Perihan Mağden'den Cemaat bombaları
Abone olAK Parti cemaat savaşı, Ermeni soykırımı, Gezi eylemleri, çözüm süreci, cemaatin yapısal niteliklerine dair dikkat çeken yorumlarda bulunan Perihan Mağden Agos'a konuştu...
İNTERNETHABER.COM
Yeni çıkan kitabı “Tehlikeli Temayüller”le ilgili
olarak Agos’a konuşan yazar Perihan
Mağden, gündeme dair çarpıcı açıklamalara yaptı.
'Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler' diyen Mağden, AK Parti cemaat savaşı, Ermeni soykırımı, Gezi eylemleri, çözüm süreci, cemaatin yapısal niteliklerine dair dikkat çeken yorumlarda bulundu.
TÜRKİYE SOYKIRIMLA YÜZLEŞECEK Mİ?
2015’ten ne bekliyorsunuz? 100. yılında Türkiye, Ermeni
Soykırımı ile yüzleşebilecek mi?
Bence daha kötüye gidiyoruz. Bence AKP’liler de Kemalistler de
ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya
çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler. Her iki
kesimde de nefret ve kin izleri daha da büyüdü. O yüzden böyle bir
yüzleşmeyi mümkün görmüyorum. Her iki kesim de bir felsefi zelzele
ya da algı depremi yaşamazsa böyle bir şey olacağını sanmıyorum.
Ermeni meselesi bizim hayatımızdaki çok önemli bir kara delik. Bu
deliği kapamadığımız sürece yol alamayız. Önümüzde ruhsal olarak
bir çukur var.
GEZİ DIRDIRLANMAYA DÖNÜŞMEDİ NETİCE
ALDI
Yazılardan birinin başlığı ‘Dırdırlanma Geleneği/İsyan
Eksikliği’. Gezi, yazıda vurguladığınız ‘isyan eksikliği’nin sonu
mu, yoksa zaman içinde ‘dırdırlanma geleneği’ne teslim mi
olundu?
Bence Gezi dırdırlanmaya dönüşmedi, zira netice aldı. O AVM, Gezi
Parkı’na dikilemedi. Gezi, bir şehir kalkışmasıydı ve ilkti.
Gezi’ye önce mesafeli yaklaştım. Cumhuriyet mitinglerinin
simülasyonu mu olacak endişesi duydum. Özellikle ortaya çıkan
bayraklar bende bu endişeyi yarattı. Ama zaman içinde çok farklı
kesimlerin muhalif bir sesin ortaklığında buluştuğunu gördüm. AK
Parti hiçbir demokratikleşme vaadini tutmadığı gibi, diktatörlük
yolunda ciddi adımlar da attı. Buna karşı tepki çok önemliydi.
Gezi’nin önemi de burada.
MAHÇUPYAN'UN TUTUMU BENİ DEHŞET İÇİNDE
BIRAKTI
AK Partililerin Gezi karşısındaki tutumunu nasıl
yorumluyorsunuz?
Başbakan Erdoğan ‘istiklal savaşı’ söylemini pompaladı. Ama asıl
korkunç olan makul bulduğumuz insanların bile bu söylemi
kullanması. Mesela Etyen Mahçupyan bir süre önce ‘AK Parti istiklal
savaşı veriyor’ dedi. Beni Başbakan’ın sözlerinden çok bu tür
tutumlar dehşet içinde bırakıyor.
AK PARTİ'LİLER BATAN TİTANİK'TE BİRBİRLERİNE YAPIŞMIŞ
Siz de yakın zamana dek AK Parti’ye karşı olumlu bir
tutum içindeydiniz. Ne zaman farklı düşünmeye
başladınız?
Ben aslında son zamanlara kadar AK Parti’nin içinden bir muhalefet
hareketi çıkacağını düşünüyordum. Sonuçta AK Parti’yi kuranlar,
babaları Erbakan’a bayrak açmış bir kitle. Şimdi Erdoğan’a
karşı hiç ses çıkarmıyor olmaları ise Erdoğan ile tam bir
özdeşleşme içinde olduklarını gösteriyor. AK Partililer, batmakta
olan Titanik gemisinde birbirlerine yapışmış, dans ediyor gibiler.
Birbirlerine ‘dış düşmanlar’ konusunda da gaz verdiler sanıyorum.
Buradan da ‘güçlü ve mazlum olmak’ gibi bir kombinasyon yarattılar.
‘Güçlü ve mazlum’ bağımlılık yaratacak bir kombinasyon. Mesela
Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın danışmanı olması çok önemli bir
göstergedir. Ultra milliyetçi bir çizgi izleyen Yiğit Bulut,
eskiden “Yunanlılar bizim devlet tahvillerimizi alıyor. Bu işin
sonu nereye varacak?” diye yazılar yazıyordu. Yunanistan’ın devlet
tahvillerimizi almasının iyiye işaret olduğunu görmezden gelen bir
ekonomist, deli saçması fikirlerini Başbakan’ın yanında
üretiyor.
