PKK ve cemaat kapışması mı başlıyor?
Abone olPKK ile cemaat kapışması veya karşılaşmasında kim haklı çıkacak dersiniz? Murat İlkter'den çarpıcı analiz..
Araştırmacı-yazar Murat İlkter tarihsel perspektiften
hareketle Fethullah Gülen cemaati ile terör örgütü PKK'nın
karşılaşması veya bir başka ifadeyle söylersek kapışmasını
irdeliyor.
İlkter yazısına bir çerçeve çizerek başlıyor:
Ülke öyle bir yol ayrımı geldi ki insana çok ağır sorular
sordurmaya başladı. Bu soruları artık ne ertelemeye mecal kaldı, ne
de zaman… Çünkü zaman su gibi akıp gitmekte ve her şey bir değişim
süreci yaşarken; zamana ayak uyduramayan bu tarih sahnesinden tası
tarağı toplayacak gibi görünüyor.
Bizim gibi bir tarih misyonu ve tecrübesine sahip milletler için
ise bunu avantaja dönüştürmek işten bile değil. O yüzden hızla önce
stratejik, sonra operasyonel hattı geçip, taktik safhaya ulaşmak
gerekiyor. Bunun için de sivil toplum örgütleriyle olsun,
cemaatlerle olsun, devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla topyekün
bir mücadele gerekiyor.
Bilahare, Suriye sınırının açılmasında olsun, Boşnak-Sırp
anlaşmasında olsun, Filistin Cephesi’nde olsun örneklerini de
gördük.
Lübnan’da ve Afganistan’da ise oldukça söz sahibiyiz… Ortadoğu’da,
Afrika’da ve Kafkaslarda artık yadsınamaz kadar etkili bir
medeniyet tasavvurları geliştiriliyor…
Bunlar nesnel olanlar; bir de bunların hazırlık safhasında olanları
mevcut. Ermenistan, Azerbaycan, Yunanistan, Gürcistan hamleleri…
Henüz sonuçlanmadılar belki, ama seçimlerden sonra bunlar da tekrar
bir ivme kazanacak göreceksiniz…
Bu hedeflere ulaşmaya çalıştıkça ise içeride ayağımıza dolaşmaya
çalışan veya prangaya dönüşmüş engellerimizin olması oldukça
normal. Özellikle Kürt Sorunu ve bunun içinde Apo Sorunu.
Çünkü uluslararası koalisyon ve büyük abi böyle istiyor.
Ama idealize edilen nokta da artık belli.
Memalik-i Osmaniye…
Ardından da Hint-Çin eksenine karşılık, Batı-Memalik-i Osmaniye
ekseni… ABD’yi unuttuğumu sanıyorsanız yanılıyorsunuz... O, bu
eksenin daha dışında, ama daha içe dönük dertler içinde. Çünkü
dünyada hiç bir devlet, bu sallapatiyle hegemonya kuramaz. Kurarsa
da ancak bu kadar olur… Hele ki Wikiliaks’da olduğu gibi eleğe
dönmüş istihbarat yapısıyla…
İrtica söylemlerinin rafa kaldırıldığını belirten yazar yeni
dinamiklere dikkat çekiyor:
- Bu yeniden oluşum, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeni bir
dil, yeni bir demokrasi ve dialog algısı geliştiriyor. Ülkenin
içinde bulunduğu öncelikli/kronikleşmiş sorunlar da bunun içinde
çözümlenmeye çalışılıyor. Yeni Kırmızı Kitabımıza bakarsanız,
mesela irtica tehditi çıkarılmış.
Siyasetin yükseldiği bir döneme girilirken, zamanında tehdit ve
terör algısı üzerinden tanımlanmış olanlar da farklı bir bakış
açısı kazanıyor.
Bunlar ne kadar zorunluluk, ne kadar iyi niyet ve ne kadar akıl
içeriyor tarih bunları elbette yazacak. "Yazacak tarih
bulabilerseniz eğer" diyorsanız, korkmayın; daha çok
yazacak tarihimiz de olacak, ideallerimiz de… Çünkü korkular fobiye
dönüşmediği müddetçe çözüm her zaman bakidir.
İlkter sözü Fethullah Gülen cemaati ile terör örgütü PKK'nın
karşılaşması bir başka deyişle kapışmasına getirerek şunları
yazıyor:
O yüzden özellikle Hüseyin Gülerce’nin yapmak istediğini
anlayabiliyorum.
