PKK halk ayaklanması çıkarmak istiyor!
Abone olTürkiye son iki ayı oldukça sıra dışı bir terör gündemiyle geçirdi. Prof. Dr. Ümit Özdağ, bu dönemi değerlendirdi...
Prof. Dr. Ümit Özdağ, PKK'nın son iki aydır düzenli
gerçekleştirdiği saldırılarla bir halk ayaklanması çıkartıp, TSK'yı
meskun mahal saldırısına zorlamayı hedeflediğini söylüyor. Özdağ'a
göre, PKK böylece dünyaya 'Suriye'de yaşananlar Türkiye'de de
oluyor' mesajı verecek...
21'inci Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof Dr. Ümit Özdağ PKK'nın son aylarda artırdığı saldırıları ve hedeflerini :
- PKK birbiri ardına düzenlediği saldırılarla ne yapmaya
çalışıyor?
PKK Oslo görüşmelerinde İngiltere'nin hakemliğinde birçok tavizi
aldı ve bunları yazılı hale getirip, İngiliz Hükümeti'nin kasasına
kaldırttı. PKK biliyor ki, ikinci bir müzakere süreci başladığında
artık bunlar alınmış hak kabul edilecek. Ardından Arap Baharı'nın
Suriye'ye gelmesini kendisi için olağanüstü bir fırsat olarak
gördü. Bu süreçten istifade ederek, Oslo sürecinde aldıklarından
daha fazlasını alabileceklerini düşündüler. Nitekim Ortadoğu'da
Suriye iç çatışmasının başlaması yeni bir ittifaklar lobisi
oluşturdu. Bir tarafta Suriye, Irak, İran; öbür tarafta da Türkiye,
Suudi Arabistan, Katar, geri planda İsrail ve Barzani ittifakı
oluştu. Şimdi Suriye, Irak ve Lübnan'ı kapsayacak bölgesel bir iç
savaşa doğru ilerliyoruz. 1980'de başlayan Irak-İran Savaşı, 90-91
Körfez Savaşı, nihayet 2003'ten sonra ABD'nin Irak savaşı... Bu üç
savaş Ortadoğu'da PKK'nın var olması ve gelişmesini sağlayan
savaşlardır. PKK, Ortadoğu savaşlarının hepsinden güçlenerek
çıkmıştır.
HAKKARİ'YE TAMPON BÖLGE
- Şimdi ne yapmaya çalışıyor peki örgüt?
PKK her iki blokta da dostları olan bir örgüt olarak gittikçe yaşam
veya manevra alanını geliştirmeye çalışıyor. Suriye'de etkinlik
kazanırken Türkiye'de de 1991-92'de ilan etmiş olduğu Botan-
Bahdinan Savaş Hükümeti planının bir benzerini, yani Şırnak'ta
1992'nin 18-19 Ağustos'unda başlattığı ayaklanmaya benzer bir
ayaklanmanın ön koşullarını şimdi bölgede oluşturmaya çalışıyor.
PKK'nın bugün Şemdinli ve Beytüşşebap'ta yapmış olduğu saldırıların
amacı devletin ve hükümetin moralini kırmak, devlet yanlısı halkı
psikolojik baskı altına almak ve umutsuzluğa sürüklemektir. Kendi
yandaşlarına moral aşıladıktan sonra bölgedeki kasabalardan veya
ilçelerden bir tanesine, kent içine sızdırmış olduğu milisleri
cephanelik ve silahlarla ayaklanmaya sevk etmek ve o sırada kente
dışarıdan saldırarak ele geçirmektir. Bu görüntüler bütün dünyaya
'Suriye'de olanların aynısı Türkiye'de de oluyor' şeklinde
verilecektir. Şimdi bugün Türkiye'nin BM'den Suriye'de tampon bölge
istediğini biliyoruz. Buna karşı çıkanların başında gelen Rusya
eğer Türkiye'de bu çatışmalar çıkarsa 'Tamam, Suriye'deki tampon
bölgeyi kabul ediyoruz. Hakkari'nin de tampon bölge ilan edilmesi
kaydıyla' diye bir şartla ortaya çıkarsa hiç şaşırmamak gerek.
- Rusya'dan neden böyle bir adım
bekliyorsunuz?
Böyle bir adım beklediğim için söylemiyorum, PKK'nın durumu
tırmandırmak istediği yerin ne kadar dramatik olduğunu göstermek
açısından söylüyorum. Çünkü mevcut şartlarda Rusya'nın böyle bir
talepte bulunması Türkiye ile diğer alanlardaki ilişkilerinden
dolayı makul olmaz. Ama PKK 'Bakın, Suriye'deki iç çatışmanın bir
benzeri Türkiye'de yaşanıyor' şeklinde büyük bir propagandaya ve
siyasal baskı aracına sahip olacaktır. Yapmak istediği TSK'yı
meskun mahal çatışmasına zorlamaktır. Ki bunu 1992'de Şırnak'ta
gerçekleşmiştir ve bir ordunun en fazla kaçındığı şey de meskun
mahal çatışmasıdır. Bu nedenle de bu süreci çok tehdit edici
görüyorum. Bakın perşembe günü Şemdinli'ye 7 tabur sevk edildi.
