Reha Muhtar da kaçırılmış!
Abone olReha Muhtar, bugün çocukluğunu anlattı ve nasıl kaçırıldığını yazdı. Sabah Gazetesi, birinci sayfadan bu kaçırılış öyküsünün duyurusunu yaptı. İşte kaçırılış hikayesi..
Çocukken Kerkük'ten nasıl kaçırıldım?.. (1) 9 yaşındaydım... Ankara
Koleji'ne o sene girmiştim... Sömestr tatilinde, babam, annem ve
ben, o çok sevdiğim yataklı trene bindik... Çocukluk günlerimde en
sevdiğim şey yataklı trendi ... Kondüktör akşam saatlerinde gelir,
bembeyaz örtülerle yatağı yapardı... Yatağın başucunda bir lamba
bulunurdu... Ben okuma ışığını açar, yorganı üzerime çeker, biraz
kitap okur, bir yandan da, yeni bir kente giden trenin içimde
yarattığı gizemle arada bir pencereyi açar karanlıklara
bakardım..... Ama bu kez gideceğimiz yer çok farklıydı ... Kerkük'e
gidecektik... 2 gece 3 gün trende kalacaktık... Babam
Kerküklü'ydü... Çocukluğunu ve ilk gençliğini orada geçirmiş, sonra
Türkiye'ye gelmişti... Babaannem oradaydı... Biz onu görmeye
gidiyorduk... Babam da hem annesini görmeye, hem de doğduğu,
büyüdüğü ve özlediği şehri yaşamaya, solumaya gidiyordu... Trenin
nihai varış noktası Bağdat'tı... Bağdat garına indik... Etrafımızda
hep Arapça konuşuluyordu... Çarşaflı birçok kadın vardı... Ben ilk
kez kara çarşaflar içindeki kadınları görüyordum... O öğle
güneşinde biraz ürkmüştüm... Babam ve annem sıkı sıkıya ellerimden
tuttular. Garın çıkışına geldik... TAKSİDEKİ İKİ ADAM Amerikan
Chevrolet marka taksiler sırada bekliyordu... 5 kişilik bu
taksilerle Kerkük'e gidecektik... Annem, babam ve ben Chevrolet'nin
arkasında oturacaktık... Gelecek iki müşteri de önde oturacaktı...
Yol iki saatti... Filmlerde gördüğümüz gibi sarı kum çölü değildi
ama, ortasına asfalt döşenmiş bir çölden geçecektik... Onun için
ıssız yol boyunca aynı arabada seyahat edeceğimiz diğer iki
müşterinin, kim oldukları önemliydi... O iki kişi son anda
geldiler... Biz arabaya binmek üzereydik... Babam o anda "Hayır biz
başka taksiye bineceğiz" diyemedi... Ama beti benzi atmıştı...
Annemle fısfıs bir şeyler konuştular... O çocuk halimle onları
duymaya çalıştım, pek bir şey duyamadım... Yola koyulduk...
Babacığımı hiç bu kadar gergin görmemiştim... Ben ortada
oturuyordum... Simsiyah saçlı iki adam da önümüzde... O iki
adamdan, önde ortada oturanında bir sorun olduğunu anlamıştım...
Annem ve babam iki saat boyunca hiç konuşmadılar ... Öndeki adamlar
da konuşmadı... Takside müthiş bir sessizlik, müthiş bir gerilim
vardı... Çocuk halimle, ne annemle ne babamla hiçbir şey
konuşamamış, susup kalmıştım ... Sonunda Kerkük'e vardık ...
Arabadan indik... Babam hâlâ gergindi ... Ama artık konuşabiliyordu
... Arabaya binen o kişi şimdiki Barzani'nin babası olan Molla
Barzani'nin yakın adamlarındandı... Kerkük'teki Türkler'e büyük
mezalimler yapmış olan Molla Barzani'nin adamı ... Adam gençlik
yıllarından babamı tanıyordu... Kerkük topraklarında yaşayan
Türkler'e neler yapıldığını bilen babam, ıssız çölün ortasındaki
takside, yanında Trabzon'lu karısı ile Kolej'de okuyan 9 yaşındaki
oğlunu götürdüğü kendi memleketindeki vahşi coğrafyanın, başına
getirebileceği şeyleri düşünmüştü... 9 YAŞINDAKİ ÇOCUK "Belki ters
bir şeyler yapar diye düşündüm..." demiş beni de çok ürkütmemeye
özen göstermişti... 9 yaşındaki Kolej'li çocuk, bu gergin maceradan
sonra Kerkük'e geldi... Bir de baktı ki şehirde herkes Türkçe
konuşuyor... Biraz farklı bir lehçeyle... Ama her şeyiyle Türkçe...
Etraf hep Türkler'le dolu... Çarşıda, pazarda, sinemada,
lokantada... 9 yaşındaki Kolej'li çocuk babaannesini öptü... Onun
ve etrafındaki herkesin, sadece Türkçe konuştuğunu öğrendi... Hiç
kimse ne Arapça ne Kürtçe tek kelime bilmiyorlardı... Türkler
sadece okulda bir miktar Arapça öğreniyorlardı... 9 yaşındaki
Kolej'li çocuk dedesinin, Enver Paşa'nın yanında savaşırken,
Sarıkamış'ta donma tehlikesi geçirerek ayak parmaklarını
kaybettiğini, herkesin Türkçe konuştuğu o Kerkük'te öğrendi...
Hayatı boyunca dedesinin evinin duvarında Atatürk'ün resminin
durduğunu da... Kerkük günleri çok güzel geçti... Ama bir sürpriz
bekliyordu onu... Okuluna ikinci sömestr için dönebilmesi hiç kolay
olmayacaktı... Çünkü, Kerkük'ten ayrılıp Türkiye'ye dönebilmesi
için kaçırılması gerekiyordu... Hem de öz babası tarafından... 9
yaşındaki Kolej'li çocuk trene binene kadar ne olduğunu
anlamamıştı.. Çok sevdiği yataklı tren, artık gergin bir bekleyişin
mekânı olacaktı... Öykünün o kısmı yarına ... Yazı: Reha Muhtar
Kaynak: Sabah Gazetesi