Polisin çalışma şartları ağır
Abone olUsta gazeteci Behiç Kılıç 'polisin dert dosyası' yazı dizine devam ediyor. Kılıç, polisin diğer memurlarla kıyaslanmasına karşı. Neden karşı çıktığını da şöyle izah ediyor.
Hüseyin K. pasaport almak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne
geldiğinde endişe içerisindeydi. Kırmızı noktalı sicili vardı ve
kendisini polisin "malum şahıs " tanımıyla etiketlediğinden emindi.
Ünlü "Gazi olayları" na karışmıştı.Polisi taşlamıştı.Olaylar
sırasında yakalanmış,soruşturmalardan geçmişti.Örgütle ilişkisi
vardı. Ve polis onun için "düşman gücü"idi,böyle belletilmişti
kendisine.. Polisin de kendisini "düşman" kabul ettiği
kanaatindeydi.. "Bana pasaport masaport vermezler" düşüncesi
kafasına hakimdi. Ama Almanya'ya orada bulunan yakınlarının yanına
gitmek zorundaydı.Pasaport alması şarttı. "Pasaport diye giderim
başıma yeni yeni işler açarlar " korkuları ile sonunda emniyet
müdürlüğüne gitmeyi göze almıştı. Binaya "düşman karargahına "
girer gibi girmişti!.. Bundan sonrasını pasaport şubesinin genç ve
akademik eğitimli başkomserinden dinleyelim. "Onu gördüğümde
tedirgin hali dikkatimi çekti. Dosyasını görünce sebebini hemen
anladım. Hemen kendisine dostluk göstermeye başladık. Evraklarını
işleme koyduk. pasaportunu hazırlayıp kendisine verdik.Bu sırada
sohbetler ettik ,kendisini kendi ülkesinin kendisine hizmet etmekle
yükümlü bir devlet dairesinde olduğunu hissettirdik. Yaşadıklarına
inanamadığını hem sözleri hem de davranışları ile belli
ediyordu.Dostça yaklaşarak eline verdiğimiz pasaport,polise öfke
ile taş atan eli bize kazandırdı.Daha sonra yaşadıklarını ailesine
anlatmış.Almanya'dan dayısı gelip bizle tanıştı. Hala bizi arayıp
hatır soruyorlar" Genç başkomser ,Türk polisinin hızlı bir değişim
ve gelişim sürecine girdiğini belirtiyor ve ekliyor. "Her insan bir
değerdir sözünü benimseyerek yürüyoruz" İdealist kadrolar elitizmi
hedefliyor... Bir tarafta zor hayat şartları ile boğuşarak... Sıkça
eleştirilen polisin özlük hakları ile ilgili önemli bir tespit ve
değerlendirme için Emekli Emniyet Müdürü AZİZ AKSOY 'un kaleme
aldıklarına bakalım. "Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin
Polis Hakkındaki Bildirisinin B Statüsü'nün 4. maddesinde:
"Polisin, içinde görev yaptığı çevre, mesleki psikolojik ve maddi
koşulları, birliği, tarafsızlığı ve onur'u koruyacak nitelikte
olmalıdır." 5. maddesinde ise, "Polisler, adil bir ücret hakkına
sahiptirler, bu ücretin tespitinde, tehlike ve sorumlulukların
önemi, çalışma saatlerinin düzensizliği gibi özel faktörler dikkate
alınmalıdır" hükmümün içermelidir. Avrupa ülkelerinde, "Güvenlik
Mühendisliği" olarak da nitelendirilen polis, diğer memurlar gibi
normal çalışma süresi kadar çalışmakta olmasına rağmen, en yüksek
maaşı olan ve sosyal yaşamı en iyi durumda bulunan kamu görevlileri
arasındadır. Ne yazık ki, ne zaman polisin ücretleri gündeme gelse
derhal diğer devlet memurları örnek gösterilmektedir. Ancak,
polisin içinde bulunduğu görev şartları, sorumlulukları, görev
riski ve tehlikeleri ile uluslararası bildirgeler hep gözardı
edilmektedir. Bu nedenle: Şimdi soruyorum: 1.Avrupa ülkelerinde en
yüksek ücreti alan polis olmasına rağmen ülkemizde niçin polisin
ücretleri diğer memurların ücretlerinden düşüktür? 2.Yukarıda
verilen Avrupa Konseyi'nin Polis Hakkındaki Bildirisi başka
memurlar hakkında niçin yoktur? Polis dışında hangi devlet memuru
her gün adeta savaş alanında olup, hırsız, uğursuz, bölücü ve
organize çetelerle mücadele etmektedir? Hangi memur sıfatında
şehit, vazife malulü sayısı Emniyet Teşkilâtı'ndaki kadardır?
