PKK'da istikrarın sebebi ne?
Abone ol27 Kasım 1978'de kurulan PKK'nın komuta kademesi, o günden bugüne çok fazla değişmedi.
Zaman gazetesin'den Nuriye Akman bu soruların cevabını konunun uzmanlarına sordu...
Teröre aşina bir neslin çocuklarıyız. Otuz yıldır kanıyoruz.
Verdiğimiz her kurbanla bir kez daha ölüyoruz. Bu haftaya yine
bağrımız yanarak başladık. Hükümetler değişse de maalesef bir türlü
ateş sönmüyor. Bize bu acıları yaşatan örgütün komuta kademesi ise
hep aynı kalıyor. Ekrem Dumanlı pazartesi günkü köşesinde bu durumu
dile getirmiş ve sormuştu: Amerika ya da Avrupa ülkelerinden biri,
30 senedir bir örgütle silahlı mücadele veriyor ve o örgütün beyin
kadrosu biliniyor olsun; lider kadro bu kadar rahat olabilir miydi?
30 senedir aynı kişilerin örgütü yönetmesi örgütün tabanını bile
rahatsız ediyor da terörle mücadele edenler bu tür ayrıntıları
dikkate almıyor mu? Daha da kritik bir soru var: Örgüt lideri
teslim edilmesine rağmen bu fırsatı iyi kullanamayan Türkiye,
nerede hata yapıyor? Kendi planı olmayan başka planlara mı tabi
oluyor? Ben de herkesin merak ettiği bu soruları işin uzmanlarına
sordum. Nasıl oluyor da örgütün lider kadrosu aynı kalabiliyor ve
dünyada pek örneği olmayacak şekilde bütün güçleri elinde toplamış
lideri ele geçirildiği halde örgüt yoluna devam edebiliyordu?
GÖREVLENDİRMEDE TEK ADAM KÜLTÜ...
Doç. Dr. Yalçın Akdoğan / AK Parti Ankara Milletvekili:PKK gibi Stalinist silahlı örgütlerin işleyiş mantığı herhangi bir meşru parti örgütünden veya marjinal silahlı gruplardan çok farklıdır. Öncelikle PKK, farklı alanlarda faaliyet gösteren, güç devşiren, kaçakçılığın her türlüsüne başvuran, tabilerine çeşitli imkanlar sunan bir menfaat şebekesidir, adeta sektörleşmiş bir illegal yapıdır. Böyle bir yapının tepesinde yer alabilmek çok kolay olmadığı gibi, burada kansız bir değişim yaşanması da kolay değildir. Bugün de örgütün tepesinde bir nevi iktidar çekişmesi vardır, ama bu normal bir mücadeleyi veya aşağıdan yukarıya doğru isteyenin ulaşabileceği bir süreci ifade etmez. 'Tek adam kültü', pozisyonların dağıtımında da etkilidir. Örneğin Öcalan'ın isteğiyle kurulan KCK yürütme kurulunun başında Murat Karayılan bulunmaktadır. Normalde belli periyotlarla dönemsel başkanlık şeklinde yürütülmesi gereken görev, uzun zamandır Karayılan tarafından işgal edilmektedir. Öcalan söylemeden bunun değişmesi mümkün değildir.Başsızlık, tek adama dayanan yapılarda ciddi bir handikaptır. Örgütün kafası kopmuş gibi sağa sola saldırması, irrasyonel ve kendi aleyhine davranışlar sergilemesi bunun bir tezahürüdür. Nitekim Öcalan'ın yönlendirmelerinin kesilmesi uzunca bir süre Kandil'i bloke ettiği gibi, BDP'nin de siyaset belirlemede şaşkınlık yaşamasına sebep olmuştur. Tabulaştırılan liderin cezaevinde olması veya ölmesi, bu tür örgütlerin hemen dağılacağı anlamına gelmez. PKK, çok farklı alanlarda ve sektörlerde menfaat ağı kurduğu için liderinin devre dışı kalması sebebiyle bu saadet zincirini bozmaz. Siyasi uzantısı üzerinden sağladığı kitle desteği, tutunabileceği bir zemin sunar. Bu gücün dağılması toplumsal desteğin kaybedilmesiyle mümkündür. Örgütü lidersiz bırakma girişimi, süre kazandırır ve bu süre içinde sizin ne yaptığınız, örgütün de iç krizini nasıl aştığı belirleyici olur. Örgüt iç çekişmelerle ayrışabilir veya iç bütünlüğünü sağlayacak mekanizmalar geliştirebilir. Burada önemli olan, halk ile örgütü ayrıştıracak, örgütün farklı alanlarındaki desteğini kesecek hamlelerle boşluğun değerlendirilebilmesidir. Terör örgütleri amaç ve hedeflerini, halk desteklerini veya liderliğini kaybetseler de farklı odakların destek ve yönlendirmeleriyle ayakta tutulmaya çalışılabilirler. Ama bunlar PKK gibi yapıları, daha marjinal terör örgütlerine dönüştürür.
