Polise yapılan haksız eleştiri
Abone olÖzellikle kapkaç olaylarının artması ve müdahalenin geç yapılması polisin gözden düşmesine neden oldu. Fakat, kimse bu duruma polisin açısından bakmıyor.
Tinerciyi vursaydım hastaneye değil mahkemeye gidecektim Kapkaç,
gasp, gibi suçlardaki artış polisi hedef tahtasına koydu. Bir buçuk
ay önce bir tinercinin saldırısına uğrayan başkomiserin
anlattıkları ise madalyonun öteki yüzünü gösteriyor. Başkomiser
Ahmet Bozkurt, Gültepe Karakolu’nun amiri. 33 yıllık polis. 1979’da
bir terörist saldırıda yaralanmış, omuriliğinde kurşunla yaşıyor.
Bir buçuk ay önce yine ölümden döndü. Uçucu madde bağımlısı Bülent
Oturak’ın döner bıçağıyla saldırdığı başkomiser, 22 gün Çapa Tıp
Fakültesi Hastanesi’nde yaşam mücadelesi verdi. Onun için emniyet
teşkilatı ayağa kalktı, yattığı hastanede arkadaşları günlerce
nöbet tuttu, herkes dua etti. 15 gün önce taburcu edilen Bozkurt,
yaşadığı dehşeti Zaman’a anlatırken, polisin suçlularla mücadele
psikolojisinin altını çizdi: “Bu yeni kanunlar bizim elimizi
kolumuzu bağlıyor. Olay sırasında silah kullanma şartları
oluşmamıştı. Mevzuatı iyi bilirim. Ben o tinerciyi yaralasaydım
hastaneye değil mahkemeye gidecektim.” Başkomiser, ölümle
pençeleşirken bile devlete vereceği hesabı düşünmüş. Terör
saldırısından sonra devletten aldığı tazminatı hatırlayarak, bundan
sonra yaşayacaklarını bir film şeridi gibi aklından geçirmiş.
Hastaneye götürülürken düşündüklerini şöyle anlatıyor: “O an
gözümün önünde bir sahne var; tinerci beni vurmuş. Bütün
gazetelerin manşetleri benden bahsediyor. ‘Polis memuru Ahmet
Bozkurt 2. kez devletten tazminat alacak.’ diyorlar. TRT’nin canlı
yayınında müdürlerim tarafından hesaba çekiliyorum.” 1 Nisan’da
yeni Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle suç oranlarında artış
olacağı uyarısında bulunan Bozkurt, polislerin sadece müracaat
memuru olacağını, delil varsa toplayacağını yoksa olaya müdahale
edemeyeceğini savunuyor. Başkomiser, genç meslektaşlarına da şu
nasihatte bulunuyor: “Bu tür olaylarda size zarar geleceğini
hissettiğiniz an belden aşağı olmak şartıyla silahınızı kullanın.”
Kamuoyu onu 11 sabıkası bulunan döner bıçaklı tinerciyi ikna etmeye
çalışırken yaralanan başkomiser olarak tanıdı. Tinerci yakalanarak
hapse girdi; Başkomiser Ahmet Bozkurt’un ismi ise gazete
sayfalarında kaldı. Halbuki onun için çok zor bir süreç başlamıştı.
Tam 22 gün yoğun bakımda kaldı. Birkaç kez hayatından ümit kesildi.
