Polislerin cenazesine gitmek isterdim!
Abone olHDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ateşkes sürecinin detaylarını anlattı ve polislerin şehit edilmesiyle ilgili ilk kez konuştu.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, PKK'nın katlettiği
polislerle ilgili olarak 'O polislerin kardeşleri
kardeşlerim, çocukları çocuklarım gibidir. Kandil ile bizim barış
sürecini yürütmeyle ilgili farklı tarzlarımız olabilir." dedi
"Provokasyon olmayacağını bilsem o polislerin
cenazesine gitmek, annelerinin elini öpmek isterdim" diyen
Demirtaş, çözüm sürecine ve Dolmabahçe mutabakatına ilişkin çok
önemli detaylar anlattı.
Radikal'den Ezgi Başaran'a konuşan HDP Eş Başkanı Selahattin
Demirtaş, gündeme dair çok önemli açıklamalarda bulundu, işte o
röportaj...
Diyarbakır ve Adıyaman’daki polisler niye
öldürüldü?
-Savaşın ve çatışmanın bizim gibi sivillerin anlayamayacağı bir iç
mantığı vardır. Biz savaşın bize acı ve anlamsız gelen iç mantığına
müdahale edemezsek ölümleri de engelleyemeyiz. Sivil siyasetle
uğraşan bir insan olarak niye öldürüldü sorusunu cevaplandıramam.
Öldürülmemeleri lazımdı. Hiç kimsenin ölmemesi lazım. Bizim iç
mantığımızda sivil siyaset dünyamızda böyle birşeyi
açıklayamazsınız ki. Gerekçesini bulamam.
Ne diyeceğiz öyleyse anlayamıyoruz mu
diyeceğiz?
-Hayır anlayamıyoruz demiyorum. Savaş mantığı içerisinde devletin
yaptığının da PKK’nin yaptığının da bir tutarlılığı var. Bize
anlamsız geliyor. Ama o realiteyi düşünmemiz gerekir.
Diyarbakır’daki polisler öldürülmeden önce henüz Kandil
bombalanmamıştı…
-Yani hiç bir şekilde kabul etmediğimizi ifade ettim. Ben
başsağlığı diledim, orada öldürülen polislerin bu halkın yoksul
evlatları olduğunu dile getirdim. Bu konuda tereddüt göstermeyiz.
Hangi ölüm karşısında biz Bülent Arınç gibi davranabiliriz ki?
Bizim için öldürülen kişinin giydiği üniformanın, taşıdığı siyasi
kimliğin hiç bir anlamı yok. Önce ortadaki cenazeye hep birlikte
sahip çıkarız. Ben provakasyon olmayacağından emin olsam, o polisin
cenazesine giderdim mesela. Ailesine giderdim, o insanların
ailesinin elini öperdim. Yani benim annemden nasıl bir farkı var ki
onların? Tabloya bakın, görüntülere bakın… Aynıdır. Onların
kardeşleri benim kardeşlerim gibidir. Çocukları çocuklarım gibidir.
Nasıl ayrıştırabilirsin ki bu toprağın insanlarını… Fakat bunu
durdurmanın yolu kınamak, lanetlemek sonra da yerine oturmak falan
değildir. Ciddi bir müzakeredir tek yol. Başka türlü bitmiyor bu
iş. Tekrar tekrar yaşıyoruz bu acıları. Boğuluyoruz.
GÖNÜL ALMA POLİTİKASI DEĞİL
-Bizim barış politikamız gönül alma değil sonuç alma odaklı. Halkı
aldatmadık, öyle bir niyetimiz de yok. Şirin mesajlar verip arkadan
da başka işler yapmak istemiyoruz. Yapmadık, yapmayacağız. Kalıcı
ve etkili olmak istiyoruz. Bunun da yolu çatışan tarafları
uzlaştırmak, masaya oturtabilmekten geçer. Kamuoyu HDP’den bir
barış rolü oynaması beklentisi içerisindeyse bizim bu pozisyonumuzu
iyi anlaması gerekiyor. Bu pozisyon herkes için değerli bir
pozisyondur. Şu anda yer yüzünde Ankara-Kandil ve İmralı ile
görüşebilen tek siyasi parti biziz. Türkiye kamuoyu HDP’nin bu
rolünün ne kadar işlevsel olduğunu görebilmeli. Biz pratik bir iş
yapıyoruz. Yoksa sabah öğlen akşam herkesin istediği açıklamaları
HDP yapsa, hiç bir pratik sonuç alamayacağız. Ölümleri
durdurabilecek işler yapmak istiyoruz. Dağdakinin annesi de bizden
bunu istiyor, askerdekinin annesi de.
