PKK'dan şok Ağrı iddiası!
Abone olKCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Ağrı olayı üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'ye zehir zemberek sözlerle yüklendi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Ağrı'daki
çatışma üzerinden hükümete yüklendi. Mustafa Karasu TSK'nın Erdoğan
ve hükümetin isteğiyle operasyon yaptığını öne sürdü: "Asker son
zamanlarda Cumhurbaşkanı ve hükümetin isteğiyle birçok yerde
operasyon yapıyordu. 2013 Newrozu’nda resmileşen ve iki buçuk
yıldır süren çatışmasızlık sürecinde ilk defa bu düzeyde operasyon
yapılıyor."
“Hüseyin Ali” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan Mustafa Karasu'nun "HDP bir demokratikleşme projesidir" başlıklı yazısı şöyle:
OPERASYONLAR CUMHURBAŞKANI VE HÜKÜMETİN
İSTEĞİYLE YAPILIYOR
Ağrı’daki askeri operasyondan sonra AKP’liler önceden ağız birliği
etmişçesine HDP aleyhinde bir karalama kampanyası başlattılar.
Tayyip Erdoğan için özel basılan Sabah gazetesi “HDP propagandası
yaptılar, askere saldırdılar” manşeti attı. Genelkurmay Başkanlığı
ise “Propaganda yapılacağı bilgisi alınca önlemek için askeri
operasyon başlattığı” açıklaması yapıyor. Genelkurmay’dan bu
operasyonun yapılmasını da yeni yasalaşan İç Güvenlik Paketi’ne
dayanarak Vali istemiş! Vali de halka yapılacak propagandayı
engelleyecekmiş. Fidan dikim şenliğinde asker bu nedenle operasyon
yaparak gerillanın propagandasını engellemeye çalışıyor.
Genelkurmay’ın doğru olmayan açıklamasında bile çatışmanın
propagandayı engellemeyi hedefleyen operasyon sırasında çıktığı
söyleniyor. Bu çatışmadan sonra en ilginç açıklamayı Davutoğlu
yapıyor; “HDP bir dış güç projesidir” diyor.
Asker son zamanlarda Cumhurbaşkanı ve hükümetin isteğiyle birçok
yerde operasyon yapıyordu. 2013 Newrozu’nda resmileşen ve iki buçuk
yıldır süren çatışmasızlık sürecinde ilk defa bu düzeyde operasyon
yapılıyor. Medya Savunma Alanları sürekli toplarla ve başka
silahlarla ateş altına alınıyor. AKP hükümetinin Güvenlik Paketi’ni
gündemleştirdiği günden bu yana bu saldırılar sürmektedir. Güvenlik
Yasası’nın çıkmasından sonra valiye de asker ve polisi kullanma
yetkisi verilmiştir. Eskiden de valilerin bazı durumlarda asker ve
polis çağırma yetkisi vardı. Ama şimdi bu yetki
keyfileştirilmiştir. Ağrı’daki saldırıyı İç Güvenlik Yasası’nın ilk
uygulaması olarak görmek gerekir. Birçok çevre “Bu yasa toplumsal
gerilimi arttırır, çatışma getirir” diyerek yasanın çıkmasına
itiraz ediyordu. Ağrı provokasyonuyla bu kaygının ne kadar haklı
olduğu kanıtlanmıştır.
AMAÇ HDP'Yİ BARAJ ALTINDA
BIRAKMAK
İç Güvenlik Yasası iç ve dış tehditten söz edilerek
çıkarılmıştı. Tayyip Erdoğan da iç ve dış tehditlerden söz ederek
daha yetkili ve istediğini yapmada elini kolunu bağlamayan bir
krallık düzeyinde başkanlık istiyor. Toplumun ve demokratik
mekanizmaların denetimi olmadan her şeyi yapmak istiyor. Kendi
ağzından çıkanın yasa gibi olmasını istiyor. Bu nedenle ne zaman
bir olay olsa hemen başkanlığı gündem yapıyor; “Başkanlık olsa bu
olaylar olmaz” diyor. Seçim öncesi bu olayların olması, hem HDP’yi
baraj altında bırakmak, hem de öngördüğü Türk tipi başkanlığa
meşruiyet kazandırmak için yapılmış provokasyonlar olduğunu akla
getiriyor. Osmanlı ve Türkiye tarihi bu tür provokasyonlarla
doludur. İktidar için kardeş katliamını vacip gören ve kundaktaki
çocuğu boğduran bir siyasi gelenekten her şey beklenir.
