PKK'lı Cemil Bayık'tan Beşir Atalay'a yanıt
Abone olPKK'lı Cemil Bayık, "Kandil'le direkt görüşmek istiyorum" diyen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'a yanıt verdi.
Vatan sinden Ruşen Çakır'a konuşan Bayık, “Biz her zaman
açığız. Herkese açık davrandık. Bugüne kadar kimseyi reddetmedik.
Bu basın olabilir, heyetler olabilir, uluslararası kurumlar
olabilir. İlkesel olarak reddetmeyi doğru görmüyoruz.” ifadelerini
kullandı.
HDP KENDİSİNİ KURTARMALI
HDP'den yüzde 10-13 oranında oy beklediklerini belirten Bayık, "HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarmalı diye konuştu. Bayık o marjinal grubun Beyoğlu'nda olduğunu söyledi.
Gazeteci-yazar Ruşen Çakır, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık ile Kandil'de bir köyde görüştü. İşte o röportaj:
"ROLÜMÜZ FARKLI"
-Çözüm süreciyle ilgili Öcalan’dan genellikle pozitif,
sizdense soru işaretli açıklamalar geliyor. Bu yanlış bir okuma mı,
yoksa burada bir sorun mu var?
“Yanlış okumuyorsunuz. Önder Apo’nun rolü farklıdır, bizim rolümüz
farklıdır. Ne Önder Apo’nun rolünü biz üstlenebiliriz ne de Önder
Apo bizim rolümüzü üstlenebilir. Bunlar birbirini tamamlayan
unsurlardır. Önder Apo bir halkın önderidir ve baş müzakerecidir.
Bizim konumuz ise farklıdır. Bunların birbirine karıştırılmaması
gerekiyor. Ne aynılaştırması doğru, ne de birbirinin karşısına
konulması. Belki bazıları bilinçli karşı karşıya getiriyor.
Çelişkili durumlar söz konusu değildir ve olamaz da. Hükümet çözüm
yönünde ciddi adımlar atmadı. Bizim sunduğumuz zemini kullanıp
kendini güçlendirmeye çalıştı. Önder Apo’nun ısrarlı ve tek taraflı
çabaları çözümü belli bir noktaya kadar getirdi. Bunun ötesi için
hükümetin de adım atması gerekiyor. Hükümet söylemde iyi şeyler
söylüyor, herkesi beklentiye sokuyor ama bir türlü pratik adımlar
geliştirmiyor.”
-Yasal düzenlemeler ve ona bağlı olarak yeni yol haritası,
yeni müzakerecilerin gitmesi, kamu güvenliği müsteşarlığının olaya
dahil olması...
“Bir çerçeve yasası çıkarıldı parlamentodan ama nasıl çıkarıldı, ne
amaçla çıkarıldı ona da bakmak gerekiyor. Önder Apo dedi ki ‘Bu
tarzda süreci artık yönetemem. Koşullarım değişirse bunu
ilerletebilirim. Çözüm çerçevesi geliştirilemezse ben yokum.’
Hareketimiz de öteden beri bunu söyledi ve bu yönde bazı çalışmalar
yapıldı. Eğer çerçeve belirlenmezse hareketin tutum alacağını
söyledik. Suriye’de, Irak’ta savaş var ve Türkiye için de tehlikeli
bir durum ortaya çıkmaya başlıyor. Eğer Önder Apo çekilirse,
hareket de tutum alırsa ve savaşırsa bu Türkiye için hayırlı
olmayacaktı. Belki de Suriye’ye ve Irak’a benzer durumlar ortaya
çıkabilirdi. Hükümet bunu gördü. Bir de Tayyip Erdoğan’ın
cumhurbaşkanı seçilebilmesi için ateşkesin sürmesi gerekiyor,
çatışmaların olmaması gerekiyordu. İstedikleri için değil ama
gelişmeler, mücadele Türkiye’ye bu adımı attırmak zorunda bıraktı.
