Polemik kızıştı Ahmet Hakan denilen tip...
Abone olHürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan ile Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce arasındaki polemik kızışıyor.
Hürriyet gazetesinin geçen perşembe günü
yayınladığı manşeti Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce ile
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan arasında polemik
yarattı.
Hürriyet'in "Terör nedeniyle kapalıyız" başlıklı haberinde PKK'dan bahsedilmemesini eleştiren Hüseyin Gülerce, "Hürriyet yayın yönetimi, niye açıkça 'PKK terörü', 'terör örgütü PKK' diyemiyor, demiyor?" diye sormuştu.
Gülerce'nin cuma günü yayınlanan yazısına Ahmet Hakan kendi köşesinden sert eleştirilerle yanıt vermiş ve "Hüseyin Gülerce! Sen şu hayatta görüp görebileceğimiz en utanç verici, en pespaye itirafçısın.
...Ağarmış saçından, yaşından, başından utan... Git kendini unutturmaya bak... Daha fazla rezil olmadan..." demişti.
Ahmet Hakan'ın sözlerine bugünkü köşesinden yanıt veren Hüseyin
Gülerce "Ahmet Hakan denilen tip" başlıklı
yazısında şunları kaleme aldı.
"Geçtiğimiz Cuma günü bu kösede, "Şimdi de Hürriyet gazetesi..." baslığı ile yazdığım yazıda, bu gazetenin Perşembe günkü manşetiyle ilgili bir eleştiride bulundum. Hürriyet'te "Terör nedeniyle kapalıyız" manşetiyle çıkan uzun haberde, "PKK" lafı geçmiyor, "IŞİD tehlikesi" deniyor ama PKK tehlikesinden hiç söz edilmiyordu.
Ben de sordum:
"Niye terörün adı konmuyor, PKK niye denmiyor?
Bizim subaylarımızı, polislerimizi, askerlerimizi, masum vatandaşlarımızı kim öldürüyor?
Camilerimizi, okullarımızı kim yakıyor?
Polisimizi uyurken ensesinden, suikast silahı ile cami avlusunda basından kim vuruyor?
Karakollarımıza bomba yüklü araçlarla kim saldırıyor?
HDP'li belediyelerin yardımlarıyla kim sokaklarda hendekler açıyor, barikatlar kuruyor, güvenlik güçlerimizle günlerce çatışıyor?
Hürriyet gazetesinin nedir bu muğlâk "terör" yaklaşımı? Hürriyet yayın yönetimi, niye açıkça "PKK terörü", "terör örgütü PKK" diyemiyor, demiyor?"
Ben fikir ve ifade hürriyetimi kullanarak sadece bir eleştiri yaptım. Hürriyet'in en çok savunduğu medya görevi...
Ertesi gün, 12 Aralık cumartesi günü Ahmet Hakan isimli yazarın yazısının baslığı:
"Yüzsüz Gülerce"... Bir de yuh çekiyor. Doğrudan hakaret, Dünkü yazısmda hakaretine devam ediyor, "pespaye itirafçı" diyor. Ben Hürriyet'in bir yayınıyla ilgili eleştiri yaptım, yayın yöneticilerinden cevap yerine bu yazardan hakaret geliyor.
Tamam, bu yazar kirli üslubu, çirkef sataşmaları, insanlara tepeden bakan ukala ve çokbilmiş halleri ile belki cevap verilmemesi gereken biri. Hani çirkefe bulaşma, şuna bir şey deme tipinde biri.
İyi de Hürriyet gazetesi çok okunan, belli bir kitle üzerinde etkisi olan bir gazete. Bir cevap vermek zorundayım. Kem söz sahibine aittir. Ben Ahmet Hakan'ın seviyesizliğine düşmeyeceğim.
Önce Doğan Yayın Grubu'nun "Ortak Değerlerimiz" ve "Yazılı Basın yayın ilkeleri" içinde yer alan şu maddeyi hatırlatayım:
"Kişi ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan lakap ve yakıştırmalar kullanılamaz."
Şimdi Sayın Aydın Doğan'a soruyorum; "yüzsüz", "yuh", "pespaye", "rezü" lakap ve yakıştırmaları aşağılayıcı, küçük düşürücü değil mi? Ben bu ifadeleri -ki böyle bir seyi asla yapmam- Aydın Bey'e, Hürriyet'in Yönetim Kurulu Başkam Sayın Vuslat Doğan Sabancı'ya yöneltsem, hoşlarına gider mi?
Sayın Sedat Ergin'e de soruyorum:
Size böyle dense, bu ifadeler sizi rahatsız etmez mi?
Bu hakaretleri, eleştiri der geçer misiniz?
O zaman Ahmet Hakan'ın, ilkelerinizi çiğneyen edepsizliğine, terbiyesizliğine neden ses çıkarmıyorsunuz? Yoksa siz, diyemeyeceğiniz için bu kişiyi tetikçi olarak mı kullanıyorsunuz?
Yakışıyor mu size?
Ahmet Hakan karakterini iyi tanımak için üç konuyu hatırlatacağım.
Bir, bu şahıs 7 Haziran seçimlerinin ertesinde AK Parti tek başına iktidar olamadığı için sevinçle yazdığı yazıda, seçim öncesi CNN Türk'teki programında saz çaldırıp türkü söyleterek parlatmaya, cici çocuk yapmaya çalıştığı HDP Es Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için şunları yazdı:
"Bir yıldız doğdu: Cumhurbaşkanlığı seçiminde başlayan Selahattin Demirtaş rüzgârı, bu seçimde fırtına oldu, esti. Soğukkanlılıkla, esprisiyle, kucaklayıcılığıyla, özgürlükçülüğüyle, hitabetiyle, sahiciliğiyle Türkiye siyasetinin vazgeçilmezi oldu. Davutoğlu ise bitti. Türkiye siyasetindeki geleceği karardı..."
İki, 7 Haziran'dan bir hafta sonra, 13 Haziran 2015'te hızını alamadı:
"Bir ihtimal daha var. HDP ile MHP'nin dışarıdan destek verdiği bir CHP azınlık hükümeti... Kısa süreli... Restorasyona dönük... 17/25 Aralık'ı yeniden yargılama konusu yapacak, tahribatı giderecek bir hükümet..."
Üç, aynı yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan için: "Tayyip Erdoğan iyi hatiptir, ikna gücü yüksektir, ahaliyi nasıl etküeyeceğini cok iyi kavramıştır.,. Fakat satranç bilmez. Her ne kadar seçmenlerine satranç tahtası dağıtsa da satranç oyuncusu değildir o... Beden ve kas gücüne dayalı bir büyük hücum ustasıdır. Akıl oyunlarına dayalı hamleciliği yoktur..." dedi.
Şimdi 1 Kasım'dan sonra ne diyor:
"Kılıçdaroğlu lider falan değildir. Lider, Tayyip Erdoğan'dır, tartışmasız..."
Ahmet Hakan işte bu. Her şeyi bilen, tepeden bakan, herkese hakaret etmeyi kabadayılık zanneden, dün öyle bugün böyle dönekliği ile şöhret sahibi bir tip...