PKKnın pişmanlık YASASI
Abone olBiri 8, diğeri 15 yıldır dağdaydı. Teslim oldular. Dağda neler çektiklerini anlattılar.
CUDİ (27)
10 kardeşin en büyüğü. İlkokul üçe kadar okudu. Babası gibi çobandı. 17 yaşında dağa çıktı. Üç kez kaçmaya çalıştı, yakalandı. Ölmekten başka çaresi kalmadığını düşündüğü için çatışmaların en gözü kara elemanı oldu. Manga komutanlığına yükseldi. İki yıl önce, dördüncü kaçışında başarılı oldu. Hapis yattı, çıktı, evlendi, bir çocuğu oldu.
YENİ HAYAT
Çocuğumun okuyup doktor olmasını istiyorum
eşime sevecenim soba yakıp ev süpürüyorum
İki yıl önce sivil kıyafetimle kaçtım. Tabanca, tüfek ve el
bombalarını yanıma aldım, bir köye gittim. Beni şehre götürün,
dedim, kabul etmediler. Mezranın birinde, bir evin kapısına
dayandım. Yedi sekiz köpek etrafımı sarınca bir ağacın tepesine
çıkıp seslendim, bir kadın çıktı. Halk önderi olduğumu,
arkadaşlarıma ekmek istediğimi söyledim. Silahlı bir adam çıktı
avluya. Sen devlet misin, terörist misin, nereden bilelim, dedi.
Günlerdir açtım. Bir tarlaya dalıp sekiz kavun yedim. İshal
olmuştum. Kurumuş otların arasına uzanıp saklandım. Sabah oluyordu,
köylüler beni görebilirdi. Yakında bir karakol vardı.
KOMUTAN ALNIMDAN ÖPTÜ
Nizamiyeden girdim, nöbetçi askere komutanla görüşmek istediğimi
söyledim. Kimsin, dedi asker. Gerçek ismimi, ineklerimi
kaybettiğimi söyledim. Kimliğimi istedi. Köyden acele çıktım,
yanımda yok dedim. Bahçedeki kameriyede oturan komutanın yanına
götürdüler. Teslim olmaya geldim, dedim. İnanmadı, şaka yapan bir
korucu sandı. Kıyafetimin altına saklı silah ve bombaları yere
attım. Geldi alnımdan öptü.
ÜÇ YILDIR İLK KEZ HAŞLAMA YEDİM
Üst araması istedi. Sonra aç mısın, dedi. Karavanada haşlama et,
pilav ve cacık vardı. Kaplumbağa ve yılan yemiştim ama üç yıldır
haşlama ilk kez yiyordum. O kadar açtım ki. Kuşağı açtım ki midemi
sıkmasın. Komutan, hastalanırsın oğlum, çok yeme dedi. Üçüncü
tepsiyi yarıda bıraktım. Komutan başka arkadaşların var mı senin
gibi, dedi. Teslim olmak isteyen çok, ama askerin yemek vereceğini
bilen yok, dedim. İfademi verdim. Cezaevine girdim. Bir süre yatıp
çıktım. Ömür boyu yatmaya da razıydım.
SOKAKTA HEP ARKAMA BAKIYORUM
Şimdi evliyim. Çocuğum çok küçük. Okuyup doktor olmasını
istiyorum. Eşime karşı çok sevecenim. Ailem bunu
yadırgıyor, kılıbık olmuşsun, diyorlar. Soba yakmama, evi süpürmeme
kızıyorlar. Kadın dururken nasıl iş yaparsın, diyorlar. Tek başına
çarşıya gitmesine izin vermemi akılları almıyor. Batı’daki insan
gibi gelişmiş görüyorum kendimi. Dağda feodallikten
kurtuldum.
GECE DIŞARI ÇIKAMIYORUM
Polis ve jandarmayla içli dışlı değilim. Mesleğim, işim yok.
İhtiyar babamın eline bakıyorum. Batıdaki şehirlere gittim, iş
için. Birkaç ay sonra beni tanıyan çıkıyor, ajan damgası yiyorum.
