Putin’den Obama’ya diplomasi” çalımı
Abone olRusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye’deki krizin askeri operasyon yerine diplomasi yoluyla çözümü yönündeki çabaları, New York Time...
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye’deki krizin askeri
operasyon yerine diplomasi yoluyla çözümü yönündeki çabaları, New
York Times gazetesinde ABD’nin küresel meselelerdeki liderlik
konumunu sarstığı ve dünya liderliğini Obama’nın "elinden kaptığı"
şeklinde yorumlandı.
21 Ağustos’ta Şam’da düzenlenen kimyasal saldırının ardından, Esad
rejimi, ABD ve müttefiklerinin askeri operasyon tehdidiyle karşı
karşıya kaldı. Suriye’nin en büyük müttefiki Rusya, önceleri
uluslararası topluma itidal çağrısında bulunmakla yetinirken, son
günlerde soruna somut bir çözüm için önemli diplomatik adımlar
atıyor. ABD Başkanı Barack Obama’nın askeri müdahale konusunda geri
adım atması ve Rusya’nın sunduğu Esad rejiminin elindeki kimyasal
silahları uluslararası topluma devretme önerisi, Putin’in ABD
karşısındaki elini güçlendirdi. Kremlin’in teklifi, ABD ve
uluslararası toplumun desteğini kazanmayı başardı.
Diplomatik çabalarını sürdüren Putin, son olarak, New York Times’ta
konuyla ilgili bir makale kaleme aldı. Putin’in makalesinin
yayınlandığı New York Times’da Rusya Devlet Başkanı’nın Suriye
krizindeki rolü ile ilgili bir yorum yazı da yer aldı. Steven Lee
Myers imzalı yazıda, Putin’in Suriye konusunda dünya liderliğini
Obama’nın elinden aldığı yorumu yapılıyor. Myers, Putin’in kimyasal
silahların devri teklifinin sonucu henüz belirsiz olsa da, ABD’nin
büyük eleştiri gören “militarist” tutumuna iyi bir alternatif
sunarak, Sovyetlerin yıkılmasından sonra bölgede etkisi azalan
Rusya’nın elini güçlendirdiğini ifade ediyor. Yorumda şu ifadelere
yer verilmiş:
"Rusya, Suriye krizinin çözümünde göz ardı edilemez bir ülke
olduğunu ispatladı. Obama’yı Moskova’yı olmazsa olmaz bir partner
olarak görmeye zorladı. İç politikadaki uygulamaları nedeniyle
‘modern bir Çar’ olarak görülen, Putin, devlet adamı rolüne geri
dönmüş gözüküyor. Dahası, Kremlin’den yapılan açıklamalar ve
diplomatik inisiyatifler, Moskova’nın Rusya’yı “barışçı”, ABD’yi
ise “savaş yanlısı” gösteren bir imaj oluşturmaya çalıştığını
gösteriyor.
PUTİN’İN AMERİKAN HALKI VE LİDERLERİNE HİTABEN YAZDIĞI MAKALE:
“İlişkilerimiz farklı evrelerden geçti. Soğuk Savaş’ta birbirimize
düşmandık fakat bir zamanlar ittifak yapıp Nazileri yenilgiye
uğrattığımızı unutmayalım. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, savaşları
önlemek için Birleşmiş Milletler kuruldu. BM’nin amacı savaş ve
barışı etkileyen kararların oy birliğiyle alınmasıdır. Bu sayede,
uluslararası ilişkiler, yıllar boyunca istikrarını korumuştur.
BM’nin selefi olan Uluslar Birliği, sağlam bir temele
oturtulmadığından yıkılmıştır. Eğer, güç sahibi ülkeler, BM’yi
görmezden gelir ve Güvenlik Kurulu yetkilendirmesi olmadan askeri
harekat düzenlerse, BM’nin kaderi de aynı olacaktır. ABD’nin
Suriye’ye yapacağı herhangi bir askeri harekat, daha fazla masum
insanın ölmesine ve Suriye’deki savaşın bu ülkenin sınırları dışına
taşmasına neden olacaktır.
Rusya, çatışmaların başlangıcından beri, Suriyelilerin
geleceklerini kendilerinin belirlemesi yönünde barışçıl bir diyalog
yürütülmesini savunmuştur. Biz, Suriye hükümetini değil,
uluslararası hukuku savunuyoruz. Karmaşa ve kaosla karşı karşıya
bulunan dünyamızda, kanun ve düzeni korumak, uluslararası
ilişkilerin bozulmasını engelleyecektir. Sevsek de, sevmesek de,
kanunlara riayet etmeliyiz. Mevcut uluslararası hukuka göre, güç
kullanımı sadece nefs-i müdafaa durumunda ve Güvenlik Konseyi
kararı ile onaylanır. Bunun dışındaki herhangi bir eylem kabul
edilemez.
