Patronlar ÇOK SERT
Abone olTÜSİAD toplantısında patronlar hükümeti laiklik ve AB konularında sert bir şekilde eleştirdi.
TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Toplantısı hükümete yönelik
eleştirilere sahne oldu. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa
Koç ve TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı hükameti laiklik ve AB konusunda
eleştirdi. .
Toplantıda ilk olarak Mustafa Koç söz aldı. Koç Danıştay'a yapılan
saldırıya karşı sağduyunun korunmasını gerektiğinin altını çizerek
şunları söyledi: "
"Demokratik reformların uyulanmasında daha kararlı olunmalı.
Siyasetin gölgesinde her türlü çatışmadan uzuk durulmalı. Laik ve
demokratik çizgiden sapılmaması gerekiyor. Türk ekonomisi dış
şoklara karşı hala kırılgan. Laiklik ekseninden sapma gösterecek
girişimlere gündemimizde yer yok. Her türlü sorun demokratik zemin
üzerinde yapılmalı. Hükümetin eskisi kadar Avrupa Birliği ile
ilgili bilgileri kamuoyuna yeterince vermemesi ile doğan boşluğu AB
karşıtları dolduruyor. Hükümet AB konusunda yeterli kararlılığı
göstermiyor. Reform uygulanmak için yapılır. Reformlar Türkiye'yi
gelişmiş ülkeler arasına sokmak için yapılıyor. Kısır çekişmeler ve
populist yaklaşımlar bizi küresel dünyadan uzaklaştırmaktadır."
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu
Başkanı Ömer Sabancı, ''Yapılan her eleştiri, hükümete karşı
düzenlenmiş bir komplo olarak görüldü. Laiklik ekseninde
cepheleşmelere yol açacağı ayan beyan belli olan konularla
Türkiye'nin gündemi dolduruldu'' dedi.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nın açılışında konuşan
Sabancı, Aralık ayındaki YİK'ten başlayarak tespit ettikleri
eksikleri, yanlışları belirgin biçimde dile getirdiklerini, mevcut
dengelerin korunabilmesi ve bu dengelere yaslanarak yatırımı,
üretimi artıracak, işsizliği, bölgesel gelişme eşitsizliğini
azaltacak bir atılım yapılabilme koşullarını her fırsatta
tekrarladıklarını söyledi.
İSTEKSİZLİK, ATALET
Sabancı, AB ile ilişkilerde hükümette gözledikleri isteksizlik
görüntüsünü ve ataleti eleştirdiklerini, gerek reformların
tamamlanmasında gerekse uygulamalarda yavaş kalındığına dikkat
çektiklerini, bir sanayi stratejisinden yoksun olmanın
müzakerelerde kendilerini zorlayacağını dile getirdiklerini ve
ekonomide rekabet gücünün artması, yabancı sermayenin daha yoğun
biçimde doğrudan yatırımlara çekilebilmesi için alınması gereken
tedbirleri
sıraladıklarını anlattı.
''BİZDEN OLANLAR, OLMAYANLAR ÇİZGİSİ...''
Bütün bunları dile getirirken en çok siyasi istikrarın korunması
üzerinde durduklarını vurgulayan Sabancı, konuşmasını şöyle
sürdürdü:
''Önümüze çıkan her fırsatta (AB rotasında daha sağlam duralım,
ülke gündemini Türkiye'nin kalkınması ile ilişkisi olmayan
konularla işgal etmeyelim, siyasi istikrara zarar verecek
tartışmaları tırmandırmayalım) dedik.
Genelde eleştirilere gösterilen tepkileri hepiniz biliyorsunuz.
Yapılan her eleştiri hükümete karşı düzenlenmiş bir komplo olarak
görüldü. Laiklik ekseninde cepheleşmelere yol açacağı ayan beyan
belli olan konularla Türkiye'nin gündemi dolduruldu. Örneğin;
eğitimde çağdaş Türkiye'nin ihtiyacı olan reformların
içeriğini tartışmak yerine, dini referanslı konular gündeme taşındı
ya da laiklik tanımı üzerine tartışmalar açıldı. Bizden olanlar ve
olmayanlar çizgisi, her gün biraz daha derinleştirildi. O kadar ki
her partide, her hükümette ortaya çıkabilecek olumsuz görüntüler
karşısında çoğunlukla tavırsız kalındı. Yıpranan ve yıpratan
isimleri hangi kademede olursa olsun görevden uzaklaştırma yerine,
onları her şeye rağmen koruma yoluna gidildi. Türkiye'nin son üç
yıldır yükselen itibarı, yavaş yavaş erozyona uğramaya başladı. Bu
da ülkemizle ilgili risk algılamasını olumsuz yönde
etkiledi.''
ŞOK DALGASI
Sabancı, bir süredir siyasetin hassas konularının ekonomideki
gidişatı olumsuz etkilemesinden endişe duyduklarını ifade
ederek, ''Tüm dünyayı etkisi altına alan dalgalanmalar, bizi
diğerlerinden daha fazla sarsarken, hiç değilse bu alanda ne kadar
güven yitirmiş olduğumuzu somut olarak ortaya sererek dolaylı bir
fayda da yarattı'' dedi.
Bu şok dalgasının ekonomide ne derinlikte bir iz bırakacağını henüz
bilmediklerini, bunu tam olarak söyleyebilmek için piyasaların
durulduğundan emin olmaları gerektiğini belirten Sabancı, şunları
kaydetti:
''Ancak şunları kesin olarak söyleyebiliriz; makro ekonomik
dengeler değişikliğe uğrayacaktır. Bu nedenle istikrar
politikalarının eskisinden daha büyük bir kararlılıkla sürdürülmesi
gerekecektir. AB yolunda kararlılıkla ilerleyeceğimizin tüm dünyaya
ve iç kamuoyuna anlatılması, müzakere sürecinin topluma mal
edilmesi önemli bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.