Gece dışarı çıkmıyoruz, ailecek nöbet tutuyoruz. Ailem de
örgüt için can düşmanı sayılıyor çünkü. Gündüz dışarı
çıkmak zorunda hissediyorum kendimi. Çünkü komşular beni görmese
muhbir olarak operasyona gittiğimi düşünecek. Sokakta hep
arkama bakıyorum. Kardeşim, babam beni arkadan takip
ediyor. Gün batmadan önce mutlaka eve dönüyorum.
Bazen benim gibi teslim olmuş örgüt arkadaşlarımla
karşılaşıyorum, bazen de dağdaki bir arkadaşımın babasıyla. Sarılıp
kokluyor beni, oğlum gibi kokuyorsun diyor. Nerede
olduğunu biliyorsan haber yolla, gelip teslim olsun, diyor.
ŞEHİRDEKİ KABUS ÖLDÜRDÜĞÜMÜZ KÖYLÜ
Bir köylüyü öldürmüştük. Boğazından ve karnından vurulmuştu.
Fotoğrafını çekip dağıtacaktık, asker vurdu diye. Köylü
vurulunca dereye düştü. Çıkarıp haber verecektik, burada bulduk,
diye. Suya girdim, kollarından tuttum. Nasıl olduysa hemen karnı
şişmişti. Tam kaldırdığımda boğazındaki delikten ’hıss’
diye bir ses çıktı. Öyle ürktüm ki. Şimdi çoğu gece kabusum oluyor
o çıkan ses. Eşim ben sıçrayınca soruyor ne olduğunu.
Söylemiyorum. Dağda olan biten hiçbir şeyi de anlatmıyorum ona.
Bitti, gitti, geldim, diyorum.
TELSİZDEN AŞIKLARIN KONUŞMALARINI DİNLİYORDUM
Tarladan, bahçeden bahsetmek, radyoda müzik dinlemek
yasaktı. Ne zaman Müslüm Gürses’i gizlice dinlesem, köyde
sevdiğim kız aklıma geliyordu. Standart marka telefonlar iki
hatlıydı. Birinden telsiz hattı, diğerinden otomatik ev ve kulübe
telefonları dinlenebiliyordu. Fırsat buldukça nişanlısını,
kız arkadaşını arayanları dinliyordum. Uzun uzun aşktan
bahsediyorlardı. Örgüt baktı ki ikinci hata ilgimiz çok,
telefon dinlemeyi yasakladı.
DAĞDAKİ HAYAT - DERİ MONTA ÖZENDİM
İçlerinden birinin üzerinde çok güzel deri mont vardı, ona
özendim
Fakirdik. Babamla köy köy dolaşıp çobanlık yapıyorduk. Toprağımız,
evimiz yoktu. Derme çatma kulübelerde barınıyorduk. Köylere
gelen örgüt mensuplarıyla rastlaşıyorduk. Samimiyet kurdular
benimle. Bir kış günü gene geldiler. Gel, bize katıl
durumu kötü militanların ailelerine maddi yardımda bulunuyoruz,
dediler. İçlerinden birinin üzerinde çok güzel bir deri
mont vardı. Ona özendim. Burada bir yılda kazandığımı, örgüte
katılırsam bir ayda kazanırdım. Ailemden gizli köyden dört
kişiyle birlikte bir gece onlarla buluştuk. Gündüzleri saklanıp üç
gece yürüdük. Gittiğimiz köylerde hürmet görüyorlardı.
Şaşırmıştım. Ağa bizi eziyordu ama örgüt de ağayı
eziyordu. Beşinci gün kampa vardık. Bir ay sonra
aileme gönderecekleri parayı hatırlattım. Baban gibi binlerce fakir
var hangi birine verelim, dedi. Paradan ümidi kesince
kaçma yollarını aramaya başladım.
ÇOCUĞUMUZA BİR ŞEY OLURSA HEPİMİZ KORUCU OLURUZ
PKK’nın köylülere emri vardı: Eğer bir militanımızı tek görürseniz
yakalayın, bağlayın ve bize haber verin! Bir gece nöbetinde
kaçtım. Akrabalarımın olduğu köye gittim. Onlar ev
taşırken kamyonun altına saklanıp babamın yanına gidecektim.
Haber verilmiş, kamyon hareket etmeden yetişip yakaladılar.
Dağda ellerimi ayaklarımı bağlayıp kaya dibine attılar.