ABDULLAH ÖCALAN TSK'YI TAKLİT ETTİ
Hüseyin Yayman / Gazi Üniversitesi Öğ. Üy.: PKK, Marksist/Stalinist ideolojiyle kurulmuş bir örgüt ve çok sert kuralları var. Bugüne kadar varlığını devam ettirebilmesi bu iç düzen yönetmelikleriyle oldu. Genel sekretere veya merkez komite üyelerine başkaldıran herkes bir biçimde tasfiye edildi. Öcalan, PKK'yı kurduğunda dünyadaki gerilla pratiklerini yakından inceledi ve kendine bir mücadele stratejisi çizdi. Aynı zamanda TSK'yı birebir taklit edip, onun tüm yönetmeliklerini kendisine uyarladı. Öcalan, Kara Harp Okulu'nun kapısından çevrilmiş biri ve kara kuvvetleri komutanı olmak istediğini biliyoruz. Öcalan'ın çocukluk anılarında 27 Mayıs darbesi önemli bir yer tutar.
1970'li yıllarda diğer Kürt örgütleri dergi çıkarmak, yayın yapmak, panel düzenlemek gibi hedefler seçerken Öcalan 'masaya silahı koydu' ve kendisini onlardan farklılaştırdı. Türkiye, maalesef PKK'yı tanımıyor ya da 'doğru bilinen yanlışlarla' mücadele etmeye çalışıyor. Bu tezin doğruluğunu PKK hakkında kaç doktora tezi yapıldığı, kaç analitik kitap yazıldığı sorusu etrafında düşünmenizi tavsiye ederim.
Adına ne denirse denilsin bu konuda devletin bir siyaseti yok.
Kişilere, zamana ve konjonktüre göre değişen bir yaklaşımı var.
Temel sorun bu. Son tahlilde PKK'nın ne yaptığının çok bir anlamı
yok. Asıl devlet ne yapıyor?
PKK, en başından beri ideolojik eğitime büyük önem verdi. Mezrada yaşayan insanlara davasını anlatıp kendi tabanını yarattı. Onu ayakta tutan aşırı politize olmuş o kitle. Bu kitle, kapalı olarak PKK'yı destekliyor. Böyle olunca örgüt, kişilerden bağımsız olarak yoluna devam ediyor.
Öcalan, Marksist literatürdeki öncü kavramını bölgeye uygulayıp, gençleri dağa çıkardı. Mahir Çayan'ın 'suni denge' kavramını yeniden yorumlayıp 'zorun rolü' pratiğini geliştirdi ve 'devrimci şiddet' adını verdiği eylemlere başladı. PKK, ilk dönemlerde özellikle Kürt köylerini basıp 'devlet zayıf' algısı yarattı. Devleti, 'şiddete karşı şiddet' tuzağına çekerek doksanlı yıllardaki hataları yapmaya zorladı. 'Nusaybin, Cizre, İdil, Kızıltepe liselerinden bu yıl kaç genç dağa çıktı?' veya 'Berlin'den, Paris'ten ne kadar genç dağa gitti?' sorularının cevabı verildiğinde bu mesele daha iyi anlaşılacaktır.
