PKK'lı itirafçıdan çarpıcı açıklamalar
Abone olHEP'li Vedat Aydın'ın öldürülmesinin ardından tartışılan 'PKK itirafçısı' kavramı Şemdinli'de yeniden ortaya çıktı. Eski PKK'lı Fırat'a göre itirafçılık çok zor zanaat
İlk kez HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın öldürülmesi
sırasında duyulan, Şemdinli’deki son olayla yeniden ortaya çıkan
‘PKK itirafçısı’ kavramı, yine tartışma konusu.
Halen aktif görevde bulunduğunu iddia eden ve ‘Fırat’ adını
kullanan bir PKK itirafçısı, devletle çalıştıklarını ve kendisi
gibi çok sayıda itirafçının olduğunu ileri sürüyor.
Şemdinli’de bir kitabevinin bombalanmasının ardından tartışılan
konulardan biri de “PKK itirafçısı” kavramı. Şemdinli’deki hadisede
ortaya çıkan itirafçı Veysel Ateş’le başlayan tartışmaların
odağında ise “PKK itirafçısı devlet ilişkisi” ile itirafçı ne
demek, kimler itirafçı oluyor gibi sorular yer alıyor.
Halen aktif görevde olduğunu öne süren ve kendisini “Fırat” olarak
tanıtan bir PKK itirafçısı Aksiyon’a konuştu. İlginç iddialarda
bulunan Fırat, terör örgütü PKK’ya Diyarbakır’dan katılan ilk
militanlardan olduğunu söylüyor. Mahsun Korkmaz (PKK’nın askerî
kanadının ilk komutanı. 1986’da Gabar Dağı’nda çıkan çatışmada
öldürüldü. Ancak terör örgütü Mahsun Korkmaz ekolü oluşturdu ve
militanlarını onun metotları doğrultusunda
yetiştirdi/yetiştiriyor.) ile Lübnan’ın Ancar bölgesine
geçtiklerini ve burada eğitim aldıklarını dile getiriyor.
Diyarbakırlı Korkmaz’dan askerî eğitim aldıktan sonra 1989’da
Kandil üzerinden Türkiye’ye girdiğini aktaran PKK itirafçısı, örgüt
adına çok sayıda eyleme katıldıktan sonra Temmuz 1990’da Tunceli
kırsalında güvenlik güçlerine teslim olduğunu anlatıyor. Lice’ye
götürüldüğünü ve burada kendi isteğiyle devlete çalışmak istediğini
söylediğini ifade ediyor. Çalıştığı birimin adını vermek istemeyen
Fırat, kendisi gibi çok sayıda itirafçının bulunduğunu
aktarıyor.
Şemdinli basiret bağlanmasıydı
Fırat, Temmuz 1991’de ölü bulunan Halkın Emek Partisi (HEP)
Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın olayını bildiğini ancak
infazın yaklaşık bir yıl sarktığını; Aydın için düzenlenen cenaze
törenine katılan kalabalığın üzerine ateş eden grubun içinde
bulunduğunu ileri sürüyor. Vedat Aydın için düzenlenen törene
yaklaşık 10 bin kişi katılmış ve kalabalığın üzerine belirsiz bir
yerden açılan ateş sonucunda 3 kişi ölmüştü. Fırat’a göre, gazeteci
Musa Anter cinayeti Aydın’ın gösteriye dönüşen cenazesine bir
protesto idi ve halkı sindirip PKK’ya gözdağı verme amacı
güdüyordu. Anter, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da faili meçhul bir
cinayet sonucu öldürüldükten sonra cenazesi güvenlik gerekçesiyle
tören yapılmadan emniyet mensuplarınca gömülmüştü. İtirafçı Fırat,
24 Şubat 1992’de Yeni Ülke gazetesi muhabiri Cengiz Altun’un
öldürülmesi olayına da tanıklık ettiğini iddia ediyor.
Şemdinli’deki olayı bir basiret bağlanması olarak değerlendiren
Fırat, tanıyorum dediği Mutkili Ali Başçavuş’un önemli biri
olduğunu söylüyor: “Daha fazla bilgiye gerek yok. Ama itirafçı
Veysel Ateş, Ali komutan kadar derindir. Ateş’i bırakan medya,
komutanın peşine düştü. Bu yanlış oldu. Şemdinli’de başlayan
olaylar genişleyerek yayılacak. Bu PKK için iyi bir fırsat. Kışın
eylem düzenleyeceklerinden şehirlerde yapacakları bu gösterilerle
gündeme gelecekler. Karşılarında durmak lazım.” Cinayetler neden
işleniyor sorusuna Fırat’ın cevabı şöyle: “Ben PKK için çalıştım.