CEMAAT İSLAM İÇİNDE BİR PROTESTANLIK
HAREKETİDİR
AK Parti-Cemaat çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ortaya konan tavırlar, dil sizi şaşırtıyor mu?
Evet söylenenlere şaşırıyoruz, çünkü biz onların iyi aile çocuğu
olma ihtimalini sevmişiz. Aslında Türkiye olarak sınıf değil, kast
toplumuyuz. Kast toplumunda, altta ne olup bittiğini bilmezsin de
anlamazsın da. Göz kararıyla diğer kastlardakilere birtakım şeyler
atfedersin. Mesela belki onlarda hiç olmayan demokratlık
atfediyorsun. Kast toplumu olmaktan kurtulamazsak sorunlarımız
çözemeyiz.
Ben Gülen hareketine bazen şöyle bir önem atfediyorum. Bu hareketi,
İslamiyetin içinde bir Protestanlık çalışması olarak görüyorum.
Bence Gülen hareketinde ahlaki kaygılar var. Yani İslamiyete ahlaki
kaygıları entegre etmeye çalışan bir din adamı var karşımızda.
Fethullah Gülen’in konuşmalarını azıcık bile dinleseniz ahlaki
meselelerden sıkça bahsettiğini fark edersiniz. Böyle bir reform
hareketine İslamiyetin çok ihtiyacı var. Bu ihtiyaca Gülen
hareketinin cevap olma ihtimali ABD’yi de çok cezbetti.
Gezi’deki çoğul yapı, 20’li yaşlarındaki ‘Geziciler’, kast
toplumundan çıkışın habercisi olabilir mi?
Onlardan ümitliyim. Çünkü bağnaz, rijit değil, neşeliler. İdeolojik
formüllerle yetişmediler. Bu yüzden bu çocuklardan bir şeyler
çıkacaktır.
ÖCALAN VE ERDOĞAN USTA SATRANÇ
HAMLELERİ YAPIYOR
Kürt sorununda barıştan umutlu musunuz?
Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşım, Ermeni meselesiyle aynı.
Gerçekleri görmek istemiyorsan ve ırkçılık, sıradan faşizm yapmak
istiyorsan ikisine de aynı formülle yaklaşırsın. AK Parti barış
süreci konusunda da ters açıya düşürdü. Barış yalan oldu, çünkü
hiçbir adım atılmadı. Gerekli kanun değişikliklerini, yapılması
gerekenleri yapmadılar. Benim anladığım Abdullah Öcalan’ın kendi
siyasi geleceğini görmek istediği yerle, Tayyip Erdoğan’ın kendi
siyasi geleceğini görmek istediği yer arasında bir satranç
oynanıyor. İki usta satrançcı gibi çok uzun aralar vererek hamleler
yapıyorlar. Barışa yönelik kalıcı ve sahici adımları her iki taraf
da atmıyor.
İZMİR'DEKİ KÜRT DÜŞMANLIĞININ TEMELLERİ
NE?
Beyaz Türklerle, siyah Türkler Kürt düşmanlığı konusunda
farklılar gibi görünüyor. Kürt düşmanlığının tavan yaptığı yerler
daha çok kıyılar. Mesela İzmir…
İzmir iklimini belirleyen, sonradan olma ‘bej Türkler’, Kürtler
gelip şehrimizi ele geçiriyor histerisi yaşıyorlar. Sanki çok
önemli bir şehir kültürleri varmış da Kürtler onları tehdit edecek
endişesiyle yaşıyorlar. Aslında onlar da İzmirli değil. Ya
Aydın’dan gelmişler ya da Balkanlar’dan. Bir Türk atasözü ‘misafir
misafiri sevmez’ der. Bu atasözü en çok İzmir’deki Kürt düşmanlığı
için geçerli.
‘Fuzuli Yalanlar’ başlıklı yazınızda İslamiyetin
Hristiyanlığın tersine, yalan söylemeyi neredeyse serbest
bıraktığını söylüyorsunuz? Nasıl vardınız bu kanaate?
Din uzmanı değilim ama İslamiyette şu şu koşullarda yalan
söyleyebilirsin kaydının olduğunu biliyorum. Şartlar o kadar çok
ki, neredeyse ne zaman istersen yalan söyleyebilirsin deniyor.
Hristiyanlıkta ise yalan ‘yedi büyük günah’tan biri. Bu çok net. Bu
farklılık yalan söylemek konusunda bir fark yaratıyor diye
düşünüyorum.
YİNE KÖŞE YAZACAK
MI?
Köşe yazarlığına dönecek misiniz?
Bu kitapta yaptığım gibi yazıları biriktirip kitap yapmaya devam
edeceğim. Kitabın daha kalıcı ve daha değerli olduğuna
inanıyorum.