Polis, güvenliği sağlayabiliyor mu?
Abone olSon zamanlarda Türkiye'de yaşanan kapkaç olayları ve sokak ortasında işlenen cinayetler Türk insanının hayatını iyice yaşanmaz kıldı. Peki güvenlik yeterli mi?
Eşkıyayla mücadele
Başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerde cinayetler, kapkaçlar, tecavüz ve hırsızlık olayları aldı başını gitti. Bir dönem PKK ile mücadelede gerçekten sağlam siyasi tavır sergileyen ve o nedenle de korunmasında öncelik olan eski başbakanlardan Tansu Çiller'in evine bile hırsız elini kolunu sallayarak girmeyi başarabiliyor.
Şehrin sembol caddeleri ve meydanları, şehrin merkezi, varoşlardan kopup gelen çetelere teslim, ortada polis yok. Asayiş sorunu elbette sadece polisle çözülemez. Ama, çözümün içinde polis vardır. Maalesef, İstanbul'da polis yok.
Sorunu kısaca neden-sonuç ilişkisiyle özetleyelim, çözümü de buna göre arayalım. Bir toplumdaki çürümenin birçok nedeni vardır da, üç tanesinin tahribatı ağır olur.
1- Uzun süreli enflasyon, sadece ekonomik tahribat değil, toplumun her alanında çürümenin baş aktörüdür. 30 yıllık bir çürümenin sonuçlarını yıllardır birlikte yaşıyoruz. Örnek vermeye gerek bile yok.
2- Adalet... Bırakın demokrasileri, eski dönem krallıklarında bile baba, yerine geçen oğluna hep 'adaletli ol' öğüdünde bulunur. Bir toplumda adalet sistemini çalıştırmaz, kanunlar mağdur insanlar yerine suçluya arka çıkarsa ve buna rağmen içeri giren suçlular, Rahşan Hanım kanunları ya da infaz kanunları ile sokağa bırakılırsa, o toplumda çürüme süreci iyice hızlanır. Adalet derken sadece katil ve hırsızların yakalanması ya da cezalandırılması ile sınırlı değil çürüme. Mesela gecekonduya hoşgörü ile bakmak da, trafik magandası da bu işin içinde... Küçük ya da büyük, kural tanımamak ve yaptığı yanına kar kalmaktan söz ediyorum.
3- Zaten bütçe açık deyip, eğitim, kültür ve sanata boş ver derseniz, yukarıdaki iki nedenden ötürü topluma yayılan çürümeyi iyice kalıcı hale getirirsiniz.
Bu nedenlerden başlayan çürüme, toplumun her kesimine de yansıyor. Doğal olarak polise de... Şimdi temel sorunlardan biri olan enflasyon belasından kurtuluyoruz. Ama etkisinden kurtulmak kolay olmayacak.
Adalet sisteminde özellikle Türk Ceza Kanunu'nda suçluyu caydırıcı cezalar geldi. Ama nedense uygulama 1 Nisan'da başlayacak. Yani ite uğursuza, 1 Nisan'a kadar hırsızlık yap, adam öldür mesajı mı veriliyor ne... Tabi adalet sisteminin iyi çalışması için hakim ve savcı açığı ile eğitimi önem taşıyor. Biraz da para lazım.
Sorumsuz belediye başkanlarının oy deposu olarak gördüğü ve bırakın önlemeyi, teşvik ettiği gecekondu sorunu çözülmedikçe asayiş sorununu da çözemezsiniz. Gecekonduda, namusuyla çalışan devlet memurları, sanayi işçileri var tamam da. Bir de terör örgütleri ile şeriat örgütlerine para vererek gecekondu yapan, eğitim ve kültürden nasibini almamış kişiler ve gecekondu mafyası da var. Bunlar, aç kalsın kalmasın, kendisinde başkasının malına el koyma hakkını görüyor. Gecekondunun yanısıra, kent merkezlerindeki, özellikle Beyoğlu'ndaki metruk binalar da kapkaççıların, hırsız ve katillerin en önemli barınma yerleri.
Polis ve yargı, sivrisinekle mücadele edecek. Belediyeler ve devlet de bataklığı kurutacak. Herşeyin başı eğitim deyip mücadeleyi ertelemek yerine, kısa vadeli önlemleri de almak zorundayız. Büyük şehirlerde polis yok diyoruz. Polis devriye gezsin diyoruz. Ama devriye gezecek polis otomobiline de benzin koymuyoruz. Hoş, benzinini versek de polis bezmiş. Hakimler, savcılar bezmiş. Öyle veya böyle adalet ve polis teşkilatlarını güçlendirmeli, manevi yönden de motive etmeliyiz. Eskiden, dağda devletin hakimiyeti yok derdik, şimdi büyük kentler eşkıyaya teslim. Bütçe harcama tercihlerini yaparken, bu konuları biraz öne almak lazım gibi geliyor.