3.Avrupa müktesatının incelenmesi ve uygulanmasında polisin
yetkilerinin kısaltılması ve cezalandırılması derhal uygulanmakta
iken, niçin yukarıda belirtildiği gibi polis lehine olan özlük
haklarının düzeltilmesi yönünde mevzuat değişikliği
yapılmamaktadır? 4.Mesai mefhumu gözetmeksizin günde 12-16 saat
çalışan başka devlet memuru var mıdır? 5.Bir taraftan olayı
aydınlatma, failleri tespit etme ve yakalama çabası, saldırıya
uğrama tehlikesi ile insan haklarını ihlal etme kaygısı veya bu
iddia ile şikâyet edilme ve yargılanma korkusu ve tedirginliği
yaşayan polis ve jandarmadan başka bir meslek grubu var mı?
6.Yapılan açıklama doğrultusunda emniyet teşkilâtında görev yapan
100 kişinin dışındaki herkesin açlık sınırında olduğu bilinmekte
midir? 7.Polisimizin aldığı ücret, polisten daha iyi şartlarda ve
aynı nitelikte görev yapan jandarma ve mit mensuplarından çok daha
düşük ücret alınması "eşit işe eşit ücret ilkesi"ne ve Anayasa'nın
10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı değil midir? 8.Özel
statülü kurullarda çalışan hiçbir sorumluluğu bulunmayan ve
haftalık 40 saatlik stressiz mesai ile gününü tamamlayan bir
sekretere 2.000.000.000.-TL'ye kaynak temin edilebilmekte iken,
gecesini gündüzüne katan günde ancak 3 saat uyku ile yetinen ve 14
milyon insana hizmet veren ve 28.000 personelin her eyleminin
sorumluluğunu ve riskini taşıman, hırsız, uğursuz, bölücü ve
organize çetelerle mücadele eden İstanbul Emniyet Müdürü ve diğer
il emniyet müdürlerinin özel kurullarda çalışan bir sekreter kadar
maaş alamaması ücret belirleme parametrelerinden hangi hukukî
kurala uymaktadır ve hangi insan hakları kuralına uygundur?
9.Emekli Sandığı tarafından yapılan emekli ödemelerinde en düşük
emekli maaşı polise ödenmektedir. Diğer devlet memurlarının emekli
maaşları çalışırken aldıkları maaşın en az % 75 iken, niçin polisin
aldığı emekli maaşı oranı % 48'dir? Bu eşitsizlik değil midir?
10.Maliye Bakanlığı tarafından 6 ayda bir açıklanan ve Milliyet
Gazetesi'nde yer alan maaş tablo göstergelerinde hiçbir devlet
memurunun maaş rakamı iuçinde fazla mesai yer almamakta iken, niçin
emniyet personelinin maaş rakamı içinde fazla mesai rakamı yer
almaktadır? Diğer kurumlarda görev yapan personele verilen fazla
mesai ve çeşitli adlar altında oluşturulan döner sermayelerden
aylık olarak personellerine ödenen miktar bilinmekte midir?
