Rauf Denktaş'tan müthiş idddia!
Abone olKendisine ‘hain’ suçlaması yapanların darbe hazırlıkları içinde olduğunu söyleyen Denktaş'ın açıklamaları şöyle:
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, ülkedeki muhalifleri halkı
aldatmakla suçladı. Kendisine ‘hain’ suçlaması yapanların darbe
hazırlıkları içinde olduğunu söyleyen Denktaş, "Annan Planı gereği
Türk askeri Ada’dan çıktıktan sonra darbe yapacaklardı" diye
konuştu. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Fevzi Tanpınar’a verdiği
özel demecinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretini ve
Kıbrıs’ta son yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Bazı konularda
şimdiye kadar sessiz kalan Denktaş, suskunluğunu bozdu, her şeyi
anlattı. Sayın Cumhurbaşkanı; 3 Kasım seçimleri sonrası,
Türkiye’deki iktidar ile, KKTC’deki iktidarın bir süre öncesine
kadar sorunlar yaşadığı medyaya sürekli konu ediliyordu... Gelinen
nokta itibariyle, bu iki seste artık sorun yok, görüş ayrılığı yok
denebilir mi? Başbakan Erdoğan’ın ziyaretinde bu giderildi mi?
Sayın Erdoğan’ın ziyaretinden önce de biz sorun olmadığını
açıkladık. Sayın Erdoğan bizim müdafaa ettiğimiz kriterleri,
ilkeleri gündeme getirerek, "Kıbrıs meselesinin halli bunların
kabulüne bağlıdır" demiştir. Ziyareti bize ve halkımıza güç
katmıştır. Ortada daha ziyade medyanın başlattığı bu fikir
dağınıklığını Başbakan Erdoğan gidermiştir. Rumlar’a da bir mesaj
vermiştir: Kıbrıs meselesi gerçekler ışığında halledilebilir. Bu
gerçekleri Rum halkına göstermemek için Rum idaresi, kilisesiyle,
okuluyla, basınıyla yıllardır yanlış imaj vermiştir. Bu imaja göre
"Kıbrıs Türkleri diz çökmüş vaziyette, işgal altında inlemektedir,
Kuzey’de bıraktıkları yerler daha da harap olmuştur. Biraz daha
beklerlerse Kıbrıs Türkleri teslim olacaklardır." Tabii içimizde 1.
Annan Planı çıkar çıkmaz "İmzala ya da istifa et. Bu plan en
mükemmelidir" diye feryada başlayan ve Madam Fogg’un gayretkeşliği
ve herhalde parasal yardımlarıyla öncüler yetiştirmiş olan "bir
kısım" halkımızı aldatmıştır. İkinci plan geldi; okumadan, "İmzala
veya istifa et, Hain Denktaş" bile dediler. Büyük paralar
harcayarak bu mücadeleyi yürütme kararlılığını göstermişlerdir.
Darbeye varacak hazırlık içinde olduklarını belgelerle biz ispat
edecek durumdayız. Ne zaman darbe yapacaklardı: Türk askeri Annan
planı gereği Ada’dan çıktıktan sonra yapacaklardı. Nihayet 23 Nisan
2003 tarihinde kapılar açılmıştır. Bu sefer kapıları "halk açtı,
biz açtık" diye muhalefetin feryadı başlamıştır. Halkın isteği
doğrultusunda hareket etmek görevimiz ama halktan "kapıları açın"
diye bir talep gelmemiştir. Biz görüşmelerden olumlu sonuç
alınmasını istediğimiz için; Rumlar’ın yanlış izlenimini silmek
istedik. Kapılar açıldı, Rumlar geldi ve bizi gördü: Diz çökmüş
değiliz, dimdik ayaktayız. Bıraktıkları yerlerde çok daha güzel
seviyelere gelmişiz. "Gecekondularda bir toplum göreceğimizi
zannediyorduk. Burada Las Vegas’ı bulduk, en güzel şeyleri gördük.