Kadınlara beni dövme görevi verildi. Tekme ve dipçiklerle. Bir ay
sürdü bu işkence. Aşiret haber göndermiş; çocuğumuza bir
şey olursa, hepimiz korucu oluruz, diye. Bu sayede beni
öldürmediler. Özeleştiri istediler. Korkudan 30 sayfa
yazdım, içtiğim sigaraları bile saydım.
KAÇTIK SANMASINLAR DİYE SİLAH
BIRAKMADIK
İkinci keresinde, üç arkadaşımla kaçtık. PKK’ya
yakalanırsak kaçtık sanmasınlar diye silahları bırakmadık.
Telsiz yanımızdaydı. PKK bizim için anons yaptı: Dört eski
alçak kulaklarını salladı, diye. Kaçanlar için şifre
buydu.
KAÇTIK DEMEYE UTANDIK
Afedersiniz, çişimizi dudaklarımıza sürüyorduk,
susuzluğumuz bir nebze dinsin diye. Mecburen bizimle kaçan
arkadaşın evine vardık. O köyden dağa çok çıkan olduğu için kaçtık
demeye utandık. Haber gönderilince babam ziyaretime geldi.
Kaçtım desem beni hemen geri götürürdü ama yakalanırsak onu da
öldürürlerdi. Tren yakmaya geldik, Hizbullahçı köyünü
basacağız, dedik. Ama PKK’ya haber vermişler yine
yakalandık. Köylülerin yanında belli etmediler kaçak
olduğumuzu.
KARGO SÜLEYMAN EVİNE GİDİP ÇOCUK YAPIYORDU
Kargo Süleyman adında bir tabur komutanı vardı.
Onun için vaktiyle bir türkü bestelemiştim: Aman aman
Süleyman/ Dişleri büyük Süleyman/ Milis kebap getirdi/ Sensiz yedik
Süleyman... Bu yüzden benden hoşlanmıyordu.
Kendisine ayrıcalıklar yaratmakta üstüne yoktu. Parası
çoktu. Amerikan sigarası içiyordu, kasabadan kebap getirtiyordu.
Evliydi. Yasak olduğu halde, evine gidip çocuk yapıyordu.
Espri yapıyordu, partiye küçük gerillalar kazandırıyorum, diye.
İkinci yakalanışımda beni ona teslim ettiler. Pek sevindi,
benimle alay etti. Köylülerin verdiği temiz giysilerimizi
çıkarttırdı. Herkes sırayla yüzümüze tükürdü. Günlerce aç,
susuz bıraktılar. O sırada helikopterden bildiri atıldı.
Ailenize gidin, sıcak çorba için, yazıyordu. Ayağım
tökezlemiş gibi yapıp aldım, sakladım. Çok zayıftım o zamanlar.
Belimdeki kuşağı sıktıkça sıkıyordum ki midem küçülsün, açlığı
hissetmeyeyim. Sonunda Kargo Süleyman, elimize kazma kürek verip
mezarınızı kazın dedi. Son sigaramızı içerken telsiz emri geldi,
bizi büyük kampa istediler.
ÖLÜMDEN KURTULDUM AMA BIKTIM
Bingöl tarafındaki büyük kampta elim kolum bir ay bağlı kaldı. 40
sayfalık özeleştiri yazdım. Ölümden kurtulmuştum ama
bıkmıştım artık. Çatışarak ölmeye karar verdim. Kurşunlar
sıyırıp geçiyordu ama ölmüyordum. Hálá izleri var vücudumda.
Öldürmek çok olağan şeydi. Mesela dağda iki arkadaş
tartıştı, biri diğerini yemeği tuzlu yaptı diye öldürdü.
Bu kadar basitti işte. Kahraman muamelesi görüyordum artık.
Ödül olarak dağda çok kıymetli çakmak gazı verdiler.
Manga komutanı oldum. Emrime verilen dokuz kişiyle çok
baskın yaptık. 21 kişilik takım komutanlığına atandığımda
hazır olmadığımı söyledim. Akademiye gönderdiler. Devrimi,
Lenin’i, feodalizm, kapitalizm derslerini bir türlü
anlayamıyordum. İki yıl sonra bir kış günü kaçmaya karar
verdim. Ancak 50 metre uzaklaşabildim. Bir mağaranın üçüncü katına
çıktım, duman çıkmasın diye ağaçların kabuklarını soyup ateş
yaktım. Isınınca uyumuşum. Tekmelerle uyandım, kalk, alçak diyordu
bir hemşerim. Sayımda yokluğum anlaşılmış. Hemşerim beni savundu:
Arkadaş köylüdür, anlamadığı için siyasi eğitimden kaçtı, dedi.
