RTÜK bir inzibat teşkilatı mı?
Abone olTürkiye'nin önde gelen Anayasa profesörlerinden Mustafa Erdoğan'a göre RTÜK yasakları ahlaki kaygılardan da doğsa savunulamaz. İşte Erdoğan'ın kuşatıcı analizi...
Türkiye'nin önde gelen Anayasa hukukçularından Prof. Dr. Mustafa
Erdoğan, ilke olarak RTÜK yasaklarının hiçbir şekilde
savunulamayacağını yazdı. Daha önceki yazılarında RTÜK'ü
"inzibat teşkilatı" na benzeten Erdoğan'ın analazi
hayli kuşatıcı:
- Radyo-Televizyon Üst Kurulu on yıl kadar önce, o zamanlar daha
çok yeni olan özel radyo ve televizyonları zapt u rapt altına almak
üzere kuruldu. Başlangıçta bu kurumun meşrulaştırılması sadedinde
yayıncılıkla ilgili kimi teknik gerekçelerden söz edildiyse de,
asıl amacın özel radyo ve televizyonların "hikmet-i hükümet"i
zedelemelerini önlemek ve "toplumun ahlakı"nı korumak olduğu
aşikardı.
Kuruluş döneminde RTÜK'ü "inzibat teşkilâtı" olarak adlandırmıştım.
Onun daha sonraki icraatı bu adlandırmanın fazlasıyla haklı
olduğunu gösterdi. Pek çok defa olur-olmaz nedenlerle radyo ve
televizyonlara müeyyideler uyguladı, reklamlara kadar uzanan
yasaklar koydu, zaman zaman kimi televizyonları süreli olarak
kapattı. Tabiî, bu arada, televizyon ve radyolar da "inzibati"
tedbirler uygulanması korkusuyla kendi kendilerini sansürlediler.
En son olarak da RTÜK televizyonlara malum programları
yasakladı.
RTÜK'ün bütün bunları yaparkenki tavrında bariz bir paternalizm
gözleniyor. RTÜK'çüler kendi tasarladıkları bir ahlaki hiyerarşinin
tepesinde yer alıyorlarmışçasına konuşuyorlar. "Toplumun
değerleri"ne ve genel olarak ahlâka neyin uygun olduğunu belirleme
konusunda nihai ahlaki otoriteye sahip olduklarından çok emin
görünüyorlar. Tabiatıyla, toplumu sözde korur ve bu amaçla radyo ve
televizyonlara habire buyruklar yağdırırken, bu ahlâki otoriteyi
nereden aldıkları sorusu RTÜK'çülerin akıllarına hiç gelmiyor.
Özellikle RTÜK başkanının bizim için neyin doğru olduğunu belirleme
otoritesine doğal olarak sahipmiş edasıyla konuşması şahsen beni
çok rahatsız ediyor.
***
RTÜK paternalizmini eleştirmek, elbette, radyo ve televizyonların
yayınlarının tamamen kusursuz olduklarını söylemek anlamına gelmez.
Tam aksine, şahsen benim izlemeye -"başka türlü değerlendirme
şansım olan zamanımı harcamaya" da diyebilirdim- değer bulduğum
televizyon programları çok fazla değil. Hatta, RTÜK'ün en son
yasağına konu olan türden programlara vakit ayırmayı zül telâkki
ettiğimi bile söyleyebilirim. Ama bu bana veya benim gibi
düşünenlere o programların yasaklanmasını isteme veya bunu kendim
yapabilecek durumdaysam bilfiil yasaklama hakkı vermez.
Kaldı ki, söz konusu programlar böylesine yaygınlaştığına göre,
bunları izlemekten keyif alan çok sayıda insan var demektir. Şimdi
buradaki mesele, kendi "iyi", "güzel" ve "doğru" anlayışımızı
başkalarına dayatma hakkımız olup olmadığı meselesidir. Eğer
"yetişkinlik" denen kavramı ciddiye alıyor ve onu bilinçli olarak
kullanıyorsak, bu soruya prensip olarak "hayır" cevabı vermeliyiz.
Yani, hiçbir yetişkinin başka bir yetişkine kendi "iyi"sini empoze
etme hakkı yoktur. İnsanların "iyi" anlayışları onların
tercihlerinde kendisini gösterir; bireylere kendi tercihlerine
aykırı bir "doğru" dayatmak onları "kişi" olarak görmemek ve nesne
yerine koymaktır. Yetişkin olmayanlara yönelik zorlamanın bu
ilkenin dışında kaldığı söylenebilirse de, bunun da geçerliliği
mutlak değildir: Herhangi bir yetişkin herhangi bir "küçük"e doğru
dayatamaz; bu ancak yetişkinle küçük arasında bu türden bir
zorlamayı haklı gösterebilecek özel bir ilişki bulunması durumunda
söz konusu olabilir. Bu arada, devletin çocuklarla böyle bir ilişki
içinde olduğunu da hiç sanmıyorum.
Mamafih, yetişkinler arasında paternalizm yasağından kısmen
ayrılmayı haklı gösteren durumlar olabilir. "Kısmen ayrılma"dan
kastettiğim, bazı özel durumlardaki telkin, tavsiye ve ısrarlardır:
Bir yetişkinin, aralarındaki özel bir yakınlık ilişkisine
(ebeveyn-evlat ilişkisi, sıkı arkadaşlık ilişkisi gibi) dayanarak,
başka bir yetişkinin tercihini etkilemeye çalışması
yadırganmayabilir. Ne var ki, bunun da açık bir zorlama biçimini
alması hiçbir şekilde mazur görülemez.
***
Peki, özel alanda yanlış olan paternalizm devlet-yurttaş
ilişkisinde doğru olabilir mi? Başka bir deyişle, özel bireylerin
sahip olmadığı "doğru"yu belirleme ve dayatma hakkına, kamu
otoriteleri sahip midir?... Eğer bireyleri devletin "kulları" veya
onun egemenliğinin nesneleri olarak görmüyorsak, bu soruya da hayır
cevabı vermeliyiz. Devletin vatandaşlarının dünya görüşlerini,
hayat tarzı tercihlerini ve genel olarak "iyi", "güzel", "doğru"
anlayışlarını zorla değiştirmesini veya bu konuda onlara şu veya bu
yönde bir dayatma yapmasını haklı gösterecek hiçbir ahlâki ilke
yoktur.
Esasen, RTÜK'ün işi pratik olarak da tutarsızlıkla malüldür. Burada
sadece bir tanesine işaret edeyim: Herkesin "yanlış" bulduğu
programlar genellikle farklı farklı olduğundan, merkezi bir kurumun
uyguladığı yasakların toplumsal bir konsensüsü yansıtması da çoğu
zaman imkansızdır. O zaman, RTÜK'çüler sözde toplum adına ama
gerçekte kendi indi görüşlerine göre bir yasaklama politikası
uygulamaktadırlar demektir.
Kısaca, RTÜK'ün yaptığı ahlak zabıtalığının kendisi ahlaki
dayanaktan yoksundur. Kamuya zararlı olan bu kurum tezelden
kapatılmalıdır.
Yazı: Mustafa Erdoğan
Kaynak: www.tercumangazete.com.tr