Nihayetinde o bölgede iki güç vukuu bulmuş durumda… Birisi eğitim,
yardım gibi sosyal politikalar uygulamaya çalışırken, diğeri ulus
yaratma projeleri oluşturmak için silahlı bir örgüt üstünden siyasi
kazanım stratejileri uygulama gayretinde. Birisi araç olarak din ve
demokrasi değerlerini kullanırken diğeri ise terör ve vaadleri
kullanıyor. Çünkü onlar da bir nevi “varlık sancısı“ yaşıyorlar.
Yeni Anayasa’ya sızma gayretleri de bunun için…
Bu yüzden iki hareketin de kan uyuşmazlığı olduğu bu noktada
karşılaşacakları belliydi. Çatışmamak için de her iki tarafın
dialogçuları devreye girmeye çalışıyor. Zaman artık eskisi gibi
akmadığından hiç kimsenin çatışarak kaybedecek zamanı da kalmadı.
Bunun için muhatap kavgaları yaşanıp, rol çalmalar artıyor. Her
oyuncu da kendine alan açma derdine düşüyor. Osman Baydemir’in rol
çalması ile Hüseyin Gülerce’nin rol çalması arasında onun için çok
da fazla bir fark yok. Hüseyin Gülerce’ye yapılan yardımlarla,
Emine Ayna’nın Osman Baydemir’e verdiği destek de aynı…
Birisi “hata ettiğini“ söylerken diğeri bulanık
suda balık avlamaya çalışıyor.
Burada bir konuya açıklık getirmek için şu soruyu sormak gerekiyor:
Ulusalcı güruh ve Ergenekoncular, neden sürekli Fethullah Gülen
Cemaati’ne saldırıyor ve neden sürekli hedef tahtasında
tutuyor?
Elcevap: Bu cenah, Hükümet’in arka bahçesi ve lojistik destek
kanadı -gibi lanse edilmeye çalışılıyor- diyebiliriz.
F-Tipi yapılanma gibi tanımlanmasının sebebi de -istihbarati bir
kavram içine sokularak- devleti ele geçirmeye çalışan gayr-ı nizami
bir terör örgütü seviyesine indirgenmeye çalışılmasıdır…
“Cemaat-PKK ittifakı“ tanımlaması da bundan dolayı
geliştiriliyor.
Çünkü Fethullah Gülen Cemaati’nin dağılması demek bir nevi
Hükümet’in düşmesi/dağılması gibi bir strateji oluşturuyor…
Bu yüzden İmralı ayrı ayrı organlar tarafından muhatap alınıyor ve
gündem sürekli bu noktada tutuluyor.
Diğer yandan Hasip Kaplan'ın laiklik vurgusu yaparak bölgede
-Hükümeti dışlayıcı- bir laiklik teminatı oldukları algısını
yaymaya çalışması ise hem Genelkurmaya, hem de CHP söylemlerine
eklemlendiklerini gösterme gayretidir... Marksist bir
örgüt/partinin teolojik söylemler geliştirmesi beklenemeyeceğine
göre bu doğru ve samimidir. Nihayetinde şiddeti reddeden iki imamın
örgüt tarafından infazının tabanda yaptığı tahribatın psikolojik
yansımalarını hissetmiş/hesaplamış olmalılar.
Apo'nun bugün itibarıyla (17 Aralık 2010) yaptığı
"bu ittifak değil, uzlaşı arayışıdır" açıklaması
da kapışmanın geldiği noktayı belirtmesi açısından önemlidir. Fakat
burada örgütün hiç şansı yoktur, çünkü kendi halkına silah
doğrultmak demek, tabanını tamamen kaybetmesi, en azından konsolide
olması demektir. Ki, bu zaten sadece 2 milyon oya tekabülüyle
ispatlı.
Bu kapışmada kim şanslı derseniz; uzun vadede evrensel ve
medeniyet tasavvuru geliştiren…
Dolayısıyla, Cemaatin buradaki avantajı fikir ve medeniyet
tasavvuru geliştirmek olduğundan, örgütün baskı ve terörle
ulusalcı tasavvuru geliştirmesi kendi içine kapanmayı ve dış
tehditlere açık hale dönüşmesini sağlar. İşte böyle, her önüne
gelenle de ittifak arayışı içine girmeye çalışır... Her
sıkıştığında da uluslararası koalisyonların maşası haline
gelir...
Bu kandırmacada da bağımsızlıktan kimse sözedemez!