Kutlarız" diyenler olmuştur. Tabiatıyla "evime geleceğim" diye
gayretkeşlik yapan insanlar da gelmiştir. Çünkü liderlikleri kaç
yıldır "Evinize gitme hakkı almadan mesele halledilmez" demiştir.
Biz o hakkı inkâr etmedik. Sadece mal-mülk yeniden tanzim
edilecektir. Karşılığında isterseniz Türkler’in bıraktığı bir yeri
alırsınız, istemezseniz tazminat alırsınız. Burada, Güney’den gelip
1975’den bu yana yerleşmiş olan insanları, "Hadi çık sokağa, bu
benim evimdir" diyerek taciz etme hakkınız yok. Bu yerler, KKTC’nin
tapuları ile göçmenlere verilmiştir. Rumlar’ın yıllarca inkâr
ettikleri, 103 köyde "malımdır mülkümdür" diyemedi Türkler. Eğer,
1974’de Barış Harekâtı olmasaydı, hepimizin bu hakkı ortadan
kalkmış olacaktı. Bizi denize dökeceklerdi. Sınır kapılarını açma
kararı daha önce alınmış olsa durum daha farklı olabilir miydi,
örneğin 4 ay önce, Kopenhag’dan önce... Ayrıca, Rum Yönetimi iye
niyetini ne yaparsa ortaya koyabilir? Görüşmeler devam ettiği
sürece bu kapılar açılamazdı. Bu kaynar giderdi ve "Rumlar’ın
baskısı altında açıldı" denirdi. Görüşmeler durduktan sonra; "KKTC
var mı yok mu? Ne yapacak?" soruları ortada dolaşırken kapıların
açılması, KKTC’nin varlığını göstermiştir. Rumlar bunu ters-düz
etmeye çalışmaktadırlar. Şunu söylüyorlar: "Denktaş, ‘Rumlar’la
Türkler birarada yaşayamazdı diyordu, bak ne güzel yaşıyoruz." Ben
de şunu söylüyorum: İçinizde bugün gizli, silahlanan bir örgüt yok
mu? 1960’da da biz imzayı attık, ne güzel bir araya geldik, 21
Aralık 1963’e kadar aynı çarşıda, aynı dairede, aynı köyde yan yana
yaşıyorduk. Ama gizli örgütünüze "vur emri" verilince o gülen
dostlar bir anda ortadan kayboldu. Ve 11 yıl kimse yardımımıza
geleme di. "Kıbrıs bizimdir" yalanını söylediniz, bizi denize
dökmek için elinizden gelen her şeyi yaptınız. Türkiye gelmeseydi
yapacaktınız ve kimse de "Ne yaptınız?" demeyecekti. Girit misali
Kıbrıs Yunan olacaktı. Şimdi bu geçişler, bu dostluk gereklidir.
Ama bir arada yaşanabileceğini değil, yanyana, iyi komşuluk esası
içerisinde yaşanabileceğini gösterir. Rum gelip de "çık evimden"
dediği an kavga çıkar. "Ben evime geldim yerleşeceğim" dediğinde
kavga büyür. Hareket serbestisi KKTC tarafından verilmiştir.
Kullanılsın, herkes herkesi görsün, zemin düzelsin istiyoruz.
Yerleşim hakkı, mal-mülk edinme hakkı KKTC’nin yasalarıyla tanzim
edilir. Hareket serbestisi başkadır, yerleşim, mal-mülk edinme her
ülkenin yasalarıyla tanzim edilir. Buna Türk basınının çok dikkat
etmesi lazım. Bugün Türkiye ile Yunanistan arasında hareket
serbestisi vardır. Yarın Yunan, "Eski yerlerimize geldik, hepsini
isteriz" diye İstanbul’da iddiaya başlasın bakalım dostluk kalır mı
veya buna kim müsaade eder? Rum halkı ve liderliği de bu açılan
kapının barışa açılan kapı olmasını istiyorsa, fantezi görüşlerden
ve propagandalardan vazgeçmesi lazımdır.