11.Makam tazminatlarını düzenleyen 657 sayılı kanun ve 4.7.2001
günlü, 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve
Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile 14.03.2002 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan
Bakanlar Kurulu'nun 10.01.2002 tarihli ve 2002/3547 sayılı
Kararnameleri gereğince: Daire Başkanları için 2000 makam tazminatı
ve buna bağlı olarak 8000 görev tazminatı öngörülmekte ve emniyet
hizmetleri sınıfında çalışan personel için hiçbir ayrım
yapılmamıştır. Ancak; a) Diğer kurumlarda görev yapan koşulları
uyan bir devlet memurunun 10 yıllık hizmet süresi sonrası her an
daire başkanı, genel müdür yardımcısı olabilme imkânı var olup
dolayısıyla makam ile temsil tazminatlarından yararlanabilecek
iken, sadece emniyet teşkilâtında görev yapan personelin rütbe
sistemi nedeni ile hukuken en az 26 yıl ve fiilen en az 28 yıl
sonra daire başkanı olabilme şansı bulunduğu bilinmesine rağmen
görev tazminatları düzenlemesi esnasında niçin emniyet
mensuplarının tabi olduğu özel kanunî düzenlemeler göz ardı
edilmiştir? b) Aynı kararnamede emniyet benzeri rütbe sistemi
uygulanan Türk Silâhlı Kuvvetleri personeli için rütbe ayrımı
yapılmakta iken niçin emniyet personeli için hiçbir ayrım
yapılmamıştır? Yukarıda belirtilen iki husus Anayasa'nın eşitlik
ilkesine aykırı değil midir? Emniyet personeli aleyhinde olan bu
durumda düzeltme yapılacak mıdır? 12.Uygulanan ücret adaletsizliği
neticesinde aynı dönem mezun olan ve aynı rütbede bulunan ve de
aynı görevi ifa edebilecek olan 1. Sınıf Emniyet Müdürleri arasında
11 ayrı ücret uygulaması hangi ölçülere göre belirlenmiş ve hangi
pozitif hukuk normlarına uygundur? 13.Polisin görev ve yetkilerine
ilişkin 3201 sayılı Emniyet Teşkilâtı Kanunu, 2559 sayılı Polis
Vazife ve Salahiyet Kanunu ve Polis Disiplin Tüzüğü mevcut iken ve
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ek geçici 54. maddesinde
belirtildiği gibi, Emniyet Teşkilâtı personelinin özlük haklarının
özel bir kanunla düzenlenmesi gerekir amir hükmüne rağmen, polise
ilişkin özlük hakları Jandarma ve MİT personelinde olduğu gibi
niçin özel bir kanun ile düzenlenmemektedir? 14.Emniyet Teşkilâtı
personeli yıllardır, polis maaşlarını arttıracağız sözlerinin
gerçekleşmemesi ile gerçekleştirilmeyecek umutlar ile niçin polis
avutuluyor ve polis ile ev sahibi arasında gerginlik yaratıyor "
Aziz Aksoy'un değerlendirmelerine, polis camiasından gelen
Tercüman'a gelen öteki şikayetleri şu şekilde ekleyebiliriz. 1-
Fazla çalıştırılma; Diğer kamu personeline göre her gün en az 4
saat fazla çalışmamıza rağmen karşılığında hiçbir ücret verilmiyor.
Bu fazla mesailer nedeniyle eş ve çocuklarımıza vakit ayıramıyor
onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getiremiyoruz. Hiçbir sosyal
etkinlikte bulunamıyor, çocuklarımızın eğitimiyle ilgili bizlere
düşen görevleri yapamıyoruz. Hiçbir resmi tatilde doğru düzgün
tatil yapamıyoruz. 2-Keyfilik ve Sistemsizlik; Çok ciddi bir
sistemsizlik var. Kimin nerede ne kadar süreyle çalışacağı belli
değil. Bir köle gibi il müdürünün veya sizden sorumlu müdürün
emrindesiniz, onlarda sizin sahibiniz. Seni şu birime atadım, hayır
oradan aldım falanca birime atadım, oradan da aldım filanca birime
atadım. Hiçbir şekilde itiraz hakkınız yok. Çünkü siz kölesiniz ne
deniyorsa yapacaksınız, sıkıysa yapmayın, hemen eşyalarınızı toplar
sürüldüğünüz yere taşınırsınız.Bu kadar sınırsız ve denetimsiz bir
yetki olur mu? Bu şekilde çalışan personel başarılı olur mu? Bir
İlçeye, bir Şubeye Müdür olarak atanan yöneticinin orada ne kadar
süre görev yapacağı belli değil. Bir kaç ay görev yapıp hemen yeri
değiştirilen müdür başarılı olabilir mi? Birim amirlerinin atandığı
yer de ne kadar süre görev yapacağı, hangi hallerde görev yerinin
değiştirileceği yasayla belirlenmelidir. Henüz atandığı birimi,
görev yapacağı ilçeyi tanımadan başka yere atanan amir üretken
olamaz, herhangi bir başarı da elde edemez. Eşine, çocuklarına ve
diğer yakınlarına vakit ayıramayan, deşarj olamayan mutsuz bir
şekilde her gün 08 'den gece 01' lere kadar görev yapan karakol
amirlerinden ne bekleyebilirsiniz. 3- Görevlere resmi elbiseyle
gelip gitme; neymiş vatandaş sokakta polis görsün, 4 saat fazla
çalışmak yetmez, resmi elbiseyle evine giderken de yolda geçirdiğin
1-2 saati de görevliymiş gibi değerlendirelim. Polis köle ya özel
hayatı olamaz. Mesela o görev bitimi eşiyle bir sinemaya, bir
tiyatroya gidemez. Eşiyle baş başa bir yemek yiyemez. Her hangi bir
sosyal etkinlikte bulunamaz. O fedakârdır sadece çalışırÖ
4-Askerlik; Bütün siyasiler polisimizin sorunlarını biliyoruz,
iktidara gelirsek polisimizin yıllardır çözülmeyen sorunlarını
çözeceğiz diyerek bizleri aldatmıştır. Bu güne kadar iktidara gelen
siyasiler bırakın polisin sorunlarını çözmeyi polisi bir köle
haline getirmişlerdir. Neden polisin hiçbir sorunu çözülmüyor?
