Sanırım 16 Mart 1993’teki ateşkesten bu yana, Kürt sorununda ilk
kez çözüm umutlarının bu kadar yeşerdiği bir sürece girdik.
Başbakan, ısrarlı bir biçimde sürecin arkasında duruyor. Keza
CHP’de yaşanan tüm çalkantılara rağmen, parti
milletvekillerinin büyük bir kısmının ve yönetim kadrosunun da
sürece destek vermeye devam edeceğini tahmin ediyorum.
Tabi bu süreci, bölgesel koşullardan bağımsız olarak düşünmemek
gerekiyor. Daha 2002 yılında, AK Parti hükümetinin ilk Dışişleri
Başkanı olan Yaşar Yakış, Irak Savaşı öncesinin bol müzakereli ve
tartışmalı döneminde “Eninde sonunda Irak’ın Kuzeyinde bir
Kürt devletinin kurulacağından ve bunu artık öngörmek
gerektiğinden” bahsetmişti.
Ki gelinen süreçte hala bu takvimin işlediğini
söyleyebiliriz.
Yakın tarihe geldiğimizde ise, 25 Aralık 2012'de Kürdistan
Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Time dergisine,
“…Türkiye ile aramızdaki tek sorun PKK
meselesidir. Türkiye’nin bir şeyi anlaması gerekiyor. Bu
siyasi bir sorundur, askeri olarak çözülemez. Bu sorunu çözmek için
siyasi bir karar gereklidir…”
“…Türkiye bizim umut kapımız. Ve eğer bu umut kapısı
kapanırsa Bağdat'a teslim oluruz ve hepimizin çıkarları tehlikeye
girer.” açıklamalarında bulundu.
Yani Kuzey Irak’taki yönetimin, merkezi Irak Yönetimine karşı
Türkiye’ye ciddi anlamda ihtiyacı var. Ve Türkiye gibi bir
gücü yanında görmenin en önemli şartının da PKK sorununu çözmek
olduğunun farkındalar.
Bu nedenle; Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki karşılıklı menfaat
ilişkisi; PKK’nın silah bırakması ve ülke dışına çekilmesi, buna
mukabil Türkiye’nin de Kuzey Irak yönetiminin arkasında durmasına
tekabül ediyor.
Ve bu yüzden, son dönemlerdeki “Kürdistan’la büyüyen
Türkiye” söylemleri boşu boşuna ortaya atılmıyor. Belli
bir gerçekliğe dayanıyor.
İçeride Abdullah Öcalan’ı çözümün merkezine alan, dışarıda ise
Kuzey Irak’la dayanışma içine girmeyi deneyen yeni politika, 1993
sonrasındaki diğer pratiklere pek benzemeyen bir süreçten geçmemize
sebebiyet veriyor.
Devlet aklı açısından Türkiye’deki Kürt
sorununu "Irak’lı Kürtlerle işbirliğine giderek
çözme” politikası, hem ileride bağımsızlığını kazanma
hayalleri olan Kürdistan’ın, hem de PKK’nın sistemin dışında kalma
gerçekliğinin kabul edilmeye doğru gidildiğinin bir ifadesidir.
Son tahlilde “Kürde karşı Kürt” uygulaması
üzerinden yaşananlar, yeni bir sistem ortaklığının oyunun içine
dâhil edilmesidir.
Yani Kürt sorunu, artık sadece Türkiye’nin değil, Kürdistan
Bölgesel Yönetiminin de bir iç sorunudur.