DAVUTOĞLU'NA ÇOK AĞIR
SÖZLER
Ortadoğu’da tüm diktatörler kendi istediklerini yaptırmak için her türlü provokasyonu yapmışlardır. Maraş Katliamı sıkıyönetim için gerekçe yapılmış, böylece 12 Eylül askeri darbesinin yolu döşenmiştir. Eğer bir hükümet gerçekleşmiş bir olaydan siyasi rant elde etmek istiyorsa ondan şüpheleneceksiniz. Bu, siyasi tarihin öğrettiği genel bir kuraldır.
Davutoğlu öyle bir yüzü asık, önceden kurgulanmış bir üslupla HDP ve Selahattin Demirtaş’a saldırıyor ki tam bir komplocu olduğunu o an ele veriyor. Davutoğlu’nun “Bir projesiniz” dediği an ve kullandığı cümleler ne kadar sefil bir propagandaya tenezzül ettiklerinin itirafı gibidir.
AK PARTİ İŞE YARAMAZ HALE GELDİ
Davutoğlu’nun şimdi genel başkanı olduğu AKP bir projeydi. ABD
Irak’a müdahale öncesi bir işbirlikçi İslamcı partinin Türkiye’de
iktidar olmasını kendi çıkarına görüyordu. Öte yandan kültürel
soykırımcı Kürt düşmanı iç ve dış çevrelerin de bir projesiydi.
Artık DYP, CHP, ANAP, MHP gibi partilerin Kürtleri kontrol altında
tutma kapasiteleri kalmamıştı. Kürt Halk Önderi’nin esaret altına
alındığı koşullarda AKP ile Kürdistan’a yönelik bir rehabilitasyon
politikası izlenip onlarca yıldır yürütülen mücadelenin yarattığı
ulusal demokratik birikim tasfiye edilecekti. Kürtler yeni
koşullarda sisteme entegre edilip kültürel soykırım tamamlanacaktı.
Ancak gelinen aşamada bir dönem çeşitli güçler tarafından
kullanılan bu proje (AKP iktidarı) artık işe yaramaz hale
gelmiştir. Önceki destekleyen güçlerin çıkarını temsil etmediği
gibi, artık halkı aldatma ve oyalama kapasitesini de
tüketmiştir.
ERDOĞAN'LA EVREN ARASINDA BİR FARK
YOK
Kendisi bir proje olarak hükümet olan AKP, halk güçleri şimdi bu projeyi feshedip, halkların özgür, eşit ve kardeşçe yaşadığı bir proje ortaya koyunca feryat etmektedir. 12 Eylül’ün ortaya koyduğu seçim barajının yıkılmasını bir proje olarak gören bir aklın hangi otoriter projenin sözcüsü olduğu açık değil midir? Davutoğlu 12 Eylül 1980 projesinin bugünkü temsilcisidir. Aslında Erdoğan ile Evren kafası arasında hiçbir fark yoktur. Evren de anayasa yaparken otoriter iktidar olmanın önündeki engelleri kaldırıp ülkeyi rahat yöneten bir çiftlik haline getirmek istemişti. Şimdi de Tayyip Erdoğan Atatürk Orman Çiftliği’nin bir parçasında kurduğu Sarayı’nda Türkiye’yi bir çiftlik gibi yönetmek istemektedir. Şu anda Türkiye için en tehlikeli proje budur. Çünkü Erdoğan bunun gerçekleşmesi için Neron gibi Roma’yı yakmaya bile hazırdır.
Tüm eski diktatörler, 20. yüzyıl soğuk savaş zihniyeti ve faşist hükümetler tüm halk hareketlerini bir dış proje olarak görmüş, baskı ve zorla, komplolarla bu halk seçeneğini bastırmak istemişlerdir. Davutoğlu da bir proje deyip HDP’nin önlenemez yükselişini bastırma ve önünü kesmenin telaşı içindedir. HDP’ye proje demek bile AKP’nin antidemokratik karakterini gösterir. Otoriter ve baskıcı zihniyet ve uygulamalarla ayakta kalmayı hesaplamaktadır. Ancak korkunun ecele faydası yoktur.