Beklentilerin doğru olarak yönetilmesi, yaşadığımız örnekte de
görüldüğü gibi büyük önem taşıyor. Bu nedenle gündem oluşturma
konusunda daha itinalı, makro ekonomik koordinasyon konusunda daha
dikkatli olunmalıdır. Bağımsız kurum ve kurullara müdahale
görüntüsü vermekten titizlikle kaçınılmalıdır. Kamu hizmetlerinde
gerçekleştirilen görevlendirmelerde liyakat ve yönetişim ilkelerine
yüksek itina gösterilmelidir.''
-LAİKLİK-
Eğitimi çağdaşlaştıracak, müfredatı yenileyecek, üniversiteleri
geliştirecek, eğiticileri eğitecek, sanayiye, hizmetler sektörüne
gereken ara elemanı yetiştirecek, çağdaş okul öncesi eğitimi
yaygınlaştıracak reformların devreye konulmasını zorunlu olduğunu
vurgulayan Sabancı, ''Bütün bu ihtiyaçlarımızın laiklik
tartışmalarının gölgesinde kalmasına izin vermemeliyiz. Laiklik,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumsal yapısına ve tüm toplumsal
hücrelerimize derinlemesine nüfuz etmiş ve özümsenmiş bir yaşam
biçimidir. Bu yüzden zaman zaman dünya basınında dile getirilen
endişelerin yerinde olmadığını, bu temel değerimizin değişikliğe
uğramayacağının güvencesinin bizzat Türk insanı olduğunu da burada
yeri gelmişken dile getirmek istiyorum'' diye konuştu.
ERKEN SEÇİM OLMASIN
Sabancı, ''Bize göre ekonomide son günlerde yaşadığımız bu
dalgalanma, erken seçimi de kesin olarak gündemden çıkarmıştır,
çıkarmış olmalıdır'' dedi. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi
Toplantısı'nın açılışında konuşan
Sabancı, analistlerin dünya piyasalarındaki dalgalanmanın durulması
ertesinde, yeni dengenin farklı düzeyde kurulacağını, eski
dengelere geriye dönüşün söz konusu olamayacağını belirttiklerini
söyledi. Bu öngörünün doğrulanması halinde Türkiye ekonomisinin de
enflasyon beklentilerini yukarı, büyüme beklentilerini aşağı çekmek
zorunda kalacağını aktaran Sabancı, şunları kaydetti:
''Büyüme, enflasyon ve faizle sınırlı kalması mümkün olmayan bu
değişimin etki alanına, ithalattan yatırıma, istihdamdan bölgesel
kalkınmaya, dış borçtan açık pozisyonlara dek pek çok önemli
büyüklük girecek ve bunlara ilişkin rakamlar değişecek. Kısacası;
tüm hesapların yeniden yapılması, planların gözden geçirilmesi,
zamanlamaların yeniden düşünülmesi zorunlu hale gelecek. Toplamda
nispeten olumsuz yöndeki değişikliklerin ciddi biçimde ağır
basacağını söylemek de bir kehanet olmayacak.''
Türkiye'nin, küresel planda yaşanan bu olumsuz gelişmelerden AB ve
IMF çıpalarına rağmen diğer yükselen pazarlara oranla daha fazla
etkilendiğini ifade eden Sabancı, Türkiye'nin esas olarak kısa
vadede siyasi istikrarını ve reformların sürdürülebileceği
konusunda piyasaların güvenini sarsmış olduğu için bu
dalgalanmalardan bu kadar olumsuz etkilendiğini kaydetti.
''ELİMİZ DEĞİL GÖVDEMİZ TAŞIN ALTINDADIR'
Ömer Sabancı, erken seçim konusuna değinirken de şunları
söyledi:
''Bize göre ekonomide son günlerde yaşadığımız dalgalanma, erken
seçimi de kesin olarak gündemden çıkarmıştır, çıkarmış olmalıdır.
Hem ekonomimiz hem de siyasi sorunlarla yüz yüze olduğumuzu
düşünerek erken seçimi savunanlar, şu noktayı göz ardı
etmektedirler. Tam olarak ne zaman durulacağını kestiremediğimiz bu
dalgalanmanın yaratacağı etkilerin ekonomi içinde özümsenmesi zaman
alacaktır.
Etkiler daha tam olarak hazmedilmeden, bir de seçim şoku yaşamak
hedefleri iyice bulanıklaştıracak ve ekonomide ciddi bir geriye
dönüş tehlikesi yaratacaktır.Yani bir erken seçim, siyasi ve
ekonomik sorunları daha da
ağırlaşmış olarak bir sonraki döneme taşıyacaktır. İhtiyacımız olan
şey, sorunları ertelemek değildir. Türkiye her sıkıştığında seçime
başvuran bir ülke olmaktan çıkmalı, bunun yerine toplumsal uzlaşma
kültürünü geliştirmeli ve sorunlarına bu yolla çözüm
bulmalıdır.
Bu, hükümetin, devletin, toplumun, hepimizin sorumluluğudur.
Toplumsal uzlaşma yolunda atılacak her adım, hükümetin
inandırıcılığını ve Türkiye'nin itibarını artıracaktır. Türk iş
dünyası olarak bu dönemde görevlerimizin bilincindeyiz. Yalnız
elimiz değil gövdemiz taşın altındadır. Bu ülkenin geleceğine
inanıyoruz ve inancımız, öncelikle kendimize olan güvenden
kaynaklanıyor.''