PKK Kürt sorununa engel
Abone olTerör örgütü PKK'ya muhalif Kürt aydını Ümit Fırat şiddetin devlete yarayacağını savundu. Fırat ayrıca Öcalan'ın kendisini hint tanrısı gibi gördüğünü söyledi.
DERYA SAZAK: Aydınların, PKK'nın 'koşulsuz silah bırakmasını'
isteyen çağrısından beri gelişmeler hızlandı. Başbakan Erdoğan,
'Kürt sorununu demokrasi sorunu' olarak tanımladı, KONGRA-GEL, bir
ay 'eylemsizlik' ilan etti. Siz, 'Bir toplumu oluşturan insanlar
barış yapmazlar, barışık yaşarlar' sözleriyle, kastedilen barışın
ne olduğunu sorgulamıştınız. Bu aşamayı nasıl
değerlendiriyorsunuz?
ÜMİT FIRAT: PKK, 1984'te silahlı mücadeleye girdiğinde Güneydoğu'da çatışma ortamına çok elverişli psikolojik koşullar vardı. 12 Eylül'de Diyarbakır cezaevi Ebu Gıreyb'den beterdi.
Bölge insanı 1970'lerden itibaren eziyet görüyordu. Hasan Cemal'in 'Kürtler' kitabında cezaevinde gördüğü işkenceyi anlatan Felat Cemiloğlu, 'Genç olsam dağa çıkardım!' der. İnsanlar böylesine tepkiliydi, bütün legal mücadele alanları kapanmıştı. PKK o şartlarda doğdu ama Kürtleri arkasına alamadı.
Devletle PKK arasında
Abdullah Öcalan'ı tanıyan yoktu...
- 1970'li yıllarda atladığımız bir şey oldu, 'Apocular' diye ortaya çıkan hareketi ciddiye almadık. 1920'de Stalin de ciddiye alınmamıştır Rusya'da.
'Doğu Sorunu' daha çok solun konusuydu, 1965-69 döneminde TİP, Mehmet Ali Aybar yönetiminde Kürt sorununu tartışmaya açıyor. Partinin kapatılması da o yüzden olmuştu.
- TİP'in kapatıldığı kongrenin delegesiydim. Doğu'nun geri kalmışlığı, eşitsizliği bölgesel değildir; orada Kürt toplumu yaşıyor denilerek sorunun siyasi boyutu ortaya konulmuştu. Sadun Aren, 'Kürt meselesini kongre kararına koyarsanız partiyi kapattırır' diye uyarmıştı, nitekim gelişmeler o yönde oldu... 12 Mart muhtırası ile 'balyoz' harekâtı inince Anayasa Mahkemesi'nde Kürt meselesi de kapatılma nedeni olarak ileri sürüldü. O dönemde 'Doğu mitingleri' Kürtlerde siyasi uyanış yarattı.
1984'e geldiğimizde Kürtler için legal siyasi yapılanma ortamı yoktu. Aşiret yapılanması otoriteye boyun eğer, PKK köy baskınlarıyla korku yayardı. Bir kısım insanlar da sempatiyle bakmaya başladılar. Halk, devletle PKK arasında kaldı.
AB, Kürtlere umut oldu
Demokratik olmayan zemin PKK'ya yaradı.
- Türkiye ne zaman ki AB'ye başvurdu, Kürtlerin de kafasında artık hukukun egemen olacağı, demokratik hakların garanti edileceği düşüncesiyle ayrılık olmadan da yaşama düşüncesi gelişmeye başladı. Benim de şahsen 20 yıl öncesinden baktığım zaman Türkiye'den umudum yoktu. Türkiye, AB üyeliği için başvurunca, o süreçte Kürtlere de yer olacağını düşündüm. O zamana kadar Türkiye'de ayrımcılık geçerliydi; Kürtlerin hiçbir hak ve hukuku tanınmıyordu. Dilleri, kimlikleri bastırılmıştı.
