Programın alternatifi yok
Abone olMerkez Bankı Başkanı Süreyya Serdengeçti, uygulanan ekonomik istikrar programının alternatifi olmadığını söyledi.
Sendengeçti, enflasyonla mücadelede henüz yolun başında
bulunduklarını belirtti. Serdengeçti, Gaziantep Genç İşadamları
Derneği (GAGİAD) tarafından düzenlenen, ''2003 Yılı Para
Politikası, Uygulamalar, Riskler'' konulu konferanstaki
konuşmasında, bu programın alternatifinin geçmişte tüketildiğini,
yıllardır karşı karşıya kalınan yüksek enflasyon ve kamu borcunun
altından kalkabilinecek başka bir alternatifin bulunmadığını ifade
etti. Bu konuda herkesin değişik düşüncelerinin olabileceğini
belirten Serdengeçti, şöyle konuştu: ''Bu önerileri dinleriz ama
fayda sağlayacağına inanmadığımız önerileri de kesinlikle dikkate
almayız. 2001 krizinin nedeni bize göre Türkiye'nin yıllardır
yaşadığı enflasyondur. Ben, IMF'ye çok yüklenildiği inancındayım.
Çok gerçekçi olalım. Türkiye'yi bu hale sokan IMF değil, biziz...
IMF, kendiliğinden gelmiş değil, biz çağırdığımız için var.''
Enflasyonla mücadelede de henüz yolun başında bulunulduğunu
kaydeden Serdengeçti, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Türkiye'de, uzun
süreli yüksek enflasyon yaşanmasına karşın, toplumda enflasyona
karşı bilinç yeterince gelişmedi. Oysa, enflasyonla mücadele
toplumsal uzlaşma gerektirir. Bu konuda, toplumunenflasyona karşı
bilinçlenmesi ve mücadeleye destek vermesinin elde edilecek
başarıda payı büyük olacaktır. Enflasyonla mücadelede henüz yolun
başındayız. Enflasyonun yüzde 30'un altına düşürülmesine karşın
aynı sorunu yaşayan 176 ülke içinde bizden kötü 4 ülke var.
Mücadeleyi sürdürmek, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmek
zorundayız.'' Süreyya Serdengeçti, konferans öncesinde, GAGİAD
Başkanı Erhan Özmen ile birlikte Gaziantep Valisi Lütfullah Bilgin
ve Gazantep Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan'ı makamlarında
ziyaret edip bir süre görüştü. "PARA BASMADIK" Merkez Bankası'nın
özerkleştikten bu yana para basmadığını belirten Serdengeçti, şöyle
konuştu: ''Merkez Bankası ya piyasadan döviz alıp karşılığında para
basar ya da hükümet ve kamu kurumlarına kredi açtığında para basar.
Merkez Bankası'nın para basmasını gerektiren bir başka neden de
bankalara kullandırmaktır. Bu üç nedenden para basma geçmişte
olduğu gibi fazla ileri götürülürse enflasyonla karşı karşıya
kalırız. İki yıldır dalgalı kur rejimindeyiz. Bu rejimde Merkez
Bankası'nın döviz alma ya da satma zorunluluğu yok. Biz son
zamanlarda döviz almıyoruz ama kurlarda aşırı oynaklık gördüğümüzde
2-3 ayda bir müdahalemiz oluyor tabi. Bu da o kadar önemli değil.
Yani karşınızda döviz almak için para basmak zorunda olmayan bir
Merkez Bankası var artık. Merkez Bankası'nın özerkleşme sonrasında
kazandığı en önemli özellik, hükümet ve kamu kurumlarına kredi
açmamasıdır. Kasım 2001'den bu yana hükümete ya da kamu kurumlarına
kredi açmıyoruz. Yani bu nedene bağlı olarak da para basmıyoruz.
Bankalara kredi kullandırmak için de para basmaya gerek duymuyoruz.
Bankalara kredi açma bir yana bankalardan mevduat topluyoruz. Zaten
piyasada fazla likidite var, bunu geriye çekiyoruz. Demek ki,
bugünkü Merkez Bankası para basmıyor. Bu koşullarda zaten
enflasyonun yukarı gitmesi arızi bir olaydan başka bir şey olarak
karşımıza çıkamaz.'' ''HEM FAİZ HEM DÖVİZ KURU TAKİP EDİLEMEZ''
Serdengeçti, Türkiye'de son 30 yıldır izlenen para politikaları
incelendiğinde önemli bazı sonuçlara ulaşılabildiğini vurguladı.
Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda, hem faiz hem de
döviz kurunun takip edilemeyeceğini vurgulayan Serdengeçti, ''Böyle
bir şey olamaz. Ama hala bizden bunu yapmamızı isteyenler var.
(Faizi de kuru da bir yerde tutun) diyorlar, mümkün değil'' dedi.
