PKK'nın yerleştiği Resulayn padişahındı
Abone olEl Nusra ile YPG'nin çatıştığı Resulayn'in Osmanlı Padişahı Abdülhamid'in özel mülkü olduğunu biliyor musunuz?
Suriye sınırımızın 100 metre kadar
ilerisinde birkaç günden buyana PKK'nın uzantısı olan PYD'nin
bayrağının yükseldiği Resulayn kasabası Sultan Abdülhamid'in özel
mülkü idi.
Ortadoğu'nun en zengin çiftliği buradaydı ve Abdülhamid'in
vârislerinin Resulayn'ı geri alabilmek için giriştikleri hukukî
mücadele de 1970'lere kadar devam etmişti...
PKK'nın Suriye'deki kolu olan PYD, Suriye sınırımızın hemen
ilerisindeki Resulayn kasabasını Özgür Suriye Ordusu'nun elinden
aldı ve topraklarımıza 100 metre mesafede bulunan bir binanın
üzerine de kendi bayrağını çekti...
PADİŞAHIN ÖZEL
MÜLKÜYDÜ
Şimdi PKK'nın uzantılarından PYD'nin hâkim olduğu kasaba, bir
zamanlar Sultan Abdülhamid'in özel mülküydü! Tarihçi Murat Bardakçı
Resalayn'ın bilinmeyen geçmişini anlattı;
ZENGİN BİR ÇİFTLİK
VARDI
Sultan Abdülhamid'den önce de babası Sultan Abdülmecid'e aitti,
bugün büyücek bir kasaba olan Resulayn'ın ve hemen karşısındaki
Ceylânpınar'ın yerinde o zamanlar koskoca ve son derece zengin bir
çiftlik vardı ve Sultan Abdülhamid'in bazı özel harcamaları da bu
çiftliğin gelirinden karşılanırdı!
Ceylanpınar'da bugün faaliyet gösteren ve benzerlerinin en büyüğü
olan Devlet Üretme Çiftliği, bir zamanlar Sultan Abdülhamid'e ait
olan Resulayn Çiftliği'nin bugüne kadar gelebilen küçük bir
parçasıdır!
ÖNCE HAZİNENİNDİ SONRA ÖZEL MÜLKÜ
YAPTI
Resulayn Çiftliği, Sultan Abdülhamid'den önce "tâcın,
tahtın ve hanedanın ortak mülkü" demek olan "Hazine-i
Hassâ"ya ait idi. Abdülhamid, 19. asrın sonuna doğru çiftliğin
statüsünü değiştirdi ve imparatorluğun dört bir tarafındaki pekçok
arazi ile beraber Resulayn'ı da "Emlâk-i
Şâhâne"ye, yani özel mülkleri arasına kattı.
Bu mülklerden elde edilen gelirler Abdülhamid'in özel harcamalarına
kaynak olmasının yanısıra bir çeşit örtülü ödenek gibi
kullanılacak, hükümdarın resmiyete dökülmesini istemediği bazı
ödemeler de bu gelirlerden yapılacaktı...
EMLAK-İ ŞAHANE
Padişahın üzerine tapulanan araziler ve mülkler, Abdülhamid'in
iktidarda bulunduğu senelerde çok büyük bir özel şirket gibi
işletildi. Emlâk-i Şâhâne, bünyesindeki menkuller ve gayrımenkuller
bakımından o devirlerde İngiltere Kralı'nın sahip olduğu mülklerin
ardından dünyanın en büyük özel mal varlığını
teşkil etti ve bu durum, İkinci Abdülhamid'in 1909'da
"hall"ine, yani tahtından indirilmesine kadar devam etti.
Özel mülk hâline getirilmiş olan ve içerisinde Resulayn
Çiftliği'nin de bulunduğu araziler, Abdülhamid'in iktidardan
ayrılmasının ardından, günümüze kadar devam eden hukukî bir
mücadelenin konusu oldular...
MADENLERİ BİLE VARDI
Sultan Abdülhamid, İkinci Meşrutiyet'in ilânından sonra şahsî
serveti hakkında çıkan söylentiler sebebi ile 13 Eylül 1908'de
üzerine kayıtlı olan gayrımenkullerden bazılarını ve aynı senenin 5
Aralık'ında da yine kendisinin olan büyük madenlerin işletme
haklarını Maliye'ye devretmek zorunda kalmıştı.
