İrem Helvacıoğlu, Seçkin Özdemir'in başrollerini paylaştığı Baş Belası dizisinde Yener karakterini canlandıran Taner Rumeli Sabah gazetesinden Merve Yurttapan'a konuştu. Oyunculuk serüvenini anlatan Rumel açıklamalarıyla olay oldu.Cinayet büro eski başkomiseri Yener şimdi emniyet müdür yardımcısı. Rolünüze nasıl hazırlandınız?Role hazırlanma süreci çok keyifliydi. Her ne kadar çokça polisiye izlemiş olsam da gerçek hayatta neredeyse hiç şahit olmadığım, içine girmediğim bir dünyaydı emniyet teşkilatı. Emniyet müdürü olan, yakın bir lise arkadaşım var, onu aradım. Beni İstanbul Cinayet Büro ile iletişime geçirdi. Hepsi gönülden yardımcı oldular. Bir kez daha İstanbul Asayiş Şube'nin, özellikle de Cinayet Büro'nun tüm çalışanlarına teşekkür etmek isterim.Sert, otoriter bir adam. Size benzer yönler mi bunlar?İşimi yaparken bazen sert ve otoriter olabiliyorum. Özellikle eğitmenlik yaparken. Ama tamamen böyle değilim. Aksine Taner daha rahat ve eğlenceli bir kişi. (Gülüyor)Şahin'le arasında büyük bir çekişme var. Nasıl bir çatışma yaşayacaklar?Emniyette bu seviyede olan insanlar akademiden itibaren uzun yıllar birbirlerini tanıyorlar. Şahin' le Yener'in tanışıklığı da eskilere dayanıyor. Şahin bir amirin çok da hoşuna gitmeyecek başına buyruk bir komiser zaten. Hangi amir olsa çatışabilir.Baş Belası faklı türleri barındırıyor. İzleyicinin bu kadar beğenmesinin sebebi her şeyi buluyor olması mı?Her izleyiciyi yakalayacak bir yapısı var. Bir dakika bile durmayan hızlı, tempolu bir iş izliyoruz. Ana karakterlerin çatışmaları ve konumlandırılmaları da yine alışık olmadığımız şekilde. Tüm bunlarda yazarın ve yönetmenin payı çok büyük.Ağır abi rollerini izleyici size çok yakıştırdı. Siz de ağır abi misiniz?Yer yer ağırım, çokça abiyim ama ağır abi sayılmam. (Gülüyor) Tiyatroyla lisede tanışmışsınız. Devamı da gelmiş. Gerçekten sahnede olmak başka bir aşk mı?Gerçekten başka bir aşk. Canlı ve anda oluyor olması tiyatronun en büyük sihri. Seyircinin reaksiyonunu anında hissetmek v.s. bunlar çok özel duygular ve yerine bir şey koymak çok zor.Ankara'dan İstanbul'a gelmişsiniz. O dönem hayal kırıklıkları, umduğunu bulamama durumları yaşadınız mı?Evet, maalesef. İstanbul'da büyümediysen buradaki yaşantıyı ve ilişkileri anlamak çok zor. Benim de birkaç yılımı aldı. Fark ettim ki ben kendimi ne sansam da basit ve temiz bir Anadolu delikanlısıymışım. İstanbul öğretiyor ama ve maalesef kirletiyor da. Yoksa burada yaşanmıyor.Yıllar önce rol aldığınız diziyle Ankara'da çok popüler olmuşsunuz. O dönem İstanbul'a gelmek cesaret işi miydi?Benim için evet. Ankara'da kalmak ve orada tiyatro yapmak üzerine kurgulamıştım her şeyi. Şöhret ise çok tesadüfen içinde bulunduğum bir durumdu. Hiçbir zaman çok da hoşuma gitmedi. (Gülüyor) Sonra zaman farklı aktı, sonunda da kendimi burada buldum."Şöhretin fazlası psikoloji bozabilir" demiştiniz. Sizde durum nedir?Yer yer bozuluyor tabii. Çok zor bir işi, gerçekten de zor şartlar altında yapıyoruz. İşin kendi zorluğu dışında bir de büyük bir beklenti oluşuyor seyircide. Ve canlandırdığın karakter gibi olmanı bekliyorlar. Ama aslında hepsi oyun ve bizim işimiz bu. Bazen oyuncu da unutuyor bunun bir oyun ve iş olduğunu. Akışına bırakır, kendini sürekli geliştirip yenilemezsen maddi ve manevi çok farklı tuzaklara düşebilirsin bu meslekte. Bütün bu durumları yönetmek ciddi bir profesyonellik gerektiriyor.