1980 öncesi parlamentoya giren Kürtler, bu özelliklerini gizlerlerdi. Şerafettin Elçi, CHP Koalisyonu'nda bakan olunca ilk kez Kürt olduğunu söyledi. 12 Eylül'de öyle bir kırılma yaşandı ki, 1990'da HEP kuruluncaya kadar ayrı bir yapılanma mümkün olmadı. O zaman da şiddet tırmanmaya başlamıştı. PKK etkinlik kazandı. Köy boşaltmalar başladı, iş çığrından çıktı. Cizre'deki Nevruz kutlamalarında 120 insan birden öldü.
PKK nasıl zemin buldu?
Savaşta gibiydik. İnsanlar her şeylerini bırakıp kaçtılar. Orhan Kemal'in 'Gurbet Kuşları'ndaki göç eden aileler değildi onlar. Köyleri boşaltıldı, ateşe verildi. PKK o şartlarda güç kazandı. Kürt aydınları ve savaşı benimsemeyen Kürtler üzerinde baskı yarattı.
İnsanlar iki ateş altında kaldı, ya korucu olacaksınız ya dağa çıkacaksınız. Gençler PKK'ya katıldı, neredeyse her aileden birden çok insan bu dava uğruna öldü. Bugün 30 bin insanın ölümünden söz ederken Kürtlerin de büyük kayıplar verdiğini görmezlikten gelemeyiz. Dağdaki çocuğunu çatışmada kaybeden aileler PKK'ya karşı çıkamadılar.
Batı'dan bakınca binlerce 'şehit ailesi' çocuklarının PKK yüzünden öldüğünü unutamıyor. Onların acılarını yok sayamazsınız, DEHAP'ın Öcalan'ı 'muhatap sayma' yaklaşımı bu yüzden büyük tepki görüyor, İmralı'ya özgürlük noktasından hareket edilirse gerilim düşmez.
- Şehit ailelerini incitmeden iki tarafta da gözü yaşlı analar olduğunu düşünerek hassasiyeti korumak gerekiyor. Ancak sadece şehit ailelerine bakarsanız barışı, demokratikleşmeyi gerçekleştiremez, sorunu çözemezsiniz.
Öcalan 1999'da yakalanıp İmralı'ya konulduktan sonra PKK uzun süre tehdit oluşturmadı. Öcalan, 'Demokratik Cumhuriyet' teziyle Kürtlerin ayrılması düşüncesinden uzaklaştı. Bunda etken, yakalanıp İmralı'ya konulması mı, yoksa değişen uluslararası konjonktür mü?
- Öcalan, Bekaa'da, Şam'da bulunurken, görüştüğü insanların niteliklerine göre konuşurdu. Komünistseniz, 'emperyalizmi yerle bir edeceğini' söyler, Ortadoğu'da Kürt federasyonu kuracağını anlatırdı. Hatta muhterem Yalçın Küçük, Apo ile görüştükten sonra 'Devrimin merkezi Moskova'dan Bekaa'ya kaydı' gibi laflar etmişti.
Yalçın Küçük'ten önce Doğu Perinçek gitti, 1989'da. Öcalan'ı yoldan çıkarmak için Perinçek ile Yalçın Hoca'dan daha iyi örnek bulamazsınız. Öcalan'ın o dönem yazdıklarına bakın, sentez görürsünüz. Biraz Perinçek, biraz Küçük vardır.
Bugün ikisi de karşılar...
- Perinçek'in 2000'e Doğru dergisinde yazdıklarına bakın. 1991 seçimlerinde HEP'in SHP ile ittifak edip İşçi Partisi'ni dışlamasıyla başlayan bir karşı duruşu oldu. Ondan bayrağı Yalçın Küçük devraldı.
1975'lerde 'Apoculuk' falan yoktu, Öcalan bazen benim Ankara'daki kitapçı dükkânıma gelirdi. Aydınlık gazetesinde, 1979'da soldaki örgütleri tefrika eden yazılarından sonra araziye uydu. Ondan önce Siyasal kantininde oturuyor, elini kolunu sallayarak dolaşıyordu. Aydınlık'ın o yayınından sonra Perinçek'le aralarında nasıl barışıklık doğdu bilmiyorum.
Mumcu bulgular elde etti
Öcalan'ın MİT bağlantısı da öne sürülmüştü.
