Polemiklerde seviye iyice düştü
Abone olEski Bab-ı Ali'deki kalem kavgalarındaki inceliği dile getiren Engin Ardıç, günümüzün yazarları arasında meydana gelen kavgaların iyice seviyesizleştiğini örnekledi.
Bab-ı Ali'nin eski günlerinde en çetin kalem kavgalarının bile
belli nezaket ölçülerinde olduğunu anlatan Engin Ardıç, günümüzdeki
basın kavgalarında ölçünün iyice kaçıp seviyesizleştiğini dile
getirdi. Yazısına İngilizce "Fuck your agenda"
başlık koyan Ardıç, geçmişteki kavgalardan günümüze bir panorama
çizdi:
- İyice zıvanadan çıkan necip Türk matbuatında kavgalar
kızıştı.
'Kartel gazeteleri' iki önemli görevlerini elbette yerine
getiriyorlar: Bunlardan biri, aynı patronun televizyon kanalında
yayınlanan ve yayınlanacak olan birbirinden kelek dizilerin ve
aşağılık eğlence programlarının reklamını yapmak, böylece
gecekondulara da göz kırpmak, öteki de patronun yutmak istediği
kuruma saldırmak ya da tam tersine, patronun yemiş olduğu herzeleri
savunmak.
Elbette bunların yanısıra, basının, çıplak karı resmi yayınlamak,
hükümete yağ çekmek, muhalefet partilerine başkan bulmak, fal
bakmak, hediye dağıtmak ve futbolcu transferlerini yönlendirmek
gibi yan görevleri de vardır.
Lakin, fıkracılararası polemikler de pek şenlikli.
Eskiden 'müsademe-i efkar' edilir, bundan 'barika-yı hakikat'
çıkacağı varsayılırdı. Parkinson hastalığından çenesi titreyen
morukların 'yakın gözlüklerini' takarak 'eser-i cedit' kağıdına
'sabit kalemle' ve 'eski yazıyla' yazdıkları o yazılar pek masum ve
pek şirin şeylerdi. Fakat bendeniz, sağcı yazarların bu tür
polemiklerde niçin hep 'irin' kelimesini kullandıklarını da merak
etmişimdir. Bu lafı pek severlerdi. 'Refike' yöneltilen başlıca
eleştirilerden biri genellikle 'kaleminden irin damlaması' olurdu
ki, milliyetçilik ve muhafazakarlıkla patoloji arasında bulunan bu
gizli ilişki hep ilgimi çekmiştir.
Bunlar genellikle 'Frenk gömleği' giyen, 'boyunbağı' bağlayan,
ceketinin içinde önden düğmeli bir de hırkası bulunan ve gazeteye
tramvayla gidip gelen adamlardı.
Kamışlar ve geçirmeler de daha inceydi. Örneğin, 'sen önce
ağzındaki o yalçın kamanın sapını çıkar da ondan sonra konuş'
cümlesini sıradan okuyucu anlamaz ama 'rakibe', bunun cinsel
hayatına bir gönderme olduğunu görüp susardı.
Sonra bambaşka bir köşe yazarı türü belirdi: Reklam filmlerinde
oynamaktan utanmadığı gibi bir de bunu savunan, birilerinin
kesesinden beleşe yiyip içip onların propagandasını yapan ve bundan
da hiç çekinmeyen, sevgilisiyle nasıl yatıp kalktığını da ayan
beyan anlatan yepyeni bir canlı.
Yeni bir kuşak gelmişti ve bunlar yarı aydın, epey görgüsüz,
sonradangörmeliğin verdiği cesaretle oldukça saldırgan, farfara ve
'fütursuz' insanlardı... Kendi özel dünyaları da onlar için
herşeydi. Kendi kendilerini pazarlamaktan da hiç utanmıyorlar, en
küçük bir fırsatı 'paraya tahvil etmekten' kaçınmıyorlardı.
Kimileri de 'hayatı keşfediyorlar' ve bunu şaşkınlıkla
anlatıyorlardı.
Megalomani, makbul bir ruh hastalığı değildir ama faydaları da
vardır: İnsana hoşgörü getirir. Sen o kadar büyük adamsındır ki,
her ne halt karıştırırsan karıştır madara olman asla sözkonusu
değildir ve sana yöneltilen her eleştiri elbette geçersizdir,
üzerinde durmaya değmez. Böylece, 'ne olgun, kimseye kızmıyor'
olursun.
Sıkıştığın zaman da 'sen benim muhatabım olamazsın' der kaçarsın.
'Ben kimseye yanıt vermem' cümlesinin harf boşluklarında çoğu zaman
'verecek yanıtım yok' çaresizliğinin itirafı yatar. Bu özellikle
politikaya heves eden ve ihtirasları aklının önünde gidenlerde
görülür.
Ancak biz de, son zamanlarda hoşluk olsun diye yapılır gösterilen
ama gizli nefretler de içeren 'üç bin dolarlık odada kalınır mı,
Ferarri'ye binilir mi, yirmi bir yaşında kızla gezilir mi,
beğenmediğin filme gitmeyin denir mi, filmi beğenmeyen adama beş
milyon lirası geri verilir mi, benim patronum senin patronunu döver
mi, Seda Sayan evlendi mi boşandı mı' gibi tantanalardan
bıktık.
Arkadaşlar, sayıyla kendinize geliniz.
Okuyucunun alt tabakası keyifle izliyor ama, basının içine
ediyorsunuz.
Gazetecilik de bu değildir, yazarlık da bu değildir.
Herhangi bir konuda herhangi bir fikriniz varsa söyleyiniz, yoksa
yazmayınız.
Kimse sizin güdük ve kısır evreninize girmek zorunda da değil, bunu
çekmek zorunda da değil. Mesleğin anuğa kodunuz.
Yazı: Engin Ardıç
Kaynak: www.aksam.com.tr