Prof. Cinman: Devlet iletişim mezunlarını istihdam etmeli

Abone ol

Prof. Dr. Melda Cinman Şimşek HABER İLEF‘e önemli açıklamalarda bulundu. Cinman, 'Devlet iletişim mezunlarını istihdam etmeli' dedi.

“Doğru enformasyonu almak çok önemlidir. Yanlışları eleyebilmeli öğrenci. ‘Doğru bilgi, doğru karar, doğru seçim, doğru yönetim’ demektir. Yanlış yanlışa sürükler. Demokrasi de yanlış olur!” diyen Prof. Dr. Melda Cinman Şimşek HABER İLEF‘e önemli açıklamalarda bulundu.

Medya okuryazarlığı dersinin son derece önemli olduğunu vurgulayan Marmara Üniversitesi İletisim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Şimşek, Medya Okuryazarlığı dersinin, iletişimciler tarafından okutulması gerektiğini ifade etti. Medya Okuryazarlığı dersinin İletişimciler tarafından verilmemesinin yanlış olduğunu belirten Prof. Cinman, Hükümet’in – belki ekonomik, belki de teknik nedenlerle- Medya  okuryazarlığı dersinin iletisimcilerce verilmesini istemedigini sandığını ileri sürdü.



İşte Marmara Üniversitesi İletisim Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Melda Cinman Şimşek’in açıklamalarının satır başları;

SEKTÖR TIP SEKTÖRÜ GİBİ DEĞİL!

İletişim fakültelerinde verilen derslerde son yıllarda genellikle ‘detaya odaklanma’ şeklinde bir farklılaşma olduğu kanısındayım. Bunu tıp biliminde ‘…diş hekimi ama diş cerrahisi değil de kanal tedavi uzmanı, ya da göz hekimi ama dekolman üzerine çalışıyor’ gibi cümlelerle örneklendirebiliriz sanıyorum. Benim İ:İ:T:İ:A Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Y.O. yani bugünkü adıyla Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde asistan olduğum 1978 yılından itibaren yaptığım gözlem, bu şekilde bir uzmanlaşma derdinin, iletişim fakültelerinde de olduğu yönünde. Fakülte yapılaşmaları, bölüm ve anabilim dallarının kurulması, uzmanlaşmayı zorunlu kılıyor ve bu tabii ki iyi bir şey. ‘Bütünü görmeyi ıskalamamak kaydıyla! Sektörümüz tıp sektörü gibi değil! Göz hekimi olarak mezun olan birinin diş hekimi olarak çalışması mümkün değilken, gazetecilik mezunu birinin halkla ilişkiler sektöründe ya da radyo-tv mezunu birinin gazetecilik sektöründe iş bulup da ‘ Aaa ! Uzmanlık alanım değil ! ‘ diyebileceğini düşünemiyorum. Bu nedenle, öğrencilerin , ‘seçmeli değil, zorunlu ders olarak’ kendi bölüm dersleri yanı sıra, diğer bölümlerin ‘olmazsa olmaz derslerini’ de almalarını çok yararlı buluyorum.

