Renkli adam ile Issız adam

Nazım ALPMAN nazimalpman@internethaber.com

Uzun bir yurt dışı seyahati nedeniyle Çağan Irmak’ın “Issız Adam”ını ancak vizyondaki 7. haftasında izleyebildim. Film çıkışında ise Ahmet Güneştekin’in Çırağan Sarayı’nda açılan “İksir” adlı resim sergisine buldum kendimi…

Çağan Irmak senaryolarını kendisinin yazdığı filmler çekiyor. Seçtiği hikayeler anlatıyor. Filmlerindeki ortak yan, “Aaa ben bunu biliyorum” dedirtiyor olması. Herkesin bildiği şeyleri anlatıyor.

Peki o halde insanlar bildikleri şeyleri izleyince neden şaşırıyorlar?

Özelde Çağan Irmak’ın genelde de sanatçının sırrı burada:

-Nasıl anlatıyor?

Sadık bir izleyicisi olarak diyebilirim ki, Çağan Irmak güzel anlatıyor. Onun filmlerini izlerken insan, bütün “insan olma” hallerini yaşıyor: Gülüyor, ağlıyor, içi burkuluyor, nefesi kesiliyor, yutkunması boğazında düğümleniyor, derin düşüncelere dalıp, kahkahalarla geri dönüyor.

Bir rejisör, bir filmde bundan fazla daha ne yapabilir ki?

Çağan Irmak’ın Çağan Irmak olacağı daha öğrencilik döneminde belliymiş. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki arkadaşları seyyar satıcı, balıkçı, çiçekçi belgeselleri çekerken Çağan, kendi yazdığı drama filmlerini “ödev çalışması” olarak hocalarının önüne koyarmış.

Çağan Irmak’ın sınıf arkadaşı televizyon gazetecisi Bilge Egemen anlatmıştı:

-Eski konaklar bulur, bizlere kostümler giydirip ne olduğunu tam olarak anlamadığımız sahneler çekerdi. Çağan’ın hepimizden çok farklı olacağını daha o yıllarda hissediyorduk.

Irmak’la “Yol Arkadaşım” dizisinde çalışan gazeteci-senaryo yazarı Emine Algan ile konuşurken “Çağan röportaj vermiyor” dedi.

Bu da güzel! Adam zaten yaptığı ile ortada. Söylemek istediklerini eserleriyle söylüyor. Daha ne anlatsın ki?

Issız Adam’daki kareler onu ele veriyor zaten. Eski kitaplar, plaklar arasında özel bir bahçe yaratan, büyük kentin göbeğinde kimsenin dikkatini çekmeden sıradan kalabalığın arasında sahici bir insan olarak dolaşan, vefalı, saygılı, sevgili bir insan.

Kültürel iklim bakımından “avara kasnağa” oturmuş gibi yerinde sayan bir ülkede, Çağan Irmak varlığıyla umut veriyor!

Tıpkı sarı, yeşil, kırmızı, mavi, turuncu, mor gibi bir alay göz alıcı rengi tuvallerine yansıtan Ahmet Güneştekin gibi… Türkiye’nin petrol kenti Batman’ın Garzan İşçi Kampı’nda dünyaya gelen Güneştekin, ancak Kürt kadınların düğünlerde ve bayramlardaki giysilerine görebileceğiniz canlı, neşeli, içi içine sığmayan olağanüstü Güneydoğu renklerini tablolarına yansıtabiliyor.

Ahmet’in resimlerindeki renk cümbüşüne bakarak, bir soru işaretinin çengelinde dünya turuna çıkabiliyorsunuz:

-Acaba bu resimler nereli?

Himalayalı, Afrikalı, Latin Amerikalı?

Hepsi olabilir, ama değil… Ahmet’in resimleri öncelikle Batmanlı, sonra Anadolulu, sonra Mezopotamyalı giderek çok fazla güneşle haşır neşir olan dünyanın “öteki” ülkeleri, bölgeleri, ulusları, insanlarına ait izler taşıyor.

Belki de bu yüzden onun bu başlık altında toplanıyor:

-Güneşin izinde!

Ahmet’i ilk sergisinden beri izleyen öğretmen Serpil Ergüney’in tespitiyle “Hollywood aktörlerini sollayan bir yakışıklılığa sahip” Güneştekin’in resimlerindeki teknik üstünlük Anadolu efsanelerinin izlerini taşıyor.

Sergi kitabının metin yazarı Yalçın Sadak, tablolardaki yaratım sırrı için ipucu veriyor:

“Önce çılgınca ayrıntı imgeleri birkaç renk olarak iç içe geçiyor. Sonra da incelik darbelerle taranıyor. Kazınan darbenin dibine yığılan boya ışıkla bütünleşiyor.”

Ahmet Güneştekin de tıpkı Çağan Irmak gibi içimizi ısıtıyor.

“Issız Adam” seçilmiş yalnızlığında olağanüstü tatlar ikram ederek ilerlerken, “Renkli Adam” boyaların coşkusuyla efsanelere doğru kanat çırpıyor.