Polis, emniyet müdürüne ateş açtı!
Abone olŞemdinli'deki olayları sıcağı sıcağına yaşayan CHP'li Canan'dan çarpıcı iddialar... Yakalanan iki astsubayın 'kaybettirildiği'ni iddia eden Canan'ın bu iddiları tartışıl
Şemdinli'de son yılların belki de en önemli olayı yaşandı.
Devletin içindeki bazı birimlerin hâlâ hukuk dışı eylemlere
bulaştığı, halkın 'suçüstü' yapmasıyla ortaya çıktı. Ama bombalama
olayı sırasında yakalanan jandarma astsubayları serbest bırakıldı.
Bu sanıkların niye bırakıldığı, hangi hukuk ölçülerinin
kullanıldığı merak edildi. Bölge insanında bazılarının
cezalandırılmayacağına dair inanç pekişti. Son yıllarda
uyuşturucunun merkezi diye bilinen Hakkâri-Şemdinli-Yüksekova
üçgeninde neler oluyor? Yazdan beri patlayan bombaları kimler attı?
Amaçları ne? Burada hukuk uygulanıyor mu? Devlet görevlileri hukuka
uyuyor mu? Yöneticiler ne diyor? Devlet görevlilerinin emniyet
müdürüne bile ateş açmaktan kaçınmadığı bölgedeki garip olayları,
CHP Hakkâri ve Mardin milletvekilleri Esat Canan ve Mahmut Duyan'la
konuştuk.
Siz, bütün bu karışıklığa yol açan o bombalı saldırı sırasında
Hakkâri'deydiniz. Şemdinli'de bir pasaja bomba atıldığını ve iki
jandarma astsubayıyla bir itirafçının halk tarafından yakalandığını
ilk kimden duydunuz?
9 Kasım günü Yüksekova ilçesindeydim. Öğlen saat 12.00'yi
geçiyordu, Şemdinliler beni cep telefonumdan aramaya başladılar.
'Pasaja bomba atıldı. Bir ölü, çok sayıda yaralı var. Failleri
yakaladık. Ama güvenlik güçleri onları elimizden alıyor. Ne
yapalım?' dediler. Ben de 'Failleri güvenlik güçlerine verin. Ama
üzerlerinde kimlik varsa alın' dedim. Ama kimlik çıkmamış. 45
dakika sonra Şemdinli'deydim ben.
Ne gördünüz?
Failler polise teslim edilmişti ve halk faillerin kullandığı aracı
sarmıştı. Bana, 'Üç kişi bu beyaz Renault'yla pasajın biraz
ilerisinde durdu. İçlerinden biri siyah bir poşetle araçtan indi ve
pasaja girdi. Hemen sonra pasajdaki dükkân sahiplerinden biri
camdan dışarı fırladı. 'Bomba koydu, yakalayın' diye bağırıyordu.
Biz de adamı kovaladık ve tam otomobile gitmişken, onu araçta
bekleyen diğer iki kişiyle birlikte yakaladık. Kaçmalarını
engelledik. Bu arada bomba da patladı zaten ve dükkan sahibinin
misafiri öldü' dediler. Yani halk arabaya çullanmış ve içindekileri
çıkarıp dövmüş. Linç girişimi başlamış.
Otomobilin içindeki astsubayları, halkın elinden polis nasıl
almış?
Polis havaya ateş açıyor ve panikten istifadeyle bu üç zanlıyı
halkın elinden alıyor. Halk bu kez araç üzerinde yoğunlaşıyor. Ben
gittiğimde, kalabalık aracı ablukaya almıştı zaten. Bana, 'Bunlar,
acaba derin devletin şeyleri mi diye kuşkulanıyoruz. Bu araç hiçbir
yere götürülmeyecek ve gözümüzün önünde incelenecek. Yoksa
dağılmayız' dediler. Bunun üzerine ben kaymakam, emniyet müdürü,
savcı ve jandarma komutanıyla konuşmaya gittim. 'Kimin bu araç'
diye sorduğumda Emniyet de, Jandarma da aracın kendileriyle ilgisi
olmadığını söylediler ve çarşının güvenliği yok, aracı bir başka
yere çekip inceleyelim, dediler. Halkın incelemeyi gözüyle görmek
istediğini söyledim. Sonra çarşıya döndüm, bir balkona çıktım,
halka seslendim. 'Benimle birlikte, belediye başkanınız, üç il
meclisi üyeniz ve üç avukat da keşifte savcının yanında bulunacak.
