Habertürk yazarı Rahşan Gülşan'ın kaleme aldığı son yazısını
okudum da, ''ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin
önlenmesine dair kanun tasarısı''nın TBMM'ye sunulmuş
olması bir kadın duyarlılığı olarak kendisini pek bir
sevindirmiş.
Mesela, yasanın medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları
kapsaması, imam nikahlı/nikahsız birliktelik yaşayan kadınlar
ibaresinin çıkarılıp tüm kadınlar denmesi kendisini pek
heyecanlandırmış.
Neler varmış bu tasarıda:
Şiddet uygulayan erkek sadece şiddet uyguladığı kadına değil , o
kadının tüm tanıdıkları ve yakınlarına yaklaşamayacakmış.
Şiddet uygulayan erkek müşterek konuttan uzaklaştırılacakmış. En
süperi de mağdur kadın, tapu kütüğüne şerh koydurup evin
satılmasını önleyebilecekmiş. Karakola sığınan kadın evine
gönderilmeyecek, bir kadın sokakta kalırsa muhakkak barınması
sağlanacak, çocuklara kreş imkanı sağlanacak, bu maddelerin
uygulanmasını denetlemek ve desteklemek amacıyla, 7/24 çalışacak
''şiddet önleme ve izleme merkezleri'' kurulacak
(mış)
Rahşan hanım tasarıyı okudukça çok heyecanlanmış, çok sevinmiş.
Yani o derece ki ''harikalar diyarındayım''
diyor.
Ben de Rahşan hanımın adeta bal damlayan kaleminden yazdıklarını
okuyunca ''ohhh be! dedim işte bu kadar, bu meselede
halloldu, şimdi önümüzdeki meselelere konsantre
olalım''...
Hakikaten ülkemizdeki problemler, böyle yeni kanunlar ve
tasarılar eşliğinde ışık hızıyla hallolsa da, bir sonraki gelsin
diyebilsek...
Ama öyle değil işte Rahşan hanım, ben hiç heyecanlanmadım,
umarım azda olsa bir etkisi olur dedim kendi kendime.
Sadece ülkemizde değil, dünyanın dört bir tarafında kadına
şiddet/cinayet yaşanmakta ve bunun için önlem paketleri
oluşturulmakta.
Almanya'da geçen sene yapılan bir anket sonucu, kadın
cinayetleri ve kadına şiddetin en çok görüldüğü toplum Müslüman
toplumlar çıkmıştı.
Bu tür önlem paketleri denemek mutlaka kaçınılmazdır, kadını
korumak adına yapılan bu reformlar son derece iyileştiricidir ama
her zaman savunduğum gibi gözü dönen bir koca için kocaman bir
hiçtir.
Dolayısıyla ben çok heyecanlanmadım, harikalar diyarında falanda
hissetmedim kendimi.
Bu tür oluşumlar karşısında ''aa!süper, her şey toz
pembe çok heyecanlıyım'' yerine, bir yazarın ''
ama şu da var'' demesi gerektiğine inanıyorum.
Bakınız; Adana kadın platformunun hazırladığı kadın raporuna
göre, geçen yıl 232 kadın öldürülmüş, 180 kadın tecavüze uğramış,
610 kadın cinsel tacize maruz kalmış ve yine istatistiklere göre
devletin, koruma için kendisine başvuran kadınların yüzde 73'ünü
koruyamadığı belirtilmiş.
Geçen hafta Osmaniye'de 29 yaşındaki Sinan Dursun'un karşılıksız
aşk beslediği lise öğrencisi 16 yaşındaki Fatmanur Gedik'in içinde
bulunduğu okul servisini pompalı tüfekle tarayarak Fatmanur ile
sınıf arkadaşı Fatmagül Yalçın'ı öldürüp okul önünde intihar
etmesine de dikkat çekilmiş.
Kaldı ki, Fatmanur ve ailesi polise şikayette bulunmasına
rağmen, liseli kızın korunamayıp göz göre göre öldürüldüğü de
raporda yer almış.
Şimdi son iki senelik cinayet raporu bu kadar ürkütücüyken ve
cinayet işlemeyi kafasına koymuş bir adamın ne türlü yasalar
çıkarsa çıksın önüne geçilemiyorken, ben, yok efendim nikahsız
beraberlikler, imam nikahı v.s. yeni tasarının içinde yer
alacakmış, müşterek evin satılması önlenecekmiş, hiç öyle karnımda
kelebeklenme hissedemedim...
Kadın cinayetleri, kadına şiddetin önüne geçilmesi, bir gün Türk
erkeğinin kafa yapısının değişmesi ile mümkün olacaktır. Bu çok
yakın değildir.