GARİP BİR DURUM
Prof. Dr. Sedat Laçiner / Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü: Gerçekten garip bir durum. Türkiye, bir tek tepe yöneticisini dahi etkisiz hale getiremedi, yakalayamadı. Öcalan bile ABD'nin hediyesidir. "Apo'yu yakaladık diye bazen hava atan" kişiler ortaya çıkıyor, bunlar Apo'yu bir tek kurşun veya direnme olmaksızın paket olarak teslim almışlardır. Üst yöneticilerden Şemdin Sakık da Öcalan kendisini öldürecek düşüncesiyle peşmergeye sığınmıştır, onlar da Türkiye'ye paket tesliminde bulunmuşlardır. Öcalan'ın yakalandığı dönemde ABD bunu PKK'yı bitirip, Kuzey Irak'ta Barzani-Talabani ikilisine hükümranlık alanı açmak için yapmış, ama dönemin Türk başbakanı bile "Bize neden teslim ettiler anlayamadım" demiştir. Türkiye örgütün üst yöneticilerine yaklaşamamıştır veya yaklaşmamıştır. Yoksa 30 yıl birçok yöneticisini rahatlıkla etkisiz hale getirebilirdi.
PKK, lideri yakalandıktan sonra çöktü, terörü sürdürmekte zorlandı. Hem lideri yakalandığı için hem de arkasından dış destek neredeyse tamamen çekildiği için. Ancak Türkiye Irak işgali öncesinde 1 Mart tezkeresini onaylamayıp ABD ile sorun yaşayınca PKK, Türkiye'yi cezalandırmak için, daha sonra da İran'a karşı yaşatıldı. Örgüt bunu iyi kullandı ve Abdullah Öcalan'ı da liderlikten çıkarıp, liderlik kademesini yeniden kurdu. Öcalan'ı resmen çizdiler, artık Öcalan ölse daha mutlu olurlar. Son dönemde ise PKK'nın yaşaması ve Türkiye'ye zarar vermesi pek çok ülke ve grubun işine geliyor. Yani örgütün yaşamasını Türkiye içindeki realitelerden, gelişmelerden çok daha fazla dışarıdan gelen desteğe bağlı.
KADRO DEĞİŞMİYOR ÇÜNKÜ ÇOK BAŞARILI BULUNUYOR
Şerafettin Elçi / KADEP Genel Başkanı Diyarbakır Milletvekili: PKK'nın parti içi işleyişi hakkında bilgi sahibi değilim. Ancak illegal örgütlerde ya iç infaz ya da örgütün ideolojisine veya uygulamalarına çok açık ters düşme sonucu üst düzey kadrolar tasfiye edilir. Böyle bir tasfiye olmadığına göre, üst düzey kadrolar, örgüt tarafından başarılı bulunmuştur. Örgütün güçlenerek varlığını sürdürebilmesinin sırrı: Devletin Kürtlere karşı sürdürdüğü kabul edilemez haksız ve hatalı tutum ve uygulamaları ile Kürt halkının örgüte verdiği destekte aranmalıdır. Devletin Kürtlere yönelik haksız ve hatalı tutumu sürdüğü sürece Kürt halkının desteği devam edecektir. Kürt halkının önemli bölümünün PKK'ya yaklaşımında şöyle basit bir mantık var: Bu devlet haklarımızı gasp etmiştir, bize zulmediyor. PKK'da haklarımız için mücadele ediyor. Devletin tutumu değişmedikçe, Kürt halkının da tutumu değişmeyecektir.
ÖCALAN'A TEPKİ DUYANLAR TESFİYE EDİLDİ
Ümit Fırat / Yazar: Öcalan'ın Başbakanlık Kriz Yönetimi Merkezi olduğunu söylediği, İmralı yönetiminden sorumlu askerlerden oluşan kurumun ve Öcalan'ın onaylarıyla görevlendirilen bir avukatın İmralı-Kandil arasında sağladığı ilişkiler sonrasında Öcalan'ın, PKK'yı yeniden kontrol etmesi ve yönetmesi sağlandı. Bu süreçte yetkililerce Öcalan'a telefonla görüşme imkânı dâhil her türlü kolaylık sağlandı.