Bize güvenin ve geri çekilin' dedim. Kalabalık, arabadan yüz metre
uzaklaştı. Savcıyla aracın başına geldik. Savcı daktiloyu kurdu ve
keşif başladı. Önce aracın bagajını açtık.
Sanıkların arabasının bagajından çıkanları siz gördünüz mü?
Dehşet verici bir manzara gördüm. Bagaj cephanelik gibiydi.
Bagajdan iki adet patlamaya hazır bomba, üç Kalaşnikof silah, on
tane mermi dolu şarjör, güvenlik güçlerinin kullandığı kamuflaj
yelekleri ve bomba yapımında kullanılan kimyevi madde dolu birkaç
kutu çıktı. 'Allah, Allah, ne oluyor burada ya' dedim. Bagajda bir
de dosyalar vardı. 'Sayın savcı bu dosyaları da tek tek tutanaklara
geçirin, ne gördüysek bütün çıplaklığıyla her şeyi geçirin, ileride
spekülasyonlara yol açmasın' dedim. Savcı bir dosyaya bakıyordu,
ben de merak edip baktım. Bu dosya, tamamen aracın kimlik
bilgileriyle doluydu.
Araç kiminmiş peki?
Aracın Jandarma'ya ait olduğunu o anda resmen öğrendim. Yoksa
Jandarma'ya ait olduğunu düşünmemiştim. Zaten vatandaş da aracın
kime ait olduğunu bilmiyordu. Dosyadaki bilgilere göre araç,
Hakkâri İl Alay Komutanlığı'na bağlıydı ve 2004'te Karabük'ten
alındığına dair teslim tutanakları vardı. Muhtemelen Hakkâri'de
dolaşan diğer araçlar biliniyor diye bu araç yeni getirilmişti.
Bagajdan çıkan bir başka dosyada da bomba atılan pasajdaki dükkânın
krokisi, sahibi Seferi Yılmaz'ın biyografisi etrafı kırmızı kalemle
işaretlenerek çizilmişti. Yani atılacak bombanın yeri önceden
belirlenmiş ve bomba atılmıştı. Aracın bu bombayla ilişkili olduğu
da böylece açığa çıktı. Arabadan bir de jandarma astsubayı Ali
Kaya'nın 'Her yere girebilir' diye tanıtım kimliği çıktı. Yani
araç, eski adı JİTEM olan JİT'in hizmetinde çalışıyordu.
Nasıl oldu da, halkın polise teslim ettiklerinden sadece PKK
itirafçısı olan bombacı tutuklandı ve iki astsubay gözden
kayboldu?
Jandarma'nın elinde kaybettiler resmen. İdare iki gün sustu.
'Vatandaş size üç kişi vermiş, şimdi siz bir kişi tutuklandı
diyorsunuz. Diğer iki kişi kim ve nerede?' sorusuna ben bir türlü
cevap alamadım. Meğer savcı o iki astsubayın ifadesini iki gün
sonra almış ve onları serbest bırakmış. Vatandaş için uygulanan
gözaltı süresi ve soruşturma yöntemi onlar için uygulanmadı.
Formaliteden ifadeleri alındı. Zaten o iki günde de kendilerini
nasıl savunacaklarına dair planlar yapıldı ve 'Biz Şemdinli'ye
istihbarat görevi için gitmiştik, oradan tesadüfen geçiyorduk ve
vatandaş bizi yakaladı' dediler. Böyle şey olur mu? Bu kadar önemli
bir olayda yakalanan üç kişiden sadece biri tutuklanacak, diğerleri
serbest bırakılacak ve ifadeleri de ancak iki gün sonra
alınacak.
Savcı, araçla ilgili zabıt tutarken, orada toplanan halkın üzerine
bir arabadan ateş açıldı ve bir kişi öldü. Ateşi açanın da bir
başka astsubay olduğu anlaşıldı ve yakalandı. Ateş açıldığında
orada mıydınız?
Oradaydım. Savcıyla keşif yapıyorduk. Ortalık sakindi. Halkta en
ufak kıpırdanma yoktu. Bir panzerden ateş açıldı. Mermiler
tepemizde uçuşmaya başladı. Panzer Emniyet'e aitti. O sırada
emniyet müdürü de bizimleydi. 'Kardeşim ne oluyor? Müdür bey sizin
haberiniz yok mu bu atıştan' dedim. 'Bilmiyorum' dedi ve telefona
sarıldı ki, bu kez başka birkaç otomobilden yaylım ateşi başladı.