KÜRT ANNESİ DE ANKARA’YLA GÖRÜŞ
BOMBALAMASINLAR DİYOR
-HDP şu anda kime gidip ne söyleyecek? Peki biz Kandil’e gidelim,
ne diyeceğiz? Teslim olun mu diyeceğiz? ‘Silah bırakın, artık sivil
siyaset dönemi’ gibi Öcalan’ın dediği türden birşey bekleniyor
olabilir mi? Öcalan ben böyle bir çağrıyı yapmaya hazırım dedi
zaten. Görüşmeyi yarım bırakan hükümettir. Müzakere mukabilinde
bunlar olacaktı. Bu konularda uzlaşılmıştı, neden vazgeçildi
diyorum. Nedir oradaki tehlike? Dolmabahçe niye yanlıştır? Orada
gayri meşru, ahlaksız bir iş yoktu. İhale pazarlığı yapmadık biz.
Toplumun barışı için kutsal bir iş yaptık. Niye sahip çıkmadılar. O
fotoğrafta bulunan bakanlar bile sahip çıkmadı. Neden? Bir tek
Bülent Arınç çıktı ve ‘Dolmabahçe mutabakatından Cumhurbaşkanı’nın
haberi vardır ve biz izleme heyetini olumlu buluyoruz’ dedi.
Arkasından üstüne Ankara Büyükşehir Belediye başkanını saldılar ve
‘Konuşanın sonu bu olur’ mesajını verdiler. Ve herkes sustu. Böyle
bir durum varken biz HDP olarak nasıl ilerleyebiliriz? Silah bizde
değil, bizim kontrolümüzde de değil.
İnorganik bağınız olduğunu söylüyor ya
Cumhurbaşkanı…
-Neyi kastediyor bilmiyorum. Biz ayrı bir örgütüz, PKK ayrı bir
örgüt. Bizim PKK ile ne ast üst ilişkimiz vardır ne de ortak
hareket etme gibi bir ilişkimiz vardır. Biz çözüm sürecinde
kolaylaştırıcı olduk, zaman zaman ara bulucu olduk, zaman zaman
kriz çözücü olduk.
Sizin HDP olarak planınız nedir şu anda?
-Savaşın faturasını bütün Türkiye ödüyor, ölen hangi taraftan
olursa olsun. Çatışan taraflara acilen dur çağrısı yapmamız lazım.
İki tarafı da zorlamak istiyoruz. Çünkü barış hakkı bir insan
hakkıdır. Medya savaş ayarlarına dönmemelidir. Eksiklerimizi
eleştirsinler ama barış dilinden vazgeçmesinler. Bizim
açıklamalarımızı PKK’yi korumak, hükümete vurmak şeklinde
yorumlamamak lazım. Bizim desteğe ihtiyacımız var. AKP içinde bir
çok kişinin de barışı çok istediğini biliyoruz. Onlar da sesini
çıkarsın.
PKK EYLEMİ DURMALI AMA...
-Gayet makul ve doğrudur. Elbette biz bunu düzeltmek için uğraşmak
zorundayız. PKK’nin eylemleri durmalı. Devletin operasyonları
durmalı. Bir Kürt annesi de bize barış için oy verdi. O da bana
şunu soracaktır: Biz sana oy verdik, benim çocuğum dağda, gece
yarısı onun tepesine bomba yağdırılmasın, sen Ankara’yla
konuşabiliyorsun. Git düzelt. O da haklı mı? Haklı.
ÇÖZÜM SÜRECİ VE PKK'NIN ÇEKİLMESİ
-Benim de katıldığım İmralı görüşmelerinin ilk zamanlarında
Öcalan geri çekilmenin çok hızlı olması gerektiğini düşünüyordu.
‘Bu iş gecikmemeli, devletle anlaştık ve çekilme için gerekli
yasayı çıkaracaklar… Biz de çekilmeyi hızla gerçekleştirmeliyiz ki
provokasyonlar yaşanmasın.’ Böyle diyordu. ‘Biz devlet heyetiyle
anlaştık, yasa çıktı çıkacak’ diye ifade ediyordu.
O YASADA NE VARDI?
-Şöyle anlatayım… Dağlarda silahlı insanlar var değil mi… Çekilme
demek bu insanların şehirlerden, köylerden, kasabalardan geçerek
bir yere ulaşması demek. Peki bu kişileri gören güvenlik güçleri ne
yapacak? Hakim, savcı, kaymakam, vali ne yapacak? Kafasını öte yana
mı çevirecek, çevirmezse ne olacak? Çevirirse yarın bir gün önünden
silahlı insanlar geçti sen niye müdahale etmedin demezler mi? İşte
tüm bu nedenlerden çekilmenin bir yasası olmalı idi. Ve devlet bu
yasayı çıkaracağına söz verdi.
