'PKK tam amacına ulaşacaktı ki...'
Abone olRadikal yazarı Ezgi Başaran, köşesinden PKK'ya, tam amaçlarına ulaşıp ''meşruiyet ve Ortadoğu'nun önemli gücü olma planı'nı gerçekleştirmeye yaklaşmışken neden saldırı eylemlerine geçtiği sorusunu yöneltti.
INTERNETHABER.COM
Radikal yazarı Ezgi Başaran bugünkü
yazısında, 6-7 Ekim’deki Kobani eylemlerinden başlayarak devam eden
saldırı eylemlerini, son olarak da Hakkari Yükseova'da üç
askerin öldürülmesini, Diyarbakır’daki bir astsubayın eşiyle
alışveriş yaparken vurulmasını ele alarak PKK'ya eleştiri
yaptı.
Başaran, PKK'nın ve Kürt siyasi hareketinin tam da sanıldığından
çok daha sofistike ‘diplomasi’ yürütebilme kapasitesine ulaştığı
bir zamanda neden böyle saldırgan bir tavra büründüğünü
sorguladı. KCK ve HPG’ye ‘meşruiyet ve Ortadoğu’nun önemli
gücü olma planı'’ kaidesini hatırlatarak "Bu sapmaya söyleyecek
sözünüz yok mu?" diye seslendi.
İşt Başaran'ın o yazısından çarpıcı satırlar:
(...)
KCK liderleri bir süredir ‘şehirlerdeki gençlerin eylemlerini’
tasvip etmediklerini söylüyordu. Cemil Bayık ve Duran Kalkan
verdikleri röportajlarda açıkça bu tutumu benimsediler.
Öte yandan şehit astsubayın ölümüyle ilgili TSK’dan yapılan ve
PKK’lilere ait telsiz kayıtlarından söz eden açıklama organize bir
eylem olduğu fikrini doğuruyor.
‘Silahlı mücadelenin sonuna gelinmişken’, ‘terörist
damgasını çıkarıp atmaya’ bu kadar yaklaşmışken bu olup biten
nedir?
(...)
Çözüm süreci başlamadan, yani Öcalan’ın o meşhur mektubu Newroz
meydanında okunmadan bir gece önce şu anda Mardin Belediye Başkanı
olan Ahmet Türk ile Diyarbakır’da bir sofra etrafında buluşmuştuk.
Şöyle demişti: “Biz artık bu terörist damgasından kurtulmalıyız. Bu
damga silinmeli.”
Kısa süre sonra Brüksel’de görüştüğüm Kongra-Gel Başkanı Remzi
Kartal’ın cümlesi ise şuydu:
“Terörist lafının ömrü tükenmiş olmalı.”
Yine aynı dönemde Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) genel
kurulunda çıkan sonuç bildirgesindeki bir madde şöyle diyordu:
“Başta AB ve ABD olmak üzere tüm uluslararası güçlere ve devletlere
Türk devletiyle PKK karşıtlığı üzerinden kurdukları ilişkiyi gözden
geçirme ve PKK’yı terör örgütü listesinden çıkarması çağrısında
bulunur.”
Kandil’de görüştüğüm PKK liderleri de hiçbir analistin, hiçbir
dışişleri heyetinin yapamadığını yapmış, Suriye ile ilgili en doğru
muhtemel tabloyu çizmişti. Buna göre Esad öyle kolay kolay
gitmeyecekti, ülkesiyle birlikte tüm bölgeyi kanlı bir arafta rehin
alacaktı ve fakat bu araftan bir Kürt treni kalkacaktı.
PKK, Rojava ile başlayan bu trenin ‘meşru’ bir lokomotifi
olmaya çok önceden karar vermişti ve bunun için, evet, ‘terör’ ile
anılmamalı, ‘siyasi bir güç odağı’na dönüşmeliydi.
Plan buydu ve aslına bakarsanız, Türkiye devleti ile masaya
oturmasının ardında da bu planı hayata geçirme aklı vardı.
(...)
Peki ne oldu?
Şöyle bir baktığınızda, çözüm süreci başladığından beri, evet
anadilde eğitim hakkı tanınmadı, evet TMK değiştirilmedi, evet yeni
Anayasa yapılmadı ve Kürt kimliği burada tanınmadı, evet hasta
tutuklular salıverilmedi ve Öcalan serbest kalmadı…
Ama PKK yukarıda sözünü ettiğim amaca çok yaklaştı. Son bir
buçuk yılda bu yolda çok mesafe katetti.
Avrupa, Amerikan ve İngiliz basını YPG’den (PYD’nin silahlı
kolu), dolayısıyla HPG’den (yani PKK’nin silahlı kolunu) IŞİD’e
karşı savaşta omuz verilmesi gereken, cesur savaşçılar olarak
bahsediyor. PKK bağlantısını ve PKK’nin geçmişini
unutmadan yapıyor bunu. Kobane’de ‘devletsiz en büyük topluluk olan
Kürtlerin’ destansı direnişinden sözediyor. ABD silah yardımı
yapıyor, koridor açılması için bir ton baskı yapıyor.
Moda dergileri, mesela Fransız Elle ve Marie Claire ‘Kürt
kadın savaşçıları’ tanıtan makaleler yayınlıyor. Yani sadece
siyaset değil popüler kültür de ‘Hoşgeldiniz!’ diyor.
Bir buçuk yıl öncesinin “Bize artık terörist demesinler”
noktasından buraya müthiş bir zıplama, şaşkınlık verici bir dilek
kabulü değil mi?
Öyle. Dediğim gibi bunda Kürt siyasi hareketinin Suriye’yi
doğru okumasının ve sanıldığından çok daha sofistike ‘diplomasi’
yürütebilmelerinin etkisi var.
Fakat bugünlerde olan nedir?
6-7 Ekim’deki Kobane eylemlerinden beri ne
oluyor?
Bingöl emniyet müdürü ve yardımcısının, Hakkari’de üç askerin
öldürülmesi… Diyarbakır’daki bir astsubayın eşiyle alışveriş
yaparken vurulması…
Bunlar hangi sofistike diplomasinin, hangi ‘meşru siyasi
güç olma planının’ parçası olabilir ki…
KCK liderleri bir süredir ‘şehirlerdeki gençlerin eylemlerini’
tasvip etmediklerini söylüyordu. Cemil Bayık ve Duran Kalkan
verdikleri röportajlarda açıkça bu tutumu benimsediler.
Öte yandan şehit astsubayın ölümüyle ilgili TSK’dan yapılan ve
PKK’lilere ait telsiz kayıtlarından söz eden açıklama organize bir
eylem olduğu fikrini doğuruyor.
‘Silahlı mücadelenin sonuna gelinmişken’, ‘terörist
damgasını çıkarıp atmaya’ bu kadar yaklaşmışken bu olup biten
nedir?
KCK’nin ve dolayısıyla HPG’nin ‘meşruiyet ve
Ortadoğu’nun önemli gücü olma planının’ kaidesini sarsabilecek bu
sapmaya söyleyecek sözü yok mudur?