Patronlardan yeni anayasa tepkisi
Abone olTÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Anayasa Komisyonu’nun dağılmasıyla ilgili, "Türkiye’nin ilk kez sivil, demokratik bir anayas...
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Anayasa
Komisyonu’nun dağılmasıyla ilgili, "Türkiye’nin ilk kez sivil,
demokratik bir anayasa yapmayı kaçırma noktasına gelmesi büyük bir
hayal kırıklığı yaratmıştır" dedi.
TÜSİAD ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin
(İPM) düzenlediği "Demokrasinin Kurumsallaşması ve
Sürdürülebilirliği" konferansında konuşan Türk Sanayicileri ve
İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz,
TÜSİAD olarak 20 yılı aşkın süredir Türkiye’de demokratik
standartların yükseltilmesi konusunda sayısız rapor, görüş ve
seminer çalışması yaptıklarını belirterek, birçok STK’nın da
Türkiye’de demokrasinin gelişmesine değerli katkı sağladığını ve bu
uzun ince yolda çalışmaya devam etmek zorunda olduklarını
söyledi.
Demokrasinin her zaman korunması ve geliştirilmesi gereken bir
kazanım olarak anlaşılması gerektiğine inandıklarını dile getiren
Muharrem Yılmaz "Demokrasi alanındaki kazanımların kalıcı
kılınabilmesi için yapılacak tartışmaların da kurumsallaşma ve
sürdürülebilirlik eksenlerinde olması gerektiğini düşünüyorum.
Demokrasinin kurumsallaşması, demokratik kurum, kurallar ve
teamüllerin yerleşmesini ve istikrar kazanmasını gerektirir. Bu
çerçevede erklerin o ülkenin şartlarına ve tarihi tecrübesine göre
belirlenmiş bir sistem içerisinde birbirleriyle uyumlu şekilde
işlemesi önemli hale gelmektedir. Sisteminizi öyle bir
tasarlamalısınız ki toplumun çoğulcu yapısını yansıtsın, sorunları
krize dönüşmeden kontrol edebilsin ve çarklar kırılmadan
çalışabilsin" şeklinde konuştu.
Demokratik sistemlerde çoğulculuk ilkesinin iki boyutta
uygulandığını anlatan Yılmaz, "Bunlardan birincisi değişik düşünce
ve ideolojilerin bir arada bulunması, temsil edilebilmesi, anayasal
koruma ve güvence altında olması anlamına gelen ideolojik
çoğulculuktur. İkincisi ise siyasal iradeyi ortaya çıkaran ve
devlet iradesini ortaya koyan kurum ve organları denetleyen, bir
bölümü seçimle iş başına gelmiş kurum ve organlardan oluşmuş
kurumsal çoğulculuk boyutudur. Bunlar demokrasinin vazgeçilmez
unsurlarıdır" ifadelerini kullandı.
Yılmaz, bu nedenle geleneksel kuvvetler ayrılığını temel alan
denetim ve denge mekanizmalarının yanı sıra STK’lar, basın yayın
kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, kamu denetçisi gibi
özerk kurumlar da anayasal güvence altında olmalıdır" dedi.
"HUKUK DEVLETİNİN OLMAZSA OLMAZI YARGI DENETİMİDİR"
Demokraside devletin kurumsal yapısının hukuk devleti üzerine inşa
edildiğini ve hukuk devletinin insan haklarına dayalı, bunları
koruyan, güçlendiren ve kendisi de koyduğu kurallara bağlı olan
devlet olduğunu söyleyen Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Hukuk
devletinin olmazsa olmazı ise devletin işlem ve eylemlerini
bağımsız yargının denetimine tabi olmasıdır. Demokrasinin nüvesi
bireydir ve bu noktada demokratikleşme süreci kişinin birey olma
sürecidir. Bireyin hak ve özgürlüklerinin, dokunulmazlığının,
bireyin devlet ve toplum baskısından korunmasını demokrasinin
olmazsa olmazı olarak görüyoruz. Demokrasinin başarıldığını
düşündüğümüz gün dahi bu dosya kapanmayacak ve önümüzde hep daha
iyiyi aramak görevi duracaktır. Toplumsal gelişmişlik düzeyini
sürekli yükselterek bireyin daha eğitimli, nitelikli kılınması ve
bireyin demokrasi kültürü içinde olgunlaşması demokrasi talebini
canlı tutacaktır."