MUHTARLAR İMAMLAR İKNA ETMELİ
Dağdakiler itirafçı olmak istemiyor ama teslim olmak istiyor.
Cezaevine razılar. Orada can güvenliği var, sıcak yemek
var, yatak var. Askerle, polisle bu mesele çözülmeyecek. Köy
muhtarları, imamlar, hatırı sayılan köylüler ikna etmeli aileleri.
İtirafçı olması, yer göstermesi şart değil. Devlet ailelere
ulaşmalı. Gitmeler önlenir, gidenler gelir. Gidenler kapana
sıkışmışlar. Baharda havalar ısınınca yüzlerce örgüt mensubu, eylem
bahanesiyle kaçıp teslim olacak.
DAĞDAKİ RÜYA RÖMORK DOLUSU EKMEK
Dağda en büyük derdim açlıktı. Karnımız hiç doymuyordu
ki... Bir gece bir römork dolusu tandır ekmeği girdi
rüyama. Bir kürekle ekmekleri ağzıma atıyordum. Bazen
kayalıklarda askerlerin attığı boş konserve kutularındaki
karıncalanmış ton balığını sıyırırdık. Bizde en özel yemek
salça kavurmasıydı. Komutan yemeği denirdi. Kaplumbağayı
közde patlatırdık. Hepimizin bitlerle başı beladaydı.
Dikiş kıvrımlarına, koltuk altlarımıza sıralanmışlardı. Vücut
ısımız yükselince saldırıyorlardı. Yakalayıp ateşe atıyorduk.
Dağda çok üşüyorsun başlangıçta. Ama hiç yıkanmayınca kalın
bir tabaka vücudu örtüyor, soğuğu hissetmiyorsun. Şimdi
böbrek, romatizma ve mide hastalığım var diğer arkadaşlarım
gibi.
VE SIRA GABAR'DA (28)
Yatılı bölge okulunda okuyordu. Üç kardeşin ortancasıydı. 12
yaşındaydı, ortaokul ikinci sınıfa geçmişti, yaz tatilindeydi.
Bölgenin derslerde ve futbolda en iyi öğrencisiydi. Ünlü
bir futbolcu olma hayali kuruyordu. Babası topraksızdı.
Yetiştirdiği üç ölçü buğdayın ikisini toprak sahibine veriyordu. O
günlerde PKK, "zorunlu askerlik dönemi"
başlatmıştı, çocukları dağa kaçırıyordu.
Köylerine gelen 35 PKK’lı, 15 yaşındaki iki kızla birlikte
onu da kaçırdı. 15 yıldan sonra geçen yıl teslim oldu. Bir
süre hapiste yattıktan sonra yeni hayatına başladı. Evlendi, birkaç
ay sonra baba olacak.
YENİ HAYAT
Caddede bakıyorum diğer insanlar gibi yürüyor muyum diye çünkü
yıllardır takım halinde yürümeye alışmışım
İki olaydan sonra örgütten kaçmaya karar verdim. Örgütteki
yakın bir arkadaşım aşık oldu. Kız da buna karşılık verdi.
Arkadaşımı yargılayıp Şırnak tarafında Besta bölgesindeki canlı
canlı bir kör kuyuya attılar. İçine el bombası atıp kuyuyu
bir kayayla kapattılar. Öldü diye bölük bölgeyi terk etti. Yaralı
halde günlerce çamurlu kuyuda kalmış. Tırmanıp kayayı oynatmış,
kaya üzerine düşmüş. Günlerce o kayanın altında kalmış.