- Uğur Mumcu birtakım bulgular mutlaka elde etti ve bir gün Uğur Mumcu cinayetinin ve onun vardığı o bulguların açıklaması olursa Türkiye'de çok şaşırtıcı hadiseler görülür. Ama bir gün İmralı'nın gardiyanları da anılarını yazacak olsalar, çok şaşırtıcı bilgiler çıkacağını düşünüyorum. Yani Türkiye'de bazı şeyleri görüyor ama belgeleyemiyorsunuz.
Bu mayınlar nasıl geliyor?
PKK, Kandil'e çekilmedi mi, bir kısmı Türkiye'de mi kalıyor?
- Öcalan bunu önerdiğini ama Genelkurmay yetkilisinin kuşkuyla baktığını anlatıyor.
Osman Pamukoğlu'nun anılarını okuduktan sonra 'Türkiye PKK'yı gerçekten bitirmek istiyor mu?' diye yazdım. Şam'da Öcalan'a yönelik birkaç suikast planlanmıştı ama önlendi. Pamukoğlu'nun kitabında, Kandil Dağı'nda PKK'nın kongre toplayacağına ilişkin istihbarat toplantısından söz ediliyor. Operasyon için her şey hazırken MİT haber vermiyor. Bu çok anlamlı değil mi?
Dönemin başbakanı Ecevit, ABD'nin Öcalan'ı paketleyip niye Türkiye'ye verdiğini anlayamadığını söyledi. 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanı olan Aytaç Yalman, Apo'nun Barzani ve Talabani'nin güçlenmesi ve Kuzey Irak'taki oluşumun geleceği açısından ABD tarafından devreden çıkarıldığını savunuyor. 'İkinci İsrail' projesi...
- Ben o kanaatte değilim ama Abdullah Öcalan'la Aytaç Yalman aynı düşünüyor. Öcalan, yakalanmasını ABD komplosu olarak değerlendiriyor, Kuzey Irak'taki gelişmelerin önünü açmak, Barzani ve Talabani'ye yol vermek için Şam'dan çıkarılıp Türkiye'ye teslim edildiğine inanıyor.
'Düşman' misyonu gördü
Apo başka ülkeye de sığınabilirdi, Türkiye niye aldı?
- Türkiye bunu reddedemezdi, çünkü PKK sayesinde Soğuk Savaş sonrası 'düşman' sıkıntısı çekmedi. Apo üzerinden bazı çevreler 'derin devlet'in var olabilmesi, etkin olabilmesi için bir düşmana ihtiyaç vardı. Öcalan bu misyonu gördü.
PKK kartı...
- Evet, böylece bölgede Kürt özerkliğine, federasyona kadar gidecek bir yapılanmaya karşı PKK kartını elinde tutmaya çalışıyor devlet. Kandil Dağı'nda yeni örgütlenme yok, PKK eskiden de oradaydı. İnsana sorarlar, sınır güvenliğini kur, PKK içeri girmesin.
Türkiye'ye giriyorsa bunu önlemeye çalışacaksın. Eskiden baz morfin geliyordu Afganistan'dan katır sırtında. Mayınlar sırtta, kucakta gelmez, o engebeli arazide birinin ayağı kaysa uçuruma yuvarlanır. Son dönemde patlayan mayınlar nerede üretilmiş, nasıl yerleştirilmiş, bunları endişeyle sorgulamak lazım.
Asker daha fazla yetki istiyor...
- Siyasi bir sorunu sadece askeri önlemle çözemezsiniz. PKK biter, başkası gelir.
Kürt sorunu olmasaydı PKK olur muydu? Öyle bir hale geldi ki PKK nedeniyle Kürt sorunu içinden çıkılmaz bir hal aldı.
'Çevik Bir'in İmralı'ya gittiğinden söz edildi'
Sizin İmralı Cezaevi'ne ilişkin bazı duyumlarınız var. Serbesti dergisinde yazmışsınız. Genelkurmay faktörü...
- İmralı ilişkileri tamamen askerin kontrolünde. Yakalandığı sıralarda Çevik Bir'in de adaya gittiğinden söz edildi. Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmede Çevik Bir'in kendisiyle konuştuğu net ifade ediliyor.