Tabii Öcalan'ın devlet desteğiyle PKK'yi yeniden kontrol etmesine memnuniyetsizlik ve önemli bir tepki duyanların sayısı da az değildi. Bunların bir kısmı derhal örgüt saflarını terk etiler; bir kısmı da savaşın sona ermesiyle birlikte bir kez daha Öcalan'a inanmayı denedi, ama 2004'te Öcalan savaşı yeniden başlatmaya girişince onlar da tasfiye edildi. Sonuç olarak artık Öcalan'sız bir PKK'nin şimdiki PKK olmayacağı; Öcalan'ın olmadığı bir PKK'nın dağılacağını; PKK'nın birliğini koruyabilmesi veya dağılmamasının yegâne yolunun Öcalan etrafında kenetlenmek olduğuna inanan bir kitle oluştu ki, esasen Öcalan da örgütünü böyle dizayn etmişti.
ÖCALAN'IN LİDERLİĞİ YARGILANIRKEN GÜÇLENDİ
Doç Dr. Süleyman Özeren / Polis Akademisi UTSAM Müdürü: Bazı terör örgütleri, örneğin Peru'daki Aydınlık Yol ve Sri Lanka'daki Tamil Kaplanları lider merkezlidir. Abimael Guzman, Aydınlık Yol'un karizmatik lideri idi. Felsefe profesörü olan Guzman, "Dünyada dört ideolog vardır: Marks, Lenin, Mao ve ben" diyen, narsisist kişiliği ile öne çıkan bir kişi idi. On binlerce örgüt üyesi olan bir örgütün lideri iken 1992 yılında yakalandığında mahkûm elbiseleri içinde halka teşhir edilmişti. Guzman, yargılama sırasında da diğer mahkûmlarla birlikte yargılanmış ve adeta karizmatik bir kişilikten alelade bir örgüt üyesine indirgenmiştir.
Öcalan'ın yargılanması sırasında ise adeta liderlik konumu güçlenmiştir. Zira cam kafeste "Benim annem de Türk, devlete hizmete hazırım." diyen Öcalan örgütte büyük bir çöküntü oluştururken dava süreci bu çöküntüyü geri plana atmıştır. Dava sürecinde normalleştirme yerine olağanüstü hale getirme yanlış olmuştur.
IRA ve ETA gibi örgütlerde ise tek bir liderden çok Konsey'in liderlik yaptığı bir yapı vardır. İngiltere, İspanya ve Peru gibi ülkelerde örgütün lider kadrosunun etkisiz hale getirilmesine yönelik operasyonlara ağırlık verilmiştir. Hatta örgütle kalıcı çözümler için yapılan görüşmelerde dahi bu ülkelerde operasyonlar durmamıştır. İstihbarata dayalı nokta operasyonları IRA, ETA ve Aydınlık Yol gibi örgütlerin çöküşünü hızlandırmıştır.
KADRODA DEĞİŞMEYENLERİN İSMİ AZDIR
Sedat Yurtdaş / Yazar, Avukat, DİTAM Bşk. Yrd (Eski DTP Gn.Bşk.Yrd): PKK üst yönetiminde değişmeyenlerin sayısı, bir elin parmaklarını aşmıyor. Nihayetinde bunlar örgütün tümünün tartışmasız lider kabul ettiği Abdullah Öcalan ile lider kadrodan olan Cemil Bayık, Duran Kalkan ve Mustafa Karasu gibi isimlerdir. Söz gelimi, Ali Haydar Kaytan nitelik olarak aynı kadroda yer alsa da, bugün için lider kadroda yer almıyor. Bu nedenle titrlerinin hiç sorgulanmadığı sonucunu çıkarmak, yanlış bir çıkarsama. Diğer yandan Murat Karayılan, Sabri Ok ve daha başka isimler de, gerek çok uzun yıllar dağlarda sayıları binleri-onbinleri bulan gerilla yöneticisi olmaları gerekse bazılarının uzun yıllar cezaevinde ve sonrasında Avrupa ya da dağda yönetici veya komutan olmaları sebebiyle görevde oldukları söylenebilir. Son zamanlarda adlarından sıkça söz edilen Fehman Hüseyin ve Sofi Nureddin gibi isimler, esasında örgütün uzun tarihi düşünülünce çok da eski sayılmazlar. Aksine, örgüt çevrelerinde sık sorgulamalardan rahatsızlık var.