Bölük kampa dönüp onu idam ettiklerini söyleyince çok
şaşırdım. Suçu, bir kızı sevmekti. Eli eline değmemişti
bile. Kızın bölüğü ayrıydı. O da orada infaz edildi. Çok
sonradan arkadaşımla karşılaşınca öğrendim: Kuyudan çıkmış,
sürünerek Eruh’a gelmiş, karakol ilk yardımı yaptıktan sonra onu
Diyarbakır’a hastaneye göndermiş. Kaçmaya karar vermeme
yol açan diğer olay da, manga komutanını nöbet tutmadığı için
eleştirmiştim. Beş ay ellerim bağlı, bir taşın altında
tutuldum.
PEŞMERGE BİZİ SORGULADI HABUR’DA TESLİM EDİLDİK
Kadınlı erkekli beş arkadaşımla ani bir şekilde
kaçtık. İran tarafından Zaho’ya
kadar geldik. Peşmergeye teslim olduk. Günlerce
sorgulandık. Örgüt mü göndermiş, yoksa kaçmış mıyız, diye.
Sonra Türk devletiyle diyaloğa geçtiler. Habur’da teslim
edildik. Askerler yemek hazırlamış. Dağdan gelip askeri
ortama girmek çok tuhaftı. Askeri öldürme düşüncesinden
çıkıp aralarında yemek yemenin psikolojisini tarif edemem.
Öyle vahşiydik ki... Arkadaşlarım korktu, yemekten çekindi.
Vurulacaklarını düşünüyorlardı. Bu sıcaklığı yıllardır
görmemiştik. Şırnak’a nakledildik. Tabur komutanı bir
ihtiyacınız var mı, dedi. Komutanım, bitlerden kurtulalım,
vücudumuz paramparça dedim. Hemen üstümüzdekileri
çıkarttırdı ve yaktırdı, duşa gönderdi. On yıldır sıcak suyla
yıkanmamıştım. Tıraş olduk. Yeni giysiler verildi. Aynada kendimizi
gördük. Gençleşmiştik.
AİLE BAĞI KALMAMIŞTI BEN DE MEZARDAN ÇIKMIŞ GİBİYDİM
Eve döndüğümde çoktan ölmüştü annem. Babam yaşadığımı
görünce inanamadı. Bana sarıldı, ağladı. İzimi bulmak için
çok uğraşmış. Robot gibiydim. Bana sarıldığında hiçbir şey
hissetmedim. Aile düşüncesi, bağı kalmamıştı bende.
Mezardan çıkmış gibiydim. Tekrar dirildim mi, diye düşündüm. Rüyada
gibiydim. Caddede yürürken duruyordum. Diğer insanlar gibi
yürüyüp yürümediğimi anlamaya çalışıyordum. Çünkü yıllardır takım
halinde yürümeye alışmıştım. Uykularım düzensiz. Gözlerim
açık, yaşadıklarım gözümün önüne geliyor. Bunca yıl, ben bunları
neden yaptım, diyorum. Hayattaki tek mutluluğum eşim.
Yaşadıklarımı onunla silebiliyorum yavaş yavaş. Bir bebek
bekliyoruz.
DAĞDAKİ HAYAT
Kentliler ayrıcalıklıydı
Benim gibi köylüler bunalıma girdi
Kaçırıldıktan sonra yol boyunca çok güzel bir yere, otele
götürdüklerini söylediler. Gabar bölgesinden sonra Cudi
gücüne devredildik. Altı çocuk daha eklendi gruba.
Ayaklarımız şişti, lastik ayakkabılarımız kan içinde
kaldı. Kuzey Irak’taki oteli gözümün önüne getirmeye
çalışıyordum. TV’de görmüştüm bir kez. Sevindim, o kadar güzel bir
yerde kalmayı kim istemez ki? Kızlar ağlamaya başladı, beş PKK’lı,
onları başka yöne götürdü. Hezil Çayı’nı, mayınlı bölgeyi aşıp
Kuzey Irak’a geçtik.
Kamp, 32. paraleldeki Haftanin bölgesindeydi. Ne otel vardı, ne
yatak ne de mutfak. Geceleri, beşerli gruplar halinde
naylonla örtülmüş bölmelerde, kuru yerde uyuyorduk. Bulgur ya da
pirinç pilavı pişiyordu.
KAN KOKUSUNA ALIŞTIM
Kaşığı sırayla kullanıyorduk. Bir lokma alıp yanımızdakine
veriyorduk. Buna çoban yemeği deniyordu. Çayı da
tek bardakla, birer yudum alarak sırayla içiyorduk.