Ama mülkler konusunda asıl önemli değişiklik, Abdülhamid'in
ardından tahta geçen kardeşi Sultan Reşad
zamanında yapıldı. Yeni padişah, iktidarın asıl sahibi olan İttihad
ve Terakki'nin baskısıyla ağabeyi Abdülhamid'in üzerine kayıtlı
bütün gayrımenkullerin hukukî statüsünde kökten bir değişikliğe
gitti ve önceden Hazine-i Hassâ'ya ait bulunan, yani "tâcın
ve tahtın malı" olan ama Abdülhamid'in özel mülk haline
getirdiği emlâkin tamamını, 26 Nisan 1909'da Hazine-i Hassâ'ya iade
etti ve bu kadarla kalmayarak Hazine-i Hassâ'yı da olduğu
gibi Maliye'ye bağışladı!
RESULAYN ÇİFTLİĞİ MALİYE'NİN
OLDU
Maliye'ye devredilen mülkler arasında Resulayn Çiftliği de vardı!
Mallar konusunda 1921'de yeni bir gelişme yaşandı: Sultan
Vahideddin, Sultan Reşad'ın Maliye'ye devrettiği bütün malları 20
Ocak 1921'de bu defa Hazine-i Hassa'ya iade etti ama karar Meclis
tarafından tasdik edilmediği için kesinlik kazanmadı.
Ama mülkler konusunda asıl macera, Lozan Anlaşması'nın ardından
yaşandı...
Ankara Meclisi, Lozan'dan sonra, 1924 Mart'ında padişahlar üzerine
kayıtlı olan Türkiye'deki bütün mülkler ile Hazine-i Hassâ'yı ve
Emlâk-i Şahane'yi Maliye'ye devretmiş ve hanedan mensupları
Hilâfet'in de kaldırılması ile Türkiye'den çıkartılmışlardı.
HANEDAN AİLESİ DAVA
AÇTI
Sürgüne gönderilen hanedan mensupları, daha önce Hazine-i Hassâ ile
Emlâk-i Şahane'ye ait olan ve Türkiye'nin yanısıra Osmanlı
İmparatorluğu'ndan ayrılan diğer devletlerin sınırları içerisinde
kalan malları alabilmek için yoğun bir hukukî mücadele başlattılar.
Mücadelenin temelini Musul petrollerindeki Abdülhamid
hissesinin, Filistin'deki bazı arazilerin ve
Resulayn'ın aileye tescili çabası teşkil ediyordu...
RESULAYN ELİMİZDEN NASIL
GİTTİ?
Resulayn'ın bir bölümü Büyük Millet Meclisi ile Fransa arasında 20
Ekim 1921'de imzalanan Ankara Anlaşması'na göre o sırada Fransa
mandası altında bulunan Suriye'ye bırakılmış ve bu anlaşma Lozan'da
da aynen geçerli sayılmıştı.
Vârisler, değişik memleketlerde ardarda davalar açtılar ve bu
davaların masraflarını karşılayabilmek için, yabancı ortaklarla
değişik şirketler kuruldu. Fransa'da daha sonra Cumhurbaşkanı olan
Alexandre Millerand, Fransa'nın en önemli hukukçularından "üstad"
Grimaldi ve Kennedy ailesi gibi yabancı ülkelerin güçlü isimleri de
davalara hanedan mensuplarının lehine müdahil olarak
katıldılar.
DAVA SONUÇLARI
Mahkemeler, Hazine-i Hassâ'nın ne olduğunun anlaşılması için konuyu
bilirkişilere havale etti. Uzun araştırmalardan sonra gelen
raporlardan sonra mahkemeler Hazine-i Hassa'nın padişahın değil
"tahtın ve tâcın müşterek malı" olduğu ve değişik bölgelerdeki
Hazine-i Hassâ mülklerinin Lozan Anlaşması'ndan sonra kurulan
devletlere ait bulunduğu gerekçesi ile davaları reddettiler. Aynı
karar Musul Petrolleri'ndeki Abdülhamid hissesini talep
eden davalarda da verildi ve hükümdarın kuyulardaki hisselerinin
Osmanlı İmparatorluğu zamanında, 26 Nisan 1909'da
devletleştirilmesi ve mülkiyetin daha sonra Lozan Anlaşması
uyarınca İngiliz mandası altındaki Irak'a geçmiş olması sebebiyle
başvurular reddedildi.
Filistin'deki bazı araziler ile Resulayn Çiftliği
için açılan davalar da aynı şekilde sonuçlandı...