Hükümet onun için o yasayı çıkarttı ama yasanın ismi ne? Terörizmi
sonlandırma yasası. Savaşı sonlandırma değil, Kürt sorununu çözme
değil, terörizmi sonlandırma. Bu, Türkiye’de, hükümette zihniyetin
değişmediğini gösteriyor. Sorunu hiç siyasi bir sorun, bir halkın
doğal hakları olarak görmediler, siyasi olarak çözmeyi önlerine
koymadılar. Sorunu siyasi olarak görse yürütülen mücadeleyi doğru
ve haklı görmek, onun önderini bir halkın önderi olarak görmek
zorunda. Fakat hükümet görüşmelere siyasi bir içerik kazandırmıyor.
Siyasilerle görüşmeyi yürütmek istemiyor.”
"BÜTÜN HALKLARIN ÇIKARINA"
-Söylediğiniz süreç sanki şimdi başlıyor gibi bir hava
var?
“Türkiye istemeyerek de olsa buraya doğru gidiyor, gitmek zorunda.
Bu hükümetin isteminden bağımsızdır. Çünkü başka da bir yolu
yoktur. Bu sorunu siyasi olarak kabul etmek zorunda kalacak.”
-Kalacak mı, kaldı mı?
“O aşamaya doğru gidiyor. Türkiye bunu daha fazla bu şekilde
sürdüremez. Eğer Türkiye bu yönde adım atmazsa biz savaşırız ve
Türkiye çok ciddi sorunlarla karşı karşıya gelir. Irak ve Suriye’de
yaşanan durumlar Türkiye’de de yaşanabilir. Onun için Türkiye’nin
bunu gördüğüne inanıyorum.”
-Hükümet istese de istemese de bu noktaya gelmek zorunda
diyorsunuz.
“Evet, geliyor. Tabii bu şu anlama gelmez: Hükümet bu noktaya
geliyorsa o zaman biz mücadele etmeyelim. Hayır, tam tersine burada
daha çok mücadele ile Türkiye’nin atması gereken adımları bir an
önce attırmak gerekiyor. Bu hem Kürtlerin hem Türkiye’deki bütün
halkların, kültürlerin çıkarınadır.”
-O zaman Beşir Atalay’ın yeni heyetin Kandil’e gelme
teklifine kapınız açık.
“Biz her zaman açığız. Herkese açık davrandık. Bugüne kadar kimseyi
reddetmedik. Bu basın olabilir, heyetler olabilir, uluslararası
kurumlar olabilir. İlkesel olarak reddetmeyi doğru görmüyoruz.”
"HDP BAZI MARJİNAL YAKLAŞIMLARDAN KURTULMALI"
-Selahattin Demirtaş’ın aldığı oyu bekliyor
muydunuz?
Beklentimiz yüzde 10-13 arasıydı. Aldığı sonuç olumludur. HDP bunu
örgütlenmeye dönüştürebilirse buradan güçlü bir muhalefet ortaya
çıkar. HDP’nin aldığı oy oranı üzerinde oturmaması, bunu örgüt
gücüne dönüştürmesi gerekiyor. Eğer bunu yaparsa burada diyelim
Kürtleri, Alevileri, demokrat müslüman kesimleri, sol ve
liberalleri kucaklarsa Türkiye’nin en büyük muhalefet gücü haline
gelebilir. HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini
kurtarmalı.
-Örnek verebilir misiniz?
Mesela Beyoğlu’nda bir grup var...
-Cihangir’de...
İsmini vermek istemiyorum. Herhalde anlaşılıyor.
"PARLEMENTER SİSTEM DAHA DEMOKRATİKTİR"
-Sizin hareketinizin içindeki bazı isimler Kürt sorununun çözümü
için başkanlık sisteminin iyi bir seçenek olduğunu söylediler.
Erdoğan’ın bu sistem değişikliği için sizin desteğinize veya en
azından engel olmamanıza ihtiyacı olacak. Kendisine yardımcı olacak
mısınız?
Tayyip Erdoğan hegemonya, tek adam olma peşinde koşuyor. Bunun
kazandıracağı demokratik, özgürlükçü bir yan yoktur. Hatta
kısıtlayabilir, tehlikeye sokabilir. Biz ilkesel olarak hegemonya
peşinde koşana destek olmayız. Sayın Abdullah Gül de bir açıklama
yaptı ve parlementer sistemden yana olduğunu söyledi. Başkanlık,
yarı başkanlık sistemini Türkiye için doğru bulmadığını söyledi.
