Rektör Özgen YÖK yasasını eleştirdi
Abone olİki ayrı yasa hazırlamasını etik bulmadığın söyleyen Özgen, Erbakan'ın 'Rektörler selam duracak' sözüne de dikkat çekiyor.
Çelik'in iki ayrı yasa hazırlaması etik
değil
Prof. Özgen, "Bakanlıktan arkadaşlar, YÖK Başkanı ve iki rektör,
yasayı birlikte yazmaya başladılar. Bu arada Bakanın
danışmanlarıyla başka yasa hazırlamakta olduğu ortaya çıktı"
diyor
Üniversite reformu taslakları, geçen 1,5 yılda, üniversiteler,
hükümet ve YÖK üçgeninde tartışıldıktan sonra Meclis'e sunulan son
pakete indirgendi. Rektörler bu tasarıya niye karşılar?
Bu taslak üniversitelerimize çağdaş açılım getiriyorsa susacağım.
Bana göre getirmiyor. Üniversitenin esası özerkliktir. Milli Eğitim
Bakanlığı üniversiteye rağmen YÖK tasarısı hazırlıyor. Üniversiteye
danışılmadan yapılan, üzerinde konsensüs olmayan bir tasarının
Meclis'e gönderilmemesi gerekirdi. Üniversiteye danışılmalıydı.
OECD raporuna göre Türkiye'de üniversite özerkliği 8 üzerinden 1,5
puan. Türkiye üniversite özerkliği en az olan ülkeler arasında. YÖK
tasarısıyla bu 1,5 da gidiyor!
Üniversitesi özerk olmayan bir ülkenin bilim ve teknolojide, sosyal
yaşamda ileri gitmesi mümkün değil. Herkes her şeyi tartışarak
güvence altında kalabiliyorsa bu özerkliktir.
Tasarı Meclis Komisyonu'nda görüşülürken, Milli Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik, rektörlerle mutabakat sağlandığını açıkladı.
Başbakan'la bir görüşme olmuş. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç ise,
'Üniversiteler ve rektörler nerede duracak?' diye eleştiri yüklü
bir mesaj verdi.
O cümlenin başındaki bir söz beni rahatsız etti. Sayın başkanımız,
'Şimdiye kadar öğrenciler bizim huzurumuzda sınava girerlerdi,
şimdi rektörler ve üniversiteler ne yapacak merak ediyorum' diyor.
Rektörler hiç kimsenin huzurunda sınava girmezler. Huzur kelimesi
beni rahatsız ediyor.
Erbakan'ın da bir sözü vardı, 'Rektörler selam duracak'
diye...
Ben hiç kimsenin huzurunda sınava girmem. Üniversiteler de huzura
girmez. Hesap verirler, o başka..
Son tasarıda rektörlere dokunulmadı. Sayın Teziç bunu mu
kastediyor? Rektörler nerede duruyor?
Olay, rektörlük koltuğuna ve süresine indirgenemez. Ben makam
koltuğuna hiç oturmadım. Bilgisayar başına geçtiğim anlar dışında
koltuğa oturmadım. Alışmayayım diye... Çünkü benim asli işim,
öğretim üyeliği. Bu makamlar geçicidir. Bu olaydaki şey,
üniversitenin sınanması falan değil, tabii ki topluma hesap
verilecek. Ama üniversite kavga yeri değil. Üniversite bilimsel
arena.
Seçimle gelen iktidarın siyasi iradesiyle YÖK yasası değişemez
mi, teknik liseler ve imam hatipler konusunda AKP'nin seçmen
kitlesine verdiği sözler var.
Bu güne kadar Başbakan veya siyasiler, imam hatipler
üniversiteye girecek diye bir şey söylediler mi? Ben hiç duymadım.
Endüstri meslek liseleri dediler. İkisi arasında çok önemli fark
var.
500 bin dolayında endüstri meslek lisesi mezunu var. Bunlardan 20
bini imam hatip mezunu. Bunlar konusunda üniversitelerin
duyarlılığı var. Onları bir kenara koyuyorum. 480 bin öğrenciyle
ilgili yeniden karar verilmesi lazım. Çünkü 1998'de bir karar
verildi ve 6 yıldır uygulanıyor. Sistem doğruysa devam etmeli,
yanlışsa bırakılmalı. Bir karar vermek gerekiyor ama imam hatip
hariç.
İmam hatiplerde bu ayrımı nasıl yapacaksınız?
Kolay. Herkes kendi bilim alanının devamında gidecek dersiniz.
