Netflix dizisi Pera Palas'ta Gece Yarısı dizisi 3 Mart günü sekiz bölümü ile yayınlandı. Dizide Hazal Kaya ile başrol oynayan Selahattin Paşalı Hürriyet'ten Hakan Gence'ye çarpıcı açıklamalarda bulundu.* Seni tanıyalı kısa süre oldu ama Emin Alper’in filminde oynayacaksın, Netflix’te ikinci dizin... Craft’ta oyunların oldu... Çok mu ballısın yoksa kariyerini iyi mi yönetiyorsun?İnançlıyım, nasip ve kısmetse oluyor diye düşünüyorum. Biraz da şanslıyım ben herhalde. Gelen işlerde de hep elimden gelenin en iyisini yapmayaçalışıyorum. *Seni daha iyi tanımak için başa sarsak...Tamam, İzmir’de doğdum ama aslında Bodrum’da yaşıyorduk. Anne ve babam turizmle ilgileniyordu. Dedem Bitez’in ilk otellerinden birini yapmış. Yani benim hikâyem Bodrum’da başlıyor. Bir abim var. O da Birleşmiş Milletler’de ekonomist, şimdi Bangkok’ta yaşıyor.* Bodrum’da büyümek hayatına nasıl yansıdı?Avantajları da dezavantajları da oldu. Mesela bizde “Elâlem ne der” diye yaşamak vardı. Çünkü küçük yer, herkes birbirini tanır. Onu çok hissettim. Tabii bir yandan da çocukluğunu Bodrum’da, deniz kenarında yaşamaktan daha güzel bir şey olabilir mi? Deniz, kum, güneş, şahane çocukluk... * O halde İstanbul’a neden geldin?Küçük yaşta basketbola başladım. 14 yaşında Darüşşafaka’ya transfer olup İstanbul’a geldim. Aslında Karşıyaka’dan da teklif almıştım ama bu işin yeri İstanbul dedim, orada basketçi olabilirim dedim ve olamadım (gülüyor). Bırakmak zorunda kaldım.* Neden?Spordan ve insanlardan nefret ettiğim tecrübeler yaşadım. Üst seviyede bir sporcu olamayacağımı anladığımda daha fazla uzatmama kararı aldım. * Sonra ne oldu?Üniversiteyi kazandım ama hayatta tek hayalini kurduğum şey o olmadığı için üniversiteye adapte olamadım. Sonra abim “Yurtdışına git ve yeniden başla” dedi. Ben de Budapeşte’ye gidip sanat yönetimi okudum.* Genelde sanat okuyacak olanlar Londra’ya, Amerika’ya falan gider. Neden Budapeşte?Londra’ya çok giden vardı, bana biraz popüler kültür baskısı gibi de geliyordu. Karşıma Macaristan çıktı. Orada okurken sanat fuarı ve galerilerde çalıştım. Ressamlarla zaman geçirdikçe ben de yaratıcı bir şeyler yapmak istiyorum diye düşündüm. * Oyuncu olmak da bu sırada mı aklına düştü?Beni tesadüfler getirdi aslında bu noktaya. Okuldaki son senemde, arkadaşımın bitirme projesi olan bir kısa filmde oynadım. Orada ilk kez kendimi kamerada gördüm. Çok heyecanlandım. Okul bitince İstanbul’a geldim. Craft Atölye ile tanıştım, orada eğitim aldım. Ekranda ‘Kalp Atışı’ ile başladım, ‘Babil’, ‘Aşk 101’ gibi işlerde rol aldım.* Bu kadar popüler olmayı bekliyor muydun?Hayır, bazı şeyler nasipmiş, ‘Aşk 101’ pandemi dönemi başladı ve bize çok yaradı. * Şöhret korkuttu mu?Şöhret hiç korkutmadı ve korkutmuyor. Çünkü öyle yaşayan biri değilim, alakam yok. Evinden işe, işten eve giden, kendi halinde bir adamım. Anadolu Yakası’nda oturuyorum, evden çok çıkmıyorum. Magazinsel bir hayatım yok.