Referandumdan hangi karar çıkar?
Abone olAnayasa değişikliği referenadumu nasıl gözüküyor? Kutuplaşma referanduma yansır mı? Erken seçim isteniyor mu? İşte yanıtları;
A&G Araştırma şirketinin sahibi Adil Gür'le son
yaptığı kamuoyu araştırmasının ışığında muhtemel bir anayasa
değişikliği referandumu olasılıkları konuşuldu.
Son üç seçim öncesinde yaptığı araştırmalarda gerçeğe çok yakın
sonuçlar elde etmesi nedeniyle kendisine “bilen adam” denilen Gür,
yine çok dikkat çekici analizlerde bulundu:
İşte o röportaj;
Anayasa değişikliği referandumu şimdiden size nasıl
gözüküyor; hakkında kolay bir öngörü yapılabilir mi, yoksa zor
mu?
Muhtemel bir referandum en erken haziran başında yapılacak.
Dolayısıyla Türkiye gibi değil üç ay, üç gün sonrası bile
öngörülemeyen bir ülkede referandum sonucunu bugünden kestirmek çok
zor. Ama 20 yılı aşkın bir süredir halkın reflekslerini ölçen biri
olarak baktığımda bugünden görünen şey şu; “fifty fifty”.
Yani bu hafta sonu bir referandum yapılmış olsaydı “Mutlaka evet
çıkar” veya “Mutlaka hayır çıkar” diyemezdik. Benim gördüğüm evet
de çıkabilir, hayır da...
Ne evetçiler ne de hayırcılar için çantada keklik bir durum
yok yani?
Bence yok. Yaklaşık iki hafta önce yaptığımız son araştırma da bunu
destekliyor. Biz o araştırmada hükümet-yargı kavgasıyla ilgili,
içinde şıkları da olan bir soru sorduk. Gördük ki
Türkiye’deki her 100 seçmenden 34’ü “Bu yargı hükümetin önünü
kesmek için bilerek kasıtlı karar veriyor” diyor. “Hükümet ve
Başbakan hukuk tanımıyor, yargı kararlarını hiçe sayıyor” diyen
grup yüzde 17. Yüzde 35’lik grup da diyor ki “Yargı kararları
hükümetin işine gelince iyi, gelmeyince kötü.” Bu
sonuçlara baktığınızda da anlıyorsunuz ki yargı reformunun ön
planda olacağı bir referandumda durum çok ortada
görünüyor.
Peki ibrenin evete veya hayıra dönmesinde belirleyici ne
olabilir?
Referandum ayında Türkiye’nin ruh hali! Türkiye o ay neyi
konuşuyor, neyi tartışıyor, gündemde ne var; bunlar çok
önemli.
Mesela “Evet” çıkması için Türkiye’nin nasıl bir ruh hali
içinde olması gerek?
Referandum ayı boyunca Ak Parti’nin yönetiş tarzının,
icraatlarının, Türkiye’nin aş, iş ve yoksulluk gibi temel
sorunlarının ön plana çıkarılmadığı, tartışılmadığı bir ay olması
gerekiyor. Aksi halde bundan zarar gören Ak Parti olur, ‘evet’ler
yüzde 50’nin altında kalır.
Ama yok, bunlar değil de Ak Parti’nin savunduğu değerler üzerinden
referanduma gidilirse o zaman işte büyük bir olasılıkla “evet”ler
daha çok çıkar.
Hangi değerler onlar?
Mesela Anayasa Mahkemesi’yle ilgili değişiklik önerileri türbana
bağlanırsa “evet” oranı artar. Çünkü bugün Türkiye’de her 100
kişiden 72’si üniversitede türban yasağının kaldırılmasından yana.
Aynı şekilde Danıştay’la hükümet arasında yaşanan bu ÖSS’deki
katsayı meselesi gündeme getirilerek referanduma gidilirse de yine
Ak Parti kazançlı çıkar. Çünkü seçmenin büyük bir çoğunluğu meslek
liselerindeki katsayının kaldırılmasından yana görüş
belirtiyor.
Yargı deyince akla türban geliyor
Pakette türban veya katsayıyla ilgili bir madde olmasa bile
mi?
Olmasa bile, çünkü “yargı” dediğimiz zaman toplumda zaten ister
istemez akla imam hatipler ve türban meselesi geliyor.
