Rezaletin sonunu değerlendirdi
Abone olRTÜK, aldığı ani bir kararla gelin-kaynana ve damat üçgeninden oluşan yarışmalara büyük bir darbe vurdu. Gülay Göktürk, bu durumdan duyduğu sevincini paylaştı.
Semra Hanım, Caner ve Tülin ve daha niceleri... Bunlar
Türkiye'nin hemen her gün karşısına çıkan simalar. Halk Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın önemli açıklamaları yerine bu tür
yarışmaları ve bunlar hakkında yapılan kritikleri izliyordu. Taki
RTÜK Başkanı Fatih Karaca masaya yumruğunu vurana kadar. Konuyla
ilgili "TÜRKİYE KONUŞUNCA" Gülay Göktürk susamadı.
Yazıya oturmadan önce son bir kez Yazı İşleri'ni arayıp sordum:
Saat 15 itibariyle, RTÜK Başkanı Fatih Karaca, toplumun gündemini,
on milyonlarca vatandaşın gündelik hayatını temelinden sarsacak
olan tarihi basın toplantısını henüz yapmamıştı.
Acaba ertelemiş miydi toplantıyı; yoksa toptan vaz mı geçmişti?
Halkımız kırlardan şehirlere doğru akın akın yürüyüp RTÜK'ü
kuşatmış, kararı geri mi aldırmıştı yoksa?
Şaka değil; Büyük şovu sona erdirecek bir karar bu.
"Mahremin Şovu"nda perdeler iniyor!
Semranımlar, Tülinler, Canerler televizyon arşivlerinin
derinliklerinde kaybolmaya mahkûm ediliyor.
Artık oturma odalarınıza koltukların tam karşısına yerleştirdiğiniz
dikiz deliklerinden başka evlerin içini röntgenleyemeyeceksiniz.
Sizin meraklı gözlerinizin önünde sevişmekten, dövüşmekten,
dalaşmaktan, sövüşmekten özel zevk alan teşhircilere de geçmiş
olsun. Onlar da artık bedava tarafından şöhret olmanın zevkiyle
kendilerinden geçemeyecek.
Bu kadar kalpsiz olmamalıyım. Bu şovlar sayesinde canlanan
konu-komşu sohbetlerini düşünmeliyim biraz. Ne olacak o canım
ateşli günlük değerlendirme seanslarına? Bir zamanların ruhsuz
"Nasılsınız?" "Biz iyiyiz, siz nasılsınız" ritüeline geri mi
dönülecek? Dün gece kimin kime haksızlık ettiği, kimin elenip kimin
kalması gerektiği hakkında, yanakları al al olmuş, heyecandan
sesleri çatlamış bir halde, kendinden geçercesine tartışan bütün o
komşu kadınlar şimdi ne yapacaklar? Yıllardır belki de ilk defa
adrenalinlerini yükselten o tartışmalardan yoksun mu
kalacaklar?
Hayrola, ben bu yasağı destekliyor muyum, köstekliyor muyum?
Nasıl söylesem bilmem; şizofrenik bir bölünmüşlük içindeyim. Kalbim
Fatih Karaca'nın yanında, yasak için çarparken, aklım "Dur hele"
diye uyarıyor; "özgürlükçülüğüne ne oldu?" Ben ki, yıllar yılı
"özel hayatlarda glasnost" diye yazıp duran biriyim. Şimdi "susun
başım şişti" diye bağırmak olur mu?
Aslında biliyorum, yapmam gereken, kalbimin sesini boş verip aklıma
kulak vermek: "Beğenmeyen zaplar, yasaklamak yanlıştır"
Ama bu kadar derin, bu kadar kapsamlı bir "fenomen" karşısında bu
basit cümlecik de kesmiyor doğrusu.
* * *
Konuyu toparlayıp sadede geleyim:
Yıllar yılı "konuşan Türkiye" özlemiyle yanıp tutuştuk. Yığınların
pasif dinleyici olmaktan çıkıp konuşmaya başlamasını özledik bunca
zaman.
İşte konuştular sonunda.
Şimdi de nasıl sustururuz, diye uğraşıyoruz.
Karaca, "olmaz ki, böyle de konuşulmaz ki, aile mahremiyeti böyle
ortaya dökülmez ki" diyor.
Doğrusu ben, aile mahremiyetinin bu şekilde ortaya dökülmesinin iyi
mi yoksa kötü mü olduğunu da bir türlü kestiremiyorum.
Bir yandan seviniyorum, yere göğe konamayan şu "kutsal aile"nin
kirli çamaşırlarının böyle ortaya dökülmesine... Dökülsün de genç
kuşaklar görsün "özel hayatlar" denilen kapalı kapıların ardında
fesatlıktan, riyadan, hırstan, düşmanlıktan, yalandan başka bir şey
olmadığını; hiç değilse bir kısmının sıtkı sıyrılır bu tip
ilişkilerden, bu tip evliliklerden, diyorum. Belki o zaman, başka
türlü bir evlilik, başka türlü bir aile, başka türlü bir annelik,
gibi meseleleri düşünmeye başlarlar diye umuyorum.
Ama bir yandan da korkuyorum; ya şu ana kadar izledikleri
rezilliğin kahramanlarını idol yaparlar da taklide
kalkarlarsa...
YAZI:Gülay GÖKTÜRK
D.B.TERCÜMAN