Çevik Bir, Öcalan'la mı görüşmüş, ne zaman?
- Evet, 2000 yılında.
Ne amaçla görüşmüş?
- Telkinlerde bulunuyor herhalde. Bu ayki Serbesti dergisinde Öcalan'ın bir Genelkurmay yetkilisiyle yaptığı görüşmeyi yazdım. 2000'de Özgür Halk dergisinin ekim sayısında Öcalan'ın anlattığı bir olay var. PKK güçlerinin tümüyle dışarı çıkmasına, konuştuğu Genelkurmay yetkilisinin kuşkuyla baktığını söylüyor. Orada kastettiği Çevik Bir değil.
'Öcalan kendini Hint tanrısı zannediyor'
Barıştan kastedilen nedir? Öcalan'a özgürlük mü?
- Aynen öyle, genel af bile değil, Öcalan serbest kalsın yeter. Hint tanrıları vardır ya yarı insan mitolojik güç, Öcalan'da bu psikoloji vardır. Öcalan bir Avatara'dır.
Bütün Kürtlerin kendi şahsında temsil edildiğine inanıyor. Kürtlerin aşk filmi, aşk romanı yoktur, ben yazacağım dedi.
Bu Nevzat Tandoğan sendromudur. 'Ne lazımsa ben yaparım'. Kürtlere özerklik, federasyon gerekiyorsa 'ben sağlarım' düşüncesinde. Öcalan, İmralı'da esrarengiz noktada durdukça, Kürtler üzerindeki manevi gücü artıyor.
'Baraj düşse de DTH Meclis'e zor girer'
Kürt sorunu, 'etnik kimlik' meselesinden 'haklar, sorumluluklar, özgürlükler' alanına taşınamaz mı? Kürtler değişimi nasıl sağlayacak? İmralı'ya endeksli olmayan bir partileşme olacak mı?
- Demokratik Toplum Hareketi, eski DEP'li 4 milletvekili cezaevindeyken avukatlara talimat verilerek İmralı'dan kurulmaya çalışılan bir organizasyondur. Leyla Zana ve arkadaşları başlangıçta 'yasal engelimiz var' diye bir tereddüt geçirdiler. Öcalan dayattı, 'Katılacaksınız'.
Baraj yüzde 5'e düşse de Demokratik Toplum Hareketi Meclis'e girmekte zorlanır.
Şiddet 'derin devlet'e yarar
PKK tekrar nasıl gündeme geldi?
- Bitirmiyorlar işte. Bir genel af beklentisi vardı, 1999'dan sonra gündeme gelebilirdi, çıkarmadılar.
1 aylık 'eylemsizlik'e ne diyorsunuz?
- Toplumu oluşturan insanlar barış yapmaz, barışık yaşarlar. Barış tetiği çekmemek, silahlı mücadeleye karşı durmaktır. Barıştan söz edenlere şunu demeliyiz: Bu silahlı mücadeleyi başlatan, sürdüren örgüte destek olmayın.
Terörü 'Öcalan başlattı, Öcalan bitirsin' görüşüne ne diyorsunuz? Nasıl bitirecek?
- Nasıl başladıysa öyle. Örgüte talimat verirse çatışmalar durur. Güneyde Irak Kürdistan'ındaki olumlu gelişmenin önünü kesmek üzere Türkiye'nin elini güçlendirecek bir argümandır PKK eylemleri. Türkiye'nin AB'ye açılımının önünü kesmek için de şiddet ortamına ihtiyaç var. Bunlar 'derin devlet'in işine gelir. Bu savaşı isteyenler deşifre oluyor. Hem PKK cephesinde hem derin devlette.
Nasıl çözülecek?
Türkiye'de bir De Gaulle yok. Erdoğan'ın 'Kürt sorunu' tanımı bölgede bir beklenti yarattı ama hükümet arkasını getirecek güçte mi, belli değil.