Bize göre de parlementer sistem başkanlık ve yarı başkanlık
sistemine göre daha demokratiktir. Biz Türkiye’de
demokratikleştirme için çaba harcayan bir hareketiz. Başkanlık ve
yarı başkanlık sistemi bunu kısıtlayabilir, tehlikeye sokabilir. Bu
açıdan parlementer sistem daha demokratik. Çünkü parlementer
sistemde Türkiye’nin anti-demokratik yönde yol almasına yönelik
çabalara karşı onu frenleyen mekanizmalar var.
"BİZİ AKP YANDAŞI GÖSTERMEK VİCDANSIZLIKTIR"
-Sizin dışınızdaki muhalif kesimler çözüm sürecinden ve
Öcalan ile yürütülen temaslardan işkilleniyorlar ve karşılıklı bir
al-ver ilişkisi olduğunu, sizin Erdoğan’ın önünü açtığınızı
söylüyorlar.
“Biz kişileri, partileri değil ilkeleri esas alıyoruz. Türkiye ile
yürüttüğümüz ilişkilerde al-ver yoktur, ilkeler ve amaçlar söz
konusudur. Bu temelde görüşmeleri yürütüyoruz. Bizim açımızdan AKP,
CHP, MHP fark etmiyor. Hangi parti iktidara gelse de biz o parti
ile çözümü tartışacağız. Biz hükümet ile, devlet ile çözümü
geliştireceğiz. Devlet ve hükümetin dışında herhangi bir güç ile
çözüm olamaz. Elbette bu arada halkların, kültürlerin, dinlerin,
mezheplerin desteğini alarak bunu gerçekleştirmek istiyoruz. Bugün
AKP ile müzakereleri yürütüyorsak bu AKP’yi doğru gördüğümüzden
veya AKP yandaşı olduğumuzdan değildir. Kalkıp bizi AKP yandaşı
olarak gösteriyorlarsa vicdansızlıktır. Şu yanlıştır: ‘AKP’ye
destek olunuyor ve AKP bu sayede başarılı oluyor.’ Bugün çoğunluğun
düşüncesi de şudur: ‘PKK, AKP’yi destekleyerek, bizim demokratik
haklarımızın kısıtlanmasına yol açıyor, hizmet ediyor.’ Bu büyük
bir vicdansızlıktır. Bugün Türkiye’de özgürlük ve demokrasi
mücadelesini en çok yürüten bu harekettir. Birçok çevre, kesim
birtakım örgütlenmelere girebiliyorsa bu PKK’nin yürüttüğü
mücadelenin sonucudur. En çok AKP ile mücadele eden biz olduk. Hâlâ
biz mücadele ediyoruz. Türkiye’deki devlet ve hükümetin
zihniyetinin değişmesi için tek taraflı çabalar yürütüyoruz.”
-Yani özerklik karşılığında demokrasiyi bir kenara bırakmış
değilsiniz... Çünkü bu şekilde yorum yapılıyor.
Asla. Biz ne demokratikleşmeden vazgeçtik ne de demokratik
özerklikten. Bunlar birbirini tamamlayan, geliştiren unsurlardır.
Türkiye demokratikleştiği oranda Türkiye’nin Kürt sorunu çözülür.
Kürt sorununun demokratik çözümü Türkiye’de demokratikleşmeyi
getirir. Bazı liberal sol aydınlar diyorlar ki, “PKK AKP’ye ve
Erdoğan’a destek oluyor. Erdoğan da diktatördür. PKK nasıl bunlarla
çözümü geliştirebilir?” Halbuki eğer biz AKP ile sorunu çözersek
Türkiye demokratikleşir. Kürdistan’da demokratik özerklik gelişir.
Eğer AKP demokratik özerkliği ve Türkiye’nin demokratikleşmesini
kabul etmezse müzakere etme şansımız zaten olamaz. Biz AKP ile
mücadele ederiz. Geçmişte kıran kırana mücadelede yürüttük. Şimdi
müzakere yürütmeye çalışıyoruz. Müzakereye gelirse müzakere ederiz,
gelmezse mücadele ederiz. Biz hiçbir zaman diktatörlükle, faşizmle
bir olamayız."