Sonuçta, Ortadoğu gibi bir barut fıçısında, PKK gibi illegal, Marksist-Leninist olarak kurulmuş gelişmiş, ancak daha sonra reel sosyalist eleştiri üzerinden fikirlerini güncelleyen, yine de her zaman silahlı çatışma ortamında olan bir örgütün liderliğinin, sorudaki anlamıyla değişmemesi şaşkınlığı yanlış. AP, CHP, ANAP gibi yetmiş-seksen yıllık demokrasi(!) geleneğine sahip parlamenter sistem içindeki partilerde liderlerin değişiminin ya görev değişimi ya sürekli büyük kayıplar ya da komplolarla mümkün olduğu hatırlanırsa, sebebin anlaşılır olduğunu düşünürüm.
Liderinin içeride olması, güçten düşme nedeni olsa da, büyüme ve küçülme sebep ve gerçeği değişmez. Kaldı ki Güney Afrika gibi Mandela gibi bir örnek de var. Mandela içeride tutularak güçsüzleştirilemediği gibi, ANC (Afrika Ulusal Kongresi) olan örgütü de zayıflatılamamıştı. Keza pek çok IRA lideri de uzun yıllar cezaevinde kaldığı halde bugünkü Kuzey İrlanda'da ve pek çok Bask lideri de Bask ülkesinde bakan düzeyinde yönetici durumdalar. Burada bir neden-sonuç ilişkisi de olduğu bence muhakkak. Kürtler eşit düzeyde hak ve özgürlüklere sahip olmadıkları sürece, sorunun şiddet üretme potansiyelinin yüksek olacağını söylemek yersiz olmayacaktır.
ÜLKELER LİDER KADROYU KORUMAKTAN YANA
Mehmet Kaya: (Eski Diyarbakır Tic. Od. Bşk.) Bu tür özgürlük mücadelesi verdiğini iddia eden örgütlerin büyük kısmı liderliği önemseyen, lider etrafında örgütlenmenin zorunluluğuna inanan bir yapıya sahiptirler. Bu liderler üzerinden topluma kahramanlık mesajları vererek toplumsal destek canlı tutuluyor.
PKK'nın lider kadrosuna baktığımızda başta Türkiye Kürtleri olmak üzere Suriye, İran ve Irak Kürtlerinin sosyal ve dini yapılarına cevap verebilen bir lider yapısı bulunmaktadır. Bu liderler dönem dönem ANF üzerinden verdikleri mesajlarla toplumları dinamik tutmaya çalışmaktadırlar.
Ayrıca lider kadrolarının her birinin uluslararası konjonktürde önemli bir konumu vardır. Ülkeler liderlerle kurdukları ilişkilerin sürdürülebilirliği açısından bu kadronun muhafazasından yana tavır takınmaktadır. Benzer başka örgütlerde olduğu gibi PKK'da da lider ile uzlaşmazlığa düşmedikçe ve ulusal harekete ihanet etmediği sürece lider kadro değişmez.
Kuruluş yıllarında Apocu olarak tanınan PKK dört parçada özgürlük sağlayacağını savunarak toplumsal destek bulmaya çalıştı. Öcalan yakalanıncaya kadar da bu tavrı devam etti. Öcalan'ın yakalanması sonrası hedef ve talepler değiştiği gibi strateji de değiştirilerek yeni bir mücadele yöntemi başladı. PKK 2005'in başında ulusal mücadelenin başarıya ulaşmasında olmazsa olmazın bir lider yaratma, bu lideri yüceltme, eleştirilmez kılma ve çözümün tek adresi göstermenin gerekli olduğuna karar verip bu konuda çalışma başlattı.
Bunu çözümün önemli bir parçası olarak gördü ve toplumu ve kitlelerini buna inandırma anlamında önemli çalışmalar yaptı.
Abdullah Öcalan ile ilgili eleştiriler çok sert bir sekilde bastırıldı ve insanların Kürt sorununun çözüm önerileri tamamen 'irademiz' denen Öcalan'a bırakıldı. Bu bir yöntemdi ve 2011 yılına kadar başarıyla uygulandı. Silvan saldırısı sonrası açıklamalar ve davranışlar bu konuda bazı farklı adımların örgüt içinde atıldığını gözlemliyoruz. Yakın zamanda Güney Afrika bu konuda tam benzer olmamakla birlikte birçok ortak özellik barındırmaktadır. Geçmiş ulusal mücadelelerde bu tür lider öncelikli örnekler mevcuttur.