PORTRE/ Ümit Fırat
Yükseköğrenimini Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nde tamamlayan Ümit Fırat, 1960'larda Türkiye İşçi Partisi'ne üye oldu. 1969'da ilk legal Kürt örgütü kabul edilen Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nda yer aldı. 1992'de Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucuları arasındaydı. 1994'te Yeni Demokrasi Hareketi'nin kuruluşunda Doğu ve Güneydoğu İlleri Örgütlenme Sorumlusu oldu. Doz Yayınevi'nde editörlük yapan Fırat, halen "Serbesti" dergisinde görev yapıyor.
ÜMİT FIRAT: PKK, 1984'te silahlı mücadeleye girdiğinde Güneydoğu'da çatışma ortamına çok elverişli psikolojik koşullar vardı. 12 Eylül'de Diyarbakır cezaevi Ebu Gıreyb'den beterdi.
Bölge insanı 1970'lerden itibaren eziyet görüyordu. Hasan Cemal'in 'Kürtler' kitabında cezaevinde gördüğü işkenceyi anlatan Felat Cemiloğlu, 'Genç olsam dağa çıkardım!' der. İnsanlar böylesine tepkiliydi, bütün legal mücadele alanları kapanmıştı. PKK o şartlarda doğdu ama Kürtleri arkasına alamadı.
Devletle PKK arasında
Abdullah Öcalan'ı tanıyan yoktu...
- 1970'li yıllarda atladığımız bir şey oldu, 'Apocular' diye ortaya çıkan hareketi ciddiye almadık. 1920'de Stalin de ciddiye alınmamıştır Rusya'da.
'Doğu Sorunu' daha çok solun konusuydu, 1965-69 döneminde TİP, Mehmet Ali Aybar yönetiminde Kürt sorununu tartışmaya açıyor. Partinin kapatılması da o yüzden olmuştu.
- TİP'in kapatıldığı kongrenin delegesiydim. Doğu'nun geri kalmışlığı, eşitsizliği bölgesel değildir; orada Kürt toplumu yaşıyor denilerek sorunun siyasi boyutu ortaya konulmuştu. Sadun Aren, 'Kürt meselesini kongre kararına koyarsanız partiyi kapattırır' diye uyarmıştı, nitekim gelişmeler o yönde oldu... 12 Mart muhtırası ile 'balyoz' harekâtı inince Anayasa Mahkemesi'nde Kürt meselesi de kapatılma nedeni olarak ileri sürüldü. O dönemde 'Doğu mitingleri' Kürtlerde siyasi uyanış yarattı.
1984'e geldiğimizde Kürtler için legal siyasi yapılanma ortamı yoktu. Aşiret yapılanması otoriteye boyun eğer, PKK köy baskınlarıyla korku yayardı. Bir kısım insanlar da sempatiyle bakmaya başladılar. Halk, devletle PKK arasında kaldı.
AB, Kürtlere umut oldu
Demokratik olmayan zemin PKK'ya yaradı.
- Türkiye ne zaman ki AB'ye başvurdu, Kürtlerin de kafasında artık hukukun egemen olacağı, demokratik hakların garanti edileceği düşüncesiyle ayrılık olmadan da yaşama düşüncesi gelişmeye başladı. Benim de şahsen 20 yıl öncesinden baktığım zaman Türkiye'den umudum yoktu. Türkiye, AB üyeliği için başvurunca, o süreçte Kürtlere de yer olacağını düşündüm. O zamana kadar Türkiye'de ayrımcılık geçerliydi; Kürtlerin hiçbir hak ve hukuku tanınmıyordu. Dilleri, kimlikleri bastırılmıştı.
1980 öncesi parlamentoya giren Kürtler, bu özelliklerini gizlerlerdi. Şerafettin Elçi, CHP Koalisyonu'nda bakan olunca ilk kez Kürt olduğunu söyledi. 12 Eylül'de öyle bir kırılma yaşandı ki, 1990'da HEP kuruluncaya kadar ayrı bir yapılanma mümkün olmadı. O zaman da şiddet tırmanmaya başlamıştı. PKK etkinlik kazandı. Köy boşaltmalar başladı, iş çığrından çıktı. Cizre'deki Nevruz kutlamalarında 120 insan birden öldü.
PKK nasıl zemin buldu?