Kürt hakları dediler ama öyle bir amaçları yok. Hedefleri devleti
bölmek. Bu da işe yaramaz. Devletle bir olup vatanı korumak
istiyoruz. Bana göre cinayetler veya olaylar yıldırmak içindir.
Devletin geleceği için gereklidir. Kimse boş yere
öldürülmüyor.”
15 yıllık kavram: itirafçılık
“PKK itirafçısı” kavramı ilk kez 1991’de HEP’li Vedat Aydın’ın
cesedinin Ergani-Maden arasında bulunmasıyla gündeme geldi.
Aydın’dan kısa bir süre sonra HEP yöneticilerinden Remzi İl’in
Diyarbakır’da faili meçhul bir cinayet sonucu öldürülmesiyle
tartışılır hale geldi. Bir iddiaya göre cinayetleri Hizbullah
gerçekleştirmişti. Ancak, PKK bu cinayetlerin itirafçıların
işbirliği ile gerçekleştirildiğini ileri sürdü. HEP yöneticilerine
göre de bu olaylarda itirafçı bağı vardı. Yazar Musa Anter’in
öldürülmesi, Demokratik Emek Partisi (DEP) milletvekili Mehmet
Sincar’ın Batman’da vurulması, bu dönemde işlenen bir dizi faili
meçhul cinayet arasında yer aldı. Sadece 1994’te 423 faili meçhul
cinayet işlendi. İstihbarat birimlerine göre 1990-2000 arasında
1550 faili meçhul cinayet vardı. Fakat terör örgütü PKK, bu
cinayetlerin 2 binden fazla olduğunu ileri sürüyor. Söz konusu
cinayetler Diyarbakır, Mardin, Nusaybin, Şırnak, Cizre, Batman,
Silvan, Şemdinli, Hakkâri ve Yüksekova hattını takip etti. En çok
faili meçhul cinayetin işlendiği adres ise Diyarbakır. Seri
cinayetler daha çok Hizbullah’ın üzerine yıkıldı. Ancak çoğu
cinayetin işlenme şeklinin Hizbullah’ın taktiğine benzememesi
kuşkuları da beraberinde getirdi. PKK’ya göre Hizbullah’ın içinde
itirafçılar vardı ve bunlar JİTEM ile koordinasyon içinde
çalışıyordu.
PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın yazdığı kitap ve Özgür Gündem
gazetesi’ne yansıyan demeci bu iddiaları kısmen destekler
nitelikte. Aygan’ın anlattıkları JİTEM ile itirafçı işbirliği
açısından oldukça dikkat çekici. 20 Ocak 1992’de HEP Muş Malazgirt
İlçe Başkanı Harbi Arman’ın bir duruşma için Diyarbakır’a geldiğini
belirten Aygan, Arman’ın Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın
talimatıyla kaçırılıp öldürülmesiyle ilgili şu iddiada bulunuyor:
“Arman’a ‘bir ifade için bizimle geleceksin’ dedik. Bir araca
bindirdik, gözlerini atkısıyla bağladık. Askerî birliğe götüreceğiz
bahanesiyle kent dışında bir köprünün altına getirdik. Uzman çavuş
kalaşnikof ile tarayacaktı. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ‘Dur
onunla değil’ dedi. Ben tuttum, Yeşil tabanca ile vurdu. Köprü
altına gözleri bağlı öyle bıraktık.” Gazeteci Musa Anter’i öldüren
timde yer aldığını da iddia eden Aygan, bu timde Yeşil, Mustafa
Deniz ve yine PKK itirafçısı olan ‘Hogir’ kod adlı Cemil Işık ile
Şırnaklı Hamdi’nin yer aldığını ileri sürüyor.
1985’te örgütten kaçarak teslim olan ve ‘pişmanlık yasası’ndan
yararlanıp 1990 yılında tahliye edilen Abdülkadir Aygan, bir süre
sonra Cem Ersever’in girişimiyle JİTEM içinde çalışmalarda
bulunduğunu açıklıyor. JİTEM’de çalışırken Malatya doğumlu Aziz
Turan kimliğini kullandığını söyleyen Aygan, 1 Eylül 1991’de
Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanı Kurmay Albay Nurettin
Çakır’ın yazısıyla genel idari hizmetler, istihbarat elemanı
sınıfında devlet memurluğuna alındığını ve yeni kimliği ile Ordu
Yardımlaşma Kurumu (OYAK) iştirakçisi olduğunu ileri sürüyor.