MESELE LİDERLERİ YAKALAMAK DEĞİL
Suat Gün / Strateji ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı: PKK'nın bütün liderlerini yakalasanız dahi PKK devam eder. Çünkü siz bu örgütü taktik sahada mağlup ediyorsunuz. Stratejik sahada mağlup etmiyorsunuz. Stratejik manada eylem yapmasına ortam sağlayan alanlara el atmıyorsunuz. Örgütün eylem yapacağı sahaların çembere alınması lazımdır. Daha iyi karakollar yapalım, şu tedbiri alalım bu tedbiri alalım bunlar beyhude şeylerdir. Sınırsız emniyet yoktur. Bütün tedbirler çöker. Birliklerin savunmaya değil taarruza geçmesi lazımdır. En iyi emniyet taarruz edildiğinde sağlanır. Gazetelere bakıyorum, şu niye yapılmadı bu niye yapılmadı, karakol kalekol olsun, yok TOKİ yapsın gibi tenkitler yapılıyor. Eylem yapan örgüt kafasına koymuştur. Siz yerin dibine girseniz de sizi bulur ve hasar verir.
İTAAT KÜLTÜRÜ
Cevat Öneş / Eski MİT Müsteşar Yrd.: Lider kadronun neden değişmediğinin bence sebepleri şunlardır:
* PKK'nın kuruluşunu şekillendiren ideolojik yapının öncü kadrolarının, acımasız uygulamalarıyla, örgüt içi muhalefet oluşumunu engellemeleri.
* Genel Kürt siyasetleri vasatlarında, farklılıkları ortadan kaldırarak, otoriter-totaliter, tek merkezci yapı oluşturmaları.
* Kürt burjuvazisi ve aydınlarını sindirmeleri.
* Liderliğine süreklilik kazandırabilen Öcalan'ın, yönetim kadrolarını, kendi ekseninde şekillendirebilmesi.
* Çok geniş PKK network'ünün etkili kullanılışı.
* Farklı güçlerin örgüt kadrolarıyla kurabildiği bağlantılara devamlılık kazandırabilmek için, olabilecek etkileri.
* Önderlik kadrolarına, tartışmasız itaat kültürü.
Öcalan'ın yakalanmasına rağmen örgütün dağılmaması ise bunlara bağlanabilir:
* Yaygın ve etkili network'ün, yayın politikalarının, örgüt içi eğitimin, ideolojik yapının yaratabildiği yeni bir zihniyet.
* Sözkonusu zihniyetin Öcalan'a atfettiği liderlik kutsallık.
* Oluşturulan kadın militan yapısının yarattığı güç.
* PKK'ya yönelik uygulanan politikaların, önemli yetersizlikleri.
* 1980'li yıllardan itibaren yetişen genç, radikal, politize olmuş, travmatik duygulara sahip, yeni bir sınıfın varlığı.
***
ASIL KURUCULAR YEDİ KİŞİ
PKK'nın 27 Kasım 1978'de Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis köyünde gerçekleşen kuruluş toplantısına 20 isim katıldı. Bunlardan bazıları zaman içerisinde PKK tarafından infaz edildi, bazıları örgütten ayrıldı, kimileri örgüt tarafından ölüme gönderildi. İlk iki yıldaki katılımlar da dikkate alındığında PKK'nın asıl kurucularının Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan, Murat Karayılan, Rıza Altun ve Mustafa Karasu'dan oluşan 7 kişi olduğu söylenebilir. PKK'nın ilk eylemi olan 1984'teki Siirt ve Eruh baskınlarının planlayıcılarından Sabri Ok ve 1986'da asteğmen olarak görev yaparken Mardin'in Dargeçit ilçesinde PKK'ya katılan 'Ape Hüseyin' kod adlı Kadri Çelik de bu listeye eklenebilir. Örgütün bugün en etkili isimlerinden biri olan 'Bahoz Erdal' kod adlı, Suriye doğumlu Fehman Hüseyin ise örgüte 20 yıl önce katıldı.