Şu an vücudunun dışında bir torba ile yaşıyor. İki buçuk ay sonra
bir ameliyat daha olacak. Kendini mesleğin ‘yorgun savaşçı’larından
biri olarak gören Bozkurt, emekliliğine bir yıl kala yine
mesleğinin başına dönüp çalışmayı düşünüyor. Tinerci ve madde
bağımlısı çocukların, parçalanmış ailelerin ürünü olduğunu ve
sorunun eğitimle aşılacağını belirten başkomiser, suç makinesi
tinerci çocuktan davacı olacağının da altını çiziyor. Gültepe Polis
Merkezi Amiri Başkomiser Ahmet Bozkurt hayatının en zor bir buçuk
ayını Zaman’a anlatırken, konuşmaya önce olay günü ile başlıyor:
“Bir kokoreççi karakola gelerek, tinerci bir gencin bıçağını alıp
kaçtığını ihbar etti. Kokoreççi ile birlikte tinerciyi aradık,
ancak aramalarımız sonuç vermeyince merkeze geldik. Kokoreççi ‘illa
ben bıçağımı isterim’ diye tutturunca onu azarladım. ‘Sen bıçağını
düşünüyorsun. Dua et tinerci o bıçakla insanlara zarar vermesin.’
dedim. Aradan birkaç dakika geçmedi, ekipten bir arkadaşım
tinercinin Ortabayır’a doğru kaçtığını söyledi. Ekibimi alıp olay
yerine gittim. Elinde yarım metre uzunluğunda kokoreç bıçağı olan
madde bağımlısı genç, bir arabanın üzerine çıkmış, bıçağı
sallıyordu. Ekip arkadaşlarımla aracın etrafında yarım daire
oluşturduk. Tinercinin bize saldıracağını sezip arkadaşları geri
çekilmeleri konusunda uyarmıştım ki, kıvrak bir hareketle arabanın
üstünden atlayan tinerci bana saldırdı. O an kendimi yere attım,
ama geç kalmıştım.” Bozkurt, hastaneye kaldırılana kadar bilincinin
yerinde olduğunu, bütün hayatının bir film şeridi gibi gözünün
önünden geçtiğini anlatıyor: “O an çocuklarım aklıma geldi,
geleceklerini düşündüm. Bensiz ne yapacaklardı? Ama acılarım
arttıkça artık öleceğimden başka bir şey aklıma gelmiyordu. Bir de
bilinçaltımın bana hissettirdiği bir sahne vardı: TRT’de canlı
yayında emniyet müdürleri beni sorguluyor.” Ameliyata alındıktan
sonrasını hatırlamayan Bozkurt, tam 22 gün boyunca yoğun bakımda
ölüm kalım savaşı verdi. Gözlerini açtığında ise bilincini
kaybetmiş. Eşine, “Ben niye buradayım, bana ne oldu?” diye sormuş.
1979 yılında 6-7 kişilik bir terörist grubun saldırısına uğrayan
Bozkurt, defalarca hayati tehlikeyle karşı karşıya kaldığını, buna
rağmen mesleğinden asla soğumadığını şu sözlerle dile getiriyor:
“Bugün dünyaya gelsem yine polislik mesleğini seçerdim. Biz
milletimizin canını ve malını kendi canımız pahasına koruyacağımıza
yemin ederek görev başına geldik. Böyle bir olayla karşı karşıya
kalsam yine ekibimin başında olurum. Ama bu defa daha dikkatli
olurum.” Murat ve Sedat isimli iki erkek çocuğu ve Hayat isimli bir
kız çocuğunun babası olan Bozkurt, çocuklarından birinin baba
mesleğini devam ettirmesini çok istemiş. Ancak müzikle uğraşan
büyük oğlu Murat’ı ikna edememiş. Sedat ise babası kadar cesur
olamayacağını düşünüyor. Bozkurt, hastalığı boyunca Emniyet’in,
valinin, akrabalarının kendisini yalnız bırakmadığını belirtiyor.
Mahkemesi devam eden birçok polis var Bozkurt, üst düzey emniyet
yetkililerinin silah kullanmaya çekinmesi ile ilgili olarak şunları
söylüyor: “Polislerin silah kullanmada tedirginliği var. Birçok
şubede birçok polisin 3-5 mahkemesi var.” 20 günlük doktor raporuna
kadar yaralı emniyet mensuplarına 8 bin YTL tazminat veriliyor. Bu
uygulama 20 günü aştıktan sonra da 8 bin YTL olarak kalıyor. Bu,
günlük 400 YTL’ye tekabül ediyor. ZAMAN