Üniversitelere türbanla girilmesini engelleyen kararı Anayasa
Mahkemesi veriyor veya işte imam hatiplerin önündeki katsayı
engelinin müsebbibi Danıştay gibi algılanıyor kamuoyunda.
Dolayısıyla bir araştırmacı kimliğiyle değil, ama Adil Gür’ün şahsi
gözlemi olarak ben vatandaşın gerçek sorunları yerine toplumun
değer yargılarının tartışıldığı bir ortamda gidilecek referandumun
AKP’nin lehine sonuçlanacağını düşünüyorum. Referandumla o değer
yargıları kesiştirilirse ben bu toplumdan “hayır” çıkacağını
sanmıyorum.
Ya peki bu bir Ak Parti oylamasına
dönüşürse?
Dönüşürse işte o zaman referandumda hayır oyları evetten fazla
çıkar. Ama orada da şu önemli: Hayırların oranı ne olacak? Eğer
anayasa değişiklik paketi yüzde 40-50 arasında bir oyla
reddedilirse iktidar partisi bunu kendi lehinde kullanır. Çünkü
yüzde 38 oyu olan bir parti yüzde 40-50 arasında desteklenirse bu
bir başarısızlık değil, başarı olarak algılanır. 38 kiloluk bir
adam 75 kiloyu kaldıramadığı zaman kimse onun üzerine gidemez. Eğer
referandumdan evetler yüzde 35-40 arası çıkarsa o da tolere
edilebilir. Ama yüzde 35’in altı sıkıntı yaratır.
Sürekli kamuoyu araştırması yaptığınız için sizin
gözleminiz önemli; toplumdaki kutuplaşmada son durum
nedir?
Kutuplaşmada çok enteresan bir noktaya geldik. Yaklaşık 25 yıldır
bu toplumun içinde araştırmalar yapıyorum, ilk defa son bir-iki
aydır yaptığımız araştırmalarda “Kararsızım”, “Sandığa
gitmeyeceğim” veya “Boş oy vereceğim” diyenlerin hepsinin toplamı
yüzde 10-18’i geçmiyor. Halbuki seçime bir buçuk yıl kala yapılan
araştırmalarda yüzde 25-30 kararsız olması lazım. Türk halkı
kararsız değil. Herkes kutuplaştı. Herkesin sabit bir fikri var.
Öyle ki artık Türkiye’de sokakta gördüğünüz her iki kişiden birisi
bir haber kanalında konuşmaya aday; insanlar o denli taraftar.
Yaptığımız son araştırmaya göre de insanların yüzde 53’ü “Bugün
seçim olsa partimden başkasına oy vermem” diyor. Yani büyük bir
çoğunluğun ikinci partisi dahi yok.
Kutuplaşma referanduma yansır
mı?
‘Diğer partiler’in etkisi ne?
DİĞER SAYFADA...
Acaba bu kutuplaşma referanduma da yansır
mı?
Kutuplaşma bu kadar keskin olmasına rağmen kesin yansır demem zor.
Çünkü şu üç unsur var: Birincisi referandumlarda seçmen geçişleri
yaşanır. Yani referandum maddelerine evet diyecek MHP’lisi,
DP’lisi, DSP’lisi, SP’lisi vs. çıkar.
İkincisi Türkiye kutuplaştı diyoruz, ama nerede yer aldığını hiç
tartışmadığımız, “diğer partiler” adı altında gözüken, son seçimde
yüzde 10’un oy altında oy alan yüzde 22.6’lık da bir kesim var.
Onların referandumda hangi yönde tavır alacakları sonucu
belirleyebilir ve biz onların ne yapacağını bilmiyoruz.
Üçüncü ve en önemlisi de gündemi kimin belirleyeceği meselesi.
Çünkü önümüzdeki üç ay boyunca iktidar bu referandumu bir güven
oylamasına dönüştürmemeye, muhalefet de kampanyasında hep bu temayı
işlemeye çalışacaktır.
Sizce hangi taraf başarılı olur?
Son sekiz yıla baktığımızda Türkiye’de gündemi iktidar belirliyor.
Türkiye’de gündemi iktidar belirlediği müddetçe bu referandum
“AKP’nin devamına evet mi hayır mı”ya dönüşmesi öyle kolay
olmaz.