DEVLET ÖCALAN'A MI SÖZ VERDİ?
-Evet. Biz de İmralı’dan döndükten sonra devlet heyetiyle bir
toplantı yaptık. ‘Siz İmralı’da böyle bir çekilme yasası
çıkaracağınızla ilgili mutabakata varmışsınız’ dedik, ‘Doğrudur’
dediler. Bunun üzerine gittik, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin
ile görüştük. Sadullah Bey dedi ki, ‘Şu anda yan odada hukukçu
arkadaşlarımız bu yasa üzerinde çalışıyor.’
Ben de ‘Bizim hukukçlarımız da çalışıyor, ortaya çıkan metinleri
parlamentoya geri çekilme yasası olarak sunalım’ dedim. Bakın,
Abdullah Öcalan o dönemde bu silahlı çekilmenin illa Kandil’e
çekilmesi konusunda da diretmemişti. Türkiye sınırları içinde bir
yerde de tüm grupların toplanabileceğini söylemişti. Çünkü zaten
şöyle kurgulamıştı: O sırada başka bir yasa daha çıkacak ve
dağdakiler de inecek.
SADULLAH ERGİN ÇOK UĞRAŞTI AMA YASA
ÇIKMADI
-İşte bütün detayları paylaşıyorum ki halkımız bilsin. Bakan
Ergin’le konuşmamızdan sonra Kandil’e gittik ve hem Bakanlık hem
biz çalışıyoruz, yasa çıkacak dedik. Bunun üzerine Murat Karayılan
çıkıp ‘Biz geri çekilme kararı verdik, yasa çıkar çıkmaz geri
çekilmeyi başlatacağız ve en hızlı çekilde sonlandıracağız.’
Sonraki süreçte yasanın çıkması için biz de Adalet Bakanı Sadullah
Ergin de çok uğraştı fakat iş geldi dönemin Başbakanı Erdoğan da
tıkandı. Yasa masa yok dedi Erdoğan. Bunun üzerine kriz çıktı. Biz
tekrar Kandil’e gittik, devlet heyeti de İmralı’ya.
Sayın Öcalan yasa olmadan çekilmenin risklerini anlattı ama
sonra anladık ki bu yasa çıkmayacak. Bunun üzerine bir sonraki
görüşmede Abdullah Öcalan ‘Bu yasanın önemini kavratamadık oysa söz
vermişlerdi. Ben yine de geri çekilme olsun istiyorum’ dedi. Sonra
Erdoğan silahlarını gömerek çekilsinler dedi. Ama yasa yok birşey
yok, kim nereye silahları gömecek, nasıl gömecek? Bu krizle de
birlikte geri çekilme 45 gün uzadı. Oysa anlaşma gereği yasa hemen
çıkacak, çekilmenin tamamı 45 gün içerisinde tamamlanacaktı.
CEHENNEMİN DİBİNE KADAR YOLLARI VAR
-Kandil çok riskli bulmasına rağmen Öcalan’ın yine de başlayın
sözleriyle çekilmeye başladı. Türkiye’deki tüm güçlerin toplanıp
çekilmesiyle ilgili bir takvim öngörmüşlerdi. Üç ay kadar bir süre
hesaplamışlardı. Biz bu takvimi hükümete ilettik, hükümet de
memnuniyet duyduğunu açıkladı. Çekilmenin başlamasının üzerinden
birkaç gün geçmişti ki hükümet sözcüsü Bülent Arınç bir basın
toplantısında bir soru üzerine ‘Cehennemin dibine kadar yolları
var, buyursunlar istedikleri yere çekilsinler’ dedi. Bu açıklama
Kandil’de şok etkisi yarattı. O zamanlar ben de gidip geldiğim için
bizzat şahit oldum.
KANDİL ŞOK
OLDU
-Samimiyetimle söylüyorum şok oldular. Çünkü ortada yasa yokken,
sadece Öcalan’ın ‘Biz yine de çekileceğiz, hemen sonrasında da
çözüm olacak’ sözüne güvenerek çekilmeye başlamışlardı. Zaten çok
tedirgin ve güvensizdiler. Bu açıklamaya çok sert tepki
göstermelerine karşın süreci durdurmadılar. Fakat sonrasında Kandil
ve bölge ziyaretlerimizde hep şunlar konuşuldu: ‘Bizim
boşalttığımız gerilla alanlarına hızla kalekollar yapılmaya
başlandı. Madem çözüm olacak, madem biz dağdan iniyoruz, bu
dağların başına kalekollara ne lüzum var…’
ÇEKİLME YASASI ÇIKSAYDI NE OLURDU?
