türkiye’ye müdahale çağrısında bulundular. Bir
zamanların müstemleke beyleri, tehlikeye atılmaya yanaşmadılar.
Washington’dan da ses çıkmadı. Çağrıya karşılık veren Türk Ordusu,
barışı ve güvenliği sağlamak üzere Ada’da kaldı. Kişisel olarak
Türk Ordusu’nun Ada’da kalmaktan vazgeçebileceği görüşündeyim ve
inanmış bir pasifist olarak aynı zamanda şu soruyu da sormak
istiyorum, İngiliz ve Yunan askerlerinin ne işleri var Ada’da? Hala
Ada’nın Kuzeyi’nde de Güneyi’nde de anayasal bir hükümet yok.
Kıbrıslı Rumlar Ada’yı Türkler olmadan yönetiyorlar ve böylelikle
de çok iyi durumdalar. Zira 1983 yılında ilan edilen Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti(KKTC), BM tarafından tanınmıyor. Bunun neticesi:
Ekonomik, toplumsal ve diplomatik ambargo, tecrit. Kuzey Kıbrıslı
gençlerin uluslar arası spor yarışmalarına katılmalarına dahi
müsaade edilmiyor. Bugün Kuzey Kıbrıs’ın başında açık görüşlü ve
samimi bir demokrat olan Mehmet Ali Talat bulunuyor. Onun ekibi
geçtiğimiz yıl Rumlara barış elini uzatmış ve hayal kırıklığına
uğramıştı. Avrupa’nın hatası da işte tam burada ortaya çıkıyor.
Anlaşmazlık, Kıbrıs’ın 1 Mayıs 2004 yılında AB üyesi olmadan
çözülmeliydi. Şimdi Kıbrıslı Rumların AB Konsey üyeleri, Kuzey’e
ekonomik yardım söz konusu olduğunda sürekli engel çıkarıyorlar.
Kendi ülkelerinde Kıbrıslı Türklere vermedikleri her şeyden
yararlanıyorlar: Veto hakkı. Söz verilen 259 milyon Avroluk
yardımın gerçekleşmesi ya da doğrudan ticaret söz konusu olduğunda
itiraz ediyorlar. Gayrimenkullerle ilgili durum açıklığa
kavuşmadıkça, Kuzey Kıbrıs’taki alt yapının yenilenmesi için tek
sent bile verilmeyecek. Kim bilir, elektrik direği, çöp yakma
tesisleri belki de Kıbrıs’ın Rum kesiminde yapılır. Güney’de ise,
bu konuda hiç çekingen davranılmıyor- Larnaka Havaalanı’nın
bulunduğu arazi Türklere ait. Kuzey Kıbrıslılar geçtiğimiz yıl,
Annan Planı’nda öngörüldüğü üzere, arazileri Kıbrıslı Rumlara
vermeye hazırdılar. Tekin Erdoğan gibi birçok aile evinden
barkından olacaktı. Erdoğan, Ada’nın kuzey uzantısındaki Kaplumbağa
Kıyısı’nda bir lokanta işletiyor. Doğayı koruma kapsamındaki bu
bölge tekrar Rumlara geçecekti. Erdoğan, “Olsun, onlarca yıldır
burada belirsizlik hakim. Aydınlığı görmek istiyoruz. Kuzey
Kıbrıs’ın turizme ihtiyacı var. O zaman ben de yapacak başka bir iş
bulurum” diyor. Ama Kıbrıs Rum Hükümeti’nin hiç de acelesi yok.
Kuzey, dış dünyadan ne kadar uzak tutulursa insanların durumu da o
kadar kötüye gider. Pazarlık masasında psikolojik avantaj sağlanmış
olur. Mehmet Ali Talat, Kuzey Kıbrıs’ta 1974 olayları ile alakası
olmayan, iyi eğitim almış genç bir nesil yetiştirmek için savaş
veriyor. Dünyanın herhangi bir yerinde ambargoya son verecek bir
hükümetin veya bir firmanın bulunacağı umudunu taşıyor. Türkiye
Kıbrıs’ı tanımamakla, AB’nin devekuşu politikası nedeniyle açık
kalmaya devam edecek bir yaraya parmak bastı.”