Çatışmalara, yanımda ölenlere, kan kokusuna alışmıştım.
Sonra bölükler halinde iki ay silah eğitimi aldık. Sonra
peşmerge kıyafeti verdiler. Mayın, vur kaç ve şehir
gruplarına ayrıldık. Devlete karşı sabıkalı olmalıydık ki
kaçma ümidimiz kalmasın.
YAKASINI AÇAN KADIN AJAN DİYE ÖLDÜRÜLDÜ
İzmir’den bir kadın gelmişti. Fermuarlı bir hırkası vardı. Sürekli
açıp kapıyordu. Kendi aramızda konuşmaya başladık. Devlet bizi
yozlaştırması için onu ajan olarak göndermişti... Sorguya çekildi
günlerce. Erkeği pratikten çekmek için gönderildim diye itiraf
ettirildi. Ders olsun diye bölük önünde kurşuna dizildi.
Yoz ilişkilerde erkek kendini ispatlamış kıdemli biriyse rütbesi
indiriliyor, bölgesi değiştiriliyordu. Ama kadının sonu
ölümdü.
ÖRGÜTTEN KAÇANLARI DEVLET ÖLDÜRÜYOR DEDİLER
Örgüt, kaçanları devletin öldürdüğünü söylüyordu. Ben de emin olmak
için bir gün telsizle sordum Türk subayına: "Komutanım,
bizim arkadaşlar gelmiş, Hezil Çayı’nın kıyısında vurulmuş; imkan
vermiyorsunuz ki gelelim." O da gelin, bir şey
yapmayacağız dedi. İnanmadım. Bildiriler atılıyordu
tepemizden, gelin, diye. Devlette yumuşama var mıydı,
bilemiyorduk. Beş yılımı vermiştim ama hedeflerimizde
ilerleme yoktu. Eski kadrolar ölüyordu. Yeniler eskilerin yerini
tutmuyordu. Köyümden biri tesadüfen pusuya düştü. Ailemin
yaşayıp yaşamadıklarını sordum. Annemin, kederden sinir hastalığına
yakalandığını, karnında su biriktiğini söyledi. Bu beni çok
etkiledi. Yıllar geçiyordu ve her biri asra bedeldi.
Örgütte ayrımcılık yüzünden gruplaşma başladı. Pratiği, tecrübesi
iyi olanlar yükselmezken, kentlerden ve Avrupa’dan gelenler
ayrıcalıklıydı. Benim gibi köylüler bunalıma girdi. Geride durma
hissi gelişti. O kadar tecrübeme rağmen terfi etmiyordum.
Tek unvanım savaşçıydı. Gelebileceğim en üst görev manga
komutanlığıydı.
ÖRGÜT PİŞMANLIK YASASI ÇIKARTTI
Metropolden gelenler teorik bilgiyle bizim pratiğin üzerine
çıkıyordu. Örgüt son dönemlerde bu tehlikenin içine düştü. Manga,
tabur komutanı kendisini nöbet listesine yazmamaya başladı. MK
üyeleri telsizle emir veriyor, eylemde başarısız olunca eleştirmeyi
biliyorlardı. Ama bir eyleme katıldıklarını görmemiştik. Oysa biz
sadece eylemde değil, girdiğimiz mağaradaki kurt ya da domuzun
saldırısından da ölüyorduk. Sonunda küsüp ayrılanları
yeniden kazanmak için örgüt kendi pişmanlık yasasını bile
çıkardı.
KOPMAK İSTEYEN ÇOK KİŞİ VAR
Şu anda kopmak isteyen çok kişi var. Güvence ve gelecek sağlamak
lazım. Sadece örgüt değil, halkın gözünde itirafçı konumuna
düşüp damgalanıyoruz. Ben mi alçağım? Teslim olduğumda
devlete hiçbir faydam, itirafım olmadı. Ama alçak, hain, itirafçı
damgası yeme korkusu yüzünden gelemiyor arkadaşlar. Tabana sürekli
olarak "teslim olanlar öldürülüyor, hapislerde
çürüyor" propagandası yapılıyor. Bu propaganda halkın
desteğiyle, anne babaların dönenlere sahip çıkmasıyla yıkılacak.
(Hürriyet)