Savaşta gibiydik. İnsanlar her şeylerini bırakıp kaçtılar. Orhan Kemal'in 'Gurbet Kuşları'ndaki göç eden aileler değildi onlar. Köyleri boşaltıldı, ateşe verildi. PKK o şartlarda güç kazandı. Kürt aydınları ve savaşı benimsemeyen Kürtler üzerinde baskı yarattı.
İnsanlar iki ateş altında kaldı, ya korucu olacaksınız ya dağa çıkacaksınız. Gençler PKK'ya katıldı, neredeyse her aileden birden çok insan bu dava uğruna öldü. Bugün 30 bin insanın ölümünden söz ederken Kürtlerin de büyük kayıplar verdiğini görmezlikten gelemeyiz. Dağdaki çocuğunu çatışmada kaybeden aileler PKK'ya karşı çıkamadılar.
Batı'dan bakınca binlerce 'şehit ailesi' çocuklarının PKK yüzünden öldüğünü unutamıyor. Onların acılarını yok sayamazsınız, DEHAP'ın Öcalan'ı 'muhatap sayma' yaklaşımı bu yüzden büyük tepki görüyor, İmralı'ya özgürlük noktasından hareket edilirse gerilim düşmez.
- Şehit ailelerini incitmeden iki tarafta da gözü yaşlı analar olduğunu düşünerek hassasiyeti korumak gerekiyor. Ancak sadece şehit ailelerine bakarsanız barışı, demokratikleşmeyi gerçekleştiremez, sorunu çözemezsiniz.
Öcalan 1999'da yakalanıp İmralı'ya konulduktan sonra PKK uzun süre tehdit oluşturmadı. Öcalan, 'Demokratik Cumhuriyet' teziyle Kürtlerin ayrılması düşüncesinden uzaklaştı. Bunda etken, yakalanıp İmralı'ya konulması mı, yoksa değişen uluslararası konjonktür mü?
- Öcalan, Bekaa'da, Şam'da bulunurken, görüştüğü insanların niteliklerine göre konuşurdu. Komünistseniz, 'emperyalizmi yerle bir edeceğini' söyler, Ortadoğu'da Kürt federasyonu kuracağını anlatırdı. Hatta muhterem Yalçın Küçük, Apo ile görüştükten sonra 'Devrimin merkezi Moskova'dan Bekaa'ya kaydı' gibi laflar etmişti.
Yalçın Küçük'ten önce Doğu Perinçek gitti, 1989'da. Öcalan'ı yoldan çıkarmak için Perinçek ile Yalçın Hoca'dan daha iyi örnek bulamazsınız. Öcalan'ın o dönem yazdıklarına bakın, sentez görürsünüz. Biraz Perinçek, biraz Küçük vardır.
Bugün ikisi de karşılar...
- Perinçek'in 2000'e Doğru dergisinde yazdıklarına bakın. 1991 seçimlerinde HEP'in SHP ile ittifak edip İşçi Partisi'ni dışlamasıyla başlayan bir karşı duruşu oldu. Ondan bayrağı Yalçın Küçük devraldı.
1975'lerde 'Apoculuk' falan yoktu, Öcalan bazen benim Ankara'daki kitapçı dükkânıma gelirdi. Aydınlık gazetesinde, 1979'da soldaki örgütleri tefrika eden yazılarından sonra araziye uydu. Ondan önce Siyasal kantininde oturuyor, elini kolunu sallayarak dolaşıyordu. Aydınlık'ın o yayınından sonra Perinçek'le aralarında nasıl barışıklık doğdu bilmiyorum.
Mumcu bulgular elde etti
Öcalan'ın MİT bağlantısı da öne sürülmüştü.
- Uğur Mumcu birtakım bulgular mutlaka elde etti ve bir gün Uğur Mumcu cinayetinin ve onun vardığı o bulguların açıklaması olursa Türkiye'de çok şaşırtıcı hadiseler görülür. Ama bir gün İmralı'nın gardiyanları da anılarını yazacak olsalar, çok şaşırtıcı bilgiler çıkacağını düşünüyorum. Yani Türkiye'de bazı şeyleri görüyor ama belgeleyemiyorsunuz.