Bizler bu ülkenin emniyet ve asayişinden sorumlu silahlı
kuvvetlerindeniz. Gerek disiplin açısından gerekse silah bilgisi ve
eğitim açısından askerden fazla bir farkımız yok. Hem polis
açığımız var diyeceksiniz hem de binlerce yetişmiş, verim
alacağınız personelinizi askere göndereceksiniz. Böyle bir çelişki
olur mu? Neden bir aylık bir temel eğitimden sonra polisler
askerliklerini görev yerlerinde tamamlamasın? 5- Yasal boşluklar ve
Avukatlar; Kapkaç, hırsızlık, gasp gibi suçların işlenmesinde
birçok neden olabilir ve bu nedenler üzerinde ciddi çalışmalar
yapılması gerekebilir. Ancak suçun işlenmesinden sonra suçlularla
mücadelede en önemli faktör cezaların caydırıcı olup olmadığıdır.
Maalesef Türkiye'de yukarıda sayılan suçların artmasındaki en
önemli etkenlerden biri de cezaların caydırıcı olmadığıdır. Bu
yüzden artık kap-kaç, hırsızlık ve benzeri suçlar bir meslek haline
gelmiş, bu işleri yapan insanlar aynı suçları tekrar tekrar işler
hale gelmişlerdir. Bunların bazıları elli defa bazıları yetmiş defa
bazıları yüzon defa yakalanarak hakim karşısına çıkmalarına rağmen
çoğu kez serbest bırakılmışlar yada kısa süreli hapis yatmışlardır.
Oysa yeni TCK da mükerrer suçlarda yani iki defa üç defa hırsızlık
yapan bir kişi tekrar aynı suçtan yakalanmışsa cezalar belirli
oranlarda artırılarak verilmiş olsa diğer alınacak tedbirlerle
beraber Türkiye'nin gündemini sürekli meşgul eden kap-kaç,
hırsızlık gibi suçlarla mücadelede kısa sürede sonuç alınacağı
tartışma götürmez. Polis yakaladığı kişilerle ilgili daha önce
arşivlerine intikal etmiş suç kayıtlarını belirtir fezlekelerle
savcılığa sevk ettiği evraklarda, savcılar tarafından "bizi mi
yönlendiriyorsunuz" şeklinde yaklaşımla karşılaşılıyor ve sadece
yakalandığı suçla ilgili evrakların tanzim edilmesi istenerek
şahısların suçları alışkanlık haline getirmeleri göz önüne
alınmıyor. Avukatlar kesinlikle şahısların polis huzurunda vermiş
oldukları ifadeleri inkar ettirmekte, etik davranmamakta ve meslek
ilkelerine aykırı olarak hukuki boşluklardan faydalanarak suçu
tamamen inkar etmelerini ve hazırladıkları senaryoya göre mahkemeye
yeni bir ifade vermelerini sağlamaktadırlar. Yine müvekkillerine
polis tarafından kendilerine baskı ve kötü muamele yapıldığı
söylettirilerek şikâyetçi olmaları sağlanmakta ve polisin görev
yapma azmi kırılmaktadır. Bu tablo polisi başım belaya girmesin bu
insanlarla uğraşılmaz zaten bize destek olan sahip çıkan kimse de
olmaz psikolojisine sokmakta, polisi görev yapamaz hale
getirmektedir. Örneğin tüm Türkiye'yi büyük bir teessüre sokan genç
bir insanın cep telefonu gasp edildikten sonra trenden aşağı
atılması olayında bile avukatlar müvekkillerinden ifadelerine
değiştirmelerini ve telefonunu aldıkları şahsın kendilerini
yakalamak için trenden atladığını ve öldüğü, kendilerinin şahsı
trenden atmadıkları şeklinde ifade vermelerini istemişlerdir.
