Ramazan'da ne zamana kadar yiyip içebiliriz?
Abone olRamazan'da en geç ne zamana kadar yeyip içilebilir? Oruca niyetlenmeden önceki son vakit ne zamandır?
Ramazan ayının gelmesiyle birlikte oruçla ilgili
merak edilenler de yeniden gündeme geldi. Ramazan'da en geç ne
zamana kadar yeyip içilebileceği ise tartışmalı konulardan birisi.
Vatan Gazetesinde Süleyman Ateş bu sorunun cevabını şöyle
verdi:
Bakara: 187. âyette geçen Hayt (ip), Arapça’da mecâzen renk
anlamında da kullanılır. Fecr ise yarmak, fışkırmak anlamındadır.
Güneşin ışığı belirtilerinin görünmeğe başladığı tan yeri
ağarmasına fecr denmiştir. Âyette siyâh ve beyaz ipten, gerek
gerçek ip; gerek mecâzî olarak karanlık ve aydınlık kastedilmiş
olsun, bunların birbirinden ayırdedileceği zaman, ortalığın iyice
ağarıp varlıkların birbirinden seçileceği zamandır. Öyle fıkıh
kitaplarında yazıldığı gibi hemen tan yerinin ağarmağa başladığı
ilk zaman değildir. Hz. Peygamber (s.a.v.): ‘’Ne Bilâl’in ezânı
sizi aldatıp sahur yemeğinizden alıkoysun, ne de ufkun bu şekilde
(dikeyine) yayılan beyazlığı sizi aldatıp sahur yemeğinizden
alıkoysun. Işık bu şekilde (yatayına) yayılıncaya dek yiyiniz.”
buyurmuştur (Buhârî, Ezân 13, Savm 17; Müslim, Sıyâm 39, 41-43).
İbn Mes’ûd’un hadîsinde ise Peygamber (s.a.v.): “Parmaklarını
birleştirip aşağı doğru tutarak: ‘Fecr böyledir’ diyeninki gibi
değildir. Sonra bir işaret parmağını yatay olarak diğer işaret
parmağının üzerine koyup sonra kollarını uzatarak ‘Böyledir’
diyeninki gibidir, demiştir.” (Müslim, Sıyâm, Sıfatu’l-fecr; Nevevî
şerhi, 7/204.)
Bu iki rivayetten oruç vaktinin, doğu ufkunda ışığın yatayına yayılmasıyla başlayacağı anlaşılır. Fakat bazı âlimler bunun hemen bu vaktin başlangıcı değil, ışığın yollara, evlere dolacağı zaman olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ömer, Huzeyfe, İbn Abbâs, Talk ibn Alî, Atâ ibn Ebî Rabâh, A’meş gibi bazı sahâbî ve tâbiîlere göre oruca başlama vakti (imsâk) sabahleyin yolların, dağların tepelerinin belli olacağı zamandır. İbn Hanbel Müsnedinde, Tahâvî de Me’ânî’l-âsar şerhinde Zirr ibn Hubeyş’in şu sözünü naklediyor: “Huzeyfe’nin evine gittim, yanına girdim. Doğumu yakın devenin sağılmasını emretti. Deve sağıldı. Yine emri üzerine, süt ısıtıldı, sonra bana ‘Yaklaş, ye’ dedi. ‘Ben oruç tutacağım’ dedim. ‘Ben de oruç tutacağım’ dedi. Yedik, içtik, Mescide geldik, namaz kılındı. Sonra Huzeyfe: ‘Allah’ın Elçisi (s.a.v.) de bana böyle yaptı’ yahut ‘Ben Allah’ın Elçisi (s.a.v.) ile beraber böyle yaptım’, o bana böyle yaptırdı.’ dedi. ‘Sabah olduktan sonra mı (yediniz)’ dedim. ‘Evet, sabah olduktan sonra, fakat henüz güneş doğmamıştı’ dedi.” (İbn Kuteybe, Te’vîlu Muşkili’l-Kur’ân, s. 46; ..)
Gerçi oruca tan yerinin ağarmağa başlamasıyla başlanacağı ağırlık kazanırsa da gerek Kur’ân’ın ruhundan, gerek birtakım büyük sahâbî ve tâbiîlerin açıklamalarından, bu zamanın o kadar erken olmadığı, ortalığın iyice aydınlanıp eşyanın birbirinden ayırdedileceği zaman olduğu; güneşin doğmasına takriben kırk beş dakika yahut azami bir saat kalıncaya dek yenilip içileceği anlaşılır.
Her şeyde ihtiyât prensibini göz önünde tutan din bilginleri, burada da ihtiyat için orucu güneşin doğmasına bir buçuk, iki saat önceden başlatmayı uygun görmüşlerdir. Dileyen öyle yapabilir ama herhangi bir sebeple geciken de pek a’lâ Hanefî mezhebinin sabah namazının sünnet olan vaktine kadar yani yolların, ağaçların, evlerin, dağların görünüp belli olacağı zamana kadar yiyebilir. Hz. Peygamber(s.a.v.)’in, âyetteki siyâh ve beyaz ipi açıklarken söylediği: “Gecenin karanlığı ile gündüzün beyazlığıdır” sözünden de bu anlaşılır (Kurtubî, el-Câmi, 2/319.).