Bu mayınlar nasıl geliyor?
PKK, Kandil'e çekilmedi mi, bir kısmı Türkiye'de mi kalıyor?
- Öcalan bunu önerdiğini ama Genelkurmay yetkilisinin kuşkuyla baktığını anlatıyor.
Osman Pamukoğlu'nun anılarını okuduktan sonra 'Türkiye PKK'yı gerçekten bitirmek istiyor mu?' diye yazdım. Şam'da Öcalan'a yönelik birkaç suikast planlanmıştı ama önlendi. Pamukoğlu'nun kitabında, Kandil Dağı'nda PKK'nın kongre toplayacağına ilişkin istihbarat toplantısından söz ediliyor. Operasyon için her şey hazırken MİT haber vermiyor. Bu çok anlamlı değil mi?
Dönemin başbakanı Ecevit, ABD'nin Öcalan'ı paketleyip niye Türkiye'ye verdiğini anlayamadığını söyledi. 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanı olan Aytaç Yalman, Apo'nun Barzani ve Talabani'nin güçlenmesi ve Kuzey Irak'taki oluşumun geleceği açısından ABD tarafından devreden çıkarıldığını savunuyor. 'İkinci İsrail' projesi...
- Ben o kanaatte değilim ama Abdullah Öcalan'la Aytaç Yalman aynı düşünüyor. Öcalan, yakalanmasını ABD komplosu olarak değerlendiriyor, Kuzey Irak'taki gelişmelerin önünü açmak, Barzani ve Talabani'ye yol vermek için Şam'dan çıkarılıp Türkiye'ye teslim edildiğine inanıyor.
'Düşman' misyonu gördü
Apo başka ülkeye de sığınabilirdi, Türkiye niye aldı?
- Türkiye bunu reddedemezdi, çünkü PKK sayesinde Soğuk Savaş sonrası 'düşman' sıkıntısı çekmedi. Apo üzerinden bazı çevreler 'derin devlet'in var olabilmesi, etkin olabilmesi için bir düşmana ihtiyaç vardı. Öcalan bu misyonu gördü.
PKK kartı...
- Evet, böylece bölgede Kürt özerkliğine, federasyona kadar gidecek bir yapılanmaya karşı PKK kartını elinde tutmaya çalışıyor devlet. Kandil Dağı'nda yeni örgütlenme yok, PKK eskiden de oradaydı. İnsana sorarlar, sınır güvenliğini kur, PKK içeri girmesin.
Türkiye'ye giriyorsa bunu önlemeye çalışacaksın. Eskiden baz morfin geliyordu Afganistan'dan katır sırtında. Mayınlar sırtta, kucakta gelmez, o engebeli arazide birinin ayağı kaysa uçuruma yuvarlanır. Son dönemde patlayan mayınlar nerede üretilmiş, nasıl yerleştirilmiş, bunları endişeyle sorgulamak lazım.
Asker daha fazla yetki istiyor...
- Siyasi bir sorunu sadece askeri önlemle çözemezsiniz. PKK biter, başkası gelir.
Kürt sorunu olmasaydı PKK olur muydu? Öyle bir hale geldi ki PKK nedeniyle Kürt sorunu içinden çıkılmaz bir hal aldı.
'Çevik Bir'in İmralı'ya gittiğinden söz edildi'
Sizin İmralı Cezaevi'ne ilişkin bazı duyumlarınız var. Serbesti dergisinde yazmışsınız. Genelkurmay faktörü...
- İmralı ilişkileri tamamen askerin kontrolünde. Yakalandığı sıralarda Çevik Bir'in de adaya gittiğinden söz edildi. Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmede Çevik Bir'in kendisiyle konuştuğu net ifade ediliyor.
Çevik Bir, Öcalan'la mı görüşmüş, ne zaman?
- Evet, 2000 yılında.
Ne amaçla görüşmüş?