"DEMOKRATİKLEŞME YENİ ANAYASA İLE TAÇLANDIRILMALIYDI"
Yılmaz, demokrasiyi sürdürülebilir kılacak unsurlardan birinin
bireyin demokrasi bilinci olduğunu belirterek, demokrasinin
sürdürülebilirliğinin sağlanmasında siyasi aktörlerin uzlaşma
niyetine ve demokrasi kültürünü geliştirme iradesine sahip
olmalarının önemli olduğunu ifade eden Muharrem Yılmaz,
"Siyasetçilere kendi ideolojilerini savunurken üsluplarının
gerilime sebep olmamasına özen gösterme görevi de düşmektedir.
Türkiye’nin demokratikleşme sürecine baktığımızda bu meseleyi
bütüncül şekilde ele alamadığımızı görmekteyiz. 1982 Anayasası’nın
ilk kapsamlı ve ciddi değişikliğinin yapıldığı 1995 yılından beri,
hatta 1990’ların başındaki 141., 142. ve 163. madde
değişikliklerinden beri sayısız kanun, tüzük, yönetmelik
değişikliği yapılmıştır. Daha demokratik olma yolunda mevzuat
temelinde çok şey denedik. Türkiye’nin demokratikleşme birikimini
yeni anayasa ile taçlandırması beklenirdi" diye konuştu.
SİYASİ PARTİLERİN YENİ ANAYASA SÖZÜ VERDİĞİNİ HATIRLATTI
TBMM’deki tüm siyasi partilerin 2011 seçimleri öncesinde yeni
anayasa sözü verdiğini hatırlatan Yılmaz, konuşmasına şöyle devam
etti: "Tüm partilerin katılım ve eşit temsiliyle kurulan Anayasa
Uzlaşma Komisyonu, kurulduğu günden itibaren toplumdaki yeni
anayasa beklentisini canlı tutulmasını sağlamış ve bu beklentinin
karşılığı olarak toplumdan da büyük itibar görmüştü. Yeni anayasayı
oluşturacak komisyonun faaliyetinin sona ereceği yönündeki
açıklamalar, duyumlar demokratikleşme sürecine ilişkin umutların
yükseldiği dönemde karşımıza çıktı. Türkiye’nin ilk kez sivil,
demokratik bir anayasa yapmayı kaçırma noktasına gelmesi aslında
büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu tıkanıklık hiç de
azımsanacak, geçiştirilecek bir tıkanıklık değildir. Parti
temsilcilerimiz bu tıkanıklığı birbirlerinin tutumuyla
ilişkilendiriyor, hatta süreci 18 ay sonra yapılacak genel seçim
sonrasında oluşacak meclise devretmeye yönelik değerlendirmeler de
duyuyoruz. Bu tutum demokratik standartlar için atılacak adımların
samimiyetini, gerçekliğini ağır bir şekilde sorgulatmaktadır."
Yılmaz, son 6 yıl içinde arzulanan yeni bir anayasanın her
boyutunun tartışıldığını anlatarak, "Şimdi yeni anayasa için başa
mı dönüyoruz? Yeniden akademileri, kurumları, yurttaşları nasıl
heyecanlandırarak motive edeceğiz? Eğer yeni bir anayasaya
ihtiyacımız yoksa niye toplum bu denli, bu konuyla bu kadar uzun
meşgul edilmiştir?" diye sordu.
Tüm konularda kısa vadede uzlaşma sağlanmasının zorluğunun da kabul
edilmesi gerektiğini belirten Yılmaz, "Komisyonun ve partilerimizin
kaygılarımızı gidermesini beklemek hakkımızdır. Ülkemizi geriye
götürdüğünü düşündüğümüz gündemler yerine geleceğimize ışık tutacak
21. yüzyıl anayasasını tartışıyor olmayı tercih ederdim.
Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacının gelecek dönem parlamentolarına
bırakılmamasını ve 24. dönem TBMM tarafından yakalanmış bu fırsatın
önümüzdeki 1,5 yıl içinde en iyi şekilde değerlendirilmesini
diliyoruz. TBMM’nin üstlendiği bu sorumluluğu devredeceği bir
kurum, kuruluş yoktur. Süreci ertelemek ise korkarım sadece zaman
kaybetmek anlamına gelecektir."
(İHA)