* Dizide Hazal Kaya’nın canlandırdığı karakter Pera Palas’ta geçirdiği bir gece, zamanda yolculuk yapıyor. Senin böyle bir şansın olsa hangi döneme gitmek isterdin?Rönesans dönemine yolculuk yapmayı isterdim. * Neden?O dönem İtalya’sını, sanat çalışmalarını hep merak etmişimdir. Yenilenme ve yeniden doğuş dönemi…* İmkânsız bir aşk hikâyesi de görüyoruz…Aslında karakterler, hangi yılda olursa olsun birbirini tamamlayan ve gören ruhlara sahip. Ben de birbirini tamamlayan ruhlara inanırım. * Hazal Kaya ile çalışmak nasıldı?Onun gibi bir arkadaş kazandığım için çok mutluyum. Artık gerçekten hayat boyu bir arkadaşım, dostum var. Ayrıca çok profesyonel ve tecrübeli. Onun setteki adabını, yönetmenlerle konuşmalarını, o farkında olmadan çok izledim. Her sıkıştığım noktada ona gittim. Çok keyifliydi.* Emin Alper’in ‘Balkaya’ isimli filminde de seni Ekin Koç’la başrolde izleyeceğiz… Nasıl bir rolde olacaksın?Evet, genç ve şehirli bir savcının ilk görevi için Anadolu’ya gitmesiyle kendisini oranın zorlu siyasi iklimi içinde bulmasını, verdiği mücadeleyi ve kendini keşfetme sürecini izleyeceğiz. Bir de ‘Mukavemet’ diye bir filmde oynuyorum, o da tek planda geçiyor, farklı bir iş. Soner Caner yönetti, Ece Çeşmioğlu’yla rol aldık.* Sinema, tiyatro, dizi… Oyunculuğun bütün alanlarında varsın. Aralarında senin için nasıl bir fark var?Hepsinin ayrı disiplinleri var. Ama konservatuvarlı olmasan da eğer doğru ellerdeysen ve oyunculuk kumaşın varsa yontabiliyorsun. Sinemanın en güzel şeyi kalıcı olması. Bir televizyon dizisinde 13’üncü bölümde ne yaptığım belki hiç hatırlanmayacak ama sinemadaki bir sahnem yıllar sonra da izlenip hatırlanabilir. Bununla zıt olarak tiyatro günlük bir şey, sadece yarattığı duygu kalacak ama o da ayrı bir tatmin. ‘Pera Palas’ta Gece Yarısı’ gibi işler de yurtdışında birilerine ulaşmanın tatminini veriyor.* ‘Pera Palas’ta Gece Yarısı’ bu hafta Netflix’te başladı. Karakterini kendi gözünden nasıl anlatırsın?Halit kökleri Doğu’da, gözleri Batı’da bir adam. İstanbul gibi; ne tam Doğu, ne tam Batı, ikisinin sentezi… Haliç’in yoksul yakasında doğuyor, büyüyor. Ama kendini Pera’nın ışıltılı hayatına ait hissediyor. Bu yüzden ailesi ona ‘Gâvur Halit’ adını koyuyor. Halit kendi kendini yetiştiriyor. O dönemin en çılgın ve yaramaz mekânı ‘Garden Bar’, oranın sahibi oluyor... Karizmatik, güçlü, gizemli. Sırları var ve maskeli. * 1919’da geçiyor hikâye. O döneme nasıl hazırlandın?Senaryodan yola çıkarak neleri kullanabilirim diye düşündüm. Bir dönem adamı ve mekân sahibi biri nasıl olur diye çalıştım. Adabı muaşeret dersleri aldım. İnsanın iştahı kabarıyor* Neler öğrendin?Mesela kadın solunda yürürse evlisin demek, kalbine yakın duruyor. Dirseklerini masaya koymak tehdit anlamına geliyormuş. O kostümler ve saç, makyajla da oynamak inanılmazdı. Bir nevi zamanda yolculuk gibiydi. Bıyıklar, saçlar... Sonra eve geliyor, duş alıyordum, telefon ve internet var. Gerçekten her gün zamanda yolculuk yapıyordum. * Oyunculuk şu an sana ne ifade ediyor?Bazıları çok şanslı olur, yeteneğiyle doğar, üzerine inşa eder. Ben geç keşfettim ve yakaladım. Öncelikle bu mesleğe sahip olduğum için çok mutluyum. Bu işi ciddiye alıyorum. ‘Pera Palas’ta Gece Yarısı’ gibi hikâyelerde oynadıkça insanın iştahı da kabarıyor.* ‘Popcorn olmak istemiyorum’ diye bir lafını okudum. Ne demek?Aslında orada söylemeye çalıştığım şu: Anlamakla birlikte oyunculuktan ziyade banka hesabını ya da şöhretini geliştirmeye çalışan oyuncuların tarafında değilim. Tiyatro da yapıyorum, bağımsız filmlerim de geliyor. *Evlendiğine dair haberler çıktı. Bir açıyorsun, gazetelerde manşetsin. Ne hissettin?