İlk yıl umumiyetle genel kültür dersleri verilir. Siyaset Bilimine Giriş, Ekononomiye Giriş, Kültür Tarihine Giriş gibi… Bu tip dersler eskiden fevkalade önemliydi. Örneğin bizim fakültede Batı edebiyatı dersi, İngiliz Edebiyatı ve Fransız Edebiyatı’nda uzman iki hoca tarafından verilir, sınav da ortak yapılırdı. Tiyatro Tarih dersinde, Devlet Tiyatrosu’ndan gelen bir öğretim gürevlisi Japon Kabuki Tiyatrosu’nu dahi anlatırdı. Siyaset dersleri, İstanbul Üniversitesi’nden gelen en uzman hocalar tarafından verildiği gibi, ‘ Siyaset Bilimine Giriş’, ‘ Siyasi Tarih’, Türk Siyasal Hayatı’, İnkılap Tarihi’, ‘Siyasal Düşünce Tarihi’, ‘Anayasa’, ‘ Günün Ekonomik ve Politik Sorunları’, ‘ Uluslararası İlişkiler’ , ‘Kamuoyu’ gibi hemen her konuyu kapsamaktaydı. Bugün böyle değil. Genel kültürleri eksik olarak yetişiyorlar. Ben ekonomi servisine bir muhabir alacaksam, neden İktisat mezunu yerine , bir sömestr iktisat okumuş bir İletişim mezununu alıp istihdam edeyim? Bunun cevabının verilmesi lazım. Teknik anlamda mesleki dersleri alıyorlar ama, kim tarafından verildiği önemli. Elinizde bir kadro buluyorsunuz. Boş mu oturacak ? ! Uzmanlık dersleri olması, derslerin o konunun uzmanları tarafından verildiği anlamını taşımıyor. Burada öğretim elemanlarının seçimi meselesi gündeme geliyor. Nasıl seçiliyorlar? Ayrıca nasıl yetiştiriliyor ve istihdam ediliyorlar ? Siz genç bir öğretim elemanına, hiç anlamadığı bir konuyu ders olarak verebiliyorsunuz. Bir şeyler anlatıyor mecburen ! Teorik bilgi tek başına bir anlam ifade etmez. Onu nasıl pratiğe indirgeyeceğinin anahtarını da vermelisiniz öğrenciye. Örneğin İstatistik’de, ‘ mod, medyan, aritmetik ortalamanın nasıl hesaplandığını bilen bir öğrencinin, önüne bir anket çalışması konulduğunda neyi nasıl kullanacağını bilmemesi gibi… Ayrıca bazı dersler İngilizce ! Berbatlaştırılmış bir ilk ve ortaöğretimden gelmiş çocuk bir yıl hazırlık okuyup İngilizce mi öğrenecek? Anlamıyor! İmkanı geniş özel üniversitelerden mezun olanlar, kamera, fotoğraf makinası , bilgisayar vs. araçlara kolay ulaştıklarından, bunları çok iyi kullanabiliyorlar. Devletde bunlar da sınırlı ! Konu çok geniş. Sayfalarca anlatılır ve zülfiyare de dokunur!

MEDYA OKURYAZARLIĞI SON DERECE ÖNEMLİ BİR DERS

Medya okuryazarlığı son derece önemli bir ders. Medya artık güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdi. İki sömestr ben de vermiştim. Türkiye’de ilk Medya Okuryazarlığı Konferansı’nı, hem de uluslararası ölçekte biz yaptık. Ben dekandım. Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu ve Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu’na çok şey borçluyum. Prof. Türkoğlu tebliğlerin kitaplaştırımasında fevkalade bir performans göstermişti RTÜK’den TRT’ye, Gazeteciler Cemiyeti’nden Basın Konseyi’ne, çeşitli medya kuruluşlarından üniversiteler, büyük bir katılım olmuştu. Ben medya okuryazarlığı dersinde önce propaganda konusunu işliyordum. Sonra da medya organlarını…Sahipleri kimler? Kimler yönetir? Başka ne ilişkileri var? Kimler yazar?, Geçmişleri nedir?, Neden öyle yazmışlar?, Başka yayın organlarında nasıl yazılmış? Sonra da aynı haberi ve yorumları, farklı gazetelerden okuyup, öğrenciye kıyaslatır ve sebepleri üzerinde dururdum. Doğru enformasyonu almak çok önemlidir. Yanlışları eleyebilmeli öğrenci. ‘Doğru bilgi, doğru karar, doğru seçim, doğru yönetim’ demektir. Yanlış yanlışa sürükler. Demokrasi de yanlış olur!