Tabii bunu söylerken şunu da ima etmek istemiyorum; yani “Bugün
Balyoz, yarın bilmem Balta operasyonu çıkacak” demiyorum. Benim her
fırsatta söylediğim şu: AKP hakikaten kamuoyunun nabzını iyi tutan
bir parti. Bir tek Kürt açılım sürecinde nabzı iyi tutamadılar. O
süreçte neden bu kadar saçma sapan işler yaptılar, açıkçası onun
şifrelerini de ben hâlâ çözemedim.
İkinci ‘One minute’
Bu nabız dediğiniz türban olabilir, katsayı olabilir, ama mesela
“one minute” de olabilir mi?
Şimdi sorduğunuz için bir laf söyleyeceğim, yine iddialı laf
söylüyor diyecekler bana, ama önümüzdeki dönemde Obama’ya ikinci
bir “one minute”e hazır olalım bence. Çünkü belli ki Ermeni
meselesi birkaç ay Türkiye’de gündemi meşgul edecek. Tam böyle bir
ortamda Amerika’ya da “one minute” demek bence çok mümkün. Hele de
referandum öncesi son derece “şık” olur.
Başbakan “Hayır çıksa da seçime gitmem” dedi; ama zaten
mantıklı olan o şartlarda seçime gitmemesi değil
mi?
Gayet tabii, yara almışsınız, yaralıyken meydana güreşmeye çıkılır
mı?
Diyelim ki yüzde 70 “evet” çıktı; peki o rüzgârla seçime
gitmeli mi?
Hayır, çünkü muhtemel bir referandumdan çıkan sonuçla muhtemel bir
genel seçim sonuçlarının uzaktan yakından ilgisi olmayabilir.
İnsanlar referandumda farklı, milletvekili seçimlerinde farklı
reflekslerle davranabilir.
Sonuç olarak Başbakan size “Adil Gür, bu referandumu yapmak
bana zarar verir mi, vermez mi” diye sorsa, ne
önerirsiniz?
“Ben olsam yaparım”, derim. Neden yaparım? Referandum demek
Türkiye’nin önümüzdeki dört-beş ay yeni bir gündem maddesi demek.
Algıları yönetmek, yoksulluğu, yolsuzluğu konuşmamak demek. Bence
Ak Parti açısından çok ideal olur, yüksek oranda evet çıkarsa çok
daha ideal olur. Ama tabii o gazla da erken seçime gitmeyin,
yanılabilirsiniz, derim. Ekonomide iyileştirmeler olmadan sadece
referandum başarısı yetmez.
Vatandaş erken seçim istemiyor...
DİĞER SAYFADA...
CHP lideri Baykal “AKP referanduma giderse evdeki bulgurdan
da olabilir” demişti?
Olmaz, yüzde 50’nin üzerinde evet oyu çıkması referandumda uzak
ihtimal değil. Çünkü tekrar söylüyorum, iktidar gündemi çok iyi
yönetiyor.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Yüzde 10’luk
seçim barajı indirilmeyecekse paketi desteklemeyiz” tavrı için ne
dersiniz?
Anayasa’ya göre seçim kanununda yapılan değişiklikler ilk bir yıl
içerisinde gerçekleştirilecek seçimlerde uygulanamaz. Diyelim ki Ak
Parti barajı yüzde 7’ye indirdi, bu yüzden referandumda da yüzde 70
“evet” çıktı, ama daha bir yıl geçmeden seçim kararı aldı; ne
olacak?
En azından ilk seçim için çok garantili bir pazarlık değil
yani. Peki, MHP lideri Bahçeli ve DSP Genel Başkanı Türker de diyor
ki “Referandum olursa erken seçim şart”?
Şimdi yine bana kızanlar çıkacaktır,
Neden sizce?
Çünkü değişimi öngöremiyor. Halk diyor ki “Seçim olsa ne olacak
kardeşim, ne değişecek?”
Hani aş, iş, yoksulluk meseleleri?
Tamam iktidar işsiz bıraktı, işsizlerle ilgili ne yapılacağına dair
hiçbir çözüm önerisi yok, ama Allah aşkına söyler misiniz
Türkiye’deki muhalefet partileri işsizlerle ilgili ne yapacaklarını
söylüyorlar mı? Söylüyorlarsa da işsiz bunu duyuyor mu? O işsizde
yeni bir algı yaratabiliyorlar mı?