Elektrik meslek lisesi mezunu elektronik yüksek mühendisliğine,
lise mezunuyla aynı şartlarda girsin. İmam hatip mezunları da kendi
bilim alanının devamı olan ilahiyata gitsin.
Herkes imam ya da hatip olmak zorunda değil, din eğitimi
alanların üniversiteye gitmelerini engellemeyi hak ve özgürlükler,
eşitlik bağlamında savunmak kolay değil.
Şunu gözden kaçırmayın, bu sistem imam hatip mezunlarını 600 -
700 binden 20 bine indirdi. Eski sisteme dönüş amaçlanıyor. İmam
hatipler bilgili din adamı yetişsin diye kuruldu. Pedagojik açıdan
13 - 14 yaşındaki çocuklara din ağırlıklı eğitim yapmak doğru mu,
yanlış! İmam hatibi bitirenler fark dersleri okurlar, normal lise
mezunu olur, üniversiteye girerler. YÖK taslağında temel hedef imam
hatiplerin önünü açmaktır.
Hükümetle diyalog nerede koptu? Bazı rektörlerin Başbakan
Erdoğan'la yaptığı 4 saatlik toplantıda mutabakat sağlanmış mıydı?
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik Meclis komisyonunda öyle
söyledi.
Niye bağlar koptu? YÖK niye masadan kalktı? Milli Eğitim
Bakanlığı'nı temsil eden iki üç arkadaşımızla YÖK Başkanı ve iki
rektör, yasayı birlikte oluşturmaya, yazmaya başladılar. Bu
çalışmalar yapılırken ortaya çıktı ki, Bakan Çelik bir yandan da
kendi özel danışma grubuyla başka yasa hazırlamakta. Peki bu etiğe
uyar mı? Bu doğru mudur? İş burada koptu. Başbakan'a bir taslak
verilmedi.
Sekiz rektör Başbakan'la görüştünüz. Neler konuşuldu?
Başbakan'la dört temel konu konuşulmuştur. YÖK Başkanı Teziç'in bilgisi ve direktifiyle görüşülmüştür. Üniversitelerin araştırma fonlarının geri verilmesi, araştırma görevlisi kadrolarının tamamlanması, kamu dernek ve vakıf yasasıyla üniversitelere büyük darbe vurulmakta, burs sorunu konuşulmuştur.
Sayın Başbakan'la 19.00'da başlayan toplantı 23.00'e dek devam
etmiştir. Dört saat boyunda bu meseleler konuşuldu. En sonunda
Sayın Başbakan, bazı konularda rektörlere kırıldığını söyledi. Biz
de şahsını hedef alan nezaket dışı üslup ve yaklaşımlar olduysa,
bundan duyduğumuz üzüntüyü dile getirdik. Sayın Başbakan,
kendisinin seçim meydanlarında söz verdiği endüstri meslek
liselerinin üniversiteye giriş problemlerinin halledilmesini
istediğini söyledi. Biz de imam hatipler konusunda toplumun
hassasiyetini dile getirdik. Kendileri de 'İmam hatibi bırakın,
diğer meslek liseleriyle ilgili bir çözüm getirin' deyince oradaki
sekiz rektörün çözüm öneremeyeceği söylenmiştir. Bu kararın YÖK,
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) ve Rektörler Komitesi'nde
tartışılması gerektiğini, önerilerin oradan çıkacağını ifade ettik.
Başbakan'ın 'Bana bir çözüm önerin' sözlerini yetkili organlarımıza
taşıdık. Orada Başbakan'a verilen bir söz, taslak söz konusu
değildir. Başbakan ile imam hatip pazarlığı yapmadık.
Tasarı Meclis'e verilince görüldü ki İmam hatipler de
var...
Evet, taslaktaki bir madde okunduğunda imam hatiplerin
hedeflendiği ortaya çıkıyor.
Başbakan brifing almalı
Peki siz imam hatiplerin siyasal İslamın 'arka bahçesi'
olduğuna inanıyor musunuz?
Ben bilim adamıyım, benim ölçüm şu, imam hatiplere bugün ihtiyaç
var mı, onu sorgulayalım. İhtiyaç yoksa, imam hatipleri kaldıralım,
mesele çözülsün! Türk eğitimini hep üniversitede çözmeye
çalışıyoruz. Neden ilkokuldan başlamıyoruz. Bugün herkes doktor,
mühendis, avukat olmak, yani üniversite mezunu olmak hedefiyle
ilkokula gidiyor. Herkesin general olduğu orduda askerlik görevi
kime düşer? Bizim bir ara eğitim kademesine, iyi eğitilmiş teknik
elemanlara ihtiyacımız var. Düz liseyle aynı olursa çocuğunuz niye
meslek liselerine gitsin? Bu seferde düz liseliler meydanlarda
pankart açıp bağırmaya başlarsa ne yapacağız?