-Ne diyordu biliyor musunuz Sayın Öcalan? ‘Ben kamyonlarla,
otobüslerle gerillalar çok hızlı biçimde bir yere taşınacak ve biz
bir an önce müzakereye başlayacağız.’ Hep böyle hayal ediyordu. O
yüzden ‘Murat Karayılan bana bu iş 3 ay sürer dediğinde ben
kızıyordum, çok hızlı olması lazım bu işin çünkü devletle böyle
konuştuk’ diyordu. Eğer hükümet vermiş olduğu sözü tutsaydı,
otobüsle kamyonla PKK gerillaları çekilmeyi yapsaydılar, çekilme
bitmiş, büyük ihtimalle silahsızlanma dönemi başlamış olacaktı.
Yasayı çıkarmayan bellidir.
DOLMABAHÇE'DE NEYİN MUTABAKATI YAPILDI?
-Şimdi gelelim o noktaya… O mutabakat için buluşuldu, herşey
hazırlandı çünkü aslında çekilmenin büyük bir kısmı tamamlanmıştı.
Yoksa mümkün mü? Çok az bir PKK’li grup Türkiye içinde kalmıştı.
Hükümet bunu çok iyi biliyor, çekilmenin büyük kısmı tamamlandığı
için geri kalanları problem etmedi. Ve görüşmelere devam edildi.
Hükümet o noktada çekilme yüzde yüz tamamlanıncaya kadar görüşmem
demedi. İmralı’ya gidip gelindi.
-Şöyle sözler verildi İmralı’da: Geniş heyetler, gazeteciler, başka
siyasetçiler hatta Kandil’den temsilciler gelecek Öcalan ile
görüşmeye.
-Bu arada İmralı’da konuştuğumuz herşeyi biz Ankara’ya gelip teyit
ettik hep. ‘Böyle konuşmuşsunuz, biz bunları tutanağa yazdık, bu
tutanaklar Kandil’e de gidiyor, Kandil bu konuda uzlaşma
sağladığınızı kabul edecek, teyit ediyor musunuz’ dedik. ‘Evet
ediyoruz’ dediler. Hem bakanlık hem de devlet heyeti.
DOLMABAHÇE’DEKİ OTURMA KRİZİNİ
CUMHURBAŞKANI ÇÖZDÜ
-Doğrudur. MİT’in de içinde bulunduğu devlet heyeti biz mutabık
kaldık ama siyasetçilerin kaygıları başka, ikna edemedik diyordu.
Fakat biz İmralı’da Öcalan’ın uzlaştık dediği her konuyu sonrasında
Ankara’da teyit ettik. Bunları da Kandil’e bildirdik. Ankara’ya,
Kandil’e ve İmralı’ya güven vermek üzere çok gayret sarfetti HDP
heyeti.
-Ben Kanada’dayken, Şubat’ın başı, İmralı heyetimiz telefonla aradı
ve Öcalan ile anlaşılan metni hazırladıklarını, hükümete
sunacaklarını söyledi. Bana da gönderdiler, uygundur dedim. Sonra
bu metin hükümete gitti, onlar incelediler. Ve ‘kabul edilemez’
diyerek kendileri bir metin önerdi. Fakat onların gönderdiği
metinde sadece hükümetin istekleri ve beklentileri vardı. Ve
İmralı’da konuşulan metin değildi.
PKK UYMAYIZ DEDİ
-Çok farklıydı. Bizim
hazırladığımız metin müzakere için gereken başlıkları da
içeriyordu, silahsızlanma çağrısını da. Onlarınkinde ise sadece
silahsızlanma çağrısı vardı. Müzakere filan yok. Aynen şunu
söyledim: ‘Biz de PKK’nin silah bırakmasını arzuluyoruz. Fakat bu
yöntemle olmaz. PKK’yi yada Öcalan’ı kandırarak olmasın.