YAZI:Meriç Köyatası
AKŞAM
Başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerde cinayetler, kapkaçlar, tecavüz ve hırsızlık olayları aldı başını gitti. Bir dönem PKK ile mücadelede gerçekten sağlam siyasi tavır sergileyen ve o nedenle de korunmasında öncelik olan eski başbakanlardan Tansu Çiller'in evine bile hırsız elini kolunu sallayarak girmeyi başarabiliyor.
Şehrin sembol caddeleri ve meydanları, şehrin merkezi, varoşlardan kopup gelen çetelere teslim, ortada polis yok. Asayiş sorunu elbette sadece polisle çözülemez. Ama, çözümün içinde polis vardır. Maalesef, İstanbul'da polis yok.
Sorunu kısaca neden-sonuç ilişkisiyle özetleyelim, çözümü de buna göre arayalım. Bir toplumdaki çürümenin birçok nedeni vardır da, üç tanesinin tahribatı ağır olur.
1- Uzun süreli enflasyon, sadece ekonomik tahribat değil, toplumun her alanında çürümenin baş aktörüdür. 30 yıllık bir çürümenin sonuçlarını yıllardır birlikte yaşıyoruz. Örnek vermeye gerek bile yok.
2- Adalet... Bırakın demokrasileri, eski dönem krallıklarında bile baba, yerine geçen oğluna hep 'adaletli ol' öğüdünde bulunur. Bir toplumda adalet sistemini çalıştırmaz, kanunlar mağdur insanlar yerine suçluya arka çıkarsa ve buna rağmen içeri giren suçlular, Rahşan Hanım kanunları ya da infaz kanunları ile sokağa bırakılırsa, o toplumda çürüme süreci iyice hızlanır. Adalet derken sadece katil ve hırsızların yakalanması ya da cezalandırılması ile sınırlı değil çürüme. Mesela gecekonduya hoşgörü ile bakmak da, trafik magandası da bu işin içinde... Küçük ya da büyük, kural tanımamak ve yaptığı yanına kar kalmaktan söz ediyorum.
3- Zaten bütçe açık deyip, eğitim, kültür ve sanata boş ver derseniz, yukarıdaki iki nedenden ötürü topluma yayılan çürümeyi iyice kalıcı hale getirirsiniz.
Bu nedenlerden başlayan çürüme, toplumun her kesimine de yansıyor. Doğal olarak polise de... Şimdi temel sorunlardan biri olan enflasyon belasından kurtuluyoruz. Ama etkisinden kurtulmak kolay olmayacak.
Adalet sisteminde özellikle Türk Ceza Kanunu'nda suçluyu caydırıcı cezalar geldi. Ama nedense uygulama 1 Nisan'da başlayacak. Yani ite uğursuza, 1 Nisan'a kadar hırsızlık yap, adam öldür mesajı mı veriliyor ne... Tabi adalet sisteminin iyi çalışması için hakim ve savcı açığı ile eğitimi önem taşıyor. Biraz da para lazım.
Sorumsuz belediye başkanlarının oy deposu olarak gördüğü ve bırakın önlemeyi, teşvik ettiği gecekondu sorunu çözülmedikçe asayiş sorununu da çözemezsiniz. Gecekonduda, namusuyla çalışan devlet memurları, sanayi işçileri var tamam da. Bir de terör örgütleri ile şeriat örgütlerine para vererek gecekondu yapan, eğitim ve kültürden nasibini almamış kişiler ve gecekondu mafyası da var. Bunlar, aç kalsın kalmasın, kendisinde başkasının malına el koyma hakkını görüyor. Gecekondunun yanısıra, kent merkezlerindeki, özellikle Beyoğlu'ndaki metruk binalar da kapkaççıların, hırsız ve katillerin en önemli barınma yerleri.
Polis ve yargı, sivrisinekle mücadele edecek. Belediyeler ve devlet de bataklığı kurutacak. Herşeyin başı eğitim deyip mücadeleyi ertelemek yerine, kısa vadeli önlemleri de almak zorundayız. Büyük şehirlerde polis yok diyoruz. Polis devriye gezsin diyoruz. Ama devriye gezecek polis otomobiline de benzin koymuyoruz. Hoş, benzinini versek de polis bezmiş. Hakimler, savcılar bezmiş. Öyle veya böyle adalet ve polis teşkilatlarını güçlendirmeli, manevi yönden de motive etmeliyiz. Eskiden, dağda devletin hakimiyeti yok derdik, şimdi büyük kentler eşkıyaya teslim. Bütçe harcama tercihlerini yaparken, bu konuları biraz öne almak lazım gibi geliyor.
YAZI:Meriç Köyatası
AKŞAM