Genelkurmay Başkanı da gitti....
- Evet, Şemdinli'ye 7 taburla başlatılan operasyon
oldukça dikkat çekici. En son ne zaman bir Genelkurmay Başkanı bir
operasyon yönetmişti, hatırlıyor musunuz?
Doğrusu ben ciddi bir şekilde hatırlamıyorum ama ilk çatışmanın 21
Temmuz'da çıktığını düşünürsek, o tarihten bu yana iki aya yakın
bir süre oldu. Bölgede TSK'nın operasyon üzerine operasyon
yaptığını da göz önünde tutarsak, PKK'lıların hala TSK ile
çatışacak güçte olması durumun ne kadar vahim olduğunu
gösteriyor.
TSK'NIN MÜCADELESİ ENGELLENDİ
- Bu iş nasıl bu kadar ilerledi? Yani PKK o silahları
oralara yerleştirirken nasıl oldu da kimse fark
etmedi?
Oslo sürecinden itibaren TSK'nın PKK'ya karşı etkili mücadele
etmesinin engellendiğini görüyoruz. Oslo'da yapılan görüşmelerde bu
ifade ediliyor. TSK, kışlalarına ve karakollarına tıkıldığı bir
dönem geçirdi. 1990'lı yılların terörle mücadeledeki kahraman
isimleri de bugün hapishanelerde ve yargılanıyorlar. Yine ortaya
atılan bir iddia, Oslo görüşmelerinde 1990'larda Güneydoğu
Anadolu'da PKK'yla çatışan polis ve subayların Abdullah Öcalan'ın
önerdiği bir komisyonda yargılanmalarının söz konusu olduğuydu.
Bütün bunlar yaşanırken hiç kimsenin kahraman olmak istemediğini
düşünüyorum.
BDP KAPATILMAMALI
- BDP'li vekillerin PKK ile kucaklaşma görüntüleri çok
tepki çekti. Geldiğimiz noktada BDP'nin kapatılma sürecini bile
tartışıyoruz. Siz BDP'nin kapatılması ihtimaline nasıl
bakıyorsunuz?
Geçmişte DTP'nin kapatılmaması gerektiğini savunduğum gibi bugün de
BDP'nin kapatılmaması gerektiğini savunuyorum. Evet, BDP'lilerin
PKK'lılarla kucaklaşması hepimizin kanını dondurmuş ve
kızdırmıştır. Ama gerçekçi olalım, hiç kimse bekledi mi PKK'lılarla
BDPlilerin kavga etmesini? Bunlar aynı siyasal örgütün dağ ve kent
kadrolarıdır. Sanki bu kucaklaşmayı gördüğümüz zaman mı anladık
bunu da tepki gösteriyoruz? Biraz da kendi kendimize dürüst olalım:
Bunlar kucaklaşmayacaklar da ne yapacaklar? Tabii ki
kucaklaşacaklar. Çünkü bunlar aynı örgütler. Ve örgütün etkin olan
tarafı da BDP değil; PKK tarafı. BDP bir anlamda PKK'nın alt
örgütüdür. Burada hukuku dar yorumuyla uygularsanız, BDP diye bir
partinin değil seçimlere girmesi, olmaması gerekirdi. Ama bir de
Türkiye'nin terörle mücadelesi açısından olumlu sonuç çıkarmak
şeklinde yorumlarsanız, BDP'nin ya da daha önce DTP'nin ve diğer
partilerin kapatılmasının ciddi, olumlu, elle tutulur bir sonuç
üretmediğini düşünüyorum. Bugün PKK'lılar Kuzey Iraktaki kamplardan
gelip, 20-25 km öteden içeriye giriyor, insanlarınızı öldürüyor,
askerlerinize tuzak kurup şehit ediyor ve geri dönüyorlar. Fakat
biz Kuzey Irak'taki sıkıntıyı, oradaki terör kamplarını konuşmuyor,
BDP'yi kapatmaktan bahsediyoruz. Bence bu işin kolay ve popülist
yönüne sapmaktır.
BENİM DESTEĞİM KORAY AYDIN'A
- MHP Kasım'da kurultaya gidiyor. Bahçeli liderliğinin
değişmesi gerekli mi sizce?