Avukatlar gözaltına alınan şahısların poliste ifade vermemeleri
şeklinde yönlendirmelerde bulunuyorlar hikayesini anlatmış olsa
bile ifadesinden vazgeçmesini söylüyorlar. Belli suçlarla uğraşan
şubelerde gözaltına alınan şahıslara hukuki yardımda bulunmak üzere
hep aynı avukatların geldiği görülüyor, gelen avukatlar
soruşturmanın bir parçası değilmişler gibi taraf olarak şahısların
nasıl bulundukları konumdan kurtarılabileceklerini görüşmeye
başlıyorlar. Canlı bomba eylemcisi olarak yakalan bir örgüt mensubu
poliste yapacağı eylemleri ve çıkardığı istihbaratları anlattıktan
sonra gelen avukatla görüştürülmüş ve tüm anlattıklarını inkar
ederek ifade vermeyeceğini beyan etmiştir. Şahısla yapılan
görüşmelerden sonra avukatın "düşmanla nasıl işbirliği yaparsın,
ifadeni inkar et ve hiçbir şey anlatma" şeklinde kendisini
yönlendirdiğini itiraf ederek avukattan şikayetçi olduğunu beyan
ederek soruşturma açılmasını sağlamıştır. 6- Siyasi Baskılar:
Emniyet Teşkilatı artık siyasi partilerin bir maşası olmaktan
çıkarılmalı, siyasilerin Emniyet Üzerindeki baskı ve etkileri sona
ermelidir. Her siyasi parti iktidar olduktan sonra il ve ilçe
Teşkilatları Bakan ve Milletvekilleri yakınları Emniyet Personeli
üzerinde ciddi baskı unsuru olarak görevlerini hukuki mevzuat
çerçevesinde yapmak isteyen Emniyet Mensupları görev yerlerini
değiştirme, sürgüne gönderme, terfi ettirmeme, açığa aldırma gibi
tehditlerle nüfus kullanmakta ve polisin kendi çıkarları
doğrultusunda hareket etmesini istemektedirler. Hiçbir şekilde
korunmayacağını ve kendisine sahip çıkılmayacağını düşünen polis
ise istemeyerek de olsa baskılara boyun eğmektedir. * * * * * SUÇA
YÖNELİK İSTİHBARAT TOPLAMA BECERİSİ Emniyet teşkilatının, dünya
güvenlik arenasında öne çıktığı konulardan birisi de istihbarata
yönelik bilgi, belge ve delil toplama becerisi. Emniyet'in
istihbarat becerisi, Hizbullah örgütünün kısa sürede
çökertilmesinde kendisini somut olarak gösterdi. Üst seviyedeki
istihbarat toplama becerisi, operasyonların personel ve zaman
kaybetmeden kısa zamanda yapılarak, tüm militanların ele
geçirilmesini sağladı. Yine dünyada El-Kaide irtibatlı gerçekleşmiş
olan hiçbir operasyon sonuçlandırılamamışken, İstanbul'daki
sinagoglar ve HSBC saldırılarının sonuca kavuşturulması da Türk
emniyetinin bu alandaki becerisini ortaya çıkardı. Üst düzey
Emniyet yetkilisinin verdiği bilgiye göre, başarılı operasyona
dönük istihbarat içerikli verinin yüzde 85'inini de emniyet
teşkilatı tarafından toplanıyor. Aynı yetkili, pratikte kazanılan
başarılı operasyonların alt yapısının sağlamlaştırılarak akademik
anlamda yazılı materyale ve raporlara dönüştürülmesi çalışmalarının
devam ettiğini kaydederek, bu tür başarıları kayıt altına almanın,
üstüne yenilerini eklemek ve Emniyet birimlerinin kendine olan
güvenini geliştirmek için çok önemli olduğunu vurguladı. * * * *
KRİMİNALDE DÜNYA STANDARTI Bir saç kılı, küçük bir leke ya da
sigara izmariti. Önemsiz gibi görünen bu ufak ayrıntılar çözülmesi
imkansız gibi düşünülen faili meçhul olayların aydınlatılmasında