KİMYASAL GAZDAN MUHALİFLER SORUMLU
Suriye’de zehirli gaz kullanıldığından kimsenin şüphesi yoktur
fakat kimyasal saldırıdan Suriye ordusunun değil, muhaliflerin
sorumlu olduğuna inanmamız için pek çok neden var. Muhalifler,
diğer ülkelerin Suriye’ye askeri müdahalede bulunması için
provokasyon yapıyor. Suriye’deki militanların İsrail’e de
saldıracağı yönünde raporları görmezden gelemeyiz.
ABD için diğer ülkelerdeki iç savaşlara askeri müdahale olağan bir
durum haline gelmiştir ve bu, endişe vericidir. Bu durumun ABD’nin
çıkarlarına uzun vadede faydalı olacağından şüpheliyim. Dünyada
milyonlarca insan, ABD’yi bir demokrasi modeli değil, kaba kuvvete
güvenen ve ‘ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız’ mantalitesinde
bir ülke olarak görüyor. Fakat güç kullanımının faydasız ve
anlamsız olduğu bilinmektedir. Afganistan’ın durumu ortada ve
koalisyon güçleri çekildikten sonra Afganistan’da ne olacağını
kimse kestiremiyor. Libya, aşiretlere bölünmüş durumdadır. Irak’ta
iç savaş sürmekte, her gün onlarca insan öldürülmektedir. Amerikan
halkının çoğunluğu, Irak ve Suriye arasında bir karşılaştırma
yapabilir ve hükümetlerinin Irak’ta düştüğü hatalara neden tekrar
düşmek istediğini sorgulayabilir.
SİVİL KAYIPLAR KAÇINILMAZ
Operasyon ne kadar sınırlı olursa olsun, sivil kayıplar
kaçınılmazdır. Bu operasyonda, askeri müdahale ile korunmaya
çalışılan yaşlılar ve çocuklar ölebilir. Dünyanın Suriye’de olana
tepkisi şu şekilde: Eğer uluslararası hukuka güvenemiyorsanız,
güvenliğinizi sağlamak için başka yollar bulmalısınız. Bu yüzden,
kitle imha silahı edinmek isteyen ülkelerin sayısı artıyor. Bu,
mantıklı bir düşünce gibi görünüyor. Elinizde bomba varsa, kimse
size dokunamaz. Silahsızlanma ihtiyacı dillendirilirken, gerçekte,
kitle imha silahlarına sahip olma düşüncesi rağbet görüyor. Artık
şiddetin dilini kullanmayı bırakmalı ve çağdaş diplomatik ve siyasi
çözüm yoluna başvurmalıyız. Askeri operasyondan kaçınmak için yeni
bir fırsat doğdu. ABD, Rusya ve diğer ülkeler, Suriye hükümetinin,
kimyasal silahları, nihai imha için uluslararası denetime bırakma
isteğini iyi değerlendirmelidir. Başkan Obama’nın açıklamaları,
ABD’nin bunu askeri operasyona alternatif olarak gördüğünü
gösteriyor. Başkanın Rusya ile Suriye konusundaki diyalogu devam
ettirmesini takdir ediyorum. Bu umudu canlı tutmalıyız ve meseleyi
diyalog yoluyla çözmeye çalışmalıyız. Eğer Suriye’de güç
kullanımından kaçınırsak, bu durum, uluslararası ilişkilere de
katkıda bulunacak ve karşılıklı güveni geliştirecektir. Bu başarı
hepimizin olacak ve diğer konularda da işbirliği yapmamıza katkısı
olacak. Başkan Obama ile olan iş ve kişisel ilişkimde, karşılıklı
güven ağırlık kazanmıştır. Bunu takdir ediyorum. Başkan’ın ulusa
sesleniş konuşmasını dikkatle dinledim. ‘ABD’yi farklı kılan
izlediği siyasettir’ sözüne katılmıyorum. ABD halkını kendilerini
diğer uluslardan farklı görmeye teşvik etmek yanlıştır. Dünyada,
büyük-küçük, zengin-fakir ülkeler var ve bunların bir kısmında
köklü bir demokrasi geleneği varken, bazıları ise halen demokrasiye
geçmeye çabalamaktadır. Her ülkenin politikası farklı. Hepimiz
farklıyız fakat Tanrı’ya dua ederken, O’nun bizi eşit yarattığını
unutmayalım"
(İHA)