‘Ünlü olmuşum’ dedim (gülüyor).* Peki işin aslı ne? Evli misin, evleniyor musun?Evleneceğim inşallah gelecek ay, nisanda. * Baba olacağın doğru mu?Evet. Dört ay kaldı. *Nasıl bir his?Karışık, bir tane baskın duygum yok. Çok mutlu ve heyecanlıyım. Aynı zamanda korku ve endişe de var. Her anlamda yetebilecek miyim diye kaygı duysam da büyük resme bakınca çok çok heyecanlıyım.* Nasıl bir baba olursun?Ben bir çocuk görsem gideyim seveyim gibi şeyler düşünmem pek. Hatta ses yapması rahatsız eder. Ama kendi kızım olunca büyük ihtimal çok takıntılı bir baba olacağım. Seveceği, gurur duyacağı biri haline gelebilirim diye umuyorum. * Aşkı nasıl tanımlarsın?Karındaki kelebek hissi değil. Biraz zamanlamayla da alakası var sanırım. Bazı şeyleri aşk zannediyorsun ama aşk mı libido mu? Bilemiyorum. Doğru zamanda seni tamamlayan kişiyle yaşadığın duygu diyebilirim.* Romantik mi realist misin?Gerçekçiyim. Romantiklikle uzaktan yakından alakam yok. Düşünceliyimdir. * Canlandırdığın Halit karakteri için maskeli bir adam dedin. Sen ne kadar maskelisin?Ben de maskeliyim. * Nasıl yani?İlk girdiğim ortamlarda sessiz kalır, insanları izlerim. Snop ve ukala derler, burnum havada sananlar olur. Aslında sebebi özgüvensizlik midir nedir ama kendimi saklamayı seven ve gözlem yapan bir tarafta kalıyorum sanırım.* Peki, şu anda bu röportajı veren adam ne kadar maskeli?Şu an en açık halimdeyim. Tamamen benim. Saldım gidiyorum, sor gelsin (gülüyor)… * Seni hiç tanımayan birine kendini nasıl anlatırsın?Genelde efendi ve kibar biri derler. Bunu maske olarak da yapmıyorum ama arada ekmeğini yediğim de oluyor. * Nasıl?Çünkü efendi ve kibar olunca kapılar açılıyor. “Teşekkür ederim” ve “lütfen” kelimeleri çok önemli… Bunlar bende vardır ve samimi bir yerden söylerim.* Neler seni kızdırır?Hakkım yenirse, adaletsizlik olursa sinirlenirim. Yok sayılmak ve haksızlık... * Hayatla dertlerin neler?Varoluşsal dertler... “Ben kimim”, “Bu hayata niye geldim” gibi şeylerin cevaplarını bulmasam da artık düşünmüyorum ama en büyük derdim kendimle. Kendi kendime zorlaştırıyorum birçok şeyi. * Nasıl yapıyorsun bunu?Fazla mükemmeliyetçiyim ve fazla düşünürüm. Çok stresli zamanlarda obsesif kompülsif durumlar falan da olur. Hayatı kendime zorlaştırıyorum.*Takıntılı mısın?Çok takıntılıyım. Özellikle iş konusunda. Bir sahne kötü geçerse aklımdan çıkmıyor. En az iki-üç gün uyuyamıyorum (gülüyor). Bir de evden çıkmak zor oluyor. * Nasıl yani?“Ocakları kapadım mı”, “Kapılar kapalı mı”, “Musluklar kapalı mı”, Sürekli kontrol ederim, takılırım (gülüyor). Ya da pazartesi günleri evde cam açmazdım mesela... * Totemlerin var mı?Olmaz mı? Bir yere sağ ayakla girmek, dua etmek…* Yakışıklılığınla ilgili sosyal medyanda çok yorum var. Bu sana ne ifade ediyor?Kendini çok yakışıklı bulan biri değilim. O yorumları hızlı geçiyorum. Genelde performansımla ilgili yorumları merak ediyorum. Çünkü yakışıklılıkla alakalı bir iddiam yok. Çok yakışıklı adamlar var, buradan bir yarışa giremem. Performans anlamında bir şeyler yapmaya çalışıyorum, oradan yarışabilirim.