RTÜK, halkı hiçe saymak zorundadır
Abone olRTÜK'ün yayından kaldırdığı gelin-kaynana yarışmaları için bazı gazeteler tepki göstermişti. Özdemir İnce, tepki gösterenlere RTÜK'ün yaptığının gerekçesini anlattı.
Özdemir İNCE, gelin-kaynana gibi unsurları barındıran ve halka
pek faydası olmamasına rağmen izleyicisi çok olan yarışmalari
eleştirdi. Daha doğrusu bu yarışmaların savunucularına şu sözle
mesaj yolladı: "RTÜK halkı hiçe saymak
zorundadır"...
Galiba 80’lerin başıydı. Bir akşam telefonum çaldı evde. Sarhoş
sesli bir erkek “Özdemir İnce sen misin?” diye sordu. “Benim”
dedim. “Yahu kardeşim, dedi, bütün mazarrat senden çıkıyormuş.
Masayı kurduk, ağız tadıyla bir rakı içelim dedik, sen Komiser
Colombo’nun önünde gıygıy yayınlıyorsun”. Kendisine zarar
(mazarrat) verdiğimi söylüyor.
Bir zamanlar Komiser Colombo’yla karşılıklı rakı içmiştir zevki
yüksek halkımız. Şimdi tırnak sürterek gelin-kaynana kavgası
yapıyor, yaptırıyor.
TRT Televizyonu Program ve Yayın Planlama Müdürü olduğum dönem.
Kamu televizyonu anlayışımız bambaşka boyutlarda. Bu nedenle akşam
haber kuşağı ile dizi kuşağı arasında saati (minütajı) denk
düşürmek için dolgu malzemesi kullanıyoruz. Dolgu malzememiz
aralarında üstat Jiri Trinka da olmak üzere çağın en büyük
canlandırma yönetmenlerinin yapıtları.
***
Bir süre sonra. Masamın üzerinde Dallas’ın seslendirme metinlerinin
Türkçe çevirisi ve bölüm özetleri. Enişte-baldız, üvey amca-yeğen
aşk ve sevişmelerini okudukça kararım yayına koymama yönüne
kayıyor. Anadolu halkının muhafazakâr gelenekleri vardır saflığı...
Çünkü, TRT’nin ve televizyonun küçük bir hata yapmasını bekleyen
bir hükümet ve meclis var karşımızda.
Bir gün, yabancı diziler sorumlusu Faruk Bayhan giriyor odama
“Müdürüm, diyor, neden korkuyorsun. Koy yayına şu diziyi,
göreceksin çok sevecekler. Tema da öyküler de hiç yabancı değil
halkımıza!”
Faruk Bayhan’ın sezgilerine güvenirdim. Dallas’ı yayına koyduk.
Yayın akşamı telefonun fişini çektim. Ertesi gün yer yerinden
oynamıştı. Bir hafta içinde JR kebabçıları, Sue Helen berberleri
açıldı. Dizinin sonuna doğru JR’ın nasıl öleceği ulusal sorunumuz
haline geldi.
Faruk, film seçme sezgisi sayesinde özel televizyonculuğun
gözdelerinden oldu daha sonra.
***
Bir gazetemizin birinci sayfasında, “Halkı hiçi sayan RTÜK
diktatörlüğü! ‘Halka rağmen halk için’ zihniyeti RTÜK’te hortladı.
RTÜK Başkanı Karaca’nın en çok izlenen yarışmaları yasaklama
tehditi, hızla özgürleşen Türkiye’de 70’li, 80’li yılların
sansürlerini hatırlattı” manşeti. İçerde gazetenin başyazarı “RTÜK
diktatörlüğü”nü anlatıyor. Sığ demagoji ve sıradan popülizm!..
***
Televizyonculuk işinin misyon, görev ve sorumluluklarını çok
yakından tanıyan bir insan olarak RTÜK’ü kurum olarak savunmak
zorundayım. Elbette, gerekli ve olumlu bir kurum da yanlış
yönetilebilir, yanlış işler yapabilir. Ancak, RTÜK kamu yararı için
bazı programları engellemekte son derece haklıdır. Bunu onun görev
ve sorumlulukları bağlamında değerlendirmek gerekir. Öte yandan,
halk yığışımının tekil ve yüksek bir beğenisi yoktur; hiçbir yerde
seyircinin homojen beğenisi yoktur. Bu olayda beğeni olarak sunulan
olgu nüfusun belli bir kesiminin narkotik bağımlılığı.
Programların biçim ve içeriğine halkın bir kesiminin bilinçsiz
bağımlılığı ve reyting karar verirse, toplum kendini korumak
zorunda kalır ve toplum adına bir kurum hukuksal dayanakları olan
engelleri kullanmaya başlar. RTÜK bunu yapıyor, yapmalı. RTÜK’ün
kararlarından hoşlanmayanlara bu kurumun yasa ve yönetmeliklerini,
öteki ülkelerdeki eş ve benzer kurumları incelemelerini salık
veririm.
“Halka karşı gelinmez, halkın beğenisine karşı gelinmez!” savı da
düşük kalibreli bir demagoji. Akıl almaz cinliklerle elektirik
çalan, töre için karısını, kızını öldüren lümpen yığışımın narkotik
bağımlılığını tek seçici yapıyorlar.
***
Bir sanat programında bir araya gelen şair, ressam ve besteci
konuşmacılar diyelim ki uyuşturucu ve uyarıcı hapların imgelemin
kapılarını açtığını ve yaratıcılığı kamçıladığını söylediler. Ne
olacak? Düşünceyi açıklama özgürlüğü tarafından korunacak mı?
Halk yağcılığının sonu yoktur. Çürümenin de!...
***
Evet, televizyon mesleğinin babalarından Marshall McLuhan’dan bu
yana “Medya mesajdır” (The Medium is the Message). Televizyon
sosyolojisinden, psikolojisinden habersiz olmayanlar, içine ister
konsun ister konmasın her televizyon yapım ve yayınının bir mesaj
içerdiğini bilirler. Düşünce özgürdür, yayınlar demokratik
olmalıdır. Ama munkabız barsakların boşaltıldığı reality showların
mesajı ne? Kadınların özgürleşmesi mi, kadınların erginleşmesi
mi?
Bunları benim kabul etmem olanaksız, çünkü bunu sağlayacak,
kadınlara yönelik doğru programlar var.
Ama ne yazık ki ticarethane ile televizyonu, alımlayıcı-seyirci ile
müşteriyi birbirine karıştıranların, reyting sultasının yarattığı
acımasız sansür düzenini onaylayanların bu türden meslek
inceliklerini anlamalarını bekleyemeyiz.
YAZI:Özdemir İNCE
HÜRRİYET