Kur istikrarının istenebileceğini ama sabit ya da öngörülebilir bir
kur politikası izlenmesinin olanaksız olduğuna dikkati çeken
Serdengeçti, ''Mevcut koşullarda kuru takip etmeniz faizi kontrol
edemeyeceğiniz anlamı taşımaktadır'' diye konuştu. Kimilerinin hala
döviz kuru tahmini yapıp aşırı kur iddiaları ortaya
atabildiklerini, bunun sürdürülebilir olmadığını ve peşinden
enflasyon yaşanacağı, bunun sürdürülebilir olmadığı ve ardından
devalüasyonun geleceğini düşünebildiklerini kaydeden Serdengeçti,
şunları anlattı: ''Bu iddiaları hayretle izleme yanında zaman zaman
açıklığa kavuşturmaya çalışıyoruz. Dalgalı kurda Merkez Bankası'nın
bir taahhüdü olmadığına göre piyasa oyuncuları düşünceleri
çerçevesinde davranacaklar, kuru olması gereken yere
getireceklerdir. Ama bazıları kura ilişkin hala Merkez Bankası'nın
bir şeyler yaptığı, kuru bir yerde tuttuğu düşüncesi var. Bu
düşünce doğru değil.'' YANLIŞ BİLİNEN İLİŞKİ Serdengeçti,
Türkiye'de enflasyonla baş edilememesinin en önemli 2 nedeninden
birinin, büyümeyle enflasyonun yanlış ilişkilendirilmesi olduğunu
bildirdi. Büyümeyle enflasyon arasında aynı yönlü bir ilişki olduğu
yanılgısına düşüldüğünü belirten Serdengeçti, para politikaları
biraz gevşetilerek, enflasyon biraz yükseltilerek büyüme oranının
artırılabileceğinin sanıldığını ifade etti. Serdengeçti, ''Böyle
bir şey yoktur, Türkiye buna en iyi örnektir. 30 yıldır enflasyonla
yaşamamıza karşın gelişmekte olan ülkeler kadar büyüyemedik. Biz
büyümemiz gerektiği gibi büyüyemedik, bunun nedeni de
enflasyondur'' dedi. Merkez Bankası'nın kısa vadeli faizleri bir
politika aracı olarak kullandığına, kısa vadeli faiz oranlarındaki
değişiklikleri gelecekteki enflasyona, ekonominin her alanındaki
göstergelere bakarak yaptığına dikkati çeken Serdengeçti, bunun
beklentileri olumlu etkilediğini savundu. ''REEL FAİZLER YÜKSEK''
Serdengeçti, Türkiye'de reel faizlerin yüksek olduğuna ilişkin
iddianın doğru olduğunu, bu olumsuzluğun, Türkiye'nin ezelden bu
yana yaşadığı ekonomik krizlerden ve yüksek enflasyondan
kaynaklandığını bildirdi. Ekonomik istikrar programının
kararlılıkla uygulanması halinde reel faizlerin kabul edilebilir
oranlara düşeceğini öne süren Serdengeçti, şu görüşleri savundu:
''2002'de dahi bunun örnekleri vardır, ama yeterli değil,
programımıza devam etmemiz gerekir. Sermayenin kullanım maliyetinin
makul seviyelerde olması sürdürülebilir bir büyümenin ve dünyayla
sağlıklı bir bütünleşmenin ön koşuludur. Bunun için öncelikle
enflasyonla mücadele ile maliye ve para politikaları kararlılıkla
sürdürülmeli, başta bankacılık olmak üzere ekonomide verimliliği
artıracak yapısal reformlar süratle hayata geçirilmeli. Kamu
maliyesinde disiplini sağladığınız ölçüde, reformları aksatmadan
sürdürdüğünüz sürece, uygulanan ekonomik istikrar programının en
başından beri öngörüldüğü gibi faizlerin ilerleyen dönemde daha çok
düşmesi söz konusudur. Yapmamız gerekeni yaparsak bunu
başarabiliriz.'' RİSKLER Serdengeçti, sağlanan bazı olumlu
gelişmelere karşın, Türkiye'nin büyüme ve enflasyon hedeflerinin
önünde ciddi riskler bulunduğunu kaydetti. Büyüme ve enflasyon
hedeflerinin önündeki ilk riskin yanlış düşünce ve saplantılar
olduğunu kaydeden Serdengeçti, büyüme hedefinin tutturulamaması
halinde enflasyon hedefinin de tutturulamayacağını ifade etti.
Serdengeçti, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Rehavete kapılmak da
bir risk. Bunu bu dönem için söylemiyorum ama geçmiş 20-30 yıl şunu
gösteriyor, bu ülkede ne zaman bir istikrar programı uygulasak bir
süre sonra rehavete kapılıyor, yanlışlar yapıyoruz. Örneğin, kamu
harcamalarını artırmaya çalışıyoruz, yapısal reformları aksatmaya
başlıyoruz sonra da çok tatsız durumlarla karşılaşıyoruz. Biz geçen
yıl yüzde 35 hedef belirlediğimizde kimse bize inanmadı, çalıştık,
ciddi olduğumuzu gösterdik enflasyonu yüzde 30'un altına düşürdük,
ama sakın ha bizi tebrik etmeye kalkmayın dedik. Hala enflasyon
oranında dünyada 5. sıradaysak, kutlanacak ya da rehavete kapılacak
halimiz yok. Daha almamız gereken çok yol var. Bir başka risk de
seçim sürecinde gevşemiş olan kamu maliyesinin düzeltilememesi
riskidir. Son açıklanan paketle birlikte bu risk en aşağı düzeye
inmiştir, alınan tedbirler oldukça ciddidir. Kamu mallarına
istikrar programına göre değil de kamu kesiminin finansman ihtiyacı
doğrultusunda zam yapılması, vergi yükünün sanayi ve ticaret kesimi
üzerinde eşit dağıtılmamış olması, dünya petrol fiyatlarının
yükselmesi de uygulanan ekonomik program için mevcut
risklerdir.''