Bu işler böyle apar topar olmaz. 1,5 yılda bu iş bitmez. Türkiye
hala rönesansı yaşamamış bir cumhuriyet. Bunlar bizim kültürümüze,
demokratik genlerimize işlememiş konular. Bu geleneklerin
göreneklerin oturması için zaman lazım. Ben ümitsiz değilim.
Tasarı Meclis'ten geçer mi, 20 Haziran sınavlarına yetişir mi,
öneriniz nedir?
Bana göre yetişmez. Hükümet bir uzlaşma arıyorsa tasarı
komisyonda tutulur. Başbakan'ın geniş brifing alması gerekir.
Rektörler ne yapacak, istifa ya da geniş çaplı bir eylem
düşünüyor musunuz?
Yasaların dışına çıkmayız. Üniversite çok büyük bir güçtür.
İktidarın da üniversiteye rağmen bir şey yapacağını sanmıyorum.
Üniversiteyi rahat bırakmak lazım, tek tip elbise giydirmeye
çalışmak çok yanlış olur.
Denetleyen bir kurum olmalı
1960'lı yıllarda üniversite, Türkiye'de fikir hareketlerinin
çıkış noktası olarak bugünküne oranla çok daha güçlü değil
miydi?
Size katılıyorum, üniversite eskisi kadar aktif değil.
Bu kadar aktif olmamasının bir nedeni de profesörün geçim derdinde
olması. Toplumu falan düşünecek halde değil. Çocuğunun okul
taksitini ödeyemiyor.
Ekonomik kaygılar, üniversitenin öncü rolüne engel
olmamalı...
Elbette. Ama öğretim üyesinin geçim zorluğu performansını
etkiliyor. Öğretim üyesinin bir de kırgınlığı var. Öğretim üyesi,
siyasilerin kendisini kullandığı kanısında. Bu tür öncü rolleri
üstlenmekten kaçıyor.
12 Eylül'de kıyıma uğradılar.
Evet. 12 Eylül'den sonra bir de baskı kuruldu ki, hala o
korkuyu, 'ölü toprağı'nı üzerinden atamıyor.
20 yıldır YÖK zihniyeti değişsin istenir. Neden
yapılamıyor?
YÖK geçen hem çok yıprandı hem de çok değişti. Bakın masamın
üzerindeki YÖK yasasını size göstereyim, 1981'de orijinali 38
sayfa... Sürekli değişmiş. Yüzlerce sayfa eklenmiş. Sokaktaki insan
'YÖK'e hayır!' diyor. Nedenini unuttu. 'YÖK'e hayır!' sözü
genlerimize işledi. Hesap vermeyen bir kurum olmaz. Ben bilim adamı
olarak istediğim araştırmayı yaparım. Bunun engellenmesi akademik
özgürlüğe girer. Kabul etmeyiz. Ama üniversitenin mali yönden
denetlenmesi gerekir. Biz kendi içimizde bunu yapmazsak, siyasiler
yapar. Eşgüdümü de YÖK sağlamalı. Devlet üniversitesi de vakıf
üniversitesi de yaptığı eğitimin standardı konusunda bir kuruma
hesap vermeli.
Kopenhag siyasi kriterleri gibi, eğitimde de uluslararası ölçüt
olmalı.
Bilimsel yayınlar bir ölçüt olabilir. Türkiye
Cumhuriyeti, bilim sıralamasında 46'ncı idi, 22'nciliğe yükseldi.
Demek ki geçen 20 yılda üniversiteler görevini yaptı. Türkiye boş
durmadı. Doçent ya da profesör olamayan bir kişi kıyameti koparır.
'Ben hatalıyım' diyen kimseyi görmedim! Üniversiteden çıkan bazı
sesler de iktidarları yanıltabiliyor.
KİMDİR?
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Tunçalp Özgen, Tıp Fakültesi
nöroşirurji profesörü. 1977 - 1978 yıllarında Zürich
Üniversitesi'nde Gazi Yaşargil'in kürsüsünde görev yaptı. 1997'de
İngiltere'de Southampton Üniversitesi'nde çalıştı. 1999 yılında
Hacettepe Üniversitesi rektörü seçildi. Nöroşirurji alanında
uluslararası kuruluşların yönetiminde görev alan Prof. Özgen'in
yurt içi ve dışında toplam 127 yayını bulunuyor. Prof. Canan
Özgen'le evli olan rektör, iki çocuk babası.