500 itirafçı
PKK, bu zamana kadar kendilerinden ayrılan ve ‘hain’ olarak tabir
ettiği 5 bin kişinin olduğunu ileri sürüyor. PKK militanı iken
örgütten tamamen ayrılanlar daha çok yurtdışına kaçmayı yeğliyor.
Buralarda izlerini kaybettirip yaşamayı tercih ediyorlar. Yine
PKK’nın iddiasına göre en az 500 kişi itirafçı adı altında JİTEM’e
çalışıyor. Bu kişilerin örgütte listesi olduğu ve örgüt için
‘önemli düşman’ sınıfında değerlendirildiği belirtiliyor. JİTEM
veya devletin herhangi bir resmi kurumu bu zamana kadar ellerinde
ne kadar itirafçı olduğunu telaffuz etmedi. Yalnız devlete sığınan
örgüt militanlarıyla itirafçıları aynı kategoride değerlendirmek
yanlış olur.
Faili meçhul cinayetler, uyuşturucu kaçakçılığı, köy yakmalarla
birlikte telaffuz edilen itirafçı kelimesi ‘Yüksekova Çetesi’nde de
ortaya çıkmıştı. Olaydaki kilit isim PKK itirafçısı Kahraman
Bilgiç’ti. 26 Eylül 1996’da Hakkâri Özel Hareket Şubesi
Müdürlüğü’nde görevli 4 polis ve 6 köy korucusunun Yüksekova
ilçesinde çete faaliyetleri yürüttükleri gerekçesiyle gözaltına
alınmalarıyla olay patlak vermişti. Şahıslar, çete kurmak,
belediyeye ait araçla uyuşturucu kaçakçılığı yapmak, Yüksekovalı
işadamı Necip Baskın’ı fidye amacıyla kaçırmak ve birden fazla
kişiyi öldürmeye teşebbüs suçlarından yargılandılar. Kahraman
Bilgiç’in ifadesini alan dönemin Diyarbakır DGM Başsavcısı Nihat
Çakır’ın çete hakkında verdiği ve basına yansıyan açıklamasında
Bilgiç’in ifadesiyle ilgili olarak; “Bu kişinin anlattıkları
yanında Susurluk ne ki; Türkiye’nin Güneydoğu politikası bile
değişebilir.” diyordu. Ancak Güneydoğu’daki politikanın pek fazla
değişmediği daha sonra yaşanacak olaylarda ortaya çıkacaktı.
İTİRAFÇIDAN BİR İTİRAFÇI PORTRESİ
İtirafçı Fırat’ın anlattıklarına göre herkes itirafçı olamıyor.
Fırat, itirafçı kelimesinin çok kaba olduğunu, onun yerine ‘pişman
olmuş kişi’ denilmesinin daha uygun olacağını söylüyor. İtirafçı,
terör örgütü PKK adına mücadele vermiş, ancak daha sonra teslim
olmuş veya tutuklananlar arasından seçiliyor. İtirafçı olacak
kişinin örgütü iyi bilmesi şart. Strateji alanında ve askerî alanda
da iyi eğitim görmüş olması aranan şartlar arasında. İtirafçı
olarak ikna edilen kişi artık devlet adına güvenlik güçlerine
yardıma başlıyor. Evli ve çocuk sahibi olmaması, ailesi ile bağının
zayıf olması ya da hiç olmaması itirafçının tercih edilmesinde
etkili oluyor. Terörden kaçtıkları için hedef seçilen itirafçıların
gizlenmesi için onlara yeni bir kimlik ve parasal yardım
sağlanıyor. ‘İtirafçı oldum’, ‘devlet adına çalışacağım’ demekle de
iş bitmiyor; bir iki olayda sınavdan geçiriliyor ve bu olaylar
fotoğraflanıp belgeleniyor. Her itirafçı için tıpkı PKK’da olduğu
gibi bir kod adı belirleniyor ve irtibatlar daha çok bu adlar
üzerinden gerçekleştiriliyor. Her itirafçı bağlı bulunduğu üstüne
itaat etmek ve hayatını aldığı talimatlara göre düzenlemek
zorunda.