MEDYA OKURYAZARLIĞI İLETİŞİMCİLER TARAFINDAN OKUTULMALI, AKSİ DÜŞÜNÜLEMEZ

Medya Okuryazarlığı dersi, iletişimciler tarafından okutulmalı. Aksi düşünülemez. Ancak, din dersi hocası tarafından bile okutulduğunu duydum ! Biz bunun için çok çalıştık ama istenilmedi. İstenilse olurdu. Kendi Eğitim Fakültemiz bile, formasyon eğitimi vermede isteksiz davrandı. 2004-2007 dekanlık dönemimde, ‘bu dersi verecek hocaları kendi kadroma alıp’, dilediğim gibi eğitim vermelerini sağlamayı bile düşündüm. Olamıyormuş. Bu hem iletişim mezunlarının istihdam sorununu ortadan kaldırmaya yarayacak, hem de kitlelerin siyasal-iktisadi vs. konularda bilinçlenmesini sağlayacaktı. Sanırım, propagandaya maruz kalanların, durumu analiz ederek, direnebilmelerini sağlayacak koşulları oluşturmak tercih edilmedi. Uzun vadeli düşünülmüyor. Küresel ekonomide rekabet edecek kitlelerin yetiştirilmesine bakarım ben. Öyle bakılmıyor !

DEVLET İLETİŞİM MEZUNLARINI İSTİHDAM ETMELİ!

Formasyon alamayanlar bir yana, bir de almış olanların istihdam edilememesi sorunu var. Sanırım ülkemizde planlama eksikliğinden kaynaklanıyor. Biz ‘plan mı, pilav mı?’ diyen milletteniz! Hükümetler ve bakanlıkları bu nedenle var! Planlama için ! DPT bunun için kurulmuştu! Bir yanda issizler ordusu, diğer yanda eleman eksikliği varsa, bunu çözecek kişi ben değilim ! İstihdamı imkansız adamı neden yetiştiriyorsun?! Günah değil mi? kaynak israfı değil mi?

İletişim fakültesi mezunu olup formasyon eğitimi alarak Medya Okuryazarlığı dersine atama bekleyen iletişimcilere atama yapılmamakla haksızlık yapıldığı kanısındayım. İnşaat sektörü gibi bizim alan.! Her yere AVM dikildiği için, sehirde her yerde satılık-kiralık ilanları, Kapalıçarşıdakiler’in, Nişantaş’takilerin, Beyoğlu’ndakilerin bir kısmı dahil batan esnaf, arz fazlası dolaysıyla ikinci evini kiraya veremediği için emekli maaşıyla geçinemeyen insanlar var. Diğer yandan, Türkiye’deki 115 antik kent başta olmak -ve mezarlıklar da dahil olmak- suretiyle, tarihi kalıntı talanı var. Neden buralara bekçi konulmaz? Neden restore edilip turizme sunulmaz? Anlamak mümkün değil. Konuyla ilgili görünmese de, son olarak söylemek istediklerim var: 40 yıldır üniversitelerin içinde olan biri olarak, birkaç istisna dışında sanayi alanında pek bir atak yapabilecek durumda olmadığımızı sanıyorum. Hizmet sektörü de parlak durumda değil. Geriye tarım ve turizm kalıyor. Türkiye tarihine ve doğal nimetlerine sahip çıkmalı. Osmanlı ve Selçuklu yanısıra, Bizans, Helenistik uygarlık ve ondan önceki Likya, Karya, Bitinya vs. Anadolu-Trakya devletlerine de sahip çıkmalı. SİTleri korumalı. İstanbul Suriçi ni daha beter bozmamalı. Yobazlaşmamalı ki deniz ve kumunu pazarlayabilsin. Konstantinopolis yani Doğu Romalı Kral Konstantin’in kurduğu ve onun adıyla anılan şehrin, Osmanlılar döneminde Konstantiniye diye anıldığını; velev ki İstanbul kelimesinin – ‘konstan kökünün istan’a dönüşmesiyle- Konstantinopolis’den geldiğini anlayabilecek kapasitede insanların yetişmesine önayak olmalı. Yurtdışı tanıtımda, devlet iletişim mezunlarını istihdam etmeli. Yoksa , umutla geleceğe bakmak, ne yazık ki pek mümkün olamayacak.

Günün Önemli Haberleri