Romanların yolu uzun

Nazım ALPMAN nazimalpman@internethaber.com

Haber Hürriyet Ege"nin birinci sayfasında yer alıyordu. Sayfanın en altına üç sütunluk “Romanlar isyanlarda” başlığı yer alıyordu. Spotunda Romanlara karşı bir negatif vurgu öne çıkıyordu:

“Salihli"ye yerleştirilen Romanlara yapılan yardımlar tepki yarattı!”

Geçen hafta Manisa"nın Selendi ilçesinde başlayan Roman karşıtı provokasyon sonunda bu ilçede yaşayan Romanlar –devlet eliyle- Gördes"e gönderilmişler, oradan da Salihli"ye sevk edilmişlerdi.

İşte bu Salihli"ye gelen 29 kişilik gruba yapılan yardımlar “tepkiye” sebep olmuştu.

Peki, kim tepki gösteriyordu, bu insani dayanışmaya?

Onun yanıtı da haberin için yer alıyor:

“Salihli"deki yerleşik Romanlar, göç edenlere yapılan yardımlardan kendilerine de pay verilmesini istediler.”

Nazlı Kalender ve Reyhan Çıtak, “devletimiz bizi de görsün” dedikten sonra Selendi"de yaşananlara nasıl baktıklarını da gösteriyorlardı:

-İnsan gibi şartlarda yaşabilmemiz için illa bizim de onlar (Selendi Romanları) gibi isyan mı çıkartmamız lazım?

BİLİNÇ İLE YOKSULLUK ARASINDA

Nazlı ile Reyhan daha Selendi"de neler olduğunu bile tam olarak bilmiyorlar. Oradan kaçıp Salihli"ye gelenlerin kazandıklarıyla kaybettikleri arasındaki bağlantıyı kurmaktan aciz kadınların bilgi eksikliği had safhada… Evlerini, işyerlerini kaybeden insanlara iki paket makarna, yarım kilo zeytin, dört ekmek, altı rulo tuvalet kağıdı, çocuklarına ucuz plastik oyuncaklar vererek “telafi ettik” nutukları atanlara, inanan zavallı kadınları böyle konuşturan tek neden var:

-Yoksulluk!

En altta olmanın değişmeyen kadersizliği… Uzatılan her şeyi kabul etmek… Başlarına gelen her şeye de razı olmak… İşte Türkiye"de Romanların 2010 yılındaki hali!

Değerli hukukçu ve ödüllü gazeteci Rıza Türmen Romanlar için Türkiye"nin yapmaya söz verdiği şeylerin dökümünü, örneklerle sıralıyor.

Avrupa Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Mücadele Komisyonu 1998 yılında aldığı bir kararla, kent planlamaları yapılırken Romanların yaşamlarını hiçbir şekilde engellemeyecek şekilde davranılmasını öngörüyor.

Türkiye"nin taraf olduğu ve uluslararası antlaşmalar ve organlar tarafından kabul edilen bu kararlar Türkiye"de kimsenin kılını kıpırdatmıyor.

Hükümet politikalarıyla Roman kültürü, müziği, danslarıyla yaşam biçimi yüzlerce yıllık geçmişine bakılmaksızın ortadan kaldırılıyor.

Onların özgür yaşamları işbaşındaki anlayış tarafından “toplumsal çöküntü” bölgeleri olarak tanımlanıyor.

ÖRGÜT YOKSA DERT ÇOKTUR

Romanların sürekli olarak mağdur edilebilmeleri neden bu kadar kolay oluyor?

Çünkü onlara karşı yapılacak her şey “normal” olarak kabul ediliyor.

Romanların hiçbir zaman toplumsal talepleri de olmadı.

Onların kendi aralarında alçak sesle dile getirdikleri istekleri, hak savunucuları tarafından örgütlenip, kamuoyuna iletişmeye çalışıldı.

Son yıllarda (2006) dernekleşmeleri önündeki engeller kaldırıldı, pek çok yerleşimde Roman dernekleri kuruldu. Ama bu alanda o kadar deneyimsizler ve kendileri için –kalıcı- bir şey istememeye o kadar alışıklar ki, taleplerini bile doğru dürüst oluşturamadılar.

Kayıpların çokluğu ile önlerinde uzanan yolun zor ve zahmetli oluşu belli yılgınlıkları da getirdi.

Mesela uluslararası kurumlarca oluşturulan 2005-2015 arasını kapsayan “Romanların 10 Yılı” inisiyatifine Türkiye katılmadı. İçlerinde bunu bilenlerin oranı da yüzde 1"i geçmez.

Yoksulluk ve yoksunluk her şeyi silip süpürüyor.

Tarihi bilgileri göre 9. yüzyılda Hindistan"dan yola çıkan Romanlar, o kadar asırlık geçmişlerine karşın eşit haklara, çağdaş yaşam koşullarına henüz ulaşamadılar. Günümüzdeki gelişmelere bakarak iyimser de olamıyoruz:

-Romanların yolu uzun!