Siz dil kursuna gitmekten vazgeçtiniz herhalde; altı ay
önceki söyleşimizde “AKP’nin tek başına iktidar olmayacağını iddia
ediyorum, doğru çıkmazsa yurtdışında uzun bir dil kursuna giderim”
demiştiniz. Şimdi bu teziniz çürümüş olmuyor mu?
Hayır, ben hâlâ aynı noktadayım. Ben diyorum ki genel seçim ufukta
göründüğünde Türkiye’de insanlar cebine bakarak karar verecek.
Çünkü bugün Türkiye’de gerçek işsiz sayısı 6-7 milyon, ailesiyle
beraber 12-13 milyon, bunlara yardım eden ailelerle birlikte 25-30
milyon. Şimdi 30 milyon insanın etkilendiği işsizlik gibi bir
mesele varken bir iktidarın oy kaybetmemesi hem iktisat hem de
siyaset bilimine aykırı.
Ama buna rağmen bakıyorsunuz iktidar çok cüzi bir oranda oy
kaybediyor, muhalefet de çok fazla kazanım elde edemiyor. Bunun
temel nedeni biz gündemimizi takip etmiyoruz. İşi, aşı, yoksulluğu
konuşmuyoruz. Zaten son araştırmamızda da seçmenin yüzde 60’ından
fazlası “İktidarıyla, muhalefetiyle siyasi partiler benim gündemimi
tartışmıyor” diyor. Buna her partinin seçmeni dahil. AKP seçmeninin
çoğunluğu dahi “Siyasetçiler benim gündemimi konuşmuyor” diyor.
Onun içindir ki vatandaş seçim istemiyor, çünkü bir değişim
göremiyor. AKP’lilerin 87’si seçim zamanında yapılsın diyor. CHP’ye
oy vereceğim diyen seçmenlerin sadece yüzde 50’si bu yıl seçim
istiyor. MHP’ye oy verenlerin yüzde 60’tan da fazlası seçim
istemiyor.
Oysa Bahçeli her salı grup konuşmasında “erken seçim”
diyor?
Yaptığımız araştırmaya göre taban aynı fikirde değil. Ekim-Kasım
2010’da seçim isteyenlerin toplamı yüzde 22; Nisan-Mayıs 2011’de
seçim isteyenlerin oranı yüzde 4.2; Temmuz 2011’de seçim
isteyenlerin toplamı yüzde 64. “Fikrim yok” diyenleri de dağıtırsak
erken seçim isteyenlerin oranı yüzde 24 buçuk, zamanında seçim
isteyenlerin oranı yüzde 70’lere çıkıyor.
‘Yeni bir parti’ fikrine ilgi azalıyor
Vatandaş erken seçim istemiyor, peki yeni bir parti istiyor
mu?
Bundan altı-yedi ay önce seçmende yeni parti talebi daha fazlaydı.
Bugün ise seçmenin yüzde 35’i “Yeni partiye ihtiyaç var” diyor.
Merkezde mi, solda mı, sağda mı; daha çok nasıl bir parti
isteniyor?
Yeni parti isteyenlerin büyük bir çoğunluğu baskın bir siyasi
kimliğe ilgi göstermiyor. Merkezde olsun veya hiçbiri olsun
diyenlerin toplamı yüzde 60’tan fazla. Sağda olsun diyenler yüzde
18, solda olsun diyenler yüzde 16 civarında.
“Hiçbirinde” ne demek?
Yani yeni bir parti olsun ama bana kendisini “merkezde” diye bile
tarif etmesin diyor seçmen. İdeolojik bir tarif istemiyor. Yeni
parti kurmak isteyenler gelip danışsa onlara da söyleyeceğim bu
olur; “Kendinizi isimlendirmeyin, bırakın halk sizi nasıl görmek
istiyorsa öyle görsün.”
Araştırmanın Künyesi
Söyleşimizde geçen araştırma A&G tarafından 13-14 Şubat’ta
Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesindeki, 34 ile bağlı 134 mahalle ve
köyde, toplam 2 bin 406 denekle, hanede yüz yüze görüşme metoduyla
yapıldı. (Milliyet / Devrim Sevimay)