Bu olayda emniyet müdürü de savcı da, ben de ölebilirdim. Bir
vatandaş öldü. Baktım ki savcı kaçtı, emniyet müdürü de kaçtı.
Daktilocu da kucağında daktiloyla ve zabıtla kaçtı.
Ya araba?
Arabayı bırakmak zorunda kaldık ve hastaneye sığındık. Ama halk
arabanın yanından ayrılmadı. Kimse araçtan bir şey alamadı. Bu
arada bazı vatandaşlar taramayı yapan bir aracın plakasını
almışlar. Bana, 'Biz ateş edeni tanıyoruz. Bu Şemdinli'de jandarma
astsubayı Tanju Çavuş' dediler. Bilgiyi valiye ilettim. Meğer araba
Tanju Çavuş'un eşinin adına kayıtlıymış. Diğer araçlar ise
bulunamadı. Tanju Çavuş tutuklandı.
Peki savcıyla konuştunuz mu?
Savcı diyor ki,'Ben iki kişiyi tutukladım, iki kişiyi serbest
bıraktım.' Tutuklananlar kim? Bombayı koyan PKK itirafçısı ve keşif
esnasında halkı tarayan Tanju Çavuş. Peki tutuklanma gerekçeleri
ne? Biri, bir dükkâna bomba koyup adam öldürmekten... Öbürü de
meşru müdafaa sınırlarında sağa sola ateş ederek yaralamaya sebep
vermekten ve kasdı aşan biçimde adam öldürmekten tutuklanıyor.
Tanju Çavuş savunmasında, 'Oradan geçiyordum. Halk üzerime geldi,
ben de ateş açtım' diyor. Öyle ilginç ki, bir hukukçu olarak
yaşananlara baktığımda, savcı iki olayı aralarında hiçbir ilişki
yokmuş gibi birbirinden ayırıyor ve her ikisini de tek sanıklı
basit bir adam öldürme davası yapıyor. Böylece bombalama da, halkı
tarama da adli vaka oluyor. Oysa iki dava birleşse bir çete oluşur
ve bu dava dört sanıklı Ağır cezalık çete davası olur. Ama
Şemdinli'de hukuk çalışmıyor.
Olayı soruşturan savcı sizce niye davayı çete suçlamasıyla
açmadı?
Savcı baskı altında kaldı. Çünkü bombalama olayında asker kökenli
iki kamu görevlisi var. Ayrıca yukarıdan da mesaj geldi. Kara
Kuvvetleri Komutanı, 'Ali Kaya iyi çocuktur' dedi. Komutan'ın 'Kaya
suç işlemez' şeklindeki beyanı bu çocuğu koruyun anlamındadır ve
aşağıya mesajdır. Suçüstü yakaladığı birinin yukarıdan himaye
görmesi tabii vatandaşın tepkisine neden oldu. Savcıya da söyledim.
'Bu insanların tutuklanması gerekiyordu, tutuklanmadılar. Öyle bir
durumda insanların yargıya da güveni kalmaz. Soruşturmanın bundan
sonra sağlıklı yürümesi mümkün değil' dedim. Kaldı ki savcının da
üzerine ateş açıldı. Panzerden ateş açan acaba bunu kendi
inisiyatifiyle mi yaptı? Yoksa bir birimden emir mi aldı? Bütün
bunlar soruşturulmadı.
Bu olayları gerçekleştirenler ne yapmayı amaçlıyordu sizce?
Tekrar olağanüstü hukukun geri getirilmesini isteyenler olabilir.
Geçmişte rant, güç, pozisyon sağlayan bazı çevreler gene aynı
çatışmalı ortamı istiyor olabilirler. Aslında bagajdan çıkan
malzemelerin balistik raporları alınmalı. Bu silahlar acaba başka
olaylarda da kullanıldı mı? Hakkârili bir köylü Ali Kaya'yı
televizyonda görmüş, beni aradı. Bu kişi, iki ay önce köye geldi,
beni gece 10.00'da alıp götürdü, beni öldürecekti, infaz edecekti
ama birileri araya girdi, ertesi gün beni bıraktı. Bırakırken
tehdit ettiği için savcıya konuşamıyorum. Özellikle Hakkâri'de bir
süredir bu tür ürkütücü olaylar yaşanıyor.
Söyleşi: Neşe Düzel
Kaynak: www.radikal.com.tr