Seçimlere sayılı gün kaldı. Partilerin birbirleri ile ilgili
söylemleri bir hayli keskinleşti. Ekranlarda, meydanlarda, gazete
sütunlarında siyasetçilerin birbirleri ile ilgili ettiği lafları
normal hayatta insanlar birbirleri için etseler cinayet çıkar.
Tavanda gerçekleşen bu söylemin tabanda çok kuvvetli taraftar
bulmuyor oluşu gerçekten hepimiz için şans.
Artık siyasette tansiyonu düşürmenin tam zamanıdır. Mamafih
düşer mi, sanmıyorum. Son güne kadar bu şekilde gidecek gibi
görünüyor…
Beka meselesini önemsiyorum. Türkiye tabiri caiz ise yedi düvel
ile boğuşmaya devam ediyor. ABD ile, AB ile ilişkilerin en gergin
olduğu günlerdeyiz. Normalleşme çağrıları yapıyoruz, karşılığını
biraz daha gerginlik olarak görüyoruz.
52 yıldan beri işgal altındaki Suriye toprağı, kadim Türkmen
yurdu Golan Tepeleri ile ilgili ABD Başkanı Trump’ın açıklamaları
yine tüm dünyayı gerdi. Durumdan İsrail memnun, dünyanın geri
kalanı büyük bir tedirginlik içinde.
Arap birliğinden ne yazık ki yine ciddi bir karşı ses yok.
İslam’ın ve Müslümanların haysiyetli sesi yine Türkiye oldu…
Yeni Zelanda canisinin irtibatları takip ediliyor, bakalım
Türkiye ayağında kimler ve neler çıkacak… Yeni Zelanda hükümeti
süreci çok güzel yönetti, Müslümanların gönlünü aldı ve ülkelerini
yeniden ve kısa süre içinde “barış yurdu” olarak
konumlandırdılar.
Keşke dünyanın her yerinde insanlara ve inançlara yönelik
saldırılara karşı bu denli sağduyulu ve hızlı toparlanma temin
edilebilse…
Türkiye ABD’nin Suriye konusunda verdiği sözlere uymasını
beklerken PYD/YPG/YPJ gibi PKK uzantısı örgütler farklı hamleler
peşinde. Fırat’ın doğusuna yönelik harekâtın eli kulağında. Tam da
bu süreçte PKK’nın sivil uzantısının Türkiye içinde elini
güçlendirmek için yerel seçimleri bir imkân olarak değerlendirme
çabası fark ediliyor.
Seçime girmediği yerlerde millet ittifakı partilerinin listeleri
içine yerleştirdiği adaylar üzerinden bir meşruiyet arıyor. Ancak
adayların niteliğine bakıldığında arayışının normalleşme değil,
tersine terörizmi siyasallaştırma ve genelleştirme stratejisi
izledikleri görülüyor.
Aday olarak parti listelerinde yer alanlar örgütün dağ
kadrolarından devşirilmiş, militan kimlikliler.
Örgüt, şehirlerde insan kaynağını yitirip baskı unsuru olma
kabiliyetini kaybetmeye yüz tutunca demek ki doğrudan militan
kimlikli isimleri toplum üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmak
üzere listelere yerleştirdi…
Bu kadar ismin hemen hepsinin böylesi irtibatlarını da kimse
tesadüf ile, farkına varılamayan bir hal ile izah etmesi mümkün
değildir.
Ortada gerçekten çok tehlikeli bir durum var. Bu isimlerin
seçimlere hiç sokulmaması halinde Türkiye’de seçimlerin demokratik
standardına ilişkin fırtına koparılacak, kazanıp görevden
uzaklaştırılmaları halinde yine dünya ayağa kaldırılmak
istenecek…
Bütün bu gelişmelerden Millet İttifakı partilerinin
yöneticilerinin habersiz olduğunu düşünebilmek ise çok mümkün
görünmüyor. Seçimlerden sonra planlı bir meşruiyet tartışması
açabilmenin yolu olarak bu isimler de hesaba katılıyor…
Türkiye’nin PKK, FETÖ ve DAİŞ gibi örgütlerle adeta bir varlık
mücadelesine girdiği bu süreçte, seçim sonuçları üzerinden
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sorgulanmaya açılmak,
Türkiye’nin dış dayatmalara açık hale getirilmek isteneceğini
söylemek elbette bir niyet okuması olarak değerlendirilemez.
Beka meselesinin tam da bu bağlamda ciddiye alınması
gerekmektedir.