Bir siyasi parti için gerçek başarı düşüncelerini gerçekleştireceği
yer olan iktidara gelmek için seçmenin desteğini almaktır. Kasım
2012'de yapılacak MHP Kurultayı'na dışarıdan da bu ölçütle
bakıyorum. Yani Milliyetçi Hareket Partisi'nin 2002'den 2012'ye
kadar geçen 10 senelik süre içerisinde sayın Bahçeli yönetiminde
başarılı olduğunu düşünen ve 2012 sonrasında da Bahçeli'nin siyaset
anlayışının MHP'yi iktidara taşıyacağına inanan üst kurul
delegeleri bu kongrede kendisini destekleyeceklerdir. 2002'den
2012'ye kadarlık süre içinde Bahçeli'nin temsil ettiği siyaset
anlayışının başarılı olmadığına inanan ve Türkiye'nin de 2012-2015
arasında Cumhuriyet tarihinin en ağır dönemine girdiğine, Türk
milliyetçileri ve MHP'ye bu dönemde hayati bir görev düştüğüne
inanan üst kurul delegeleri ise bir atılım gerçekleştirebilir
inancıyla MHP'de değişimi destekleyeceklerdir.
- Yani Koray Aydın'ın genel başkanlığı...
Bu üst kurulu delegelerinin en güçlü aday görünen Koray Aydın'ı
destekleyeceğine inanıyorum.
- Siz ne düşünüyorsunuz?
Ben MHP'de bir değişimin önümüzdeki dönemde hem MHP'ye hem Türk
milliyetçiliğine hem de Türkiye'ye bir fırsat verme ihtimali
olduğunu düşünüyorum.
ÜNİTER DEVLET YIKILMAK İSTENİYOR
- 12 Haziran seçimlerindeki kaset skandalıyla MHP üzerinde
oynanan oyun neydi? Hedef Bahçeli'yi devirmek mi yoksa başka bir
şey mi?
Türkiye tarihinin en uzun on yılını geçirdi. Şimdi o on yıl
içerisinde gerçekleşen yıkımın üzerine bir nihai şekillendirmenin
yapılmaya çalışıldığı 2012-15 dönemine giriyoruz. Böyle bir dönemde
MHP'nin parlamento dışında olmasının bazı çevreler tarafından arzu
edildiğini gördük.
- Kimin işine gelir MHP'nin parlamento dışında kalması?
Nasıl bir kurgu bunu gerektirir?
2011'de istenilen bence Türkiye'nin milli ve üniter yapısının
tasfiye edilerek, federal bir devlete dönüştürülmesiydi. Federal
Türkiye projesinin sahipleri önlerinde en büyük engel gördükleri
MHP'nin aşılması noktasında önemli bir psikolojik operasyon
yaptılar. Ne yazık ki Türkiye, AKP döneminde siyasetin dış
müdahalelerle şekillendirilmesi anlamında ağır ve henüz sonuçlarını
herkesin yeterince anlamadığı bir süreci yaşamıştır.
SİYASİ PROJELERİ UZAK
- MHP de CHP ve BDP gibi bir muhalefet partisi ama kritik
dönemeçlerde hep AK Parti ile omuz omuza veriyor. Sizce bu doğal
bir durum mu yoksa eleştiriyor musunuz?
MHP ile AKP'nin tabanları arasında büyük bir benzerlik olduğunu,
AKP'nin seçmeninin yüzde 70'inin anketlerde 'İkinci parti olarak
MHP'ye oy vereceğini' ifade ettiğini biliyorum. Fakat
tabanlarındaki sosyal benzerlik MHP ile AKP'nin politik
projelerinin benzerliği anlamına gelmez. MHP'nin politik projesi
temelini İstiklal Harbi'nden alan, milletle devletin çatışmadığı,
devletle milletin her yönüyle barışık üniter bir milli devlet
projesinin 21. yy'a taşınmasını hedefleyen bir siyasal projedir.
Aynı şeyi AKP için söylemek ise mümkün değildir. MHP'nin siyasal
felsefesi milli devleti savunurken ve milli devletin önündeki en
büyük tehdit ve emperyalizmin de aracı olan terör örgütüyle sonuna
kadar mücadele ve onun tasfiyesidir. AKP'nin yaklaşımının ise
federasyona açık, terör örgütü ile müzakereci bir zemine oturduğunu
görüyoruz. Bu siyasi felsefeler cennet ve cehennem kadar
birbirinden uzak siyasi projelerdir.
- MHP'nin şehirlerde çok oy alamadığı göze çarpıyor.
Neden sizce?
Biraz evvel ifade ettiğim gibi, son on yılda MHP'nin olması gereken
başarıya ulaşmamış olmasının arkasında sosyal ve politik koşullar
elverişli olmasına rağmen partiye hakim olan yönetim anlayışının
halka ulaşma sorunu yaşaması var. Bunu kent ya da köy seçmeni
olarak değil; seçmenin tamamına ulaşma sorunu çerçevesinden
yorumluyorum. Özellikle son on senede çıkan olumsuz sonuçlar
seçmene ulaşmada doğru politikaların üretilememesi, etkin bir
şekilde sahada olunmaması, halkla sürekli ve etkili bir iletişimin
kurulamaması, medyanın gerektiği gibi değerlendirilmemesi ve sivil
toplum örgütleri ağının yeterli şekilde aktive edilememesinin ortak
sonucudur. Bu da tabi bir siyaset anlayışından kaynaklanıyor. İşte
bu kongrede ben bu siyaset anlayışı oylanacak diye düşünüyorum.