Güvensizlik oluşturmayalım. Çünkü metne karşılık alamazsak, Kandil
bu nereden çıktı derse süreç tuzla buz olur.’ Bunun üstüne bizim
heyetimizi hükümetin metnini iletmek üzere Kandil’e gönderdik. Siz
bu metne olumlu cevap verecekseniz hemen açıklayalım dedik. Kandil
de ‘Hayır İmralı’da konuşulan bu değil, tutanaklar bizde de var,
böyle bir çağrı yapılırsa uymayız’ dedi. Heyetimiz tüm bunları
hükümete iletti, ‘gelin herkesin kabul edebileceği bir metin
hazırlayalım’ dedik. Bunun üstüne devletin heyetiyle bizim
heyetimiz birlikte İmralı’ya gitti. İki metni de gösterdik. Bunun
üstüne Öcalan 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de açıklanan mutabakat metnini
önerdi. Bunun üzerine hükümet yetkilileri Cumhurbaşkanı ile
görüştü.
CUMHURBAŞKANI ONAYI ALINDI
-Metin budur denildi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı alındı. Açıklamanın
Dolmabahçe’de yapılması kararlaştırıldı vesaire. Tüm bunlar
açıklamayı 22 gün geciktirdi. Çünkü o metin krizi o kadar sürdü.
Şimdi Cumhurbaşkanı ya da Başbakan diyor ki, ‘Öcalan silah bırak
çağrısı yaptı ama HDP buna engel oldu.’ Bu süreci referans alarak
söylüyorlar o lafı.
PKK VE İMRALI’YI ALDATMAMIZ
İSTENDİ
-Bizim onların metnini kabul etmememiz kısmını söylüyorlar. Halbuki
o noktada aslında bizden Öcalan ve PKK’yi bir nevi aldatmamız
istendi. Biz de, ‘Böyle yaparsak süreç çok yıpranır sil baştan
başlamak gerekir’ dedik. Asıl AKP’yi öfkelendiren budur.
-Her adımda, -oturma düzeni dahil- her adımda Cumhurbaşkanı’ndan
onay alındı. Oturma krizindeki son noktayı da sayın Cumhurbaşkanı
koydu. O kadar sürecin içindeydi yani. Zaten ardından
Cumhurbaşkanı’nın ilk tepkisi şu oldu: ‘Uzun süredir beklediğimiz
bir açıklamadır. Gecikmiştir ama sevindiricidir.’ Yani ilk
açıklaması ‘Doğru bulmuyorum’ şeklinde değildi. Bu gözden kaçıyor
hep. İlk açıklamada beğenmediği şey benim yaptığım açıklama idi
yoksa mutabakatla ilgili bir sıkıntı ifade etmemişti henüz.
Fotoğraf yanlıştır yahut mutabakat yanlıştır demedi
ARADA NE OLDU?
-Bu ilk açıklama ile ‘Doğru bulmuyorum’ açıklaması arasında geçen
süre zarfında AKP’nin oylarının artmadığını hatta düşürdüğünü ama
HDP’nin oylarının arttığını gördü. Anket şirketleri böyle bir bilgi
vermiş.
-Biz içeriden, AKP’nin içinden öğrendik. Cumhurbaşkanı aynen şunu
demiş ‘Bize hiç bir faydası yoksa bu işe niye girdik.’ Ve
homurdanmalar başladı AKP içinde ama Cumhurbaşkanı merkezli. Dışa
çok yansımıyor ama bizim heyetlerimiz birbiriyle görüşüyor.
Mutabakat başlayacak ardından silah bırakma kongresi yapılacak,
şeklindeydi anlaşma. Onların beklentisi ise Kandil hemen kongreyi
toplayacak ve silahsızlanma açıklaması yapacak şekline dönüştü.
Aslında neydi?
-İmralı’da büyük bir masa kurulacaktı. Bizim heyetimiz, devlet
heyeti ve gözlemciler konuşup tartışacaktı, aynı gün Öcalan silah
bırakın çağrısı yapacaktı. İmralı buna tamam demişti. ‘Siz gelin,
masaya oturduğumuz gün ben bu çağrıyı yapacağım’ diye açıklamıştı.
Anlaşma buydu. Ve Dolmabahçe mutabakatından hemen 1 hafta sonra
olacaktı tüm bu iş. Biz İmralı’ya gitmek için, gözlemcilerin
gitmesi için başvuruları yaptık fakat hükümet tarafından bize
‘Sorun var’ denmeye başladı. Ne sorunu var, kamuoyu önünde
buluştuk, konuştuk, beklenti var. Ne oluyor? Sonra anladık ki
Erdoğan demiş ki gözlemci heyet filan da olmaz. Halbuki isimler
dahi netleşmişti. Zaten hemen sonrasında Cumhurbaşkanı sipariş bir
soruya cevap olarak ‘Dolmabahçe mutabakatını doğru bulmuyorum’
dedi.