ABD'li rahip Brunson 9 Aralık 2016'da FETÖ ve PKK ile işbirliği
suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Yani bundan 19 ay önce...
Anlayamadığım şey, bu papaz neredeyse iki yıldır tutuklu. Ne
oldu da şimdi Amerika için birdenbire değerli biri oldu?
Bilmeyen de rahip Brunson'u değil de Papa'yı kaçırdık sanacak.
Sanki mesele, rahip Brunson meselesi değilmiş gibi,
sanki perde arkasında başka nedenler varmış
gibi görünüyor.
O gerekçelerin ne olduğunu anlayabilmek için biraz araştırma
yapmak ve ABD'nin canını nerede sıkmış olabiliriz diye
irdelemek gerekiyor.
Türkiye son aylarda Silvan'da, Diyarbakır'da ve çok daha
önemlisi, Rumların ve İsraillilerin konmaya çalıştığı
Akdeniz'de derin petrol sondajı yapıyor.
Ayrıca, ABD'li firmaların yaptıkları petrol arama
sözleşmelerinin yakın zamanda iptal edileceği
konuşuluyor.
Bu durum ABD'nin hoşuna gitmemiş olabilir mi?
Dikkat ederseniz, iki bakanımızla ilgili alınan yaptırım kararının
hemen ardından, Amerikan Senatosu'nun da bir yaptırım açıklaması
oldu. Türkiye'nin proje ortağı olduğu F- 35'lerin teslim süresinin
geciktirileceği açıklandı.
Çok basit bir soru soralım.
Niye?
Rusya ile beklentilerin çok ötesinde yaşanan yakınlaşma, S
400'lerden vazgeçilmemesi ve aynı zamanda Çin ile yapılan 3
buçuk milyarlık kredi
anlaşması, "niye" sorusunun cevabını
veriyor olabilir mi?
Biraz daha geriye bakalım.
Milli Savunma alanında hamle üstüne hamle yapan Türkiye, artık
dünyaya Atak helikopteri, İHA ve SİHA ihraç eder duruma geldi.
Bu durum bir hoşnutsuzluk oluşturmuş olabilir mi?
Daha, daha geriye gidersek...
Terör örgütü YPG'ye milyonlarca dolarlık silah yardımı yapan
Amerika'nın bütün planı bir hamle yapmamız sayesinde çöp oldu.
Afrin'den çekildiler, Menbiç'te geri adım attılar, Fırat'ın
Doğusunda da aynı akıbeti yaşayacaklar.
Bu aşağılanmanın bedelini bir şekilde ödetmeye çalışıyor
olabilirler mi?
Kendimize bu noktada sadece şu soruyu soralım.
Yaptırım neden ekonomik değil? Neden Dışişleri ile ilgili değil?
Neden özellikle İçişleri ve Adalet Bakanı ile ilgili böyle bir
yaptırım kararı alındı?
Terör örgütü PKK'yı bitirme noktasına getiren ve daha iki gün önce,
"Fetö'nün de PKK'nın da arkasında ABD var"
açıklamasıyla gündeme oturan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu
nedenle hedef olmuş olabilir mi?
Fetö'nün teslim edilmesi konusunda ABD'yi günden güne köşeye
sıkıştıran Abdulhamid Gül bu nedenle kara listeye alınmış olabilir
mi?
Ben, bunlardan biri yüzünden yaptırım kararı alındı demiyorum. Ama
şunu biliyorum ki bir rahip meselesi yüzünden bu kadar gürültü
koparmak hiç ama hiç normal değil. Hatta "Trump,
Amerika'daki seçim öncesi kamuoyuna sempatik görünmek için bu
salakça kararı almış olabilir" diyorum.
Rahiple ilgili şahsi kanaatimi geçen gün yazdığım yazıda dile
getirmiştim.
Bunun karşılığı, rahibi tekrar çıktığı hücreye sokmak
olmalı!
Ha...
Yaptırım kararıyla ilgili de şunu söyleyeyim. Bu
kararın hiçbir değeri yok. Yani Amerika'yı ayağa düşüren,
karizmasını biraz daha çizdiren bir karar. Zaten ne Süleyman
Soylu'nun ne de Abdülhamid Gül'ün ABD'de kuruş mal varlığı yok.
Yani kararı gördüğümde, "Siz bizi güldürdünüz, Allah
da sizi kahretsin" dedim.
Komik çünkü...
Ama buna rağmen, Türkiye'nin alacağı karar mütekabiliyet esasına
göre değil, çok daha ağır olmalı...
Adamların geçmiş asırlardan bu yana Süleyman ve Abdülhamid
isimlerine bir alerjisi olduğunu biliyorduk, bunu bir kez daha
belli ettiler.
Bence alınan karar, iki bakanımızın da ömür boyu taşıyacağı bir
şeref madalyası görevi görüyor.