Bir gerçek bir kez daha görülmüştür ki..
Artık bu sistem tıkanmıştır!
Cumhurbaşkanı ve Başbakan aynı partiden de olsa, hatta yakın
arkadaş da olsalar, bu yolculuğun sonu mutluluk değil, yol ayrılığı
getiriyor..
Bugün yaşananlar yeni değil ki!..
Parlamenter sistem tarihi, hep Cumhurbaşkanı-Başbakan
krizlerini anlatıyor bize..
Ne yazık ki dünden bugüne parlamenter sistemi bir türlü içine
sindiremeyen bir siyasi metodumuz oluştu..
Şöyle bir bakalım..
“Atatürk: Mühürcübaşı değilim” başlıklı son
yazımda da belirttiğim gibi Cumhuriyetin kuruluşunun ardından
1936’lı yıllarda Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü
arasındaki Cumhurbaşkanı- Başbakan ilişkisi bile Atatürk’ün resti
ile İnönü’nün görevini bırakması ile sonuçlanmış...
***
Sonrasında da değişen çok fazla bir şey olmadı..
Hep Cumhurbaşkanı ve başbakanlar arasında krizler
yaşandı..
Hatırlayın..
Cumhurbaşkanı Celal Bayar-Başbakan Adnan
Menderes..
Cumhurbaşkanı Turgut Özal-Başbakan Mesut
Yılmaz..
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel-Başbakan Tansu
Çiller..
Aynı partiye mensuplardı..
Ama her birinin ilişkisinde krizlerden kriz beğen çıktı..
Ya Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer-Başbakan Bülent Ecevit
ilişkisi..
Bizzat Ecevit’in Cumhurbaşkanlığa taşıdığı Sezer, MGK toplantısında
Anayasa kitapçığını Ecevit’e fırlatmak ile tarihe geçiyordu..
Bir gecede ekonomi çöktü..
***
Yani baktığımızda hep büyük krizler..
Şimdi de..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan-Başbakan Ahmet
Davutoğlu..
En hafifi, en şaşırtanı..
Bir düşünün Erdoğan’ın altın tepsi ile Başbakanlığı sunduğu Ahmet
Davutoğlu kendi sonunu kendi getirdi..
Sanki Başbakan olurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke ve parti
yönetimindeki tartışmasız liderliğini bilmiyordu!..
Ama genlerimizde var kriz!..
Bir değil, iki değil hep yaşanmış..
O nedenle Türkiye artık yönetim anlayışı olarak makas değiştirmek
zorunda..
Bu noktada ‘Başkanlık Sistemi’ kaçınılmaz bir
gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ısrarla Başkanlık
Sistemi’ni istemesini kişisel meselesi gibi düşünmek büyük bir
hatadır.
Çünkü mevcut sistemimizde bir anormallik hali vardır..
Hem seçilmiş Başbakan hem seçilmiş Cumhurbaşkanı ile bu
sistemin yürümesi artık fevkalade güçtür.
Artık Cumhurbaşkanı’nı doğrudan millet seçmiyor mu?
Ülkemizde bu sistemle seçilen hiçbir Cumhurbaşkanı’nın,
siyasi gündemden tecrit edilmiş bir şekilde sadece sembolik konumda
bulunmasını düşünmek, ona oy veren millete hakaret olmaz
mı?
Millet sormaz mı ‘Ben sana niye oy verdim’
diye..
Kendimizi aldatmayalım!
Yani olması gerekendir artık Başkanlık
sistemidir.
Aciliyeti de vardır..
Hele hele artık bu ülkede halkın oyları ile seçtiği bir
Cumhurbaşkanı varsa ve ülkenin geleceği adına milletine karşı
birinci derecede sorumlu ise, o sorumluluğun adının tartışmasız
Başkanlık olduğu gerçeği ortadır.
Başkanlık Sistemi ile ülke bölünür paranoyası yapanların amacı üzüm
yemek değil, bağcıyı dövmekten başka bir şey değildir .
Meseleleri Recep Tayyip Erdoğan’ı bertaraf
etmektir..
Ama hep nafile çabalar!
Diyeceğim o ki..
Bütün yaşanan krizlerin ilacı başkanlık sistemidir.
YAZIK ETTI KENDİNE AHMET HOCA…
Bu milletin yetiştirdiği genel başkanların değil ama liderlerinin
mayasında hep tek adamlık gerçeği var!..
Bugün Erdoğan dışında bu ülkede lider var mı?
Ahmet Hoca bunu nasıl anlamak istemedi!..
Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı başbakan hatta
Dışişleri Bakanı dahi olabilir miydi bu ülkede?..
Tartışmasız liderinin kanatları altında rahatça geleceğe
yürürken, kendine yazık etti vesselam..
Bir daha başbakanlığın ‘ya kısmeti’ bile yok!
Ah Ahmet Hoca ah!
İşin özü şu ki..
‘Pelikanlar’ değil ama yüksekten uçtuklarını sanan o
goygoycu ‘kargaları’ çok iş etti Ahmet hocaya!..
Geçmiş olsun!..
Güzel bir söz vardır..
‘Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en
sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşuz da canınızı
acıtan tek nokta yine o düğümdür..’
İşte o düğüm ortadan kalktı bugün..
Acıda!..