- Telkinlerde bulunuyor herhalde. Bu ayki Serbesti dergisinde Öcalan'ın bir Genelkurmay yetkilisiyle yaptığı görüşmeyi yazdım. 2000'de Özgür Halk dergisinin ekim sayısında Öcalan'ın anlattığı bir olay var. PKK güçlerinin tümüyle dışarı çıkmasına, konuştuğu Genelkurmay yetkilisinin kuşkuyla baktığını söylüyor. Orada kastettiği Çevik Bir değil.
'Öcalan kendini Hint tanrısı zannediyor'
Barıştan kastedilen nedir? Öcalan'a özgürlük mü?
- Aynen öyle, genel af bile değil, Öcalan serbest kalsın yeter. Hint tanrıları vardır ya yarı insan mitolojik güç, Öcalan'da bu psikoloji vardır. Öcalan bir Avatara'dır.
Bütün Kürtlerin kendi şahsında temsil edildiğine inanıyor. Kürtlerin aşk filmi, aşk romanı yoktur, ben yazacağım dedi.
Bu Nevzat Tandoğan sendromudur. 'Ne lazımsa ben yaparım'. Kürtlere özerklik, federasyon gerekiyorsa 'ben sağlarım' düşüncesinde. Öcalan, İmralı'da esrarengiz noktada durdukça, Kürtler üzerindeki manevi gücü artıyor.
'Baraj düşse de DTH Meclis'e zor girer'
Kürt sorunu, 'etnik kimlik' meselesinden 'haklar, sorumluluklar, özgürlükler' alanına taşınamaz mı? Kürtler değişimi nasıl sağlayacak? İmralı'ya endeksli olmayan bir partileşme olacak mı?
- Demokratik Toplum Hareketi, eski DEP'li 4 milletvekili cezaevindeyken avukatlara talimat verilerek İmralı'dan kurulmaya çalışılan bir organizasyondur. Leyla Zana ve arkadaşları başlangıçta 'yasal engelimiz var' diye bir tereddüt geçirdiler. Öcalan dayattı, 'Katılacaksınız'.
Baraj yüzde 5'e düşse de Demokratik Toplum Hareketi Meclis'e girmekte zorlanır.
Şiddet 'derin devlet'e yarar
PKK tekrar nasıl gündeme geldi?
- Bitirmiyorlar işte. Bir genel af beklentisi vardı, 1999'dan sonra gündeme gelebilirdi, çıkarmadılar.
1 aylık 'eylemsizlik'e ne diyorsunuz?
- Toplumu oluşturan insanlar barış yapmaz, barışık yaşarlar. Barış tetiği çekmemek, silahlı mücadeleye karşı durmaktır. Barıştan söz edenlere şunu demeliyiz: Bu silahlı mücadeleyi başlatan, sürdüren örgüte destek olmayın.
Terörü 'Öcalan başlattı, Öcalan bitirsin' görüşüne ne diyorsunuz? Nasıl bitirecek?
- Nasıl başladıysa öyle. Örgüte talimat verirse çatışmalar durur. Güneyde Irak Kürdistan'ındaki olumlu gelişmenin önünü kesmek üzere Türkiye'nin elini güçlendirecek bir argümandır PKK eylemleri. Türkiye'nin AB'ye açılımının önünü kesmek için de şiddet ortamına ihtiyaç var. Bunlar 'derin devlet'in işine gelir. Bu savaşı isteyenler deşifre oluyor. Hem PKK cephesinde hem derin devlette.
Nasıl çözülecek?
Türkiye'de bir De Gaulle yok. Erdoğan'ın 'Kürt sorunu' tanımı bölgede bir beklenti yarattı ama hükümet arkasını getirecek güçte mi, belli değil.
PORTRE/ Ümit Fırat
Yükseköğrenimini Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nde tamamlayan Ümit Fırat, 1960'larda Türkiye İşçi Partisi'ne üye oldu. 1969'da ilk legal Kürt örgütü kabul edilen Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nda yer aldı. 1992'de Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucuları arasındaydı. 1994'te Yeni Demokrasi Hareketi'nin kuruluşunda Doğu ve Güneydoğu İlleri Örgütlenme Sorumlusu oldu. Doz Yayınevi'nde editörlük yapan Fırat, halen "Serbesti" dergisinde görev yapıyor.