büyük önem taşıyor. Tabi bu noktada, delillerin değerlendirileceği
kriminal laboratuarların ve yetişmiş uzman personelinde kalitesi
çok önemli. Kriminal çalışmalar neticesinde ulaşılan bulgular,
faillerin tespitinde ve adalet önüne çıkartılmasında kritik bir
noktada bulunuyor. Ülkemizde kriminal alandaki bilimsel ve teknik
çalışmaların temeli, 1910 yılında Türk Emniyet Teşkilatı'nın parmak
izi çalışmalarıyla başladı. Emniyet Teşkilatı'nın 95 yıl sonra ne
durumda olduğunu Tercüman okurları için araştırdık. Türkiye'de
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Bursa, Diyarbakır,
Erzurum, Kayseri ve Samsun'da olmak üzere toplam 10 Merkezi Polis
Kriminal Laboratuarları bulunuyor. Bu laboratuarlarda, kendilerine
bağlı diğer çevre illerden gelen deliller inceleniyor. Gelişen ve
değişen dünyada, Emniyet Teşkilatı'nın kriminal çalışmalarda hangi
durumda olduğunu ve ne gibi çalışmalar yürüttüğünü yakından
izledik. Okuyucularımız için, bizlere kapılarını açan Emniyet Genel
Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı'nda bulunan, Balistik, Belge,
Kimyasal, Biyolojik, İz, Ses, Görüntü ve Data, Bomba İmha, Kimlik
Tespiti ve Olay Yeri İnceleme birimlerinin yürüttüğü çalışmaları
yakından gördük.. Daire Başkanlığı'nın sahip olduğu donanım,
kullanılan cihazlar ve personelin eğitimi göğsümüzü kabarttı. Henüz
laboratuarları gezmeye başlarken karşılaştığımız sistem nasıl bir
alt yapıyla karşılaşacağımızın da habercisiydi. Her katta bulunan
göz tarama (retina) sistemi, birimlerde çalışan personelin dışında
kimsenin girmesine izin vermiyor. Birimler arası geçişlerde her
defasında bu sistemden geçmek gerekiyor. AFGANİSTAN'DA DÜŞEN
UÇAKTAKİLERİN DNA ÖRNEKLERİ MASADA İDİ Emniyet Teşkilatı'nın,
kriminal alanda nasıl bir konumda bulunduğuna, Biyolojik
İncelemeler Bölümü'nü gezdiğimiz esnada bire bir şahit olduk. Kan,
kıl, meni, tükürük, kepek, kemik, diş gibi birçok biyolojik
numuneleri inceleyerek genetik özelliklerinin yani DNA'ların
belirlendiği bu bölümde yapılan çalışmalar, Türk Polisinin dünya
standartlarında ne durumda olduğunu da gözler önüne seriyor.
Afganistan'da 4 Şubat 2005 tarihinde Kam-Air'e ait bir uçak 96
yolcusuyla düşmüş, kazada 9 Türk vatandaşı da kişi de hayatını
kaybetmişti. Bu uçak kazasında kimliği tespit edilemeyen şahısların
DNA örnekleri bu birimde tespit ediliyordu. Bir kare fotoğraf
çekmek için galoş ve bone giyerek içeri girebildik. Uzman personel,
Afganistan'dan gelen ve kazada hayatını kaybeden birinin vücudundan
alınmış parça üzerinde yaptığı çalışmaları yakından izledik.
NATO'nun Afganistan'daki Yüksek Sivil Temsilcisi Hikmet Çetin'in,
talebi üzerine başlatılan DNA incelemelerinde, yaklaşık 26 yıldır
kriminal birimlerde görev yapmış tecrübeli Kriminal Daire Başkanı
Seyit Demirci'ye Hikmet Çetin'in teşekkür mesajını gönderdiği
sırada da oradaydık. Ayrıca, Birleşmiş Milletler yetkilileri ve
ABD'nin Afganistan Büyükelçilisinin de Türkiye'de yürütülen bu
çalışmalardan dolayı da Emniyet'e birer teşekkür mektubu
yolladıklarını öğrendik. kaynak:tercumangazete.com